Akdoğan, TV Net'te yayınlanan "İkiz Aynası" programında, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
İstanbul Adliyesi'ndeki terör saldırısından sonra medyanın tutumuna ilişkin soru üzerine Akdoğan, "Basın meselesi iki kanatlı bir kuştur. Bir kanadı basın özgürlüğüdür, bir kanadı basın ahlakıdır. Bir tanesi olmazsa o kuş uçamaz. İkisini bir arada düşünmek gerekir. Basın ahlakı vesaire konusunda, basının kendisinin üretmesi lazım. Kendi vicdanıyla basın etiği, basın ahlakı nedir, bunu kendisinin üretmesi gerekiyor. Bu konuda bir duyarsızlık var. Ben bunu sorumsuzluk olarak görüyorum" değerlendirmesinde bulundu.
Basın özgürlüğünün, sorumsuz hareket etme ve hiçbir kutsalı olmama anlamına gelmediğini vurgulayan Akdoğan, dünyanın her yerinde basının, terör hadisesini ortak bir mesele olarak gördüğünü anlattı.
Akdoğan, bu olaylara ilişkin dünyada medyanın birtakım kriterler geliştirdiğini dile getirerek, şöyle devam etti:
"Cenazeler nasıl yayınlanacak, olay nasıl verilecek, bu konuda belli duyarlılıklar vardır. O ahlaki çerçeveyi kendisi oluşturmuştur. Türkiye'de kendisi oluşturmayıp da siz bir şey yaptırmaya çalıştığınızda bu bir müdahale gibi algılanabiliyor. Diyelim ki o gün yaşananlar. Savcımız rehin alınmış, hayatı söz konusu, bir insanın hayatı söz konusu. Burada canlı yayınlarda özel tim şuradan girdi, buradan çıktı, hazırlık yapılıyor, operasyon görüntüsü. Bunu yayınlamanın habercilik açısında ne anlamı var. O gün biz mecburen yayın yasağı getirdik."
Basın özgürlüğüne son derece inandığına işaret eden Akdoğan, "Bunu bizim yapmaya ihtiyaç duymamamız lazım, basının kendisinin yapması lazım" diye konuştu.
Akdoğan, verilen canlı yayınların olayı gerçekleştiren teröristlerce de seyredildiğini, bu doğrultuda kontrolden çıkabileceği ya da etkilenebileceğinin göz önünde bulundurularak hareket edilmesi gerektiğini aktardı.
"Böyle bir sorumsuzluk olabilir mi?" diye soran Akdoğan, "Orada yayın yasağı geldi. Neyi veremedi basın? O saate kadar zaten olayı duyurdu. Ayrıntıları, toplumun hepsi bunu biliyor. Bunun ötesinde işi magazinleştirmek veya operasyon vesaire görüntüleriyle işin gidişatını sekteye uğratacak bir yayın yapmak bu sorumsuzluktur. O görüntülerin yayınlanması, kendi babası olsa, kendi kardeşi olsa onu yayınlarlar mıydı? Bu insanı küçültücü, onurunu zedeleyici bir şeydir. Böyle bir sorumsuzluk olur mu?" ifadelerini kullandı.
-"Medyanın sorumlu bir davranış içerisine girmesi gerekir"
Olayın sıcaklığında devletin kriz yönetimi yaptığı gibi medyanın da o dönemde sorumlu davranış içerisine girmesi gerektiğine dikkati çeken Akdoğan, bunun Batı'da da Avrupa'da da böyle olduğunu bildirdi. Akdoğan, Türkiye'de ise son derece tüketici, umursamayan, ahlakı ve vicdani kanaatleri bir tarafa bırakan davranış bulunduğunu belirterek, bunun doğru olmadığının altını çizdi.
Medyanın kriz yönetmek gibi bir derdi olmadığını anlatan Akdoğan, sorumluluk sahibi olan insanın bunu dert edineceğini kaydetti.
Akdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Böyle baktığınızda medya ya bunun alkışlayıcısı olmuştur ya çanak tutucusu ya parçası olmuştur. Şimdi medyanın kendisi, diyoruz ya dördüncü kuvvet, demokrasinin öncüsü, parçası. Medya aygıtı bunun parçası değil. O muhtevayla sen bunu oluşturacaksın. O muhteva ne kadar demokratik anlayışa uygun. Sen darbe şakşakçılığı yapacaksın, sonra demokrasinin parçası medyadan bahsedeceksin. Muhteva ne kadar demokratik dönüşüm geçirdiyse, demokratik zihniyete uygunsa o kadar sen demokrasinin bir parçasısın. O süreçlerde hep vesayet odaklarının yanında olmuştur, darbecilerin yanında olmuştur, bir çok andıçlamalar olmuştur, çok olumsuzluklar olmuştur. Bu medya bunu yapmıştır. Şimdi demokrasi havarisi geçinecek bir tarafı yok medyanın. Buna rağmen son dönemde bir gelişme olsun diye çabalıyoruz. Düne göre daha da iyi olduğunu düşünüyoruz ama bu tür sıcak hadiseler meydana geldiğinde bu damar hemen nüksediyor."
-"Siz devlete değil millete savaş açmış oluyorsunuz"
"Bu tür olaylar yaşanmadan önce medya konusunda da önlem alınıp alınamayacağına" ilişkin soru üzerine Akdoğan, daha önce şehit cenazeleri, terör olaylarıyla ilgili medya patronlarıyla, yayın yönetmenleriyle defalarca bir araya gelindiğini, onların da konuya "ortak meseledir, milli meseledir, ulusal güvenlik meselesidir, insanlık meselesidir, yapmamak lazım, desteğe hazırız" şeklinde yaklaştıklarını ancak olay olduğunda son derece sorumsuz yayın yapıldığını söyledi.
Bunun kabul edilebilir olmadığını dile getiren Akdoğan, şöyle devam etti:
"Burada bir şey daha söylemek istiyorum: Tabii cenaze törenine gittik, gerçekten insan olan herkesin çok ciddi etkileneceği manzaralar, iki küçük çocuğu var şehit savcımızın. Bu tür örgütler kendi ideolojik şeylerinde ben onların da hastalıklı bir yapı olduğunu düşünüyorum ama bu insanlar gidiyor birilerini öldürüyor, kendilerini ölüme atıyorlar ve kendi içlerinde bunu meşrulaştırmak için birtakım söylemler geliştiriyorlar. Bunların da son dönemde bu terör hadisesini lanetleyemeyenler, mazur göstermeye çalışanlar da bunun kısmen destekçisi olduğunu görüyoruz. 'Biz, devlete savaş açtık, devletle mücadele içerisindeyiz' şeyi tam bir palavradır. Burada devlet memuru olarak görmek yerine bu insanları milletin evladı olarak görmek lazım. Ölen savcımız veya geçen gün emniyet müdürlüğünde yaralanan polis kardeşimiz, hakim, asker, savcı, polis bunlar milletin evlatlarıdır. Siz devlete değil millete savaş açmış oluyorsunuz. O küçük çocuklar, yani bunları gören bir insan, eğer vicdan sahibiyse, bir kere bu işin yanlış olduğunu, yanlış yolda yürüdüklerini anlamaları lazım. Bu büyük bir kandırmacadır. Bu devlet meselesi de değil. Siz millete savaş açıyorsunuz, milletin evlatlarını vuruyorsunuz ve buradan gidilebilecek bir yer yoktur. Bunun da anlaşılması gerekir diye düşünüyorum. O medya da, örgütler, eylemi yapanlar, arkasındakiler, onlar da bu tabloyu doğru okumalı diye düşünüyorum."
"Başbakanımız bunun hakkında bir önlem aldı diye biliyoruz. Bu tarz yayın yapan organlar cenaze törenine alınmadılar, bununla ilgili bir soruşturma da başlatıldı" denilmesi üzerine Akdoğan, "Tabii bu hukuki bir şeydir. Burada suç işleniyor. Onların yayınlanması, bu birçok yönden Ceza Kanunu'na göre belki bunun müeyyideleri de olabilir. Ben hukukçu değilim, ezbere bir şey söylemeyeyim ama bununla ilgili muhtemelen bir soruşturma açılmıştır ve hukuken ele alınacaktır" dedi.
