AB'den sorumlu bakanımız Egemen Bağış dün Zaman gazetesine verdiği demecinde gerçek AB üyelik sürecimizin 12 Eylül referandumunun "Evet" neticesini vermesiyle başlayacağını söylemiş.
Hem bir tespit hem de bir taahhüt olarak gördüğüm bu doğru sözün önünde saygıyla eğiliyorum. Tespit doğru: Mevcut Anayasa AB reformları konusunda ayak bağı idi ve bu prangalı hükümetin başarabildikleri, içerikleri açısından olduğu kadar başarılabilmiş oldukları gerçeği açısından da takdire şayandır.
Taahhüt olarak doğru: Çünkü 2005 sonrasında reformların yavaşlamasının yegane açıklaması olan Anayasa ve Anayasa Mahkemesi bahaneleri büyük oranda ortadan kalkacaktır. Şimdi millet icraat isteyecek. Anayasa değişikliği zaten beraberinde yüzlerce yasal düzenlemeyi zorunlu kılacak. Bu düzenlemelerin büyük kısmı doğrudan AB reformları ile ilgili olacaklar. Sözgelimi çocuk, kadın, yaşlı ve malullere pozitif ayrımcılık hükmü ceza yasalarından medeni hukuka kadar mevcut yasalarımızın bir dizisinde değişikliği dayatacak. Anayasa Mahkemesi'nin iki bölüm halinde çalışmaya başlaması mahkemenin mahzenlerinde çürümeye terk edilmiş yüz binlerce davanın iki katı hızla çözüme kavuşturulmasını sağlayacak. Bu da dolaylı da olsa daha üretken, daha hızlı çalışan, denetlenebilir, sorgulanabilir bir yargı kültürünün gelişmesine, o da AİHM'yi daha az meşgul eden yargı kararlarına, o da yargımızın millileşmesine, zamanaşımına oynayan zanlıların sayısının azalmasına, mahkeme koridorlarında tükenen hayatların memleket ekonomisine ve entelektüel üretime geri kazandırılmasına vesile olacak.
Evet, anayasa değişikliği paketini destekleyeceğim; ama evet; bu taahhütlerin yerine getirilmesini de takip edeceğim. Her evet diyenin bunu yapması gerektiğine inanıyorum ben.
Anayasa değişikliğinin gümbürtüsü içinde gürültüsü çok çıkmayan bir "Dışişleri Bakanlığı Teşkilat Yasası" geçti Meclis'ten. Yeni yasa daha büyük, daha çok imkânı olan, daha aktif, daha sivil, hükümetin diğer ofisleri ve toplumla daha entegre çalışan bir dışişleri bakanlığı öngörüyor. Anayasa değişikliğini bu değişiklikle birlikte okuduğunuzda önümüzdeki dönemin sadece AB cephesinde değil, dış politikamızın bütün alanlarında daha aktif bir dönem olacağını görmek mümkün. Demek söz konusu taahhüdün hazırlıkları da yapılmaya başlanmış...
Gazetelerin dış haber sayfalarının sayıca da, içeriğin bolluğu ve doyuruculuğu açısından da artacağını öngördüğüm günler var önümüzde.
Bağış bağışlasın ama "... demek ki doğru bir süreçteyiz ve bu süreci devam ettirmemiz gerekiyor. Sonuçta üye olmuşuz olmamışız benim bile umurumda değil," sözlerine, yine saygıyla isyan ediyorum ben.
Evet, sürecin kazanımları bu süreçte olmanın ve kalmanın doğruluğuna delildir. Ama hayır, üyelik bizim umurumuzda. Biz AB üyeliğini sadece alabileceklerimizden dolayı değil, verebileceklerimizden dolayı da istedik. Biz, Sayın Ahmet Davutoğlu'nun 2009 yılında AB büyükelçilerine verdiği o meşhur "2023'te nasıl bir Türkiye ve nasıl bir Avrupa düşünüyoruz?" konuşmasındaki Avrupa'yı inşa etmek için AB üyeliğini önemsiyoruz. Bizi direkt olarak etkileyen kararların alındığı mecralarda "Avrupalı olarak, Avrupa'da Türkiye olarak ve ileride Avrupa'nın her türlü meselesinin içinde aktif bir özne olarak" söz sahibi olabilmek için AB üyeliğini önemsiyoruz.
13 Eylül sabahı Türkiye yeni bir enerjiyle AB üyeliği sürecini harekete geçirecek mi? Bu, bir yıl geçmeden gerçekleşecek olan genel seçimlerin sonuçlarını da belirleyecek kritik bir sorudur.
Yorum Yap