Dolar

42,8436

Euro

50,6521

Altın

6.170,19

Bist

11.375,42

'Bizimkiler'in filmlerini tanıtırken

19 Yıl Önce Güncellendi

2008-11-02 09:28:00

'Bizimkiler'in filmlerini tanıtırken
'Bizimkiler'in filmlerini tanıtırken çaresizlik ve sıkıntıdan kabız olmak?

?Sinema yazarlığı? yaparken, gösterime girmelerine ?bir cephem?le en fazla sevindiğim yapıtlar, (değerli meslektaşımız Abdurrahman Şen'in yıllar önce literatüre kazandırdığı o güzel deyimle) kısaca ?beyaz sinema? olarak tanımladığımız, insanın metafizik alan ile kurduğu -ya da kuramadığı- ilişkileri önceleyen ?ahlâkçı? yapımlar ise, aynı şekilde, ?diğer cephem?le de salonlara gelişinden en fazla tedirginlik duyduğum filmler, yine bu kategoriye mensup olanlar...

Son yıllarda, her ne zaman ?yeni bir beyaz sinema örneğinin gösterime çıkacağını? haber alsam, göğsümü derhal kesif bir sıkıntı duygusu kaplayıveriyor.

Çünkü, geçmişteki bütün o acı tecrübelerimin ışığında, perdede karşıma çıkacak olan ?şey?den fena hâlde tırsıyorum.

Onun, bu cılız sinema akımından inatla ümidi kesmeyen ben ve benim gibi (?kelaynak kuşu? konumundaki) üç-beş tane muhafazakâr yazarı, sektörün ve kamuoyunun huzurunda bir kez daha mahçup etmesinden korkuyorum.

Arkasında bir ömür boyu ?Ne yapalım, bu defaki bu kadar olmuş. İnşallah, bir sonraki çok daha güzel olacak? diyerek dirençle durduğum, bu uğurda egemen sanatsal değerleri savunan ?merkez medya?nın dışına savrulmayı göze alıp bütün meslekî kariyerimi yerle bir ettiğim, sistem tarafından lanetlenmiş bir ?sinema hareketi?nin ortaya bilmem kaçıncı kez koftirik bir ürün bırakıvermesinden endişe ediyorum.

Biçimiyle de, içeriğiyle de, sunduğu İslâmcı bakış açısının entelektüel düzeyiyle de dişe kovuğa gelir tarafı bulunmayan gayet sıradan bir filmi, sırf câmiamızdaki bazı hassas kalpler kırılmasın, geleceğe dönük kimi hevesler zayıflamasın diye (sinema sanatına yönelik onca sevgime, emeğime, eğitimime ve bilgi birikimime karşın) yine de ?yüreklendirici bir üslûpla değerlendirmek?, bunu yapabilmek için onunla ilgili olarak sağında-solunda iltifata değer bir ?tutamak noktası? aramaktan yorgunum artık?

Ömrümün tamı tamına 20 yılı bu şekilde geçti.

Ve ne yazık ki anılan süre zarfında ?İslâmî câmia?dan çıkan çok az sayıda film, bende, bu sıkıntılı ruh hâlinin pençesine düşmeksizin, coşkuyla sinema eleştirisi yazma iştahı uyandırabildi.

Kötü yönetmenlikler, kötü senaryolar, kötü oyunculuklar, kötü görüntüler, kötü kurgular, kötü müzikler ve her şeyin ötesinde, ilkokul müsameresi düzeyini bir türlü aşamayan, insanı âdeta var olan inancından da soğutan kötü bir ?İslâm savunusu??

Görüşlerim nedeniyle sektörde karşılaştığım onca itilip kakılmaya karşın inatla direndim bugüne kadar; belki onca yıllık koruyup kollamanın ardından günün birinde bir haltlar olur diye?

Ancak, şimdi geriye dönüp baktığımda görüyorum ki bu filmlerin ezici bir çoğunluğu, böylesine canhıraş bir düşünsel mücadeleye gerçekten değmezmiş.

Dahası, o filmleri de bir yana bırakalım, bunları çeken kimi anlı-şanlı sanatçılar bile, bizim gibi, onları egemen sinema anlayışı karşısında ?ölümüne savunan? yazarlarla ikili ilişkilerinde ortaya koydukları donukluk, sevgisizlik ve saygısızlıkla buna asla değecek çapta kişiler değillermiş.

İyice zorlasam, sahip oldukları isnisnai tevazuyla gönlümde farklı bir konuma sahip bulunan en fazla iki-üç tane isim sayabilirim bu çorak bahçeden?

