Davos'ta yapılan panelde İsrail Cumhurbaşkanına bütün bir insanlığın vicdanı olarak seslenen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan; geleceğin siyasal oluşumlarına beklenenden çok fazla bir katkıyı gerçekleştireceği öngörüsü önemli sayılmalıdır.
Her olgu, kendisini aşan bir perspektif içinde iş görür. Ve her zaman beklenenden fazla bir etkiye sahiptir. Davos panelinde meydana gelen olgunun da beklentilerin çok üzerinde bir etkiye sahip olması kaçınılmazdır.
Başbakanın verdiği tepkiyi duygusal olarak mahkûm etmenin kimseye yararı yoktur. Devlet teamülleri gereği sineye çekmesini beklemekte geçmişte kalan bir siyasal oportünizmdir. Başbakan, zaten bu koltuğa oturduğu günden beri birçok teamülü boşa çıkaran eylemleriyle ses vermiştir.
Fakat sanırım bu tavrın tetikleyeceği siyasal gelişmeleri başbakan öngörerek eyleme geçirmemiştir. Zaten olayın yankıları üzerine biraz düşünerek eğildiğimiz zaman olayı aşan ve bu güne kadar insanlığın vicdanında suskun kalan adalet duygusunun inkişaf ettiğini gözlemleyebiliriz?
İsrail, batı emperyalizmi eşliğinde Filistin topraklarında meydana getirdiği mezalimi bu güne kadar batı desteğinde sürdürebilmiştir. Hangi siyasal hesaplar devreye girmiş olursa olsun; zulmü uluslar arası bir toplantıda eleştiri konusu yapmak ve bunu meşruiyet oluşturan bir dil ile haykırmak, geleceğin inşasında adalet duygusunun ağır basması konusunda önemli bir zemini inşa etmek olduğu görülecektir.
Çoğu kez siyasal gelişmeler, siyasal hesapların dışında gelişmelere ön ayak olurlar. İsrail'in Gazze saldırısı, İsrail'in gayri meşru bir devlet olduğu kabulünü sağlayacak siyasal gelişmelerin tetikleyicisi olacaktır.
Genelde yapıldığı gibi, Başbakanın yaptığı bu eylemi mahalli seçimlerle açıklamak; olayın kendisine bir hakaret olarak kabul edilmelidir. Çünkü, olay tamamen spontane gelişmiştir. Ama bir 'kader' devreye girerek, bu güne kadar Müslümanların ezildiği, sinikleştirildiği, kendilerini temsil eden siyasal kadroların, pespaye ve teslimiyetçi davranışlarına bir son nokta koymuştur.
Bu bir ilktir.
Kendi meşruiyet zeminini kurmuştur. Ve bundan sonra da bu tarz eleştiri ve yükselen tepkiler kendi meşruiyet zeminini inşa edecektir?
Siyasal hesaplar üzerine oturmuş bir olgunun kendisi ile siyasal hesaplar her zaman birbiri üzerine oturmayabilir. Çoğu kez de bir gerçeği ifşa etmek; o gerçeğin dayanılmaz ağırlığını açığa çıkarabilir?
Başbakanın tavrı üzerine dünyada ve Ortadoğu coğrafyasında verilen tepkilere bakıldığında, insanlığın ortak vicdanının harekete geçtiğini söyleyebiliriz. Önemli olan bu ortak vicdanın sürekli beslenerek siyasetin bel kemiği haline gelmesine imkân tanımaktır.
Bu olayın elbette ki uluslar arası siyasetindeki derin kırılmayı da belirten bir simgesel boyutu vardır.
Ortadoğu da sular eskisi gibi akmayacaktır.
İsrail elini kolunu sallaya sallaya katliamlarına devam edemeyecektir.
Yüreklerini ellerine teslim etmiş Ortadoğulu mazlumlar, direnişi ve direnmeyi öğrenmişlerdir?
Bu direnme ve haklılık psikolojisi, emperyalist bakışa teslimiyeti reddederek bu durumu içselleştirmemiş siyasetçilerini de paçavraya döndürecektir?
Aslında 3. bine girildiği günden beri, eskimiş, demode olmuş, siyasetler rafa kaldırılmaya başlanmıştı. Fakat eskilerin siyasal avantalarına tutkuyla bağlanan bir örgütlü yapının canhıraş çığlığı ve saldırgan eylemliliği altında bu gerçek anlamlandırılamıyordu. Buna teşne Ortadoğu politik damarı da kurumaya mahkûm olmuştur. Çünkü siyasal ortakları ve suç ortakları, yenilgiye mahkûm oldukları gibi onları besleyen, tamamlayan siyasetçilerde yok oluşa maruz kalacaktır.
Ortadoğu'nun geleceğinde yeni siyasal adımlar belirginleşecektir.
İslam ve Müslümanlar, kendi geleceklerine ipotek koyan bütün siyasi gelişmeleri dışlayarak onlara bir kez daha yaşam hakkı tanımayı hafızalarından sileceklerdir. Yeni dönem siyasetçiler ahlak üzerine bina edilmiş bir yapıyı içselleştirmek zorunda kalacaktır. Yalan, dolan, ahlaksızlık ve cebi doldurma yarışı yapan siyasetçiler veya bürokratlar kaybetmeye mahkûm olacaklardır.
İnsanlığın ortak vicdanında barış, esenlik ve kurtuluş adımları yaygınlık kazanacak! Hiçbir toplum, etnik aidiyet ve felsefi kimlik, baskı altına alınarak, zulme maruz bırakılarak, kendisine biçilen rolü oynamaya zorunlu tutulamaz!
İnsanlık, ahlaki yapı üzerine kaim olmalıdır?
Siyaset, insanlığın iyiliğini öngören bir mekanizma olarak kurgulanmalıdır?
Doğru bir eylemi, haklı bir tavrı gösteren kişinin kimliği, felsefi duruşu ve inancı sorgulanmamalıdır. Herkes kendisi olarak hesap verecektir. Ve bu hak bütün insanlara eşit şekilde verilmiştir?
Kimse, kimsenin yerine hesap veremez!
Bu temel kurallar eşliğinde Davos panelinde meydana gelen olay, Başbakanın şahsında bütün bir ezilmişlerin, zulme duçar kılınmışların bir tepkisi olarak adlandırılmalıdır?
Siyasi hesaplar, insanlığın ortak vicdanında makes bulamaz?
Yorum Yap