Türkiye 12 Eylül darbesinin yakışıksız uygulamalarından bir bir kurtuluyor.
Son olarak milli bayramlarla ilgili düzenleme yapıldı. Artık kutlama törenleri sivilleşti.
Bundan böyle statlarda ya da şehrin en işlek caddelerinde tankların, topların ya da belediye iş makinelerinin resmigeçit yaptığı, temsili düşman askerlerinin süngüden geçirildiği törenler olmayacak.
Ayrıca 23 Nisan'da devlet büyüklerinin koltuklarını çocuklara devretmesi gibi komik bile olmayan mizansenler de görmeyeceğiz.
Onun yerine halkın dahil olacağı sivil kutlamalar yapılacak.
Yani olması gereken yapıldı.
AK Parti'nin cesaretini kıran ne?
Fakat gariptir ki AK Parti'nin bu tip köklü değişikliklerde farklı bir yoğurt yiyiş tarzı var.
Kendiliğinden atması gereken adımları ancak dış müdahaleler sonrasında tepki olarak yapıyor.
Oysa Tayyip Erdoğan sadece Türkiye'de değil dünyanın pek çok ülkesinde, her siyasi liderin kolay sahip olamayacağı bir oy oranına sahip.
Her seçimden güçlenerek çıkıyor.
Üstelik CHP gibi kendi kendileriyle boğuşmaktan halka gitmeyi unutan partilerle yarışıyor. Şimdiki tabloya göre rahatlıkla söyleyebilirim ki 2014 seçimini AK Parti açık ara alır.
Hal böyleyken AK Parti'de garip bir tutukluk var.
Şöyle ki; bu kadar desteğe ve Erdoğan'ın deneyimine rağmen Türkiye'de hâlâ ileri demokrasi kurumsallaşabilmiş değil.
Yapılması gereken birçok düzenleme hâlâ rafta bekliyor.
Darbe dönemlerinin ürünü olan birçok yasa hâlâ uygulamada.
Bunların birçoğu da askeri vesayetle ilgili.
Mesela yıllardır jandarmanın İçişleri'ne devri konuşulur. Ama bırakın İçişleri'ne devrini yasaya rağmen jandarma, polise devretmesi gereken bölgeleri bile hâlâ elinde tutuyor.
Halen Türkiye yüzölçümünün yüzde 92'sinden jandarma sorumlu.
Bu da nüfus bakımından yüzde 47'ye tekabül ediyor.
Ancak 2009 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ve Büyükşehir Belediye Kanunu'nda yapılan değişiklikle belediye sınırlarında kalan yerler jandarmadan polise geçmeliydi.
Ama olmuyor. Bugüne kadar sadece 90 yerde polise devredildi.
Jandarmanın direndiği hatta bu amaçla orgeneral seviyesinde kulis yapıldığı da başkentte sır değil. Nitekim İçişleri Bakanı da 26 Nisan'da valilere bir genelge gönderdi.
Yazının özü turistik bölgelerdeki devirlerin yapılamayabileceği gibi yorumlanabilir.
İç güvenlikte çift başlılık
Her şey bir yana, milyonlarca turistin geldiği sahil bandında elinde uzun namlulu silahlar olan jandarmanın turistle muhatap olması da ayrı bir sorun.
Yüzde 80'i er ve erbaştan oluşan 280 bin kişilik bir güç jandarma.
Bugüne kadar modernleşmesi, teknolojik yenilenmesi gibi muhtelif konularda çok şey söylendi, yazıldı, çizildi.
Sistem her şeyiyle sorunlu olduğu için, aksayan yönleri tek tek izah etmenin çok bir anlamı yok.
En başta iç güvenlikte çift başlılık var. Kuş mu deve mi belli değil.
Ayrıca her darbe döneminde gördük ki EMASYA protokolleri bahane edilerek her türlü fişleme, izleme ve gayriyasal işler jandarma üzerinden pişirilmiş.
Örnekleri uzatmak mümkün.
Ancak şurası net; yüzde 50 oy almış bir parti bile jandarmanın İçişleri'ne bağlanmasını, vesayet sistemini devam ettirmeyi hedefleyen yasaları değiştiremiyorsa sıkıntı büyük demektir.
Bugün yaşanan iyileşmeler o iyileşmeleri hazırlayan kişilerin sahneden çekilmesiyle kısa sürede kaybolur.
O yüzden AK Parti iktidarından beklenen en temel şey TOKİ'nin ev, yol, hastane yapmasından çok, darbelerin önünü kesecek, demokrasiyi güçlendirecek adımları hızlı bir şekilde atmasıdır.
Başkent kulislerine ait son bir notla bitirelim.
Sürmekte olan 28 Şubat soruşturması nerelere uzayacak? Herkes iş dünyasını, askeri, medyayı konuşuyor.
Oysa o günlerin hiç konuşulmayan başka aktörleri de vardı.
Özellikle ismi hiç gündeme gelmeyen ama 28 Şubat sürecinde aktif rol almış bir komşu ülke istihbaratı var.