Onların dışında kalan pek çokları, beni kibir yüklü tavırlarıyla yıllar yılı öylesine yordular ki?

Kiminin her tarafı sapır sapır dökülen ucube ?İslâmcı? filmine, kendi meslekî arenanda onca müstehzi gülümsemeye direnerek, bütün bir yazarlık kariyerini paspas gibi çiğnetmeyi göze alarak ?kardeşçe? destek veriyorsun; hazretten haftalarca çıt bile çıkmıyor. Kimileri için de bir sürü işini gücünü bırakıp, kendisi adına şehir içinde ya da başka şehirlerde düzenlenen toplu gösterilere katılıyorsun, panellerde ateşli konuşmalar yapıyorsun, motive edici köşe yazıları yazıyorsun ve devlet kuruluşlarını (en azından bir onur ödülü versinler diye) habire kışkırtıyorsun. Sonrasında ise ne ?ümmet bilinci?nin ve duygusal bağların karşılıklı yansıması anlamına gelebilecek bir telefon görüşmesi, ne de iki satırlık bir elektronik posta mesajı?

Çünkü, bu ülkede muhafazakâr sinema yazarlarının ?bol keseden yağlayıcı? yorumları, muhafazakâr çizgideki bir film yönetmeni için ?elde var bir?dir, ?doğuştan kazanılmış bir hak?tır. Ali Murat Güven ve meslektaşları ?seve seve? yazmak zorundadır o iltifatkâr, yüreklendirici, motive edici yazıları; başka seçenekleri var mıdır ki önlerine konulan filmi hatır-gönül dinlemeden nesnel bir gözle ele alıp eleştirsinler?

Bunlardan bazıları, adlarının çevresinde yıllardır kopartılan onca fırtınadan sonra bir de bakıyorsun; gazetelerde, dergilerde, internet sitelerinde ya da televizyon programlarında, ?Ben 'beyaz sinema' diye bir şeyi asla kabul etmiyorum, ben İslâmcı bir yönetmen değilim, 'muhafazakâr kesimin sinemacısı' deyimine de kesinlikle inanmıyorum? gibi kocaman laflar zırvalamışlar.

E be deyyus, madem 2000'lerde böyle dansöz gibi kıvıracaktın, o zaman niye benim kuşağımı 1970'lerden itibaren binbir türlü sloganik lafla arkana takıp meslek hayatlarımızı iki buçuk tane gazete ve derginin sayfasına, bizleri her davet edişlerinde ?câmianın şamar oğlanı? muamelesi yapan bir kaç kıtipiyoz televizyon kanalının ekranına hapsettin?

Senin gün gelip de böyle yüz seksen derece kıvıracağını bileydim, ben de 18 yaşımdan itibaren doğrudan doğruya bu meslekteki manevî ustam Atilla Dorsay'ın oturduğu o itibarlı koltuğa göz dikerdim; iki-üç yılda bir güç bela çekilen kırık dökük filmlerden oluşma derme-çatma bir sanat havzasının tam orta yerindeki, üstü sivri çivilerle kaplı bir hamam taburesine değil!

Adının çevresinde bizzat senin arzun ve geçmiş söylemlerinle oluşan ?İslâmcı sinemacı? gibi (hiç de onur kırıcı olmayan) bir sıfata sakalının kılları kadayıf olduktan sonra sergilemeye başladığın bu tür onursuzca reddiyeler, seni sinema kamuoyu karşısında küçük düşürdüğü gibi, senin gibilerin arkasına takılıp bugünlere kadar gelen bir avuç yazar-çizeri de rezil rüsvay durumda bırakıyor!

Kimdir senin o (artık yiğitçe savunmaktan bile imtina eder hâle geldiğin) sinema hareketinin bu ülkedeki en samimi, en coşkulu savunucuları? Şimdiden sonra bu tür yalakalık kokan cümlelerinle muhterem Atilla Dorsay'ın ve SİYAD üyesi olan diğer sinema yazarlarının (bizimkisiyle eşdeğer) bir merhametini ya da sempatisini kazanabileceğini mi sanıyorsun ki, 2000'lerdeki ?yeni liboşizm? dalgasına kendini bırakarak, aslını, özünü, ilk ortaya çıkışındaki siyasal iddianı, ?beyaz sinema? örnekleriyle dolu filmografini ve bütün bir meslekî serüvenindeki söylemlerini inkâr yoluna sapıyorsun?

