Açılım mevzuundaki gelişmeler sürüyor. Mevcut açılım girişimlerinin belli bazı konuları hedefliyor oluşu, başka sahalarda da açılım beklentisi içerisinde olanları kızdırıyor olsa da, bir gün o hususların da kapsam dairesine girebileceği ümidi ve tabii yapılmaya niyet edilenlerin de toplum açısından faydalı olduğu kanaati sebebiyle olsa gerek, fazla itiraz çıkmıyordu.
Açılımın en önemli adımlarından olması beklenen Kürt meselesi ile ilgili olanı, bir ara dönem yaşıyor gibi.
Tokat Reşadiye'deki vahşet, DTP'nin kapatılması ve başka bazı gelişmeler sebebiyle, sürecin bundan sonra nasıl devam edeceği hususu, biraz karmaşık.
Karmaşıklığı destekleyen unsurların başında, Kürtleri temsil iddiasında olan partinin kapatılmış olması geliyor.
Bu, devlet kademelerinde bulunup açılımı istemeyenlerin önemli bir adımı olarak değerlendirilirken, temsil iddiasındaki partinin kapatılmayı gerektireceğini açık seçik bildiği davranışlarda bulunarak süreci hızlandırmış olması da, kafaları ciddi şekilde karıştırıyor.
Temsil ettiğini iddia ettiği kitlenin arzuları için çalışıyor olması gereken bir siyasi partinin, bunlarla zerre kadar alakası olmaması gereken niyetler peşinde koşup, milyonlarca insanın sıkıntılarını belli ölçüde de giderebilecek girişimlerin önünü tıkaması, oldukça tuhaf bir durum.
Teorik olarak bu ülkede yaşayan herkesin sahip çıkması gereken Demokratik Açılım girişiminin geldiği aşama, fedakarlık yapması gerekenlerin, bırakın bunu yapmayı, karşısında olanları alabildiği kadar zorlaması sebebiyle, çıkmaza girmiş gibi...
Meselenin halli temel olarak, bu işte taraf olarak gözükenlerin yapacağı fedakarlıklarla yakından ilgili.
Kürtleri temsil iddiasındaki siyasi yapı, muhatap olarak kabul edilmesinin mümkün olmayacağını kesin olarak bildiği İmralı mahbusunu öne çıkarmak gayretiyle, açılım niyetinin önündeki en büyük engellerden birisini oluşturmayı sürdürecek gibi gözüküyor.
Tabii ki, açılımı zaten istemeyen ve sabote edebilmek için ellerinden geleni yapan çevrelerin fedakarlık yapmasını bekliyor değiliz.
Meselenin gelip dayandığı nokta, açılımın muhataplarının kimler olduğu meselesi.
Açılım derken, hükümetin yürütmeye çalıştığı ve genel olarak devletin bütün kurumlarıyla arkasında durduğu kabul edilen bir niyetten bahsediyoruz.
Her ne kadar, en azından bazı devlet kurumlarının bu hususta itiraz ettiği anlaşılıyor olsa da, muhatap olarak seçilenlerin makul olmaları ve sağlanabilecek bütün Milletimizin hayrına neticeler için biraz fedakarlık yapmayı göze almaları durumunda, sürecin işleyebileceği de aşikar.
Hükümet, muhatabın millet olduğunu söylüyor ve aslında bu doğru bir şey.
Ancak açılımın hedef aldığı kitleyi temsilen ortaya çıkan birileri var ve onların temsile yetkili ve ehil olup olmadıkları tartışmalı olduğu gibi, açılım isteyip istemedikleri de, şüpheli.
Açılımın esas muhatabı olduğu söylenen milletimizin bunu istediğini biliyoruz.
Araya girip, muhatabın kendileri ya da verdikleri adres olduğunu söyleyenleri, açılım konusunda makul olmaya ya da aradan çekilmeye ikna etmek nasıl mümkün olabilir, belli değil.
Bu topraklarda yaşayan insanların arasına sonradan sokulmuş problemlerle karşı karşıyayız ve çözüm için dayatılan formüller de ithal. Elimizi kolumuzu bağlayan da, işte bu..
Devleti temsil edenler milletimizin karşısına çıkıp; geçmişe sünger çekeceklerini ve ortak değerlerimizi öne çıkararak bütün hataları tamir edeceklerini... Söyleseler ve aykırı ses çıkarmak derdinde olanlara da 'hadi oradan' diyebilseler, ne güzel olurdu...
Milli Gazete
Yorum Yap