-"Biz kime, niye taviz vereceğiz"
Muhalefetin Çözüm Süreci ile ilgili "taviz verildiği" kanısını taşıdığı belirtilerek, "Sizce bu süreç bir taviz midir" sorusuna karşılık Akdoğan, bunun bir al-ver süreci olmadığının altını çizdi.
"Biz kime, niye taviz vereceğiz, bir de ne verilmiş" diye soran Akdoğan, "Bunlar boş konuşuyorlar. Bunların bu konuda ne söyledikleri belli değil. Bir politikaları yok. Bir yaklaşımları yok. Bir de bu şekilde hamasi laflar ediyorlar. Burada bir şey yapılacaksa diyelim ki Kürt meselesi bağlamında çok önemli adımlar atıldı, bundan sonra da yeni sorunlar olabilir, yeni ihtiyaçlar olabilir, bir düzenleme yapılması lazım. Anayasal veya yasal bir düzenleme yapılacak. Nasıl yapılacak? Gizli kapaklı, kimse görmeden bir düzenleme yapılabilir mi? Meclis'e gelecek, kanun çıkarılacak, komisyonlardan geçecek, herkes görecek, medya yayınlayacak. Gizli kapaklı bir iş yapılabilir mi? Zaten önemli bir adım atılacaksa Meclis üzerinden atılacaktır, Meclis'in, toplumun haberi olacaktır, herkes görecektir" değerlendirmesinde bulundu.
Kendilerinin yanlış bir adım atmayacaklarını ifade eden Akdoğan, Çözüm Süreci'nin toplumsal destekle devam ettiğini vurguladı. Toplumsal desteğin, toplumun razı olduğu işleri yapmakla mümkün olabileceğini belirten Akdoğan, bu nedenle gizli kapaklı bir iş yapılamayacağını, milletin rıza göstermeyeceği bir işi kendilerinin yapmayacaklarını söyledi.
Ortada bir sorun olduğunun da görülmesi gerektiğini, 44 bin insanın hayatını kaybettiğini, yüz milyarlarca dolar ülke kaynağının heba olduğunu dile getiren Akdoğan, bu durumun toplumsal hayata yansıdığını, bazı siyasi partilerin o bölgelerde siyaset yapamadığını anlattı.
Akdoğan, şöyle konuştu:
"Peki bu Türkiye'nin bekası açısından doğru bir şey mi? 'Bölünüyor, bölünüyor' diyorlar. Bu anlayışla Türkiye bölünür. Biz buna izin vermeyiz. Oralarda biz siyaset yapıyoruz. Türkiye'nin bütünlüğünü sağlayan biziz. Kardeşlik projesi bu, kardeşliğimizi pekiştirmeye çalışıyoruz. İnsanlar birbirine farklı gözle bakmasın diye uğraşıyoruz. Biz bunun için uğraşırken, siz ne yapıyorsunuz, ne öneriyorsunuz? Önerdikleri şudur: Bu tam bir kandırmacadır, 'Her gün 500 tane vatan evladını şehit verelim, böyle idare edip gidelim bu meseleyi.' Biz mecbur muyuz arkadaş? Sen kendi çocuğunu mu gönderiyorsun. Milletin çocukları üzerinden böyle bir kandırmacaya biz müsamaha gösteremeyiz."
-"Muhalefet olsam bu süreci önemserim"
"Biraz da muhalefet tarafından bakalım. Muhalefetin Öcalan ve Kandil görüşmelerine kendilerince bir yorumları var. Siz muhalefet olsaydınız Öcalan ve Kandil görüşmelerini nasıl yorumlardınız" sorusu üzerine Akdoğan, kendilerinin başından bu yana hep çağrı yaptıklarını, muhalefetin hep kapıları kapattığını söyledi.
