Ermenistan’ın ilk Başbakanı 1923’te Budapeşte’de yaptıkları kongrede, “Taşnaklar için yapacak bir şey yok” diyordu. Yapacak bir şey göremiyor ve bilemiyorlardı artık. Çünkü kurban olarak sürüldükleri savaşta aldıkları ağır darbelerin yol açtığı şaşkınlık ve sersemlik onlarda bir bilinç tutulmasına da yol açmıştı. O zamandan bu zamana Ermenilerdeki bu bilinç tutulmasının devam ettiği görülmektedir.
Eğer bu sersemliği ve bilinç tutulmasını aşabilmiş olsalardı, o kongrede ilk iş olarak 1878 Berlin Antlaşması’ndan aldıkları sorumluluk gereği Ermenilerin sorunlarının çözülmesine yardımcı olmak yerine onları kirli emellerine kurban eden ülkelerin politikalarını sorgularlardı.
Kurdukları Ermenistan’ı da yaşatmadılar; Rusya ilhak ederken, diğer suç ortakları zafer sarhoşluğu içerisinde izlemekle yetindiler. Oysa daha düne kadar Ermeniler için “yedinci müttefikimiz” diyorlardı. Ve SSCB’li yıllar… Dindaşları ve müttefikleri olan Rusya’nın 70 yıl boyunca Ermenilere yaptığı hizmetleri (!) Ermeniler daha iyi bilir.
Peki, Ermeni Diasporası bugüne kadar bunları sorgulayıp Ermeni kamuoyunu bilgilendirmiş midir? Hayır! Çünkü Ermeni Diasporası bir yarasa gibidir; gerçeklere görünemez.
Dün devlet vaadi ile Ermenileri istismar edenlerin yerini bugün soykırım tellalı ülkeler almıştır. Ermenilerin eline ağlama özelliği olan bir oyuncak bebek vermişler ve bununla avutuyorlar. Malum, bu oyuncak, bebek görünümlü bir Soykırım Canavarıdır. Umudumuz, Ermeni kamuoyunun artık bu onur kırıcı istismara bir ‘dur’ deyip bu oyuncağı onların başında paralamasıdır. Fakat Ermeni Diasporası ile Ermenistan Hükümetleri bu oyuncağı çok sevmiş olmalılar ki, kucaklarından bir an olsun düşürmüyorlar.
Dostça hatırlatmak gerekirse, Ermenilerin özeleştiri yapmak ve Türklerle samimi ilişkilere geçmekten başka hiçbir şey kendi yararlarına olmayacaktır.
Bir özeleştiri yaptıkları takdirde;
Evvela, Ermenilerin Osmanlı Devleti’nde bir ayrık otu olmadığını ve Osmanlı Devleti’nin Ermenileri devletin kılcal damarlarından biri gibi gördüğünü öğrenecekler. İkinci olarak, Ermenilerin en uzun saadet dönemlerinin Türklerle yaşadıkları yıllar olduğunu görecekler. Üçüncü olarak, dindaşları tarafından kurban seçildiklerini anlayacaklar. Dördüncü olarak, birbirilerine reva gördükleri onca zulümlere rağmen dostlarının yine de Türkler olduğunu kendileri de kabul edecekler.
Dost dosta bunu yapar mı? diye soranlar da bilirler ki, insan öyle bir varlık ki, an gelir kardeşliğe, karındaşlığa ve dostluğa bakmadan zulüm eder ve hatta kanına girer. Ve yine insan öyle bir varlık ki, bazen melekleri bile imrendirecek kadar iyi ve bazen de şeytanları bile hayrete düşürecek kadar kötüdür.
Melekleşmek de şeytanlaşmak insanın elindedir. Bizler, dini ve milli aidiyetine bakmaksızın zulmedenlerin karşısında ve yine dini ve milli aidiyetine bakmaksızın zulme uğrayanların yanında dimdik durma iradesini gösterenlerden olmaya çalışmalıyız. Ancak bu duruşla şeytanlaşmaktan kendimizi koruyabiliriz.
