Kürt Meselesi ile ilgili flaş açıklama: Kürt sorunu bitmiştir!
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktay, 'Cumhurbaşkanımızın 'artık Kürt meselesi yoktur' deme hakkı yerden göğe kadar vardır. Çünkü o Kürt meselesini bitirmiş ve ayaklarının altına almıştır' dedi
11 Yıl Önce Güncellendi
2015-03-29 19:20:18
Anadolu Ajansı'nın haberine göre; Van Anadolu Öğretmen Lisesi salonunda yapılan AK Parti İl Gençlik Kollarının 3. Olağan Genel Kurul Toplantısı'na katılan Aktay, burada yaptığı konuşmada, gençliğin ve gençlerin önemine değindi.
Aktay, kimseye kul köle olmadan şahsiyetine, davasına, değerlerine ve dinine sahip çıkabilme özelliklerinin insanları genç yapan özellikler olduğuna dikkati çekerek, AK Parti gençliğinin Mehmet Akif Ersoy'u, Bediüzzaman Said Nursi'yi, Sezai Karakoç'u, Elmalılı Hamdi Yazır'ı, İslam dünyasının bütün alimlerini bilmesi ve tanıması gerektiğini söyledi.
Gençlerden bütün sözlere kulak vermelerini ancak sözlerin en güzeline uymalarını isteyen Aktay, bazı siyasi partilerin Kürtlerin temsilcisi olduklarını iddia etmelerine rağmen Kürtlere acı ve gözyaşından başka bir şey vermediğini ifade etti.
Aktay, AK Parti'nin en büyük Kürt partisi olduğuna işaret ederek, "Bu aslında bizim burada çok yüksek bir sesle dillendirmemiz gereken çok önemli bir nokta. Çok sık duyarsınız, en çok dillendirdikleri konulardan biri cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken de bunu dediler. 'Bize oy verin' dediler. Kürtlerin partisi olduğunu iddia eden parti Allah aşkına Kürtlere ne verdi? Acıdan, hilekarlıktan, komplodan başka ne verdi? Herkes elini vicdanına koysun düşünsün" diye konuştu.
"KÜRT SORUNU BİTMİŞTİR"
Türkiye'ye çağlar atlatan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın söylediği "Kürt Sorunu artık bitmiştir" sözünden sonra Kürtlerin temsilcisi olduğunu iddia edenlerin, Allah'tan korkmadan 1990'lı yılların söylemlerine geri dönüldüğünü dillendirmeye başladığını anlatan Aktay, şunları kaydetti:
"90'lı yılların söylemiyle bu söylemin arasında bir alaka var mıdır? 90 yıllarda bu sözleri Kürtleri yok saymak, asimile etmek, kimliklerini inkar etmek için söylüyorlardı. Cumhurbaşkanımız bunu söylediğinde Kürt sorunu konusunda yaptıklarını anlatmaya çalıştı. Evet gerçekten de biz Kürt meselesini bitirdik. Kürt meselesi neydi? Özünde Kürtçe meselesidir. Kürtçenin inkar edilmesi, Kürt kimliğinin asilime edilmesi, Kürt kardeşlerimizin asimile edilmesi meselesidir. Şimdi dönüp bakalım, elimizi vicdanımıza koyup bakalım eğer kalmışsa o vicdan. Kürtçenin önündeki engeller kaldırıldı mı, kaldırıldı. Kimse Kürt kimliğini inkar ediyor mu, hayır. Kürtler adına siyaset yapmak serbest mi, serbest. Bugün okullarda Kürtçe eğitim veriliyorsa, isteyen herkes ben Kürt'üm diyebiliyorsa bu ne demektir. Kürt meselesi artık bitmiştir demektir.
'Kürt meselesi bitmiştir' demek neden sizi bu kadar korkutuyor. Cumhurbaşkanımız bunu söyleme hakkına sahip olan bu memleketteki yegane kişidir. Cumhurbaşkanımızın 'artık Kürt meselesi yoktur' deme hakkı yerden göğe kadar vardır. Çünkü o Kürt meselesini bitirmiş ve ayaklarının altına almıştır. Ama bazı Kürt meselesinden geçinenler, mesele bitmemiştir demek için takla atıyorlar. Meselenin çözülmesi onları boşluğa düşürüyor. O nedenle meselenin bitmesini sevmiyorlar. Bizim için mesele gelip geçen bir şeydir. Biz meseleleri çözer ve yolumuza devam ederiz."
"DEMOKRATİK ÖZERKLİK DEĞİL DEREBEYLİK İSTİYORLAR"
Aktay, 6-7 Ekim olaylarını gerçekleştirenlerin demokratik özerklik istediğini, bunun da 'belli bölgede yaşayan insanların üzerinde baskı olmaksızın bütün insanların kendi özgür iradeleriyle yönetime katılması' anlamına geldiğini bildirerek, "Burada silahlı gücün gölgesindeki siyasi uzantılar toplumun tüm kesimlerini bastırarak onlara istedikleri hükmü dayatıyorlar. Bunun adına da demokratik özerklik diyorlar. Bu demokratik özerklik değil derebeyliktir, derebeylik istiyorlar. Biz size demokratik özerklik vermeyeceğiz. Böyle bir demokratik özerkliğin gerçekleşme imkanı yok. Yaşanan olaylar sırasında yanan iş yerlerine itfaiye aracı bile göndermediler. Bu mu demokratik özerklikten bahsettiğiniz şey?" ifadelerini kullandı.
