Bu ülkede herkesin uzman geçindiği 4 konu var.
Din, futbol, siyaset ve hukuk.
Bu üç konuda ehliyet kaygısı olmaksızın herkes ahkâm keser.
Bir garabet daha...
Özgürlükçü bir kalem olarak mı anılmak istiyorsunuz?
Hrant Dink gibi müşahhas istisnaların dışında, tüm örgütlü suçlarda ve terör davalarında daima zanlının yanında yer alacaksınız.
Molotofla yakılarak öldürülen Serap Eser'i bayraklaştırmak veya onun gibi her daim yakılma kaygısı taşıyanların yanında olmak kâr etmez Babıâli'nin küflü sokaklarında.
Her daim tutuklunun yanında olacaksın ki, "ezilenlerin sesi" olabilesin!
"Ezilen gerçekte kim önce onu öğrenmek gerekmez mi" sorusunun cevabı ilgilendirmez onları.
Yol haritaları bellidir.
Tutuklu ne yapmış, kimi yakmış, amacı neymiş, deliller...
Bakmazlar bunlara.
Her daim muhalif olacaksın.
Gerçeğe ve adalete bile!
Ergenekon, KCK gibi siyasal veya ideolojik temalı davalar varsa, savcı ve mahkeme baştan kaybetmiştir onlara göre.
Peki, molotofla yanarak hayatını kaybeden Serap Eser gibiler, Cizre'de molotofla yanan çocukların hakkı ne olacak diyorsanız...
"Ama suçtur bu, delil var, kanun böyle, Avrupa'da böyle yaptı" diyorsanız Gülen camiasındansınız.
Hep savcılar mı haklı?
Bunları söylerken "Gültekin Avcı hep savcıları haklı buluyor, adam tutuklama aşığı" diyenleri biliyorum.
Beni tanıyanlar tutuklama yanlısı değil, eşit bir adli inisiyatif taraftarı olduğumu bilirler.
Yıllardır aynı rutinlikte uygulanan kanun hükümlerinin sırf gazeteci, siyasi veya şöhretli isim diye eğip bükülmesinin istenmesinedir isyanım.
Ayrıca kimse her daim savcıları haklı bulduğumu iddia edemez.
Hrant Dink kararına ateş püskürenlerden biri de bendim hatırlarsanız.
"Dink davasının yanlışları" yazımda savcıların ve mahkemenin hatalarını bir bir saydım.
Doğruysa doğru yanlışsa yanlış, bunu söyleriz.
Bakın Ahmet Hakan'a, "Poşu davası"yla ilgili hakikat perdesini ketmeden bir tablo çizmiş.
Tablo orijinal değil, Cihan Kırmızıgül'ün avukatlarının çizdiği tablo bu.
İddianamenin dayanağı, çelişkili konuşan gizli tanık beyanıymış.
Sanki ayyuka çıkardığınız gizli tanıktan başka belge ve tanık yok!
Hukuk ufku poşu kadar olunca, bir tek gizli tanık beyanını iddianamenin ana ekseni zannedersin.
Sen gizli tanığın gizliliğinin cezbesiyle vals yaparken, mahkeme sana cazip gelmeyen aleni tanıklara ve aksi ispatlanmamış resmi belgelere karşı körlük yapmaz.
Molotoflamanın gerçekleştiği andan Cihan Kırmızıgül'ün yakalanma anına kadar göz temasının hiç kopmadığını söyleyen polis memuru Soner E'nin yeminli ifadesi neydi?
Yakalama tutanağı sahteyse...
Yakalama tutanağının sahte olduğu, yakalama yapmayan polislerce düzenlendiği tespit edildi, diyor Hakan.
Bu sahtelik tespit edilseydi, mahkeme bu konuda herhangi bir talebe gerek kalmadan savcılığa bu konunun sorumluları hakkında suç duyurusunda bulunurdu.
Hatta savcılık suç duyurusuna gerek kalmadan doğrudan soruşturma açardı ilgili polis birimlerine.
Hani nerede?
Belki Paolo Coelho'nun Veronica'sının sanrılarında.
Üstelik Cihan Kırmızıgül'ün yakalama tutanağı savcının bilgi ve emriyle tanzim edildi.
Madem yakalama tutanağı sahteydi, bir ihtisas mahkemesi olan CMK. 250'yle görevli 14. Ağır Ceza Mahkemesi neden mahkûmiyet kararı verdi?
Cihan Kırmızıgül'le aralarında önceden bir husumet mi vardı?
Yoksa yazı tura mı attılar?
Bir de şunu unutmamalı.
Yakalama tutanağı, onu imzalayan polislerce "biz bu kişiyi şu tarihte kimliğine uygun bir şekilde teşhis ettik ve yakaladık" manasını taşıyan bir resmi belgedir.
Aylar veya yıllar sonra çıktıkları mahkemede polislerin o kişiyi teşhis edememe ihtimali yüksek olduğu için bu belgeyi tanzim ederler.
O polislerin kaç tane mahkemede kaç sanık için zabıt mümzi tanık olarak çağrıldıklarını bilmezler.
Hakan, "savcının ceza talebi yok" diyerek, Kırmızıgül hakkında ceza talep eden Savcı Hikmet Usta'yı da yok sayıyor.
Beraat isteyen önceki bir savcı var ya, mahkûmiyet isteyen savcıyı salla gitsin!
Yazık ki anlayış bu.
Nihai olarak meramım, "iyi ki mahkûm oldu" değil, kararın rutin bir işleyişi ifade ettiğidir
Yorum Yap