Ermenilerin dostlarının Türkler olduğunu söyleyen sadece biz değiliz. Bundan yüz yıl önce, emperyalistlerin dünyayı adım adım bir savaşa götürdükleri 1913 yılında, Anadolu’daki son durumu efendileri için araştıran Lepsius’un güvenilir kaynağının tespiti de aynıdır: “Ermeni halkı ne Türkiye’de ne de Rusya’da bir otonomi hesabı içinde olamaz. Burada bu iki gücün muvazenesini tamamen Rusların içinde erime politikasına karşı en azından kendi ulusal özelliklerini korumak için kullanmak mecburiyetindedir. Hiçbir ulus Türkiye’nin varlığına Ermeniler gibi bu denli yakından ilgili değildir. Eğer kendisi var olmasaydı, Ermeniler bizzat Rus yayılmacılığına karşı sırtlarını dayayabilecekleri bir Türkiye yaratmak zorunda idi.”[1]
Emperyalistlerin vaatlerine kanan Ermeniler Balkanlardaki halklar gibi bugünden yarına devlet bekliyor iken, Birinci Dünya Savaşı esnasında tarihlerinin en büyük felaketini hem yaşadılar ve hem de yaşattılar. Ermeniler baş düşmanları olarak Türkleri gösteredursunlar, dostları Lepsius onları yalanlarcasına şunları söylüyordu: “Hiç kimse Hristiyan büyük güçlerin politikası kadar Ermeni halkının korkunç bir şekilde yok edilişine sebep olmamıştır.”[2]
Eğer Ermeni Diasporası veya Ermeni Hükümetlerinden herhangi biri Lepsius’un bu tespitlerini sorgulama samimiyetini ortaya koyabilmiş olsalardı, bugün Papa da soykırım tellallarına katılma cesareti gösteremezdi.
Öyle görülüyor ki, Ermenilere bu gerçekleri söyleyecek ve Ermenileri istismarcıların elinden kurtaracak olan da yine kadim dostları olan Türklerdir. Bugüne kadar bunu yapmayışlarının (yapamayışlarının) bir mazereti var. Çünkü uzun süren savaşlardan sonra uğradıkları yenilginin sersemliğini atlatamadan yeni bir saldırıya maruz kaldılar. Aldıkları büyük mağlubiyet yetmiyormuş gibi, bu kez de emperyalizmin amansız saldırılarından kurtardıkları Anadolu’da iradelerine el konuldu. Bu el koyma eylemi onların medeniyet yolculuklarını büyük bir sekteye uğrattı ve bir fetret dönemi oluşturdu.
Şu kadarı bilinmeli ki, Türklerin yedikleri darbeler ve maruz kaldıkları zulümler Ermenilerin yaşadıklarından fazla olmasa bile az da olmadı. Ama bugün artık yediği darbelerin sersemliğini atlatmış ve dünden bugüne bütün olup bitenleri hatırlamaya başlayan, hafızasını yenileyen yeni bir Türkiye var. Başkalarının acılarını da artık hissedebilen ve taziyetlerini bildirme olgunluğunu gösterebilen bir Türkiye var. İleri-geri yalpalamalar olsa bile girdiği istikamet ümit vericidir. Atalarının da ruhlarını şad edecek onurlu-adil bir çözümden yana olan Ermeniler soykırım iddiaları ile zaman kaybetmek yerine Yeni Türkiye’yi anlamaya çalışmalılar. Dostları olan Türklere toprak talebi ile değil, topraklarında dostça yaşama iradesi ile gitmeliler. Türklerin kollarını da gönüllerini de açtıklarını göreceklerdir. Hayal de olsa gerçekleştirmek elimizde.
Bilinmeli ki, er ya da geç geleceğimiz nokta, dini ve milli aidiyetine bakmaksızın zalimleri mahkûm etmek ve yine dini ve milli aidiyetine bakmaksızın mazlumların yanında yer almak olacaktır. Bizi buna götürmeyecek her söz ve eylem hem atalarımızın ruhlarını incitecek ve hem de bizi insanlığımızdan biraz daha uzaklaştıracaktır.
[1] Gust, Wolfgang, Alman Belgeleri Ermeni Soykırımı “9”5-16, Alman Dışişleri Bakanlığı Siyasi Arşiv Belgeleri, (Çeviren: Zekiye Hasançebi, A. Takcan), Belge Yayınları, 2012. S. 166.
[2] Ohandjanian, Artem, Armenien, Der verschwiegene Völkermord, Böhlau Verlag, Wien-Köln-Graz, 1989, s. 15.
Dr.Phil. Bekir TANK