Şunu kafana iyice sok ki bu ülkede seni ve filmlerini bizden başka hiç kimse savunmaz. Bırak sinema yazarlığı mesleğinin evrensel kurallarını, senin sinemanı savunmak Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde ?aydın? sayılmanın asgarî şartları gereğince ?ateşten bir gömlek? giymekten beter olduğu ve buna kalkışacak kişi de ânında sektörden dışarı püskürtüleceği için bizlerden başka hiç kimse atılmaz böylesine çılgınca bir göreve.

Bu yüzden, aklı başındaki hiç bir sinema yazarı da 17'nci yüzyıl ev dekorlarında ışıl ışıl spot aydınlığı altında yağ kandilleriyle dolanan, çenesine yapıştırılmış pamuktan yapılma sakallar düştü-düşecek durumdaki didaktik/sentetik kahramanlarla bezeli bütün o ?çok konuşan, fakat gayet az sinema içeren? filmler hakkında ?muhteşem bir sanat yönetimine sahip? gibi iyimser cümleler yazmaz.

Dikkat et, yazanlar da zaten işin teknik boyutuna hiç girmemeye çalışıyor; çünkü bir kez girerlerse işin içinden hiç çıkamayacaklarının farkındalar. Bu konularda iyi-kötü bir şeyler dile getiren herkesin ortak çabası, sinema yapma noktasındaki heveslerin kırılmaması yönünde?

?Ümmet dayanışması? adına bugüne kadar ne ucubeleri savunmak zorunda bıraktınız bizleri; şöyle arada sırada kendi meslekî serencamımı düşündükçe resmen ruhum kasvetle kaplanıyor. Öyle ki o kifayetsiz filmleriniz hakkında iltifat edecek hiç bir güzel taraf bulamayınca, çaresiz kalıp ?galasının ne kadar profesyonelce düzenlendiğini, gösteri öncesi yiyecek-içecek ikramlarının ne denli başarıyla yapıldığını? yazmak zorunda kaldığım acıklı durumlar bile oldu.

Bu ?elde var bir?ci bakış açısının taraftarlarından olduğu anlaşılan Ekşi Sözlük kalemşörlerinden biri (muhtemelen bir bayan kalemşör) geçtiğimiz günlerde şahsımı kastederek, anılan sitede şöyle cümleler yumurtlamış:

?Filanca filmle ilgili olarak yapılması gereken sinemasal eleştiri, başrol oyuncusunun sesli çekimde tıslayan protez dişlerine vurgu yapmak mı olmalıydı? Saçma, sathî ve de lüzumsuz bir eleştiri biçimi bu??

Elbette ki söz konusu filmin biçim ve içerik eksikliklerine ilişkin olarak söyleyecek daha tonlarca sözüm vardı benim aslan yürekli ve çok bilmiş mücahidem! Fakat, yirmi yıldır yapageldiğim üzere, bu filmleri ele alırken ?kırıcı olmamak? adına kendimi o kadar sıkıyorum ki sonunda da böylesine yoğun bir oto-kontrolden ancak bu tür yüzeysel eleştiri cümleleri çıkıyor. Sinema yazarlığı yaparken gerçek anlamda nesnel olmaya bir başladığımda, o zaman, derdini ?görüntünün dili?yle değil de bol miktarda ?gevezelik?le anlatmaya çabalayan kimi ?muhteşem? filmler de, onların (senin gibi Ekşi Sözlük maskesinin ardına sığınmış) şakşakçıları da tarumar olursunuz o nesnel eleştirilerin karşısında. Ben yeter ki ?Gözleri ve kulakları çağdaş batı sinemasının yüksek kalite standartlarına alışmış yeni kuşak izleyicinin estetik beklentileri, sesli çekimlerde böylesine rahatsız edici bir özensizliği kaldırır mı? Yaptığı işe gerçekten titizlenen usta bir yönetmen, sırf bunun için oyuncusunu değiştirir ya da en azından dublaj yaptırır? diye söze başlayayım; emin ol gerisi de çorap söküğü gibi gelecektir. Kevgire döndürürüm senin gibileri ve savunduğunuz o muhteşem filmleri?

Fakat, kendi insanlarıma bir türlü kıyamıyorum işte?

Çünkü bizim kuşağımıza ?İslâmcılık? yıllar önce böyle öğretildi. ?Sevgi, saygı, merhamet ve dayanışma olmadan inanç da olmaz? diyerek belledik biz bu yolu?

* * *

Sen, İslâmî câmianın yapımcısı, yönetmeni, oyuncusu, senaristi ve sairesi?

