Dolar

42,8413

Euro

50,6521

Altın

6.170,58

Bist

11.371,09

'Sezai Karakoç Belgeseli'ne gecikmeli bir saygı duruşu

17 Yıl Önce Güncellendi

2010-06-20 09:24:00

'Sezai Karakoç Belgeseli'ne gecikmeli bir saygı duruşu

Kültür-sanat dünyamızdaki sıra dışı ve sürpriz gelişmeleri yakından takip etmeye çalışan okurlarımız hemen hatırlayacaklardır. Yönetmenliğini Ensar Altay'ın, konsept danışmanlığını ise gazetemiz yazarı Yusuf Kaplan'ın gerçekleştirdiği, yazar, şair ve düşünce adamı Sezai Karakoç'a adanmış "Gün Doğmadan" adlı belgesel film, bundan aylar önce İstanbul'da düzenlenen bir galayla huzura çıkmıştı. 15 Ocak 2010 akşamı Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda düzenlenen o galaya, hem mesleği hem de hayat felsefesi gereği böylesi çalışmalara fazlasıyla muhabbet besleyen biri olmama rağmen, ne yazık ki katılamamıştım. O sırada başımda bulunan pek mühim bir meşguliyetin neticesi değildi bu ilgisizlik. Anlatsam anlamakta zorluk çekeceğiniz kadar basit, fakat o oranda da acıklı bir gerekçem vardı ki ayrıntıları şimdilik es geçelim. Çünkü, meslek hayatımdan bu ve benzeri daha nice tatsız hatırayı, sabırla yazmakta olduğum kitabımın sayfalarına saklıyorum.

Sonuç olarak, kültür-sanat işleri, hele de sinema söz konusu olunca genel manzarası kuraklıktan çatlamış bir Orta Asya bozkırını andıran muhafazakâr cenahta, hem formatı hem de ele aldığı karizmatik şahsiyet itibarıyla başlı başına bir meydan okuma olarak gördüğüm böylesine önemli bir belgesel film denemesine o tarihlerde ne yazık ki Fransız kaldım. Buna karşılık, "Gün Doğmadan"ı sıcağı sıcağına görememek ve sinema alanındaki her türlü yenilikçi çabaya destek vermesiyle tanınan bu sayfada ondan tek kelimeyle olsun söz edememek, uzunca bir süre alttan alta canımı acıtan bir eksiklik oldu.

Şimdi ulaştığım bilinç noktasında ise bir kez daha anlıyorum ki hayatta her şeyin önceden belirlenmiş bir zamanı var; hiç bir hedefe kuru kuruya arkadan itelemeyle varılamıyor. Çünkü, bundan 6 ay önce Cemal Reşit Rey'deki galasına katılamadığım, emek verenlerini kendi lisan-ı hâlimce tebrik edemediğim o çok tartışılan belgeselin bir numaralı adamı, senarist ve yönetmen Ensar Altay, gün geldi benim Cine5'de hazırlayıp sunduğum "Sinema Meclisi" programımın canlı yayın yönetmeni olarak karşıma çıktı!

Sevgili Ensar ile programım nedeniyle geçen nisan ayının ortalarında kanalda yaptığımız ilk tanışma toplantısında, söz sözü açarken ansızın muhabbetimize dahil oldu "Gün Doğmadan" belgeseli... "Ben bu mesleğe sizin yazılarınızı okuyarak ısındım, sinema-TV alanında genç kuşağa yönelik motive edici cümlelerinizin kılavuzluğunda ilerledim" diyen gencecik bir adamın karşısında, kalben o kadar yücelttiği biri olarak henüz yaptığı iddialı belgeseli dahi izleyememiş ve yazamamış olmaktan dolayı ne kadar utandığımı anlatamam. Fakat, sizlere ifade edemediğim o acıklı gerekçeyi kendisine bütün dürüstlüğümle aktarınca, bir gönül dostum olarak bana hak verdi. "Sinema Meclisi"nin henüz ikinci bölümünün yayını öncesinde de kutusunun kapak tasarımına kadar özene bezene hazırladığı bir DVD kopyayı getirip armağan olarak önüme koydu.

