Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Mehmet Kurt: 'Hizbullah’a ‘Kutlu Doğum’a bomba koyarız’ tehdidi!'

Akademisyen Mehmet Kurt, Türkiye'de Hizbullah kitabı üzerine verdiği söyleşinin 3.bölümüyle devam ediliyor...

11 Yıl Önce Güncellendi

2015-03-28 05:12:55

Mehmet Kurt: 'Hizbullah’a ‘Kutlu Doğum’a bomba koyarız’ tehdidi!'

Türkiye'de Hizbullah adlı kitabın yazarı Mehmet Kurt, Güneydoğu'dan Hizbullah'tan daha sert kurallara sahip part-time savaşan örgütlerin olduğunu söyledi. Kurt, Hizbullah'ın JİTEM ve Ergenekon ile ilgilli iddialara yer verilirken HÜDA-PAR'ın parti programında bunlarla yüzleşmenin gündemlerinde olduğunu belirtti...


İşte Mehmet Kurt'un T24'ten Hazal Özvarışa verdiği röportajın devamı:

Söyleşinin üçüncü bölümünde, Hizbullah’ın Hüda-Par’a evrilme sürecini ve bu süreçte şiddetle arasına nasıl bir mesafe koyduğunu anlatırken Mehmet Kurt, önemli bir gelişmeyi "Hizbullah algısı nedeniyle gözden kaçıyor" notuyla gündeme sokuyor:

“Hizbullah’ın içinden çıkan ve onun legalleşmesini küçümseyen bir grup oradan ayrılıp Selefi bir zeminde örgütlendi.”

Mehmet Kurt, adını vermediği bu yeni radikal Selefi örgüt içinde Hizbullah’tan gelenlerin çoğunluğu oluşturmadığının altını çiziyor ve şu uyarıyı yapıyor:

“Emin olun bunlar, Hizbullah’la karşılaştırıldığında çok daha radikal şeyler yapabilecek gruplar.”

Nevzat AnukKurt’un söyledikleri, bölgedeki radikal İslamcı şiddet ihtimalini, bugün ağırlıklı olarak legal alanda faaliyet gösteren Hizbullah’la sınırlamamak açısından önemli.

Mehmet Kurt’un, yarın hakkında öngörüler de sağlayan bilgiler eşliğinde, Hizbullah’ın bugününü anlattığı söyleşimizin son bölümü için buyrun:


Azad: Yüzlerce kişi cemaate gidip ‘Polis bize yanaştı’ dedi

- Hizbullah’ın “iç infazlar” döneminde, taban yapılanların ne kadar farkındaydı?
Herkes farkında değildi ama belli oranlarda biliniyordu. İç infazların itirafçılar ve ajanlarla sınırlı olduğu düşünülüyordu. Meşrulaştırma araçları yaygın olarak kullanılıyor olmalı.

- Ajan tespitinin hangi kriterlere göre, ne kadar hakkaniyetli yapıldığını düşünüyorlardı?
Bu yönde net bir bilgim yok ama Azad’ın söylediği bir şey var; “96 yılıydı sanırım” diyor, “Cemaat çağrı yaptı, dedi ki ‘İçimizdeki ajanları tespit ettik. Onlar gelsinler, özeleştiri versinler, bilgilerine başvuracağız sonra serbest kalacaklar.’” Azad, yüzlerce kişinin cemaate gidip “Polis bize yanaştı” dediğini söyledi. Dedikleri doğruysa, ciddi düzeyde kontrol mekanizması olan bir yapıda bunun yaşanması ilginç. Diğer taraftan eğer yüzlerce insan gitmişse, bu tabana JİTEM’in, derin devletin ne derecede sızdığına dair de bir bilgi veriyor. Tarafsız olmayan, cemaatten gelen bir bilgi de Huseynisevda.biz internet sitesinde var; “JİTEM ve Polisin İfsat Yöntemleri” diye bir yazı dizisinde, dolaylı yoldan, “Devlet içimize sızdı, biz de yargıladık, infaz ettik” bilgisinin yanı sıra “Bir kişi ajan olmuş, şöyle sorgulanmış” gibi bilgiler var.

