Dolar

42,8436

Euro

50,6521

Altın

6.170,19

Bist

11.375,42

'Korsan kayıt kültürü'nün içinde gırtlağımıza kadar 'haram'a batarken...

19 Yıl Önce Güncellendi

2008-06-14 06:41:00

'Korsan kayıt kültürü'nün içinde gırtlağımıza kadar 'haram'a batarken...

Bu ülkenin medyasında, bilgisayar yazılımı, DVD-VCD ve müzik CD'lerinde uyguladıkları abartılı fiyat politikalarıyla dar gelirli toplumsal çoğunluğu köşeye kıstırıp, onları ?korsan ürün? kullanmak zorunda bırakan açgözlü üretici firmalara karşı en ağır eleştiriler, vaktiyle yine bu köşeden yapılmıştır.

ABD'de yeni bir DVD film 19 Dolar civarındayken, aynı filmi Türkiye'de sinemaseverlere 40 YTL'ye satmaya kalkışan, bu saçmalığa boyun eğmeyip o filmin korsan kopyasını temin edenlere de en aşağılayıcı muamelelerde bulunan kimi şirketler, benim şu ayarı kaçmış, pervasız kalemimden az çekmediler.

Ancak, bu gibi konulardaki fikrî mücadeleler, esas itibarıyla ?bağcıyı dövmek? için değil, ?üzüm yemek? için yapılır. Geçmişteki bütün o -kimilerince ?korsan ürün yandaşı? gibi algılanan- yazılarımın maksadı, piyasaya görsel-işitsel ürünler süren firmaları ortak bir ?akıl noktası?na davet etmekti.

Muhataplarımızın çoğu da zaman içinde bu noktaya doğru geldiler.

Şimdi artık, orijinal kutusunda, pırıl pırıl bir DVD film, güncelliğine göre 3.90 ilâ 19.90 YTL arasındaki fiyatlarla satılmakta. Ki koleksiyon meraklısı bir sinemasever birazcık sabırlı olup indirimli fiyatlara geçiş dönemini beklerse, en önemli klasiklerin orijinal sürümlerini bir paket Marlboro sigarasından daha az bir bedel karşılığında arşivine katabiliyor.

Aynı durum, müzik CD'leri için de geçerli... Son zamanlarda pek çok yeni albüm 5 ilâ 10 YTL arasında fiyatlarla raflardaki yerini almaya başladı.

Öyle ki damping gereksinimine karşı en fazla direnen sektör olan ?bilgisayar programları?nda bile göreceli bir düşüş kaydedilmiş durumda. Yazılımların satış fiyatları hâlâ toplumun satın alma kapasitesine paralel bir ferahlıkta değil; ancak inanıyorum ki onlar da bir süre sonra gerçeği görecek ve fiyatlarını bir miktar daha kıracaklardır.

Üreticiler cephesinde manzara her geçen gün biraz daha günlük güneşlik olurken, perakende piyasasında yıllar boyu hüküm süren ateş pahası etiketler ise tüketiciler cephesinde ister istemez hastalıklı bir ?ön kabul?ü doğurdu: ?Bir ürünün korsanı varken orijinalini alan enayidir.?

Çok uzun bir süredir Kur'an-ı, hadisleri ve peygamberimizin hayatından örnek olayları inceliyorum. Ve şimdiye kadar gerek kutsal kitabımızda, gerekse Resûl'un hayatında rastladığım bütün örnekler beni hep aynı çıkmaz sokağa götürmekte: ?Sıcak savaş ortamında elde edilen helâl ganimetler dışında, sulh zamanı başka birinin aklının, emeğinin ve alın terinin ürünü olan bir mal ya da hizmeti ondan izinsiz biçimde alıp kullanmak, hiç bir tartışmaya mahal bırakmayacak biçimde 'haram'dır ve bu eyleme kalkışan da 'hırsız'dır.?

Velev ki o mal ya da hizmetin üreticisi bir ?gayrımüslim? de olsa bu gerçek kesinlikle değişmiyor.

Mazeretsiz hırsızlığın İslâm'daki cezasını ise zaten hepiniz bilmektesiniz.

