Dolar

42,7294

Euro

50,1983

Altın

5.947,47

Bist

11.335,05

İslam, Poligami ve Arap Dünyası

16 Yıl Önce Güncellendi

2011-05-06 18:54:10

İslam, Poligami ve Arap Dünyası

Arap dünyasında İslam ve kadın hakları, sürekli gündemde olan en tartışmalı konuların başında geliyor. Arap ülkelerinde hakim olan ataerkil geleneksel anlayış, kadınların aleyhinde pek çok yasak ve uygulamanın var olmasında ve savunulmasında büyük rol oynuyor. Bu uygulamalar gücünü ve meşruluğunu, ülkeden ülkeye değişen fakat genel itibariyle oldukça ataerkil bir islam yorumundan alıyor. Fakat görünüşte İslam baz alınarak  savunulan pek çok pratiğin özünde İslam’ın ruhundan giderek uzaklaşarak, tamamen erkeklerin dünyevi kaygılarını merkeze alan keyfi bir sisteme dönüştüğü görülüyor. Poligami, yani çok kadınla evlilik, Arap dünyasında yaşanan bu dönüşümü gözler önüne seren en önemli tartışma konularından biri.

Çok eşlilik, 1956’da bu pratiği kanunlarla engelleyen Tunus haricindeki bütün Arap ülkelerinde yasal olarak tanınıyor. Buna göre, bu ülkelerde erkeklerin dört kadına kadar evlilik yapmalarında herhangi bir sakınca yok. Nitekim temelde İslami bir esasa dayandığı söylenen bu hak, bu ülkelerdeki erkekler tarafından tam anlamıyla suistimal ediliyor. Dinen bir mahzurunun bulunmayışı çok eşliliğin bir çeşit emir olarak kabul edilerek günümüzde de kolaylıkla sürdürülmesi için yeterli görülüyor. Fakat günümüz Arap dünyasındaki amaç ve gerekçelerine bakıldığında cok eşliliğin temelde hiçbir dini içerik barındırmayıp dünyevi kaygılar esas alınarak savunulması dikkat çekiyor. Arap din adamları tarafindan kimi zaman televizyon programlarında da dile getirilen savunmalar bu çeliskiyi anlamak bakımından oldukça önemli.
 
Güçlü bir kabilecilik geleneğinin hüküm sürdüğü arap toplumlarında erkek çocuk sayısı ailenin siyasi ve toplumsal gücünü gösterdiğinden çok eşliliğin en temel nedenlerinden biri daha fazla çocuğa sahip olma; yani güç isteği. Bu bağlamda bir kadının herhangi bir sebepten ötürü çocuk sahibi olamaması, çok eşliliği savunmada.kullanılan en temel gerekçelerden biri. Nitekim kabileler arası otoriteye ve ailenin toplumdaki konumunu güçlendirmeye odaklı bu argüman, temelinde hiçbir islami nitelik barındırmıyor. Dahası, Müslümanlar için bu dünyanın çeşitli imtihanlarla dolu olduğu islami felsefe göz önüne alındığında, çocuk sahibi olamamayı bir imtihan olarak görme ve sonsuz hayatı düşünerek teslim olma olgusunun öne çıkmaması da dikkat çekici. Din adamları tarafından sıkça tekrarlanan diğer argümanlar da niteliği bakımından bundan farklı değil. Bazı kadınların özel günlerinin uzun sürmesi, kadınların erkeklere göre fiziksel olarak daha çabuk yıpranması, erkeklerin yaratılış gereği bir kadınla yetinemeyecek yapıda oluşu gibi, tamamen cinsel kaygılarla dolu gerekçeler, meselenin dünyevi boyutundaki vurguyu güçlendirmekten öteye gidemiyor. Bu dünyadan çok ahirete değer atfeden, bedenden çok ruhun tatminini öğütleyen bir din böylece erkeklerin dünya zevklerini ve bedensel arzularını artırmayı amaçlayan bir sisteme dönüştürülüyor. 