Bir süre önce Van'da sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle bir araya geldiğini ve bu toplantıdan bir ay sonra kendilerine yakın medya organlarında, "Aktay sivil toplum kuruluşlarına PKK'ya karşı silahlanın çağrısı yaptı" şeklinde haberler yayınlandığını anımsatan Aktay, sözünden, gönlünden, kaleminden başka silahı olmadığını, gençlerin de gönülleriyle, kalemleriyle, dilleriyle silahlanmaları gerektiğini dile getirdi.
Çözüm sürecinin nihayete erdirilmesi konusunda ellerinden geleni yapan insanlar olarak böyle bir şeyi söylemelerinin mümkün olmadığını herkesin bildiğini ifade eden Aktay, şöyle devam etti:
"Bunlar bize böyle söylediklerine göre silahlanmanın kötü olduğunu düşünüyorlar. O zaman sizlerin elinde o silahların ne işi var. Bu kadar kötüyse o örgüte silahsızlanma çağrısı yapsanıza. Bu kadar demokratik bir ortamda silahların ellerinde olması kadar alçakça bir şey yoktur. Yeni anayasanın rahatlıkla değişmesi için 400 milletvekili talebi var. Ancak Kürt partisi olduğunu iddia eden partinin lideri kalkmış, 'Türkiye'de bizim partimiz var olduğu sürece sen başkan olamazsın' diyor. Kime diyor, Kürtlere şu ana kadar en geniş hakları veren, yasakları kaldıran ve bunu yaparken baldıran zehri içmeyi göze alan Erdoğan'a karşı söylüyor. Şimdi sen Kürtlerin gönlünden Erdoğan'ı silip atabilir misin? Bu öfke dili de ne? Türkiye'de bir Kürt'ün nefret edeceği, muhalefet edeceği en son kişi Recep Tayyip Erdoğan'dır. Gidip paralellerle ittifak kuruyorsun. Son zamanlarda Pensilvanya mahreçli bütün medya organları, PKK'yı allayıp pullayıp bir barış örgütü, bir barış hareketi gibi göstermeye çalışıyorlar. Bu numaraları yutmuyoruz değil mi? Bu oyunlarla birtakım insanları avlamaya çalışıyorlar. Bu gerçekleri bütün insanlara anlatmak sizlerin görevidir."
SURİYE'DEKİ SAVAŞ
Aktay, dış politikada en çok dikkat ettiği konuların başında ülkelerin iç işlerinin geldiğini, hiçbir ülkenin iç işlerine karışmadıklarını ve karışmayacaklarını bildirerek, şöyle dedi:
"Yanıbaşımızdaki komşumuz, kendi insanlarını katleden bir diktatörün yaptıklarına sessiz kalamazdık. Ne yazık ki yanı başımızdaki komşumuz bunu yaparken en çok çekindiğimiz konulardan biri mezhepçi bir ateşin bölgemizi kaplamasıdır. Baştan itibaren buna karşı son derece duyarlı davranmaya çalıştık. Baştan itibaren bütün Ortadoğu'da mezhepçi bir kavganın olmasını engellemeye çalıştık. Ama yanı başımızdaki komşumuz İran bu konuda en ufak bir duyarlılık sergilemedi, nerede bir boşluk varsa orada sadece Şiileri destekleyerek açıkça mezhepçi bir politika sergiledi. Oysa biz bu adam Sünni'dir, demedik. Ayrım yapmadık ve tüm halkların yanında olduk. Gel görelim biz bu konuda sergilediğimiz politikayla mezhepçi olmadığımızı kanıtladık.
Başka nerede kanıtladık. İran, Şii devleti demedik, ABD ona karşı BM Güvenlik Konseyi'nde nükleer programı nedeniyle onu cezalandırmaya kalkıştığında 'bunların ne halleri varsa görsün' demedik. ABD'yi kaşımıza alma pahasına karşısında durduk. Nükleer enerji bütün ülkelerin hakkıdır ama nükleer silah programı kimsenin hakkı değildir. İran'ın da İsrail'in de hakkı değildir. Böyle dediğimiz için İran'ın yanında durmuş gibi olduk ve birçok eleştirilere maruz kaldık ama biz bunları umursamadık ve doğru bildiğimiz yolda durduk. Ama aynı İran bunu sergilemedi. Irak'a nüfuz eden bütün alanlarda Sünnilere baskı uygulayan Şii milislerini açıkça desteklemeleri onlarla birlikte bir Şii yayılmacılığın oluşmasını sağladı. Suriye'de 400 bin insanı katleden Esed gibi bir katilin yanında durdu. Aynı şeyi Yemen'de de yapıyor."
SON VİDEO HABER
Haber Ara