Burada sağlıklı bir diyalog kuramadıklarını dile getiren Akdoğan, daha sonra Meclis'te bir komisyon kurduklarını, CHP ve MHP'nin buraya üye vermediğini anlattı.
Akdoğan, şu ifadeleri kullandı:
"Burada, siz bir şey yapmak istiyorsanız, bir fikriniz varsa bu konuyla ilgili bir projeniz, bunu ortaya atarsınız, getirirsiniz bizimle görüşürsünüz, bize söylersiniz, yanlış gördüğünüz bir şey varsa veya bir projeniz varsa. Bunu yapmıyorsunuz. Meclis'te komisyon kuruyoruz, katılmıyorsunuz. Sadece hariçten gazel okuyorsunuz, 'O olmaz, bu olmaz.' Böyle bir muhalefet anlayışı olmaz. Bu süreç önemli bir süreçtir. 'Bu süreç olmamalı' demek bir siyaset tarzı değil. Ben muhalefet olsam bu süreci önemserim. Burada bir şey yapılmaya çalışılıyor, onun parçası olmaya çalışırım. Komisyonlara üye veririm, gelirim, projemi söylerim, fikirlerimi söylerim. Teması, köprüleri atmam. Ama bugün köprüleri tamamen havaya uçurdular, temas kurulamıyor. Atmam, anlamaya çalışırım, ne oluyor, ne yapılıyor? Diyalog kurmazsan, komisyona girmezsen, bir proje geliştirmezsen, bir fikrin olmazsa burada hiçbir şey yapamazsın. Burada sorun, bu fikirsizliktir."
-"Siyaset üretemediğin için zaten her şeyi reddediyorsun"
"Çocukça bir reddediş değil mi" denilmesi üzerine de Akdoğan, "Bu kategorik olarak bu reddiyeci politika. Reddiyeci politika siyasetsizlik halidir. Sen bir siyaset üretemediğin için zaten her şeyi reddediyorsun" diye konuştu.
Burada gizli kapaklı, toplumun kabul etmeyeceği bir şey olmadığına dikkati çeken Akdoğan, "Burada diyalog, görüşmeler eskiden de vardı. AK Parti'yle başlamadı ki. Eski dönemlerde İmralı ile görüşülmüyor muydu? Diğer iktidarlar döneminde birtakım temaslar yok muydu? Cezaevinde kalan bir mahkum sonuçta. Diğer iktidarlar döneminde de birtakım temaslar vardı ama burada ne yaptığını bilen, sorunu çözmeye çalışan, samimi, dürüst şekilde yol yürümeye çalışan bir iktidar var ve meşru dairede kalarak, milletin rızasını gözeterek bir iş yapmaya çalışıyoruz. Türkiye'nin geleceği açısından bunu başarmak zorundayız " değerlendirmesinde bulundu.
Önemli bir süreçten geçildiğini, dışarıdan, içeriden bir şekilde AK Parti'yi baltalamak için birtakım oyunlar ortaya konulduğunu ifade eden Akdoğan, bunların aslında Türkiye'ye, millete zarar verecek işler olduğunu söyledi.
Kendilerinin de milletin de oynanan oyunun farkında olduğunu belirten Akdoğan, "El birliğiyle kardeşliğimizi yücelterek, birlik bütünlüğümüzü muhafaza ederek, bu oynanan oyunlara dur demeliyiz ve bu süreci sağlıklı bir şekilde götürmeliyiz" diye konuştu.
Demokrasilerin önemli parçasının milletin iradesini sandıkta ortaya koyması olduğunu dile getiren Akdoğan, "Sokakta başka yöntemlerle başka yollardan kimse AK Parti'ye diz çöktüremez, AK Parti'yi mağlup edemez. Burada siyasi mücadelenin yeri sandıktır. Millet de gidip iradesini ortaya koyacaktır. Onun dışındaki bütün yöntemler, yollar vesaire bunlar yanlışlardır. Milletimiz de bunu tasvip etmez ve burada en güzel cevabı sandıkta verir diye düşünüyorum" dedi.
(Sürecek)