Acaba 'figüranlarla' bu komşu ülkenin ilgisi var mıydı?
Üzerinde düşünülmesi gereken bir soru...
Bundan böyle statlarda ya da şehrin en işlek caddelerinde tankların, topların ya da belediye iş makinelerinin resmigeçit yaptığı, temsili düşman askerlerinin süngüden geçirildiği törenler olmayacak.
Ayrıca 23 Nisan'da devlet büyüklerinin koltuklarını çocuklara devretmesi gibi komik bile olmayan mizansenler de görmeyeceğiz.
Onun yerine halkın dahil olacağı sivil kutlamalar yapılacak.
Yani olması gereken yapıldı.
AK Parti'nin cesaretini kıran ne?
Fakat gariptir ki AK Parti'nin bu tip köklü değişikliklerde farklı bir yoğurt yiyiş tarzı var.
Kendiliğinden atması gereken adımları ancak dış müdahaleler sonrasında tepki olarak yapıyor.
Oysa Tayyip Erdoğan sadece Türkiye'de değil dünyanın pek çok ülkesinde, her siyasi liderin kolay sahip olamayacağı bir oy oranına sahip.
Her seçimden güçlenerek çıkıyor.
Üstelik CHP gibi kendi kendileriyle boğuşmaktan halka gitmeyi unutan partilerle yarışıyor. Şimdiki tabloya göre rahatlıkla söyleyebilirim ki 2014 seçimini AK Parti açık ara alır.
Hal böyleyken AK Parti'de garip bir tutukluk var.
Şöyle ki; bu kadar desteğe ve Erdoğan'ın deneyimine rağmen Türkiye'de hâlâ ileri demokrasi kurumsallaşabilmiş değil.
Yapılması gereken birçok düzenleme hâlâ rafta bekliyor.
Darbe dönemlerinin ürünü olan birçok yasa hâlâ uygulamada.
Bunların birçoğu da askeri vesayetle ilgili.
Mesela yıllardır jandarmanın İçişleri'ne devri konuşulur. Ama bırakın İçişleri'ne devrini yasaya rağmen jandarma, polise devretmesi gereken bölgeleri bile hâlâ elinde tutuyor.
Halen Türkiye yüzölçümünün yüzde 92'sinden jandarma sorumlu.
Bu da nüfus bakımından yüzde 47'ye tekabül ediyor.
Ancak 2009 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ve Büyükşehir Belediye Kanunu'nda yapılan değişiklikle belediye sınırlarında kalan yerler jandarmadan polise geçmeliydi.
Ama olmuyor. Bugüne kadar sadece 90 yerde polise devredildi.
Jandarmanın direndiği hatta bu amaçla orgeneral seviyesinde kulis yapıldığı da başkentte sır değil. Nitekim İçişleri Bakanı da 26 Nisan'da valilere bir genelge gönderdi.
Yazının özü turistik bölgelerdeki devirlerin yapılamayabileceği gibi yorumlanabilir.
İç güvenlikte çift başlılık
Her şey bir yana, milyonlarca turistin geldiği sahil bandında elinde uzun namlulu silahlar olan jandarmanın turistle muhatap olması da ayrı bir sorun.
Yüzde 80'i er ve erbaştan oluşan 280 bin kişilik bir güç jandarma.
Bugüne kadar modernleşmesi, teknolojik yenilenmesi gibi muhtelif konularda çok şey söylendi, yazıldı, çizildi.
Sistem her şeyiyle sorunlu olduğu için, aksayan yönleri tek tek izah etmenin çok bir anlamı yok.
En başta iç güvenlikte çift başlılık var. Kuş mu deve mi belli değil.
Ayrıca her darbe döneminde gördük ki EMASYA protokolleri bahane edilerek her türlü fişleme, izleme ve gayriyasal işler jandarma üzerinden pişirilmiş.
Örnekleri uzatmak mümkün.
Ancak şurası net; yüzde 50 oy almış bir parti bile jandarmanın İçişleri'ne bağlanmasını, vesayet sistemini devam ettirmeyi hedefleyen yasaları değiştiremiyorsa sıkıntı büyük demektir.
Bugün yaşanan iyileşmeler o iyileşmeleri hazırlayan kişilerin sahneden çekilmesiyle kısa sürede kaybolur.
O yüzden AK Parti iktidarından beklenen en temel şey TOKİ'nin ev, yol, hastane yapmasından çok, darbelerin önünü kesecek, demokrasiyi güçlendirecek adımları hızlı bir şekilde atmasıdır.
Başkent kulislerine ait son bir notla bitirelim.
Sürmekte olan 28 Şubat soruşturması nerelere uzayacak? Herkes iş dünyasını, askeri, medyayı konuşuyor.
Oysa o günlerin hiç konuşulmayan başka aktörleri de vardı.
Özellikle ismi hiç gündeme gelmeyen ama 28 Şubat sürecinde aktif rol almış bir komşu ülke istihbaratı var.
Acaba 'figüranlarla' bu komşu ülkenin ilgisi var mıydı?
Üzerinde düşünülmesi gereken bir soru...
Yorum Yap