"Gün Doğmadan"ı çılgın kalabalıklardan uzakta, farklı zaman dilimlerinde iki kez izledim. Belki geniş perdede görmenin sağlayacağı avantajlardan bazılarını yitirerek yapılan izlemelerdi bunlar; fakat Ensar ve ekibinin yaptıkları işe ne denli titizlendiklerine dair yeterli bir fikir edindiğimi söyleyebilirim. Yıllardır ödünsüz bir çabayla sürdürdüğü "münzevîlik" tercihini kendi adıma çözemesem, dahası bugünkü toplumsal etki-tepki sistemi içinde pek anlamlandıramasam da fikrî derinliği ve ortaya koyduğu eserler karşısında adını her duyduğumda esas duruşa geçtiğim abidevî bir kişilik olarak Sezai Karakoç'u bana yetkin bir görsel-işitsel dil üzerinden tanıttı bu yapım... Hattâ, daha açık söyleyeyim; "Gün Doğmadan"ı izleyene kadar Karakoç'u hemen hiç tanımadığımı da anlamış oldum. Eğer "Mona Rosa"yı, "İslâm Toplumunun Ekonomik Strüktürü"nü ya da bir açılıp bir kapanan Diriliş Partisi mücadelesini bilmek Üstad'ı tanımaksa, bizimki de o kadarlık bir tanımaymış işte...

Müşfik Kenter, Deniz Arcak, Ayla Algan, İbrahim Paşalı, Şuayip Semih, Sönmez Atasoy, Payidar Tüfekçioğlu, Özden Ayyıldız, Mustafa Oral ve Ergün Demir'in her saniyesi buram buram kalite kokan profesyonel seslendirmeleri, kameraman Osman Sol'un zımba gibi görüntüleri ve metin yazarları Hamit Can ile Yusuf Armağan'ın kalpten duyarak yazılmış metinlerini genç yaşından beklenmeyecek bir sinemasal olgunlukla harmanlayıp, "Sezai Karakoç işte tam olarak budur hanımlar beyler!" diyerek 114 dakikalık bir destan halinde önümüze koyuyor Ensar Altay. Tıpkı benim 8 haftalık "Sinema Meclisi" serüvenim sırasında ortaya koyduğu yönetmenlik anlayışı gibi, olanca tevazûsu, iyi niyeti ve vakarı içinde...

Belgeselin dramatizasyon bölümlerine önemli katkılarda bulunan Sinan Albayrak, Necdet Tok, Ahmet Balveren, Buğra Can Aslan, Üsame Sarıoğlu gibi sanatçılar da bu alçakgönüllü başarının önde gelen pay sahipleri arasında yer almaktalar...

Bana böylesine gecikmeyle gerçekleştirebildiğim izleme seansları sonrasında en çok koyan şey ise Yeni Şafak yönetim merkezindeki en yakın dostum, sevgili ağabeyim Hamit Can'a, o henüz hayattayken yanına koşturup, bahçede tüttüreceğimiz sigaralar eşliğinde "Hamit baba, ellerine, kalemine, dimağına, imânına sağlık" diyememek oldu. Kısmet, mezarının başında teşekkür etmekmiş demek ki... Ruhu şad olsun! Biz de belgeselin konsept danışmanı Yusuf Kaplan ağabey ile Hamit Baba'nın pek sevdiği bir mekân olan Çengelköy'deki açık hava kahvesinde oturur, çaylarımızı onun hatırasını yâdederek yudumlarız önümüzdeki günlerde...

Sevgili Ensar ve yardımcısı Süleyman Civliv'in daha henüz 30'una bile adım atmadan belgesel sinemacılıkta ortaya koydukları bu başarıyı taçlandırırken, "Yapan kadar yaptırana da bakmak gerek" düsturu uyarınca, böyle bir çalışmanın ortaya konulmasına ön ayak olan, devletin yönetimine geçmiş bir televizyon kanalının son derece kıt imkânları içinde yapımcılığı üstlenen sevgili Orhan Seyfi Güner'i de hatırlamadan geçmek de doğru olmaz. Kültür-sanat alanındaki bütün aşkın eserler, "Daha iyi günlere nasıl ulaşabiliriz" diyerek acı çeken, çektiği bu acı eşliğinde de mevcut koşullara meydan okuyan büyük ruhlu insanların zihinlerinden çıkmıştır. Bir dönem Cine5 Medya Grup Başkanlığı yapan Güner belki an itibarıyla o koltukta oturmuyor, fakat geride bıraktığı "Gün Doğmadan" belgeseli dahi kendisine dostça bir saygı duymamız, onu sevgiyle yâdetmemiz için yeterli bir nedendir.

Velhasıl, emeği geçen herkesin ellerine ve dimağına sağlık...

"Gün Doğmadan"ı bir yerlerden bulup mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum. Ancak, yalnız başınıza ve sakin bir kafayla... Çünkü, Sezai Karakoç'u anlama çabası hiç mi hiç aceleye gelmez!


Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
SON VİDEO HABER

Bin yıllık Türk kültürünün izlerine Tomarza'da rastlandı

Haber Ara