Milliyet Cafe ekinde bir haber yapmış arkadaşlar. Ünlülere sormuşlar:
?Bu yazı nasıl geçireceksiniz??
Onlar da işte cevap vermişler: Cunda, Puket, Karayipler, şudur budur. Anayasa Mahkemesi kararı, tersane işçileri, başörtülü kızlar, AKP'nin yeni AKP'si, CHP ve MHP... Diğer gazetelerdeki diğer haberlerin arasında gidip gelip bu habere takılıyorum.
Bazen bir gazetenin bir sayfası masanın üzerinde açık kalır da bütün bir gün gözünüze takılıp durur haber, öyle. Bu haber de masanın üzerinde durup duruyor ben de gidip gelip yeniden aynı haberi okuyorum:
Bir yaz da krizsiz geçsin
Cunda, Karayipler, Puket, Kaş, detoks...
Nasıl canım sıkılıyor. İçimden şöyle diyorum:
?Bir yaz da krizsiz geçsin kardeşim!?
'Anayasa Mahkemesi'nin kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?' sorusuna böyle cevap vermek istiyorum aslında. Memleketin de bir yaz olsun kafası dinlensin istiyorum.
Geçen yaz da böyle oldu. Öyle bir telaş hali ki gazeteci olarak sanki bir gün memleketin başını boş bıraksan elden gidecek. Yürümeyi yeni öğrenmiş çocuklar gibi memleket: Bir an başını çevirsen kafa üstü yere düşecek. Böyle bir telaşe kumkuması ebeveyn olarak bir grup insan iki yıldır, iç huzuruyla tatil yüzü görmedi.
Anksiyete medyası
Memleketin hali ortada, krizsiz kalınca nefessiz kalıyor. Ama bu tatilsizlikte bizim de payımız var.
Sürekli olarak kalbimiz ağzımızda yaşamamızın bir nedeni de 'anksiyete medyası'. Sürekli anksiyete krizleri geçiriyor manşetler.
Memleket bugün yıkılıyor, olmadı yarın; böyle bir psikolojisi var yazılı ve görsel basının. İnsanları da böyle bir diken üzerinde yaşatıyoruz durmadan. Bunun nedeni ne?
Sıcak kanlılık, tez canlılık 'milli karakterimizmiş' gibi davranıp bu azgelişmiş ülkelere has telaşe memurluğunu meşrulaştırıyoruz. Burası doğru, ama bir yandan da elimizde bilmem kaç gazetelik, günün yirmi dört saati yayın yapan bilmem kaç kanallık bir medya canavarı var.
Durmak yok!
Ve bu medya canavarının daha çok kavga çıkararak, daha çok feveran ederek bir başka canavarı, 'reklam' adlı bir zebellahı doyurması gerekiyor.
Dolayısıyla sürekli 'accayip' şeylerin olması gerekiyor, durmadan flaş flaş bir şeylerin flaşlanması gerekiyor, gündeme durmadan bir şeylerin 'bomba gibi' düşmesi zorunlu.
Gündem böyle bir bomba sağanağı yaşamazsa Türkiye'ye aslında büyük gelen medya makinesi nasıl işleyecek? İşleyemez. O yüzden 'Durmak yok, yola devam!'
Dünyada da aynı
Dünyada da bu konuşuluyor bir süredir. 24 saat canlı yayın yapan uluslararası kanalların ve durmadan bir bomba patlatması gereken internet siteleri yüzünden her şey belki de olduğundan daha abartılı bir biçimde yaşanıyor. Flaş sendromu sadece Türkiye'ye özgü değil yani; bu medya çarkını döndürmek için bütün dünyanın ha baba de baba flaşlanması gerekiyor.
Medya kanalları tatil yapmadığı için, ekran siyah kareye düşmesin diye, herkes dili dışarda haber koşturduğu için dünya da tatil yapmıyor. Dolayısıyla 'Bu yazı nasıl geçireceksiniz?' sorusunun cevabı da 'Akşamları televizyon karşısında kriz üzerine kriz izleyerek' oluyor.
Sanki biz izlemesek memleket krizini kendi kendine yaşayamazmış gibi. Her seferinde sanki memleket ilk kez kriz yaşıyormuş gibi. Bu yüzden dünyada en çok denizlerin dibini seviyorum. Oraya hiçbir ses sızmıyor ve balıklar hep aynı hızda yüzüyor.
MİLLİYET
Yorum Yap