Bak, sana ne diyeceğim biliyor musun?

Senin, ?film yapmak? denilen sanatsal disiplini lâyıkıyla öğrenmekten önce, adına ?insan ilişkileri? denilen çok daha incelikli bir sanatın rahle-i tedrisinden geçmen gerekiyor.

Seni (her ne pahasına olursa olsun) seven, sayan; adını her duyduğunda gözleri yaşaran; sistemin olumladığı başka başka filmlere kullanarak çok daha yüksek bir dünyevî itibar elde edebileceği sayfalarını gözünü kırpmadan sana tahsis eden; ortaya koyduğun onca niteliksiz ürüne rağmen sinemandan hâlâ ümit kesmemekte direnen bir avuç dostuna karşı esaslı bir gönül borcun var. Onlara, adını her andıklarında ve hakkında herhangi bir övücü cümle kullandıklarında kendilerini arayıp sorma, teşekkür etme, muhatapların nasıl ki sana karşı güzel sözler sarfediyorlarsa senin de muhataplarına karşı aynı güzellikte sözler sarfetmen yönünde ?Müslümanca bir borç? bu?

Yoksa, hiç kimsenin senden makaleleri için para-pul istediği falan yok. Sadece ?Müslüman gibi? davranman yeter de artar. Adının sevgi ve saygı dolu ifadelerle geçtiği, eşek yükü kadar iltifatla bezenmiş bir yazıdan sonra o lanet olası kibirini hafifçe kır da muhatabına bir telefon açmayı, iki cümlelik bir teşekkür mesajı göndermeyi öğren artık!

Öğren ki biz de burada insan olarak yaptığımız işten bir parça daha keyif alalım. Onca yalnızlığa, yoksulluğa ve yoksunluğa rağmen seni bir sonraki seferde de desteklememizi sağlayacak moral ve motivasyonu bulalım.

Sırrı Süreyya Önder'den Mahsun Kırmızıgül'e kadar, geride bıraktığımız üç yılda bu sayfaya şimdiye kadar ?sosyalist sol? ve ?liberal kesim?den kimler mesaj göndermedi ki? Kimler, adlarının tek bir cümleyle geçtiği kısacık yazılara dostlukla bezeli cümleler eşliğinde teşekkür etmedi ki?

Bütün bu sinemacılar topluluğu içinde en az arayıp soranlar, teşekkür etme konusunda en fazla kabızlık çekenler, yine kendilerine çarşaf çarşaf sayfalar ve köşeler ayırdığımız muhafazakâr kimlikli sinemacılardır.

Çünkü, dediğim gibi, böylesi bir sevgi akışı onlar için ?ekstra bir durum? değil, zaten ?müktesep bir hak??

Bizler bu câmianın emir erleriyiz, kapı kullarıyız. Onlar her ne düzeyde iş çıkarırlarsa çıkarsınlar, iltifat etmeye ve arka çıkmaya meyilliyiz; dahası mecbur ve mahkûmuz?

* * *

?Beyaz sinema? akımına verdiğim uçsuz bucaksız destekler noktasında yakın zamanda yaşadığım bazı acı tecrübeler, bana bu konuda feci şekilde ders olmuştur. Bu sayfaya artık ?her ne kalitede olursa olsun beyaz sinema? değil, yalnızca ?çok kaliteli beyaz sinema? örnekleri konuk olabilecek. Aynı şekilde, köşe yazılarıma da?

Size, bizleri arayıp sormayı, gerekli durumlarda insan gibi teşekkür edip gönül almayı ve sürekli dayanışma içinde olmayı mutlaka belleteceğim.

Öyle ya da böyle?

Ha, eğer ?Sen de kimsin be avanak, biz bunu hayatta yapmayız? diyorsanız, o zaman beni ve bu sayfayı tez elden unutacaksınız.

Gelecekte yeni yeni filmler çektiğinizde, teknik ve estetik kusurlarınızı (benzer bir dostluk gösterisi içinde) bol bol ?alttan alan? böylesi cömert yorumları Hürriyet, Milliyet, Radikal, Sabah ya da Cumhuriyet'in sinema yazarlarından okursunuz nasıl olsa?

Bana da bu yazının muhataplarını sormaya kalkmayın sakın.

Onlar, dağları aşan kibirleriyle, kendilerini çok iyi bilirler!

 

 

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
SON VİDEO HABER

Bin yıllık Türk kültürünün izlerine Tomarza'da rastlandı

Haber Ara