Yeryüzündeki farklı ırktan insanları yaratan Allah, o insanlara birbirlerinin hakkına-hukukuna saygı duymayı da buyurmakta... Öyle ki birinin bize işkence etmesi dahi, bizim ona işkenceyle karşılık vermemizi haklı kılmıyor. Bir Müslüman, sırf ?cihad?, ?misilleme?, ?kısas? gibi etkili sözcüklerin ardına sığınarak başkalarına karşı hukuksuz ve de vicdansız eylemlere başvuramaz.

Dolayısıyla, Steven Spielberg ya da Frank Sinatra, mahşer gününde kendisinin yapıtlarını sokaklardaki işportacılardan üç kuruş eksiğine alarak tüketen, ondan maddî ve manevî kazançlar elde eden herkesten ?hesap sorma? hakkına sahip olacaktır. Aynı şekilde, yeryüzünde milyarlarca yasadışı Windows program kopyası dolaşan Microsoft'un patronu Bill Gates de... Ve tabiî, pek çok şarkısı daha stüdyodaki demo kayıt sırasında uzun ellerce aşırılıp yağmalanan Tarkan da...

Kendimizi din üzerinden hiç kandırmamalıyız; çünkü dinin vaaz ettiği bu çıplak gerçek karşısında hiç bir şekilde kıvırma payımız yok. ?Çalmayacaksın!? emri, ta Hz. Musâ'ya Tur Dağı'nda verilen ?10 Emir? ile bezeli taş levhadan bu yana hayatlarımızı denetlemeyi sürdürüyor. Bir sinema filminin, müzik albümünün ya da bilgisayar programının kopyasını kullanmak da en az o yapıtı ortaya koyan kişilerin evlerine girip kişisel bir eşyalarını çalmak kadar ?hırsızlık? anlamına gelmekte...

Ha, Türkiye gibi koşulları sınırlı üçüncü dünya ülkelerinde bu ayıbı -dahası ?günah?ı- hafifleten bazı ufak tefek istisnalar yok mudur? Vardır elbette... Sözgelimi, kendimden bir örnek vereyim. Bir sinema yazarı ve sinema tarihi araştırmacısı olarak, piyasaya çıktığımda her zaman her filmin yasal kopyasını bulamıyorum. Oysa, kimi zaman gerekli olduğunda 1948 yapımı ?Yurttaş Kane?e, kimi zaman da 1975 yapımı ?Jaws?a ihtiyacım olabiliyor. Ancak, Türk DVD-VCD sektörü oldukça sınırlı bir sürüm listesi üzerinden ilermekte ve benimki gibi bazı mesleklerin erbabının beklediği önemli klasikler piyasaya çıkana kadar, herhalde bizler dünyadan çoktan göçüp gitmiş olacağız. O yüzden, ülkemizde yasal sürümü olmayan ve zor bulunan bazı filmlerin ?eğitim-öğretim? ve ?akademik araştırma? amaçlı olarak internet âlemindeki paylaşım sitelerinden tek bir kopyasını edinmek, bunu da başkalarıyla paylaşmayıp yalnızca o spesifik amaç doğrultusunda kullanmak, nisbeten vicdan rahatlatıcı bir durum olarak kabul edilebilir.

Aynı şey, sinema ve müzik okullarında okuyan binlerce gencin kaynak araştırmaları için de geçerli... Çünkü, sonuç itibarıyla, tek bir kopya ile o filmi ya da o müzik eserini üreten firmaya ticarî anlamda ölümcül bir darbe vurmuş olmuyorsunuz. Hattâ, benim bulduğum bir çözüm yoluna göre, aynı firmanın (aslında o an hiç ihtiyacınız olmayan) başkaca bir yasal DVD-VCD filmini ya da müzik CD'sini satın alırsanız, korsan kopyadan kaynaklanan ticarî borcunuzu ?dolaylı yoldan? ödeyip, vicdanî açıdan belli ölçüde rahatlamanız da mümkün...

Fakat, piyasada orijinal sürümü bulunan bir filmi internetten ya da işportadan edinip bundan yedi düvele hayır hasenat adına dağıtmanın, dahası bu yöntemle para kazanmanın hiç bir ahlâki açıklaması yoktur, olamaz da...

Çevremde bir sürü genç sinemasever ve müziksever var. Ve ben, bunların pek çoğunun hayatları boyunca bir tek kez bile bandrollü, etiketli, yasal bir film ya da müzik albümü almadıklarını görünce cidden dehşete düşüyorum.

