Çünkü bir işletme, bir bünye, büyüdükçe ruhunu kaybeder. Giderek 'zaten bana mahkumlar' diye yenilikten uzaklaşır ve en kötüsü muhafazakarlaşır.
İşte bu bağlamda ayıptır söylemesi ben Google'a da gıcığım. Artık bütün arama sayfaları 'satılmış' hale gelmiş durumda. Hangi aramanıza önce ne geleceğini bile 'parayı kim bastıysa' o belirliyor.
Mesela Google'ın reklamları da var. İsteyen site, alıp kullanabiliyor, karşısında küçücük miktarda para alıyor. Google tekel olduğu için, istediği siteye reklamlarını kullandırtmıyor. Yani astığı astık, kestiği kestik 'ukala' bir tekel...
Türkiye'deki Google bürosunun da 'mübarek kurban bayramında Google logosunun tepesine kurbanlık koç figürü koydurmaktan' başka bir işe yaradığını düşünmüyorum.
En önemlisi, giderek şunu fark etmeye başladım. Google iyice hantallaşmış bir yapı ve ihtiyacıma en kısa yoldan cevap veremiyor. Sorumun yanıtını bulabilmem için google'da saatlerce vakit harcamam gerekiyor. 'Tıklarım artsın, dünya birinciliğim sürsün' maksadıyla kasıtlı olarak eziyet çektirildiğini bile düşünmek üzereyim.
Ne yazık ki, dünyada ve Türkiye'de Google'a alternatif olarak çıkan arama motorları başarılı olamadı. Biraz Yahoo, biraz Altavista'ya bulaşır gibi olduk ama 'Microsoft tekeli' kendi yarattığı Google tekeline şartlandırdı bizleri...
Oysa, Google dışında çok daha güzel arama motoru alternatifleri çıkıyor.
WolframAlpha adlı yeni bir arama motoru sitesi geçtiğimiz günlerde test yayınına başladı ve klasik bir arama motoru mantığında çalışmıyor.
Şimdi buraya bayılacaksınız!
İngiliz bilgisayar mühendisi mucidinin ismini alan site, sadece arananı bulmayı değil, 'sorulara cevap vermeyi' de planlıyor.
Evet, s-o-r-u-l-a-r-a c-e-v-a-p v-e-r-i-y-o-r...
Kurucuları, 'Biz Google'a rakip olmak için çıkmadık ama Google'ın yapamadığı şeyleri yapabildiğimizi görüyoruz. İster istemez bu yaşanacak diye düşünüyoruz' diyor.
Wolfram Alpha'nın görünen tek sorunu şimdilik sadece İngilizce bilenlere hizmet veriyor olması. Site tutarsa, diğer dillere de geçeceğini ümit ediyorum.
Umarım benzer alternatifler artar. Google'dan bana artık gına geldi!
EUROVISION GÜZELLEŞMİŞ!
Eurovision'u izlemeyeli yıllar var. Sertab Erener'i kazandığı yıl bile izlememiş ama Türkiye'nin birinciliğinin ardından Eurovision'a ilgim yeniden canlanır gibi olmuştu.
Sonraki yıllarda Eurovision'a hep şöyle kısaca bir göz attım. Yine çok dandik buldum. Müzik sektöründe her yıl yüzlerce yeni güzel parça üretilirken, Eurovision'dan bir tane adam gibi parça çıkmıyordu.
O gün bugündür Eurovision'a ön yargımı şöyle özetleyebilirim:
'Eurovision'un dünya müziğine ilk ve son katkısı ABBA'dır.'
Gerçekten de Eurovision ABBA'dan başka marka yaratmadı. 'Waterloo'da kaldı!
Bu yıl Eurovision'a göz atmamın tek nedeni, Belçika'da ilk parladığı günden itibaren ilgimi çeken Hadise'nin yarışacak olmasıydı.
Ve onlarca yıl aradan sonra ilk kez Eurovision'u baştan sona seyrettim.
Ve şoklardayım...
Rusya mükemmel ev sahipliği yaptı. Azerbaycan'ın Aysel'i bizim Hadise'den daha iyiydi. Ermenistan'ın şarkısına bile bayıldım. Ukrayna çok gerilerde kaldı ama bence yarışmanın 'en kaliteli hızlı parçası'nı yapmışlardı.
Düşünsenize, bazıları şöhretinin cazibesine kapıldı ama Eurovision'un belki de en kötüsü dünyaca ünlü Fransız şarkıcı Patricia Kaas'tı...
Eurovision'da çıta öyle yükselmişti ki, Patricia Kaas çok gerilerde kalarak neredeyse rezil oldu.
Görünen o ki, yıllarca 'aşağılık kompleksimiz' yüzünden gereğinden çok önemsediğimiz Eurovision'u tüm ülkeler önemsemeye başlamış.
Hatta bizdeki 'Eurovision kompleksi' tüm ülkelere yayılmış diyebiliriz. Öyle ki, artık ülkelerin yüzde 90'ı tıpkı Türkiye gibi şansını kendi dilinde değil İngilizce söyleyerek arıyor.
Eurovision'dan yine müthiş hit bir parça mı çıktı?
Hayır ama geçmişe göre Eurovision çok keyifli saatler geçirtiyor!
Yakındır, Eurovision ABBA gibi markalar da üretmeye başlar!
Yorum Yap