Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Memlekete dair şahitliğim

11 Yıl Önce Güncellendi

2015-04-05 12:18:41

Memlekete dair şahitliğim

MEHMET TEPE | TİMETURK

“Şahit olmak” mühim bir eylemdir. “Şahit” hem kendinin hem de zamanın ve mekânın tanıdığıdır. Descartes’in “Düşünüyorum, o halde varım.” Kendisinin ve kendisinin dışındakilerin varlığını mazbut hale getiren Kartezyen felsefesinin önermesini “Şahidim, o halde varım.” önermesine dönüştürebiliriz. “Şahitlik varlığın aslıdır ve eksenidir” diyebiliriz.

Bir seyyah olarak memleketinizin (ülke) dışında başka bir memlekete şahitliğiniz daha çok mukayeseye ve tespite dayanırken kendi memleketinize dair şahitliğiniz ise anlama, yorumlama ve çözüme yönelik düşünce oluşturmaya yöneliktir. Çünkü birisinde `turist` iken, diğerinde ise memleketinizin sorumluluk sahibi bir öznesi olmak durumundasınız. Yaklaşık bir yıl aradan sonra memleketimde şahit olarak gezindiğimde kısmen umutlu olsam da ümitsizliğim ümidime ağır bastı diyebilirim.

İlk indiğimde ülkemde gördüğüm şey şeffaflıktı. Bu toplumsal açıklığı ve temizliği ifade eden bir şeffaflık bedenin teşhiri anlamında bir şeffaflıktı. Anlamın öldüğü yerde cisimleşme, ikonlaşma ve maddileşme süreci başlar. Nitekim iktidarın üzerinde en çok tahribatta bulunduğu alan bedendir. Çıplaklaşma veya şeffaflaşma sürecinin sağlıksız gidişatı cinsel toplum olmaktan ötesi olmama sonucunu doğurur. Bunu laikleşme veya çağdaşlaşmanın bir kodu olarak görmek post-ahmaklaşma sürecidir.
Şeffaflaşma sürecinin yanında kültür-teknoloji arasındaki kopukluk göze çarpan en büyük kopukluktur. Bir yanda elinizde Bediüzzaman’ın “Sözler” eserinden İkinci Söz’ü bitiremezken ve Yenikapı-Üsküdar arasını 6 dakikada geçerken bir tarafta ise hala dolmuşçuların yan cepte döner bıçağı taşıdığına şahit olabiliyorsunuz. Büyük teknoloji-kültür arasında bir kırılma yaşamaktayız. Bu büyük boşluğun arasının nasıl doldurulacağı üzerinde ciddi kafa yormalıyız.

Şahitliğimde gözüme çarpan en sarsıcı olan şey hususen gençlerin teknolojinin esareti altında olduklarını gözlemlemekti. Bilgilenme ve iletişim kanalları sosyal paylaşım siteleri olan her biri “cyberman” haline gelen kuşak ürkütücü hale gelmektedir. Birbiriyle sıfır irtibat halinde olan kuşağın insani değerlerini paylaşma ve ötekini anlama hassaları gelişmemiş bir kuşak tehlikesiyle karşı karşıyayız. Bu durumdan çıkışı din, aile, mahalle ve esnaf gibi kültürel kodları diriltmeyle yapabiliriz.
Yaşadığım ülkeyle mukayesesi zor ama Batılı ülkelere göre bile kültürel, sosyal, siyasi ve iktisadi önemli alanlara nüfuz eden bu alanlarda haddini aşarak belirleyici olan medyanın ağırlığını sokağın her tarafında hissetmeniz oldukça ilginç bir durum. Medyanın hastalıklı hali içler acısı müdahalenin gerektirdiği aşikar. Böyle bir uygulamanın anti demokratik hâkim olduğu hezeyanıyla yaşayan medya her türlü dizi, haber, kadın programı ve programla anti-demokratik tiranvari bir karaktere sahip.
Hem medyanın hem de toplumun bir kısmının içinde bulunduğu durumu özetleyen birkaç hadiseye şahitliğim oldu. Kara Trenle hayatının bir kısmını geçiren ben Türkiye’de heyecanla bindiğim hızlı trenle yolculuk ederken Sincan’a 5 dakika kala elektriksiz donakaldık. Trende Kemalist ideolojinin hırçın yüzünü temsil eden zevat durmaksızın suçlama ve iftirada bulunmasına 15-20 dakika katlandıktan sonra yaptıklarının yanlış olduğunu tavırlarıyla huzursuzluğu daha da artırdıklarını, huzursuzluk vermeye haklarının olmadıklarını ifade ederken yanımda oturan Pensilvanya’nın bıyığından düşmüş zat “insanların şikayetlenmesine neden engel oluyorsun” diyerek bana tepki gösterince “şikayetin makamları vardır burası yeri değil, BİMER, TCDD ve hatta bu tür haberler için pusuya yatan ZAMAN’a haber verebilirsin” ama siz şebeke olarak ateşi salıp oturup seyretmeyi çok seversiniz. Sizin tarzınız ve karakteriniz bu dedim”. Kısaca muhalif seçmen; iktidarı ve Ak Partili seçmeni alanda taciz etmeyi bir tarz ve ahlak haline getirmiş. Ak Parti seçmeni ise sükutunu korur bir edada yaşıyor. “Size haddinizi seçimde bildireceğim.” Edasında bir vakar sergilemekte. Şebeke ise bu durumdan çok memnun.

Eğer AKP’li belediye kazanacağına lağım suyu içerim, AKP gitsin de gerekirse şirketim batsın diyen KOSGEB’in hibe ve kredisinden faydalanmak için gelen iki yüzlü, şizofrenik ve paranoyak bir türe sahipsek. Ülkenin ortalamanın üzerinde bir siyasi iktidarı olduğunu söyleyebiliriz. Oysa özgürlük ve eşitliğin getirdiği psikoloji bu olmamalıydı.

Aynı cenahın kotarıcıları olan medyanın başta ŞEBEKE medyası ve Doğan Grubu’nun meşrep olarak ne kadar da farklı olmadığını bize gösteren hadise savcının şehit edilmesi olayıdır. Bir devlet savcısının, bir Evladın, bir Babanın, bir eşin ve bu toplumun bir parçasının şakağına tabanca dayanmış fotoğrafını yayınlamayı dini, vicdani ve hiçbir insani anlayışına sığdırmayan şebeke Taşgetiren’in ifadesiyle “zihinsel pörsüme” içerisinde olan bir şebeke tehlikesiyle karşı karşıyayız. Bu zihin ve ahlak her türlü kirli ilişkiyle bağlantı içerisinde olacak ve olmaya devam edecektir. Çünkü arkasında sorgu melekesinden yoksun bir kitle veya yığın var. Bu yapıya sahip şebeke korkulması geren bir şebekedir. Kendi menfaatinin dışında her şeyi ateşe atabilecek bir yapı bu milletin en büyük talihsizliğidir. Himmet-hizmet dualitesinde maddi-manevi varlığını sömüren bundan bir frenkenstein olarak türeyen bir şebekeyle karşı karşıyayız.
SON VİDEO HABER

İstanbul2da 4 katlı otelde yangın

Haber Ara