28 Şubat sürecinin asli belgesi, "İç Güvenlik Harekât Konsepti"ne istinaden hayata geçirilen Batı Harekât Konsepti'ydi.
İllegal Batı Harekât Konsepti çerçevesinde yargı mensuplarına, medyaya, akademisyenlere bir dizi brifing verildi.
Brifinglerde Refah-Yol hükümetinin adı zikrediliyordu.
İrticanın birinci tehdit seviyesine çıkarıldığı, bu tehdidin (hükümetin ve mütedeyyinlerin) bertaraf edilmesi için Batı Harekât Konsepti ve Batı Çalışma Grubu'nun oluşturulduğu bizzat Korg. Çetin Saner tarafından anlatılıyordu.
Yani illegal bir cunta örgütlenmesinin oluşturulduğu bilgisi fütursuzca herkese açıklanıyordu.
İllegal BHK ve BÇG'yi açıkça anlatan bu brifingler, Genelkurmay Başkanı İ. Hakkı Karadayı'nın talimatıyla
Genelkurmay Karargâhı'nda dönemin Cumhurbaşkanı Demirel'e de verildi.
Ama dönemin Cumhurbaşkanı, illegal cuntayı bilmesine rağmen anayasal görevini ve pozisyonunu ifa etti mi?
Ettiği yemine sadık kaldı mı?
Sadece bu görüntü değil, Demirel'e suçlamalar çığ gibi.
Cuntanın hışmına uğrayan EGM İstihbarat Daire Başkan Vekili Bülent Orakoğlu, süreci Demirel'in yönettiğini söylüyor.
Cuntanın belgesini Demirel'e götürdüklerini söyleyen Orakoğlu, "Demirel belgeyi aldı, süreci durdurabilirdi ama belgeyi darbecilere geri verdi" diyor.
Dönemin Bakanları Şevket Kazan ve Meral Akşener, Erbakan'ın BÇG belgesini Demirel'e götürdüğünü ama Demirel'in darbecilerden yana tavır koyduğunu ve süreçten sorumlu olduğunu söylüyor.
Çevik Bir, hükümeti kendilerinin yıkmadığını, bunu Mesut Yılmaz'a görev vererek Demirel'in yaptığını söylüyor.
28 Şubat sürecinde rektörlükten atılan Prof. Dr. Servet Armağan da Demirel hakkında suç duyurusunda bulundu.
Demirel'in akıbeti TBMM'nin elinde
Bu tabloda Demirel'siz bir 28 Şubat yargılamasını düşünmek abestir.
Ama Demirel o dönemin Cumhurbaşkanı.
Anayasa'nın 105. maddesine göre "vatana ihanet" dışında sorumluluk taşımıyor.
Peki, Anayasa'ya aykırı illegal bir darbe süreci "vatana ihanet" sayılır mı?
Burada belirsizlik var.
Eski ve yeni Ceza Kanunu'nda "vatana ihanet suçu" diye bir suç yok.
Ama önemli olan "vatana ihanet suçu" değil "vatana ihanet kavramı" ve olgusu.
Çünkü Anayasa "vatana ihanet suçu"ndan değil "vatana ihanet kavramı"ndan bahsediyor.
Yani Ceza Kanunu'nda "vatana ihanet" diye bir suçun ve cezasının olması gerekmiyor.
Şu halde "vatana ihanet kavramı"nın içinin doldurulması gerekiyor.
"Suç ve cezada kanunilik ilkesi" gereğince Cumhurbaşkanı açısından Ceza Kanunu'nda yer alan hangi suçlar "vatana ihanet" sayılacaktır?
Bunu belirleme ve kavramın içini doldurma yetkisi TBMM'ye aittir.
Anayasa'nın 105. maddesine göre cumhurbaşkanını vatana ihanetle suçlayabilecek tek mercii TBMM'dir.
TBMM İç Tüzüğü'nün 114. maddesi bunu gösteriyor.
"...görevde bulunan veya görevden ayrılmış olan cumhurbaşkanının vatana ihanetten dolayı suçlandırılmasını isteyen önerge, TBMM üye tamsayısının en az üçte birinin imzasıyla TBMM Başkanlığı'na verilir."
M. Duverger vatana ihaneti şöyle tanımlar:
"Vatana ihanet kurumu, parlamentoya Anayasa'nın verdiği bir silahtır ve cumhurbaşkanının Anayasa sınırı dışına çıkması halinde kullanılır."
28 Şubat, kuşkusuz Anayasa'ya aykırı bir süreçti.
Ayrıca cumhurbaşkanının TBMM'de ettiği yemine sadık kalmayarak, parlamenter demokrasiye aykırı davranması da "vatana ihanet olgusu"nun içinde olmalıdır.
Cumhurbaşkanı devletin ülkesiyle bölünmez bütünlüğüne ve siyasal iktidarın demokratik temsili sistemine uymak zorundadır.
İşte sadakatin konusunu oluşturan bu tür değerlere karşı ceza kanununda suç olarak tanımlanan eylemler vatana ihanet kapsamındadır.
Şu halde özellikle darbeleri cezalandıran TCK. 309, 311 ve 312'deki suçlar, "vatana ihanet olgusu" içinde değerlendirilmelidir.
Savcılar üstüne düşeni fazlasıyla yapıyor.
Şimdi de TBMM demokrasiye ne kadar kıymet biçtiğini göstermeli ve sorumluluğunu ifa etmeli.
Darbe ve darbeye iştirak TBMM'ce "vatana ihanet" sayılıp yargılanması istenirse, dörtte üçlük bir çoğunluk oyuyla Demirel yargılanır.
Suçsuzsa aklanır.
