Dolar

42,8436

Euro

50,6521

Altın

6.170,19

Bist

11.375,42

'Film Ekimi' Ramazan'ı önemsemiyorsa...

19 Yıl Önce Güncellendi

2008-09-21 06:44:00

'Film Ekimi' Ramazan'ı önemsemiyorsa...

'Film Ekimi' Ramazan'ı önemsemiyorsa, biz de 'Film Ekimi'ni önemsemiyoruz!

1992-93 yılları arasında, yaklaşık iki yıl süreyle, Almanya'nın Stuttgart kentindeki bir Türk medya grubunun yayımladığı haftalık bir gazetede ?yazı işleri müdürü? olarak çalışmışlığım ve bu vesileyle -üzerine birbirinden acıklı türküler yakılmış olan- ?gurbetlik? duygusunu kıyısından köşesinden de olsa tatmışlığım vardır.

Gazetemizin kurulu olduğu büyük iş merkezinde, başka yayınevleri ve şirketler için çalışan bir grup Alman meslektaşımızla yakın temas hâlinde görev yapmaktaydık. Sağımız solumuz irili ufaklı bir çok Alman şirketinin ofisleriyle doluydu.

Güney Almanya'nın zengin endüstri kenti Stuttgart'a alışmakla geçen ilk günlerin ardından Ramazan ayı geldi ve çevremdeki üç-beş Türk arkadaşla birlikte ben de oruç tutmaya başladım. Hayatım boyunca ilk kez, ezan sesi ve davulcu tokmağının duyulmadığı yabancı bir toprağın üzerinde, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bastırıp dağıttığı bölgesel bir imsakiyenin kılavuzluğunda, sabaha karşı kolumdaki saate bakarak sahura kalkıyor ve akşamları da yine kendi kendime iftar ediyordum.

Kimselere sezdirilmemeye çalışılan bir ?memlekete özlem? ve ?burukluk? duygusuyla bezenmiş, fakat yine de keyifli günlerdi.

İşte, o günlerden birinde, bugün hâlâ sıkı bir dostum olan Stuttgartlı işadamı Hardy Mezger, elinde tadını çıkarta çıkarta yediği bir dondurmayla birlikte ofisimize çıkageldi. Mizah duygusu son derece yüksek, aynı zamanda da gerçek bir Türk dostu olan bu genç komşumuzu muhabbetle karşıladım. İlk hoş-beşten sonra bana ?Kusura bakma, elim boş geldim? dedi ve ardından da ekledi:

?Dondurma istersen, asistanıma hemen senin için de bir tane aldırayım.?

Bunun üzerine elimi kalbimin üzerine götürerek teşekkür ettim ve ona Ramazan ayının başladığını, otuz gün boyunca sabahtan akşama kadar oruçlu olacağımı anlattım.

Bu açıklamanın üzerine Hardy'nin verdiği ?insanî? tepki, aradan geçen 16 yıldan sonra bugün hâlâ bütün samimiyetiyle gözümün önünde?

Ansızın ayağa kalktı, ?Gerçekten çok özür dilerim Morty? (bu bana genelde yabancı dostların taktığı bir lâkaptır) diye hayıflandı ve ben kendisine ?Ne yapıyorsun adamım, hiç gerek yok? dememe fırsat bile kalmadan, elindeki dondurmayı hemen yakınındaki çöp kutusunun içine attı.

Muhatabımın yüzü kızarmıştı. ?Senin şu anda nasıl bir baskı altında olduğunu tahmin edebiliyorum. Yanında şapur şupur bir şeyler yiyerek kabalık ettim dostum? diyerek defalarca özür diledi. Ben ise buna hiç gerek olmadığını ve oruç tutmanın zaten böyle bir sıkıntıya katlanmak anlamına geldiğini belirterek, ona binbir ısrar eşliğinde, gazetemizin mutfağından yeni bir dondurma daha ikram ettim. (Çünkü, çeşitli nedenlerle oruç tutmayan ya da tutamayan birinin benimle birlikte gereksiz yere aç kalmasından öteden beri hiç hoşlanmam.)

Bu ilişki biçimine, dünyanın her yerinde ?medeniyet? deniliyor. Ve inançlarıma karşı bu nezaketi sergileyen o Hıristiyan-Alman işadamıyla yıllar sonra bugün bile hâlâ ayda en az bir kez telefonla görüşüp halleşiyorum. Kendisini şimdiye kadar üç kez de Türkiye'de ağırlama fırsatı buldum.

* * *

Uzun yıllar öncesinde yaşanıp belleğimde yer etmiş olan bu küçük, fakat anlamlı hatıranın ardından, şimdi de gelelim günümüze ve ?Film Ekimi? adlı festivalin organizatörü olan Türk ekibinin tavrına?

İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafından düzenlenen ?Film Ekimi?, 10-16 Ekim 2008 tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan bir sinemasal etkinlik? Nokia şirketinin sponsorluğundaki bu organizasyonun omurgası, Beyoğlu-Emek Sineması'nda bir hafta boyunca gösterilecek olan 21 uzun metrajlı film, yanısıra bir de kısa film yarışmasından oluşuyor. Ve organizatör kuruluş, 22 Eylül Pazartesi günü, bu etkinliği bizlere, yani Türk medya mensuplarına tanıtmak üzere bir ?kokteyl? düzenlemiş.

Ömrünün çeyrek yüzyılını basın sektörü ve sinemaya -aynı zamanda da ülkemizde kısa film sanatının gelişimine- adamış biri olarak, düzenlenecek olan kokteylin muhataplarından biri de benim. Öte yandan, medya sektöründe olup da Ramazan ayı vesilesiyle düzenli ve düzensiz biçimde oruç tutan daha onlarca yazar, muhabir, editör, kameraman ve televizyon programcısı, söz konusu organizasyondan ?yazılı davet? almış durumda?

Malûm, Türk medyası yalnızca ?ateistler? ve ?gayrımüslimler?den oluşmuyor. Bu geniş meslektaş grubu içinde bizim gibi ?oruç tutan Müslümanlar? da var. Üstelik, bunlar sayıca hiç de az değiller. Yalnızca benim eş-dost çevrem içinde bile kendisine elektronik posta yoluyla davetiye gönderilen iki düzineden fazla ?oruçlu? medya mensubu mevcut. Çünkü bizim sektör öylesine ilginç bir yer ki, normal zamanda din ve dindarlar aleyhine çatır çatır haberler yapan isimler bile, Ramazan ayı geldiğinde, kendine özgü lezzeti ve sağlık açısından sayısız yararları nedeniyle ?oruç? ibadetinin çevresinde diğer meslektaşlarıyla rahatça buluşabiliyor. Bu da hiç rahatsız edici değil; aksine dostluk ve kardeşlik adına çok güzel bir manzara bana göre?

İKSV'nin ?Film Ekimi? tanıtım kokteyli geçen yıl da Ramazan ayına denk gelmiş ve anılan vakıf o zaman da toplantı saatini büyük bir umursamazlık içinde iftar öncesi saatlere denk getirmişti.

Aynı şekilde, bu yıl da ?içkili kokteyl? için belirlenen başlangıç saati 18.30.

Organizasyonu yapanlar, kokteylin başlangıç saatini yalnızca bir saat ileri alsalar, onlar ?ve toplantının verimi- açısından hiç bir şey değişmeyecek. Buna karşılık, ülke nüfusunun Ramazan ayında oruç tutan yüzde 50'sine karşı basit bir jest yapmış, küçücük bir hürmet ifadesi ortaya koymuş olacaklar.

Fakat, asla yapmazlar bunu?

Çünkü, böyle bir jesti sergilediklerinde ?gericiliğe teslim olacaklarını?, ?Atatürk ilke ve inkılâplarından büyük bir ödün vereceklerini? düşünürler.

* * *

Yeryüzünde bir milyarı aşkın insanın gündelik hayatını derinden etkileyen Ramazan ayını ve bu ayın oluşturduğu manevî atmosferi ciddiye alanları ?yok? saymak, günümüzde Türkiye'nin köşe noktalarını tutmuş olan jakobenler için artık bir tür ?güç gösterisi?ne, kronik bir ?alışkanlığa? dönüşmüş durumdadır.

Gelmiş geçmiş bütün uluslararası meslekî deneyimlerim ışığında şunu çok iyi biliyorum ki, böyle bir açılış kokteyli Şintoist Japonya'da, Musevî İsrail'de, Hinduist Hindistan'da ya da Protestan Kanada'da düzenlense ve ben organizasyon komitesine telefon açıp, ?Etkinliğinize katılmayı çok isterim; ancak Müslüman bir gazeteci olarak, oraya geldiğimde inançlarıma uygun bir yemek menüsü rica ediyorum? desem, yetkililer daha bu cümleyi duydukları an itibarıyla, benim gibi hassas konuklarının inançlarına uygun alternatif bir menü hazırlatmaya başlarlar. Nitekim, dediğim gibi, benzer türden nezaket gösterilerini pek çok dış gezimde bire bir yaşamışlığım da vardır.

Ancak, bu ülkenin topraklarında kurulmuş, bu ülkenin insanına hizmet veren, bu ülkenin insanlarının vergileri, bağışları, sponsorlukları ve bilet ücretleriyle ayakta duran bir çok kültür ve sanat kurumunun kesinlikle böyle bir tasası bulunmaz. Çünkü, Ramazan dediğin ne ki; ?Beyaz Türk? sınıfına dahil olmayan (ve asla da olamayacak) bir grup ?köylü?nün sabahtan akşama kadar aç durdukları, son derece sınırlı (!) bir kitleyi ilgilendiren ilkel bir gelenek!