‘Hüda-Par programında JİTEM, Ergenekon’la yüzleşmek gerektiği yazdı’

- Hizbullah yöneticisinin de size referans olarak gösterdiği bu yazısı dizisinde “Cinayetleri ajanlar işledi, biz de o ajanları infaz ettik” denilmesi, Hizbullah’ın işlediği cinayetlerden sıyrılması anlamına da gelmiyor mu?
Günah keçisi olarak gösterme gibi bir bakış açısı var. Devletin, Hizbullah’la hangi düzeylerde ilişkilendiğini tespit etmek hakikaten zor. Bir bilim insanı olarak bu benim işim de değil. Bence Hizbullah’ın bununla yüzleşmesi lazım. Bölgedeki Kürtlerin çoğu için bu bilgi, tevatür derecesinde doğru. Siyasal bir partisi olan bir grubun, halkın bu izlenim veya bilgisine gözünü kapamaması lazım. “Bunların hepsi PKK’lidir, zaten onlar mürteddir” diyerek işin içinden sıyrılmanız mümkün değil. Paramiliter örgütler literatüründe, benzer oluşumları Kolombiya’da, Güney Amerika’da da görüyoruz. Bazen devletle doğrudan ilişkilenmek gerekmiyor, “Devlete yaradı” demek, doğrudan veya dolaylı bir bağ var demektir. Bir bağ olmasa bile bu bilgiye rağmen şiddeti sürdürmek bir tercih belirtir. Elbette bunu söylerken o dönemin dinamiklerini ve içine sürüklenilen şiddet sarmalını göz ardı etmiyorum.

İşin diğer ilginç yanı ise bugün Hüda-Par’ın parti programında Kürt sorununun çözümü için dile getirilen tespit ve talepler. Hüda-Par, kamusal alandaki söyleme çok yansımasa da parti programında JİTEM, Ergenekon gibi yapılarla yüzleşmek gerektiğini, anadilde eğitim hakkını, koruculuğun lağvedilmesini talep ediyor. Aslında o taleplerin çoğunun altına HDP de imza atar.

- Ergenekon’dan yargılanan emekli albay Arif Doğan, “Hüseyin Velioğlu ajanımızdı” demişti. Ergenekon ve JİTEM davalarında derinlemesine bir soruşturmada Hizbullah’ın devletle ilişkisinin belgelenme ihtimali sizce Hüda-Par’ın gündeminde yok mu? “Hizbullah devlet güdümünde kurulmadı ama devlet tarafından kullanılmakla yüzleşmeliler” diyen size göre, Hüda-Par’ın parti programındaki bu madde neyin göstergesi; devletin kendileriyle bağını ifşa etmeyeceğine güvenin mi, Arif Doğan’ın sözlerinin yanlış olduğuna dair inancın mı?
Demek ki Hüda-Par bu konuda kendine güveniyor. Bu soruyu onlara sormanızı öneririm. Ben ancak görüşmecilerimin verdiği bilgiler çerçevesinde bir şeyler söyleyebilirim. 1990'lardaki derin devletle ilişkiler konusunda iddialı sözler sarf eden bir görüşmecime, ben de, bu konuda herhangi bir belge olup olmadığını sormuştum. Bana "Rüşvetin belgesi olmaz" demişti.

Musab: Polisi, ajanı öldürmeni anlarım ama kardeşim masum insanları neden öldürdün!

- Ubeydullah Dalar, Gonca Kuriş, İzzettin Yıldırım, Mehmet Sincar gibi dikkat çeken cinayetleri duyan taban yoluna nasıl devam etti?
Görüşmeciler, bu konuyu konuşmakta oldukça gönülsüzler. Bence bu konuda bir şey söylememeleri üzerinden bir şey söylüyorlar. En rahat konuşan görüşmecilerimden biri Musab, oldukça öfkeliydi ve şunu soruyordu:

“Kardeşim polis öldürdün, anlarım, güvenlik gücüdür, kendi adamını infaz ettin, anlarım, ajandır, her örgütte iç infaz vardır. Ama masum insanları neden öldürdün? Falan adam, İslamcıydı, ne zararı oldu sana?”

- İnfazlar konusunda ses kısıklığına rağmen görüşmecileriniz arasında Hizbullah’a inançlarını bugün de sürdürenler var mı?
Zihninde meşrulaştırmayanlar ayrılıyor.