Analarından doğdukları ilk günden itibaren, sinema ve müzik eseri tüketme, bilgisayar yazılımı kullanma ihtiyaçlarını yalnızca ?korsan ürünler? üzerinden karşılayan, bu ihtiyacı normal yollarla karşılama gereğini hiç öğrenmemiş, vaktiyle öğrenmiş olsa da artık zerrece önemsemeyen bir gençlik kuşağıyla kaplandı Türkiye...

Hayatın her cephesinde korsan kayıt, her durumda korsan kayıt... Yüzlerce albüm ya da filmle dolu en zengin koleksiyonlarda bile artık tek bir bandrollü kutu göremiyorum ve bu beni hem bir sinema yazarı, hem de bir Müslüman olarak gerçekten üzüyor.

Oysa, bu iş böyle yürümez. Yürüyemeyeceği de artık iyice ortaya çıktı zaten...

Ülkemizdeki müzik endüstrisi 2000'lerle birlikte büyük bir gürültüyle çöktü. Artık hiç bir eski ya da yeni sanatçı albüm yapmak istemiyor. Bütün müzisyenler kırgın ve küskün. Çünkü hepsi de büyük bir geçim sıkıntısı yaşamaktalar. ?Yıllar yılı biriktirdikleri zor gün paraları, evlerine giren hırsızlar tarafından çalınmış yaşlı insanlar?ın küskünlüğü ve hayâl kırıklığı içinde sanat dünyasının kıdemli emekçileri...

DVD-VCD film üreticileri deseniz, onlar da işi artık iyice koyvermiş durumdalar. Çünkü bu şirketlerimiz özenle basılmış yasal örnekleri henüz piyasaya sürmeden, kaldırımlar -daha o film sinemalarda oynarken- görsel açıdan berbat, fakat ucuz kopyalarla dolup taşıyor. Hangi işkolu, böyle bir manzara karşısında sonsuza kadar sabırlı olup sermayeden yiyebilir ki?

Benzer bir durum, Çin'in ?ucuz işgücü istilâsı? vesilesiyle tekstil sektöründe yaşandı ve ülkemizde son yıllarda binlerce tekstil firması battı. Sonuç, milyonlarca karşılıksız çek, kapanan atelyeler ve evine ekmek götüremeyen yüzbinlerce insan...

Velhasıl bu, öyle ?taşra İslâmcılığı? kolaycılığına sapıp ?büyük mücahitlik? naralarıyla savuşturulamayacak kadar hassas ve dünyevî bir konu... ?Bir Müslüman olarak, Amerikan ekonomisine zarar vermenin keyfini yaşıyorum? gibi sözler, ben dahil hiçbirimizi ahirette yakamıza yapışacak olan ?hırsız? damgasından kurtaramayacaktır.

Hazret-i Peygamber, pazar yerinde malının çalınmasından ya da tezgahının gaspedilmesinden şikayetçi olan Yahudi tücccara hayatının herhangi bir gününde ?Oh, çok iyi olmuş, defol git ve beni de bir daha rahatsız etme, çünkü nasıl olsa sen bir Yahudisin? tarzında bir söz söylemişse, o zaman sizler haklısınız. Korsan ürün alarak emperyalistlere darbe vurduğunuzu sanmaya devam edin.

Ancak, o Peygamber, böylesi ihtilafların her iki tarafındaki kişileri mutlak tarafsızlık içindeki bir hukuk meclisinde yüzleştirip, haklı olana hakkını tez elden teslim etmişse, o zaman vay hâlinize ve de vay hâlimize...

Bir dönem, ülkenin ekonomik koşulları nedeniyle içine düştüğümüz/düşürüldüğümüz bu ahlâkî kirlilikten artık mümkün olduğunca seri adımlarla uzaklaşmalı ve bundan böyle paramızın yettiği ölçüde ?yasal ürün? satın almalıyız.

Paramız herşeyi tüketmeye yetmiyorsa (ki kesinlikle yetmeyecektir!) o durumda herşeyi de tüketmeyiverelim canım; hiç kimsenin ömrü bu dünyada çekilmiş bütün filmleri ya da kaydedilmiş bütün müzik parçalarını dinlemeye yetmeyecek nasıl olsa...

 YENİ ŞAFAK

 

 

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
SON VİDEO HABER

Bin yıllık Türk kültürünün izlerine Tomarza'da rastlandı

Haber Ara