Peygamber tarafından da uygulanmış olması nedeniyle çok eşliliğe arap dünyasında 'sünnet' gözüyle bakılıyor. Böylece Peygamberin yaşantısını örnek alma ve O’nun izinden gitme söylemi ile, bu uygulamaya yasal olmanın ötesinde bir çeşit sevap boyutu da kazandırılıyor. Fakat büyük çoğunluğu farz namazlarında dahi sünnetleri terk etmeyi alışkanlık haline getiren, dahası günlük yaşantısı peygamberin mütevazi hayatından hiçbir iz taşımayan arap erkeklerine bakıldığında meselenin bu boyutu inandırıcılıktan oldukça uzak kalıyor.  

Peygamberin çok evlilik yapmış olması Arap dünyasının erkekleri tarafından poligamiyi meşru göstermek için kullanılırken, İslamcı kadın feministler meselenin başka bir boyutuna dikkat çekiyor. Buna göre, Peygamber İslam’da sınır olan dörtten çok daha fazla, on iki farklı kadınla evlilik yaptı. Çoğu dul kadınlarla ve cariyelerle olan bu evlilikler dünyevi amaçların tamamen dışında, Allah’ın İslam peygamberine verdiği özel izin ile gerçekleşti. İslamcı feministlerin en güçlü argümanı ise yalnızca peygambere özgü olan bu durumun sünnet olarak kabul edilemeyecek olması. Nitekim, kendinden yaşça çok büyük, ya da hemen hepsi çocuklu dul kadınlarla. daha çok koruma ve teşvik amaçlı yapılmış olan evlilikler ile günümüz arap dünyasındaki örnekler karşılaştırıldığında çok eşlilik konusunun ne kadar saptırıldığı açıkça görülüyor.  

Din adamları ve İslamci feministlerin, üzerinde farklı yorumlara ulaştığı ortak bir diğer kaynak ise Kur’an’da geçen ayet. Bu ayette (Nisa,3) eşlerden herbirine maddi ve manevi eşit şartlarda muamele edilmesi koşuluyla dört kadına kadar evlenilmesinde sakınca olmadığı ifade edilirken, devamında hiçbir erkeğin bunu yapabilecek güçte olamayacağı ve adaletsizliğin kaçınılmaz olduğu gerekçesiyle tek eşlilik öneriliyor. Çok eşliliğin kesin ve net bir dille yasaklanmadığı bu ayet, din adamlarınca poligamiyi savunmak için referans gösterilirken, islamcı feministler ayetin sonundaki üstü kapalı uyarıya dikkat çekiyor. Buna ek olarak, Arap dünyasının önde gelen feministleri ayette yer alan önemli bir sınırlamaya daha vurgu yapıyor. Buna göre, aslında dört kadına kadar evlilik yapma izni yalnızca yetim kızları korumak ve mallarını gözetmekten sorumlu erkeklere veriliyor. Fakat arap dünyasında keyfi evliliklerin önünü kesmemek adına, bu ayrıntıya din adamlarınca hiç değinilmiyor.  

Körfezde, özelde ise Katar örneğinde kadınların çoklu evlilikler içindeki oranının son yıllarda azaldığı dikkat çekiyor. Nitekim bu düşüş kadınların ikinci, üçüncü eş olmaya karşı çıkmalarından çok, erkeklerin bu ülkelerde evlilik maliyetinin ve hayat standartlarının yüksek olması nedeniyle farklı ülkelerden eş seçmeleri ile açıklanabilir. Zira bu ülkelerde halen pek çok kadın  eşlerini hemcinsleri ile paylaşmayı, ve hatta onlarla aynı evde yaşamayı sorun etmiyor. Bunda, evliliklerde aşk unsurunun değil, maddi kaygıların ve siyasi çıkarların belirleyici olması önemli bir rol oynuyor. 

Çok eşlilik temelinde yapılan bu gözlemler Arap dünyasında islamiyetin geçirdiği genel bir dönüşümü yansıtıyor. Görünüş ve söylem itibariyle dini merkez alan Arap ülkelerinin çogunda İslamiyetin temel felsefesi ve özü giderek yok oluyor. Bunun yerine ise dünyevi zevkleri ön planda tutan, metaryalist ve ataerkil bir geleneksel anlayış güç kazanıyor.

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara