Günlerden ‘Salı’ ise vizyonda ‘parti grup toplantıları’ var demektir.
Fındık-fıstık alıp ekran karşısına geçebilirsiniz. Zira ‘eğlencelik’ bir gösteri başlıyor demektir. Mâlum, Türkiye seçim sath-ı mâiline giriyor, bu sebeple birkaç haftadır ekrandaki siyaset şovlarında ‘komedi ve gerilim’ bir arada.
Yalnız bu şovları ailece seyredebilir misiniz, bakın orası şüpheli! “Bizim sıralara hele bir metre yaklaş bakalım, görürsün ne olur!” tehditlerinden, ‘seni faşist seni!’ suçlamalarına kadar ne ararsan var.
Özellikle birkaç gündür Meclis’ten ekranlara yansıyan görüntüler bizlere ‘eski Türkiye’yi hatırlatıyor. Hatırladık ve ürktük!... Bunlar eski düzenin temsilcisi durumundaki siyasetçilere de belki pek sırıtmıyor, ancak ‘ yeni Türkiye’den bahseden siyasetçilere yakışmıyor.
Bunun adı dün de siyaset değildi bugün de değil! Bunlar olsa olsa ‘halkı siyasetten soğutma’ işlevi görebilir. Oysa Türkiye’nin ‘şovlara’ değil ‘gerçek siyaset’e ihtiyacı var.
Gerçek siyasetin ne olduğunubiliyoruz.
Alın size eğitimden bir örnek:
AK Parti hükümetinin kıymetini pek bilemediği ya da birlikte çalışmayı başaramadığı birikimli eğitimcilerden biri Ziya Selçuk Türkiye’nin nasıl ‘hayati bir kararla karşı karşıya olduğunu anlatıyor:
“2020’li yıllarının başında Türkiye’nin ilköğretim, orta öğretim çağındaki çocuklarının sayısı 3 milyon 200 civarında azalacak. Yani çocuklarımız yok o tarihte. Biz 2040’lı yıllarda bugün Avrupa Birliği’nin nüfus eğrisinin aynısına oturacağız. Bu kuşakları kaçırırsak şimdi eğitilmeden büyüyen bu çocuklar, bizim için çok büyük riskler yaratacak”
Bir ucunda ‘risk’; diğer ucunda ‘imkân’ barındıran bir tablo bu.
Ciddi bir kaynağın eğitime tahsis edilmesi şartıyla, Türkiye iyi eğitim görmüş kuşaklarla uzun yılları geçirme şansını yakalayacak. Siyasette, bürokraside, iş hayatında, sporda, kültürde, sanatta, yani hayatın her alanında ‘iyi yetişmiş’, ‘kaliteli insan’ imkanına kavuşabileceğiz.
Bizler değilse çocuklarımız.
Rakamlar gösteriyor ki, Türkiye’de
devletin eğitime harcadığı kaynak yetersiz. Ancak rakamlar bir gerçeği daha gösteriyor: Türk toplumunun çocukları için harcadığı para devletin ayırdığı kaynağa eklendiğinde bütün OECD ülkeleri arasında Türkiye birinci sırada. Yani vatandaş çocuğunu okutmak için her türlü fedâkarlığa katlanıyor, adeta çırpınıyor.Buna rağmen sistemdeki arızalar yüzünden eğitim alanında tablo içler acısı.
Çözüm?
İşte yeni bakanın, hükümetin, devletin esâsen bütün Türkiye’nin önündeki ‘karar anı’ burada.
Türkiye’de neredeyse bütün eğitim dünyasındaki ‘kök sorun’ okullar arasındaki eşitsizlik. Bu meseleyi önemli ölçüde aşmış ülkelerde okullar arasındaki kalite farkı yüzde 10’larda iken Türkiye’de yüzde 80’lerin üzerinde!
Tam anlamıyla korkunç bir tablo var!
Verilmesi gereken ‘karar’ belli:
“Devlet, tıpkı İrlanda’nın yaptığı gibi bir karar almalı. Tıpkı Güney Kore gibi Şili gibi bir karar almalı. Demeli ki ben ilköğretim okullarım arasındaki farkı % 10’ların altına indirecek şekilde 3 - 4 yıl içinde yaklaşık olarak 15-16 milyar dolar parayı sisteme entegre edeceğim ve gerekirse üçüncü köprüyü üç sene erteleyeceğim, tüp geçitten üç sene vazgeçeceğim.”
Bu cümleler yine Ziya Selçuk’a ait ama biz de altına imzamızı atıyoruz.
Siyasetin konuşması gereken en acil konu budur. Bu bir ‘Milli Güvenlik siyaseti’ konusudur. Hükümetinin ‘irade’ koyması gereken konu budur. Muhalefetin de ayağa kalkması gereken konu da budur.
Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu bu tablonun farkında mı değil mi?
Kendisinden önce 60 Millî Eğitim Bakanı gelmişti, Türkiye’nin ilk kadın Milli Eğitim bakanı olarak tarihe geçti, ama onu tarihe asıl geçirecek olan cinsiyeti değil icraatı olacaktır.
Bu konuda bir şey yapıyor mu acaba?
Sayın Başbakan, Sayın muhalefet liderleri ve sivil asker Türk bürokrasisi! Sorumluluk ‘tarihi’ niteliktedir ve bu yolda vereceğiniz mücadelenin şerefi de, sergileyeceğiniz idare-i maslahatın vebâli de omuzlarınızdadır.
Star
Yorum Yap