Dolar

42,6924

Euro

50,1927

Altın

5.899,84

Bist

11.456,34

Atatürk'ün 'Geometri' kitabı

19 Yıl Önce Güncellendi

2008-11-16 07:23:00

Atatürk'ün 'Geometri' kitabı

Atatürk'ün 'Geometri' kitabı ve bilim terimleri meselesine dair notlar

10 Kasım günü, bir gazetenin değişik sayfalarında, 'Referans' gazetesinin birkaç ilanı yayımlandı.

Bu ilanlarda 'Referans'ın 'Atatürk'ün yazdığı Geometri kitabını, 10 Kasım'da abonelerine hediye e{ttiği]' bildiriliyor ve Geometri terimlerinin Atatürk tarafından Türkçeleştirildiği ('üçgen', 'kare', 'açı', 'kenar', 'dikdörtgen' vd.) belirtildikten sonra verilen örneklerden birinde 'Atatürk Geometri kitabını yazmasaydı kareyi 'Adla-ı ve zevaya-ı mütesavi olan mustatil murabbadır' diye öğrenmek zorundaydık. Dik üçgen yerine kaim zaviyeli müselles, ikizkenar üçgen yerine müselles-i mütesaviyü'ssakeyn, yarıçap yerine nısf-ı kutur, dikdörtgen yerine mustatil, çember yerine muhit-i daire, toplam yerine mecmu, alan yerine mesaha-i sathiyye diyor olacaktık' ifadesi yer alıyordu.

Doğrudur elbette, öyle diyor olacaktık da, dilimizde 'dinime dahleyleyen bari Müselman olsa' diye bir deyiş vardır. Osmanlıca geometri terimlerini yazarken, hiç değilse yanlış yapmamaya özen gösterilmeliydi. 'Adlaı ve zevayaı mütesavi olan' ('kenarları ve açıları eşit olan') biçiminde yazılacak yerde, izafet terkibi olarak 'adla-ı ve zevaya-ı mütesavi olan' diye yazılmamalıydı. Bu ilanı yazan ve denetleyenlerin temel Osmanlıca bilgisinden düpedüz yoksun oldukları anlaşılıyor. Kare'nin tarifinde murabba' kelimesinden önce virgül konulmalı; 'mesaha-i sathiyye'nin karşılığı olarak 'alan'ı değil 'yüzölçümü'nü kullanmalı; 'ikizkenar üçgen'i 'mütesaviyü'ssakeyn' ile değil, 'mütesaviyü'l adla'' denilmeliydi vs., vs...

Hadi bunlardan geçtik, Sabah'ta sevgili öğrencim Emre Aköz'ün de belirttiği gibi, 'müsellesin yerine üçgen demeye başladığın için' Geometriyi daha iyi öğrenmiş olmayacaktık elbette. Dahası, yine sevgili Emre'den alıntılayarak söylersem, 'müsellesi dilden kovmakla övünen bu zihniyeti bir adım daha öteye götür[erek], tam bir kültür katliamı yapmış' olmadık mı? 'Çünkü', diyor Emre, 'bu yaklaşım Yahya Kemal Beyatlı'yı okumayın, Tevfik Fikret'i anlamayın, Mehmet Akif Ersoy'u öğrenmeyin, anlamına gelir.'

Meselenin kültür boyutunu Emre çok özlü bir biçimde vurguladığı için, ben başka bir yanına değineceğim: Terimlerin ('ıstılah'ların) Türkçeleştirilmesi meselesine... Bu, büyük tartışmalara konu olmuştur ve herhangi bir kelimenin Türkçeleştirilmesi ile bir bilimsel veya felsefî terimin Türkçeleştirilmesi arasındaki farkların göz ardı edilmemesi gerektiği vurgulanmıştır. Mesela Peyami Safa, 'Istılah Davası' başlıklı bir yazısında, terimler meselesinin bir Medeniyet meselesi olduğunu önesürer. Ona göre, bir millet hangi Medeniyete intisap ettiyse, o Medeniyetin bilim (ve felsefe) terimlerini kullanması gerekir;- bilim ve felsefe bir Medeniyet meselesidir ona göre, yerel veya ulusal bir Kültür meselesi değil! Peyami Safa şöyle der: 'Garp medeniyeti zümresine katılmış olduktan sonra, tereddüde lüzum yok[...], müşterek ıstılahları (ortak terimleri) [...] alacaktık.' Ve şöyle sürdürür sözlerini: 'Biz, hangi medeniyet zümresindeniz? Hiçbir kültür manzumesine nisbet kabul etmeyen müstakil, avare, münferit bir ıstılah lügatine mi sahip olacağız?'[...] Bütün Garp dünyasının müşterek kullandığı Latin ve Yunan kökleri dururken, neden Öztürkçe ıstılah kullanmaya kalkıyoruz?'

Peyami Safa, Bilim ve Felsefe terimlerinin hangi Medeniyete intisap ettiysek, o Medeniyetin terimlerini, kökleri değişmemek koşuluyla, dilimize uyarlamak gerektiğini öne sürüyor. Mesela, Grekçede 'psyche'den Fransızların 'psychologie', İngilizlerin 'psychology' biçiminde yaptıkları türetmeler gibi, Türkçede de buna uygun bir terim türetilmesinden yanadır;- 'ruhbilim' ya da 'tinbilim'den yana değil!

Peyami Safa, Bilim ve Felsefe terimleri konusunda bir Medeniyete 'mensubiyet'i kriter olarak alırken, Rıza Tevfik, bir Medeniyete 'aidiyet'i kriter olarak alır. Rıza Tevfik, değerli dostum Prof. Dr. Abdullah Uçman'ın bir çalışmasından öğrendiğimize göre, 'Şi'r-i millide Türklüğün en samimi ruhunu, en asil hissiyatını söyletmek tarafdarıyım, çünkü mümkündür ve lazımdır. Fakat ıstılah (terim) bahsinde bu mümkün değildir ve o kadar da lazım değildir' der ve Bilim ve Felsefe terimlerinin Arapça'dan alınmasında ısrar eder.

Ama ister 'mensubiyet', ister 'aidiyet' meselesi olsun, Bilim ve Felsefe terimlerinin bir Medeniyet meselesi olduğu ortadadır. İster Peyami gibi düşünüp 'Psikolocya' diyelim, ister Rıza Tevfik gibi düşünüp 'Ruhiyat', her ikisinin de bir Medeniyet kriterinden yola çıktıkları kesindir. Pek iyi de, 'ruhbilim' ya da 'tinbilim'in kriteri ne? Şoven bir dil milliyetçiliğinden başka!

 

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
SON VİDEO HABER

BOZOK ve KAYI-30 ile nokta atışı!

Haber Ara