Türk sinemasına 30 yıldır hizmet eden bir yönetmene revâ görülen muamele
Geçtiğimiz günlerde, Türk sinemasına 1970'lerin ortalarından bu yana yönetmen yardımcısı, yönetmen, kısa filmci, senarist, festivallerde seçici kurul üyesi ve yapımcı olarak düzinelerce filmde ve dahi sinema konulu organizasyonda dişiyle tırnağıyla hizmet vermiş olan değerli dostum, ağabeyim İsmail Güneş ile beni üzüntüden kahreden bir sohbet gerçekleştirdik.
Kendisini oldukça uzun bir süredir görememiştim. Sağolsun, varolsun, büyük bir incelik sergileyerek, yeni taşındığım eve yaptığı ?hayırlı olsun? ziyareti vesilesiyle uzun uzun dertleşme ve sektörün sorunlarını konuşma imkânı bulduk. Özellikle de kimilerinin ardarda doğmasına vesile olduğumuz, varolan kimilerine de ciddi biçimde ivme kazandırdığımız kısa film yarışmaları onu çok heyecanlandırıyordu. Güneş de benim gibi câmiada alttan gelecek bir ?yeni dalga?ya inananlardan çünkü. Bu konudaki çabalarımızda ulaştığımız son durumu sordu. Ben de dilim döndüğünce yetenekli gençlerimizle birlikte yapıp ettiklerimi kendisine aktardım.
Ancak, sohbetin bir noktasında söz, kendisinin geçen sonbaharda çektiği son sinema filmi olan ?Sözün Bittiği Yer?e gelince, anılan filmin yönetmeni Güneş'ten duyduklarım karşısında âdeta dünya başıma çöktü. Nedir bizim bu bitmez tükenmez sahipsizliğimiz, boynu büküklüğümüz ve de mahzunluğumuz Ya Rabbi!
İsmail GüneşDeğerli dostuma ne denli büyük güçlükler içinde tamamladığını iyi bildiğim bu güzel filmin gişedeki akıbetini sordum. ?Toplam izleyici sayısı 30 bini biraz geçti ve ben de battım? diye cevap verdi.
?Nasıl yani, durumun gerçekten de bu kadar kötü mü ağabey?? dediğimde, ?Basbayağı battım. Eve falan da filmin borçlarından dolayı haciz geldi? diyerek sürdürdü konuşmasını. Sesindeki alaycı tondan, yaşadıklarını artık fazlaca umursamadığı apaçık meydandaydı. Ancak, şu kilit cümle konuşmamızın seyrini bir anda değiştiriverdi:
?Haciz avukatının aldığı diğer hiç bir şey umurumda değil de bir tek şeye üzülüyorum. Keşke, evde çalışırken kullandığım kişisel bilgisayarımı haciz etmeselerdi. Senaryolar, taslaklar, yeni fikirler, yazışmalar? Son 30 yılımın bütün emeği de onun hard-diskinde gitti. Ve bütün itirazlarıma rağmen hâkim bana makinemi geri vermedi.?
?Bir dakika, bir dakika? dedim şaşkınlıkla, ?İcrâ ve İflas Kanunu'na göre, evdeki bilgisayar yazar-çizer, gazeteci, grafiker ya da yönetmen türünden bir sanat erbabının temel meslekî enstrümanıdır ve asla haczedilemez. Nasıl olur da bilgisayarını haciz edebilirler ağabey??
?Yasa senin dediğin gibi diyor, ama bunlar inadına ettiler? dedi acı acı gülerek.
Olay özetle şuydu.
?Gülün Bittiği Yer?i tamamlayabilmek için cebindeki kredi kartları da dahil her kaynağı dibine kadar tüketen aziz dostum, uluslar arası ödüllere sahip yönetmen İsmail Güneş, sonunda bir bankanın avukatlarının merhametiyle karşı karşıya kalmıştı. ?Merhamet? sözcüğü böyle durumlarda yaşanan ilişkileri tanımlamaya pek uygun düşmediğinden dolayı da avukatlar derhal evini hacze gitmişler ve değerli gördükleri diğer bütün malzemelerle birlikte Güneş'in son çeyrek yüzyıldaki düşünsel üretiminin yüklü olduğu masaüstü bilgisayarına el koymuşlardı. Bu haczin yasa dışı olduğu kendilerine tekrar tekrar söylenmesine rağmen?