- Meşrulaştıranları merak ediyoruz, Beykoz operasyonundan birkaç yıl sonra köy köy gezen Hüda-Par, infazlar konusunda ne dedi?
İnfazlar iç mekanizmalarda sorguya dönüştü mü bilmiyorum ama konuştuğumuzda Hizbullah’la bağlantılı olduğu iddia edilen Hüda-Par’da dile getirilen şu: “Biz hata yapmadık.” Hizbullah yöneticisine “Hata yaptık dediğiniz veya yapmasaydık dediğiniz bir şey oldu mu” diye sordum. İslam’daki içtihat mekanizmasına işaret ettiler. İslam’da, bir kişi Allah rızası için içtihatta bulunur. Bir şeyde kural geliştirir, eğer isabet ederse iki sevap alır, isabet etmezse bir sevap. Haliyle iyi niyetle yaptığınız bir eylemin sonucu kötüyse bile siz iyi niyetle yaptığınız için bu sizi aklar. Bu zihniyet pek çok şeyi meşrulaştırır. İkincisi, cezaevinde yatan kişiler varken, bir kitle ‘bedel ödemişken’ “yanlıştı” demek psikolojik olarak da zor. Naif bir beklenti olabilir ama Hüda-Par’ın politik bir parti olarak yüzleşmesi gerektiğine inanıyorum.

- Geçmişinde problem görmeyen bir yapı tam olarak ne ile yüzleşecek?
Bireysel düzlemlerde görülen problemlerle yüzleşmesi bile önemli. Bir başlangıç yaratabilir. Keşke birileri çıkıp da “Ben geçmişimle yüzleşiyorum” dese.

Gaffar Okkan cinayeti Velioğlu’nun vasiyeti miydi?

- Kitapta diğer cinayetler arasında saymadığınız Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan cinayeti sizce Hizbullah’ın bir intikam değil miydi?
İntikamdı. Gaffar Okkan’ın öldürülmesi, kitapta da geçen İskender Tutar’ın yazdığı “Cemalim" adlı romanda yer alıyor. Hizbullah romanları otobiyografik bir özellik taşır, sadece isim değişir, bazen o bile değişmez. O romanın sonunda, Velioğlu diyor ki “Gaffar Okan'dan ve o iki itirafçıdan intikam alınacak. Bunun bedelini ödeyecekler, benim ömrüm yetmezse siz yapın.”

- Okkan’ın öldürülmesi sizce Velioğlu’nun vasiyeti miydi?
O itirafçılardan bir tanesi öldürülüyor, sonrasında Beykoz oluyor, ardından da Gaffar Okkan öldürülüyor.

Azad: Ya cumhurbaşkanı ya genelkurmay başkanını öldürürüz diyordum

- Azad isimli görüşmeciniz, Velioğlu’nun öldürülmesinden sonra aklından geçenleri şöyle özetliyor: “Ya cumhurbaşkanı, ya başbakan ya genelkurmay başkanı, birini öldürürüz, diyordum.”
Cemaati gözünde ne kadar büyüttüğünün göstergesi. Okkan’ın öldürülmesi potansiyeli açısından Hizbullah’ın yapabileceği bir şeydi. Eğer başbakana eylem yapabilecek potansiyelleri olsaydı bunu yapabilirler miydi diye merak ediyorum.

- Kanaatiniz nedir; PKK ve diğer gruplarla çatışırken Hizbullah’a ciddi bir müdahalede bulunmayan devlet tarafında ne değişti ve önce Beykoz operasyonu, ardından yaygın baskınlar ve Hizbullah kitlesini yargılamalar geldi?
Bu sorunun da muhatabı devlet yetkilileridir. Ben sadece zamanlama manidar diyorum. 1999'da Abdullah Öcalan yakalanıyor. Dahası aynı dönemde Gaffar Okkan, Diyarbakır Emniyet Müdürü ve biliyorsunuz Okkan, Hizbullah'a yönelik operasyonların baş mimarı.

