Arap atının son süvarisi yine Arap'tır
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-09-16 08:41:38
Başbakan'ın, baharları hazana dönmekte olan üç Kuzey Afrika ülkesini kapsayan seyahati, bir asrı aşkın bir süredir Güney Akdeniz siyasetine egemen olan ülkelerin medya organlarında bir dizi soru işaretiyle karşılandı. Doğu'nun eski hasta adamı ne yapmaya çalışıyordu? Cevaplar bazen ürperti, bazen heyecan doluydu ama hep aynı noktaya işaret ediyordu: Türk asrı başlamıştı.
İnsanoğlu sefalete birden fazla isim takmaz. Çok isimle adlandırılmayı hak etme lüksü güç ve ihtişam telakkisine hasredilmiştir. Erdoğan, gezisinin ikinci gününde Ortadoğu'nun Prensi, Yeni Halife, Yeni Selahaddin-i Eyyubi ve Ortadoğu'nun Fatihi lakaplarıyla anılmaya başlandı bile. Sarkozy'nin alelacele devreye soktuğu Libya ziyaretine tek başına gitmeyi göze alamayıp İngiltere Başbakanı'nı da yedeğine alması bile Erdoğan'ın hanesine yazıldı. Karşısına tek devlet başkanının çıkamadığı adamdır artık Türkiye başbakanı...
Ne var ki hâlâ sömürgeci reflekslerle dünya siyasî haritasını seyretmekte olan eskinin sömürge imparatorlukları, Türkiye'nin bölgeye yönelik dış politika aktivizmini yorumlarken sûi ahlaklarını teşmil ediyorlar. "Biz yapsak şu sebeple yapardık, demek ki Türkler de o sebeple yapıyordur." mantığını sadece siyasî ve fizikî haritalara bakan bir akıl bile kaldırmaz. Kaldı ki Arap Baharı'nın son rüzgârlarının estiği o coğrafyaların tarihî haritaları hep Türk haritasıdır. Türkiye'nin Mısır, Libya ve Tunus gibi dönüşüm geçiren ülkelere ilgisi yelkenlerini Arap Baharı'nın rüzgârlarıyla doldurmaya çalışan bir korsan gemisinin ilgisine benzemez oysa... Türkiye'nin bölgedeki dönüşüme olan ilgisi bir millî menfaat ve ulusal güvenlik meselesidir. Erdoğan Kahire'de, Tunus'ta veya Trablus'ta kendisine Türkiye'nin başbakanlığını aşan bir rol aramıyor. Başbakanlık sorumluluğunun gereğini yerine getiriyor o kadar. Arap Baharı'nın hazana dönmekte olduğu bu günlerde süreçleri yönetme gayretine girmemiş bir yönetimi gelecek kuşağın evlatları hayırla yâd etmeyeceklerdir zira...
Hem gemini koparmış vahşi Arap atı binicisiz kalmış da Türk'ün yağız süvarisi Kasımpaşalı Recep bu role soyunmuş değildir. Bu delişmen atın sırtı nice zalim biniciler görmüş ve sırada daha nice eli kırbaçlı seyis gözünü bu sırta dikmiştir. Ortada bir güç boşluğu vardır ve Türkiye bu boşluğu yanlış insanların doldurmasına engel olmaya çalışmakta, Arap genci kendi atının sırtına binecek ehliyete sahip olana kadar bu petrol mavisi gözlü atı yabancılara yâr etmemeye uğraşmaktadır o kadar.
Arada Başbakan'ımızın İsrail'deki mevcut hükümetin mevcut politikalarıyla ilgili ağır eleştirileri de bu çerçevede yorumlanmalıdır. Arap sokağını arkasına takmak filan değil asıl mesele. Asıl mesele Arap sokağını, şahlanan Arap atını gasp etmeye niyetlenmiş bir bölgesel gücün niyetleri konusunda uyarmak.
Hiç mi hata yapılmıyor bu sırada? Yapılıyor elbet. At ürküyor bazen; sokak reaksiyoner bir sevgiyle kenetlenmeye sevk ediliyor; meydan okumalar meydanı toza buluyor. Ama bu hatalar da aynı doğru hedefe hizmet ediyorlar sonuçta: Arap atının son süvarisinin yine Arap olması hedefine...
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
SON VİDEO HABER
Haber Ara
Yorum Yap