Ama suçluysa ve TBMM'nin ilgisizliği yüzünden yargılanamazsa, Meclis tarihi bir sorumluluğun altında kalmış olur.
Brifinglerde Refah-Yol hükümetinin adı zikrediliyordu.
İrticanın birinci tehdit seviyesine çıkarıldığı, bu tehdidin (hükümetin ve mütedeyyinlerin) bertaraf edilmesi için Batı Harekât Konsepti ve Batı Çalışma Grubu'nun oluşturulduğu bizzat Korg. Çetin Saner tarafından anlatılıyordu.
Yani illegal bir cunta örgütlenmesinin oluşturulduğu bilgisi fütursuzca herkese açıklanıyordu.
İllegal BHK ve BÇG'yi açıkça anlatan bu brifingler, Genelkurmay Başkanı İ. Hakkı Karadayı'nın talimatıyla
Genelkurmay Karargâhı'nda dönemin Cumhurbaşkanı Demirel'e de verildi.
Ama dönemin Cumhurbaşkanı, illegal cuntayı bilmesine rağmen anayasal görevini ve pozisyonunu ifa etti mi?
Ettiği yemine sadık kaldı mı?
Sadece bu görüntü değil, Demirel'e suçlamalar çığ gibi.
Cuntanın hışmına uğrayan EGM İstihbarat Daire Başkan Vekili Bülent Orakoğlu, süreci Demirel'in yönettiğini söylüyor.
Cuntanın belgesini Demirel'e götürdüklerini söyleyen Orakoğlu, "Demirel belgeyi aldı, süreci durdurabilirdi ama belgeyi darbecilere geri verdi" diyor.
Dönemin Bakanları Şevket Kazan ve Meral Akşener, Erbakan'ın BÇG belgesini Demirel'e götürdüğünü ama Demirel'in darbecilerden yana tavır koyduğunu ve süreçten sorumlu olduğunu söylüyor.
Çevik Bir, hükümeti kendilerinin yıkmadığını, bunu Mesut Yılmaz'a görev vererek Demirel'in yaptığını söylüyor.
28 Şubat sürecinde rektörlükten atılan Prof. Dr. Servet Armağan da Demirel hakkında suç duyurusunda bulundu.
Demirel'in akıbeti TBMM'nin elinde
Bu tabloda Demirel'siz bir 28 Şubat yargılamasını düşünmek abestir.
Ama Demirel o dönemin Cumhurbaşkanı.
Anayasa'nın 105. maddesine göre "vatana ihanet" dışında sorumluluk taşımıyor.
Peki, Anayasa'ya aykırı illegal bir darbe süreci "vatana ihanet" sayılır mı?
Burada belirsizlik var.
Eski ve yeni Ceza Kanunu'nda "vatana ihanet suçu" diye bir suç yok.
Ama önemli olan "vatana ihanet suçu" değil "vatana ihanet kavramı" ve olgusu.
Çünkü Anayasa "vatana ihanet suçu"ndan değil "vatana ihanet kavramı"ndan bahsediyor.
Yani Ceza Kanunu'nda "vatana ihanet" diye bir suçun ve cezasının olması gerekmiyor.
Şu halde "vatana ihanet kavramı"nın içinin doldurulması gerekiyor.
"Suç ve cezada kanunilik ilkesi" gereğince Cumhurbaşkanı açısından Ceza Kanunu'nda yer alan hangi suçlar "vatana ihanet" sayılacaktır?
Bunu belirleme ve kavramın içini doldurma yetkisi TBMM'ye aittir.
Anayasa'nın 105. maddesine göre cumhurbaşkanını vatana ihanetle suçlayabilecek tek mercii TBMM'dir.
TBMM İç Tüzüğü'nün 114. maddesi bunu gösteriyor.
"...görevde bulunan veya görevden ayrılmış olan cumhurbaşkanının vatana ihanetten dolayı suçlandırılmasını isteyen önerge, TBMM üye tamsayısının en az üçte birinin imzasıyla TBMM Başkanlığı'na verilir."
M. Duverger vatana ihaneti şöyle tanımlar:
"Vatana ihanet kurumu, parlamentoya Anayasa'nın verdiği bir silahtır ve cumhurbaşkanının Anayasa sınırı dışına çıkması halinde kullanılır."
28 Şubat, kuşkusuz Anayasa'ya aykırı bir süreçti.
Ayrıca cumhurbaşkanının TBMM'de ettiği yemine sadık kalmayarak, parlamenter demokrasiye aykırı davranması da "vatana ihanet olgusu"nun içinde olmalıdır.
Cumhurbaşkanı devletin ülkesiyle bölünmez bütünlüğüne ve siyasal iktidarın demokratik temsili sistemine uymak zorundadır.
İşte sadakatin konusunu oluşturan bu tür değerlere karşı ceza kanununda suç olarak tanımlanan eylemler vatana ihanet kapsamındadır.
Şu halde özellikle darbeleri cezalandıran TCK. 309, 311 ve 312'deki suçlar, "vatana ihanet olgusu" içinde değerlendirilmelidir.
Savcılar üstüne düşeni fazlasıyla yapıyor.
Şimdi de TBMM demokrasiye ne kadar kıymet biçtiğini göstermeli ve sorumluluğunu ifa etmeli.
Darbe ve darbeye iştirak TBMM'ce "vatana ihanet" sayılıp yargılanması istenirse, dörtte üçlük bir çoğunluk oyuyla Demirel yargılanır.
Suçsuzsa aklanır.
Ama suçluysa ve TBMM'nin ilgisizliği yüzünden yargılanamazsa, Meclis tarihi bir sorumluluğun altında kalmış olur.
Yorum Yap