Gözlerim faltaşı gibi açılmış bir vaziyette, hem insan hem de yönetmen olarak çok sevdiğim, adını ve yapıtlarını sayfamda defalarca konuk ettiğim bir sinema sanatçısına revâ görülen muameleyi dinlemeyi sabırla sürdürdüm.
Bilgisayarı özensiz bir biçimde sökülüp evinden götürülen Güneş, aynı konudaki şikayetini ve cihazı geri alma talebini sonraki günlerde dâvâya bakan mahkemede de dile getirmiş. Fakat, hâkim yapılan şikayeti tınlamamış bile. Kürsünün ardından gelen cevap şu olmuş: ?Nereden bilelim senin bir sanat erbabı, bir film yönetmeni olduğunu? Belki de muhasebecisin?!?
İsmail Güneş, bunun üzerine, ?Ben, Sinema Eser Sahipleri Birliği Sinebir'in genel başkanıyım? demiş, ?Ayrıca, 1986 yılından bu yana, yani son 22 yılda çektiğim bir düzineyi aşkın sinema filmi ve yüzlerce TV filmim var. Bu çalışmalarımla aldığım bir kütüphane dolusu da ödül. Öte yandan, benim başkanı olduğum dernek bu ülkede kimlerin gerçekten yönetmenlik yaptığına ilişkin bilirkişi makamı konumundadır. Bu konudaki bütün bilirkişilik raporlarını benim imzamla alıyorsunuz.?
Ve hâkim, yapılan bütün açıklamalara, ortaya konulan bütün kanıtlara rağmen, İsmail Güneş'in bir film yönetmeni olduğunu, o bilgisayarın da kendisinin meslek enstrümanı olduğunu kabul etmemiş. Kararı da itiraz edilemeyecek şekilde sabitleyerek haczi kesinleştirmiş.
?Bu rezillik karşısında ne yaptın sevgili Üstad? dedim, şaşkınlık ve öfke arası duygularla yutkunarak?
İsmail Güneş, Ali Murat GüvenHiç? dedi, ?Durumu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na, Adalat Bakanlığı Teftiş Kurulu'na ve Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı'na yazarak hem hâkim, hem de almış olduğu karar hakkında şikayetçi oldum. Ha, bir de Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'a bir mesaj gönderdim. Henüz hiç birinden bir ses çıkmadı.?
?Çizme?nin, ?Beşinci Boyut?un, ?Gülün Bittiği Yer?in, ?The İmam?ın ve ?Sözün Bittiği Yer?in yönetmenini evimden üzüntüyle uğurlarken, kapıda kendisine son olarak şu soruyu sordum:
?Ağabey, şu anda senaryo falan yazmak için evde bilgisayarın var mı??
?Yok? dedi, ?Fakat, yakında alırız inşaallah!?
Andolsun ki köşemden hem Kültür Bakanı Sayın Ertuğrul Günay'a, hem de Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek'e açıkça ilân ediyorum, Şişli 1. İcra Hâkimliği'nde görülen o ucube dâvâdan söz konusu bilgisayarın bir meslek ve sanat enstrümanı olduğu yönünde yeni bir karar çıkıncaya ve dostum, ağabeyim ve ilerlemekte olduğum bu yolun öncülerinden İsmail Güneş de Yeşilçam'da geride bıraktığı 30 yıldan sonra ?yönetmen? olarak tanımlanıncaya kadar, bu konuyu sayfamda her hafta bir bir şekilde dile getireceğim.
Benim artık ne kalbim ne de midem, câmiamızın yetiştirdiği böylesi sıradışı değerlerin her devirde bu denli horlanıp küçük görülmesini artık kesinlikle kaldıramıyor.
Sahi, bu bizim iyi hâlimiz midir yahu?
YENİ ŞAFAK
Yorum Yap