Onlar zaten sinemaya da gitmezler, ?sinema yazarlığı? ya da ?televizyon programcılığı? gibi elit işlerle de uğraşmazlar. Bizim gibi oruç tutan adamlar ve kadınlar, ya Anadolu'nun kuş uçmaz kervan geçmez bir köyünde saban sürer ya da evinde oturup yün eğirir.

?İstanbul? da ?medya sektörü? de ezelden ebede kadar Jakobenlere aittir. Dindarlar ise yalnızca ?savaş zamanı ölmek? için gerekli bir topluluktur.

Mensubu olduğunuz şu Müslüman toplumun insanlarına arada sırada basit bir jest yapmayı akıl edin yahu?

O gün oraya davet ettiğiniz medya mensuplarının oruçlu olanlarının (ki bu oran, din ile ilişkileri son derece hastalıklı durumdaki Türk medyasında bile kolay kolay yüzde 50'nin altına düşmüyor) 14 saatin ardından uygun bir mekânda bir lokma ekmek yiyip bir bardak su içmelerini, böylelikle etkinliğe ?zinde kafa? ile katılımlarını sağlayacak basit bir hürmet gösterisine imza atın.

En azından, davet mektubunuzun altına tek cümlelik bir açıklama yazın ve ?oruçlu konuklarınıza küçük bir iftar ikramı yapacağınızı? belirtin.

Korkmayın, iftar ikram etmek ayıp bir şey değildir; dahası ?ideolojik bir tercih? de değildir. ABD Başkanı bile her Ramazan'da Beyaz Saray'da Amerikalı Müslümanlar için iftar yemeği veriyor. Aynı şekilde, Türkiye Musevileri Hahambaşı İshak Haleva gibi yerel dinî liderler de?

Bu gibi küçük jestler sizleri küçültmez, aksine daha da büyütür ve demokratlığınıza ilişkin kanaati pekiştirir.

Tıpkı, benim saatlerdir aç olduğumu duyunca elindeki dondurmayı nereye koyacağını şaşıran o Alman dost gibi?

Ancak, bu söylediklerimin beyhude olduğunu gayet iyi biliyorum.

AKP'li hükûmetten, AKP'li Büyükşehir Belediyesi'nden, AKP'li Beyoğlu Belediyesi'nden her türlü nezaketi ve yardımı görürler, ihtiyaçları olan her türlü maddî ve manevî desteği alırlar. Fakat, mütedeyyin insanlara karşı yine de sergilemezler böyle bir inceliği. Bizlere kendi vatanımızda ?gurbetçilik? duygusunu tattırmak için âdeta sözleşmişlerdir.

Zaten, bu ülkenin 80 küsur yıllık tarihi de hep aynı kısır döngüden oluşmuyor mu? ?Toplumsal uzlaşma? ve ?karşılıklı hoşgörü? adına hep mütedeyyin kesim diğer tarafa doğru bir adım atmak zorundadır. Karşı taraf bu yönde kılını bile kıpırdatmaz.

Çünkü onlar ?ilerici? ve ?laik?, yani ?sistemin sahipleri?; oruç tutan yazarlar, muhabirler, editörler, kameramanlar ve program yapımcıları ise bambaşka bir dünyanın insanıdırlar. Ki böylesi kişilerin sinema sektörünün içinde bulunmaları bile bazıları açısından başlıbaşına moral bozucu bir ?talihsizlik?tir.

* * *

Bu tür bir ?kaba? davranış biçimi, ülkemizde, yıllardır her Ramazan'da, jakobenist iş ve sanat çevrelerinin düzenlediği hemen her türlü tanıtım toplantısında inatla ve bilinçle sürdürülüyor.

Verilen mesaj çok açık: ?Sizi de Ramazan'ınızı da iplemiyoruz. Bizim kültürel ajandamızda böyle bir ay yok!?

Öyle mi muhterem İKSV'ciler, ben ve benim gibi pek çok medya mensubunun Ramazan ayında oruçlu olması size -nezaketen de olsa- en küçük bir anlam ifade etmiyor mu?

O zaman kendi kendinize eğlenin, kokteylinizi yapın ve günü geldiğinde de filmlerinizi gösterin. Zaten her yıl yaptığınız da aynen bu. Yani, ?kendiniz çalıp kendiniz söylemek?.

Yoksa, bu ülkenin istisnasız her sosyo-kültürel katmanından -dünya görüşüne bakılmaksızın- yeni yeni sinemaseverler yetişmesini sağlamak, sinema sevgisini geniş kitlelere homojen bir biçimde yaymak falan değil.

Benim kültürel değerlerimi ciddiye almayanı ben de ciddiye almıyorum.

Hepinize iyi eğlenceler?

* * *

Konuyla ilgili bir haber için bkz:
http://www.sinemasinemadir.com/?ynt=haberdetay&id=380

 

Yeni Şafak

 

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
SON VİDEO HABER

Bin yıllık Türk kültürünün izlerine Tomarza'da rastlandı

Haber Ara