‘Hizbullah’ın tüm üyeleri tutuklanmadı, buna imkân da yoktu’

- Beykoz arşivi ele geçirildikten sonra Hizbullah üyelerinin yaklaşık kaçta kaçı tutuklandı?
Elimde bir istatistik yok. 4-5 bin tutuklu, 20 bin gözaltı diyenler var ama tüm üyeler tutuklanmadı. Zaten amaçlanan bu da değildi, bölge ve cami sorumluları gibi kişileri alarak örgütün belini kıracak bir yöntem izlediler. Ruşen Çakır’ın da söylediği gibi bunu yapmanın pratik imkânları da yoktu.

- Velioğlu öldürüldükten sonra Hizbullah’a ne oldu?
Dışarıda yer altına çekilen bir grup oluyor ama Beykoz arşivi nedeniyle örgüt neredeyse tamamen deşifre oluyor. Arşivin bir kısmı yok edildiği için sıyrılan kişiler var ama daha sonra Diyarbakır, Bağlar’da iki çuval arşiv daha elde ediliyor. Sivil alana çıkmanın birinci nedeni bunca bilgi ortaya çıktıktan sonra gizli örgüt olarak devam etmelerinin mümkün olmaması. Ayrıca cezaevindekiler ve dışarıdakilerin bir muhasebe yapması neticesinde de bu geçişin yaşandığını düşünüyorum.

Hizbullah yöneticisinden ‘silahlı mücadele’ açıklaması: Sabrımız…

- Bu muhasebede şiddete ne kadar yer ayrıldığını canlandırabilmek adına: Bugün Hizbullah’ın şiddete dair nasıl bir söylemi var?
Şiddete kategorik bir karşılık yok. Şiddet, stratejik bir araç olarak değerlendiriliyor. 90’larda bu araç yoğunlukla başvurulan bir araçtı, ona uygun bir zemin de vardı. Bugün ortam da olmadığı için şiddeti stratejik olarak öncelemiyorlar. Fakat BDP ile aralarında çıkan son gerginlikler için “Silahlı mücadele aşamasına geçişe neden olur mu” diye sorduğumda şunu dediler:

“Sabrımız saldırıların devamına ve niteliğine bağlı. Saldırılar inancımızı gelecek nesillere aktarmayı engelleme durumuna gelirse saldırıları bertaraf etmeyi İslami bir görev olarak görürüz.”

Bu meşru müdafaa dili, geçmişte de şiddeti tırmandıran bir alan oluşturmuştu. Diğer taraftan şunu da düşünüyorsunuz, acaba bu dili bugünü kullanmasalar ne olur?

- Sizce bu dili kullanarak elde ettikleri kazanım ne?
Kendi tabanına yönelik “Güçlüyüz” mesajı vermek olabilir.

Okey oynarken: Kalaşnikofun fiyatı 8 bin olmuş

- Fakat gündelik hayatta “Görüşürüz” demek yerine “Allah şahadetini kabul etsin” dediklerini de söylüyorsunuz.
Daha genç bir grubun bunu kullandığına şahit oldum, Selefilerle sahip oldukları geçişken ortak bir taban bu.

- Sizce bugün Hizbullah’ın gücü PKK’ya yetse, şiddete daha eğilimli olabilirler miydi?
Provakatif şeyler olabilir. Nitekim Kobanê eylemleri sırasında Hüda-Par Diyarbakır, Twitter hesabından üyelerine “Herkesi partiyi korumaya çağırıyoruz” diye çağrı yaptı. Ama bunun için sosyolojik koşullar bugün yok, hem legalleşmeyle kazandıkları görünürlük çok daha yüksek. Hizbullah’ın legalleşmeyle elde ettiği imtiyaz ve hareket alanını kolay kolay riske atacağını sanmıyorum. Bildiğim kadarıyla çok silahları da yok. Ama bu bölgede silah yok demek ne kadar doğru emin değilim. Kahvede şiddetle işi olmayan arkadaşlar, okey oynarken “Kalaşnikofun fiyatı 8 bin olmuş” diyebiliyor.

- Bu güncel fiyat mı?
Yaklaşık. Kobanê olayları ve IŞİD’den sonra bu konuşmalar çok daha fazla yapılmaya başlandı.

‘Bölgede yeni ve büyüyen radikal bir Selefi örgüt var’

- Hizbullah şiddeti kınamasa da düzenli olarak kullanmaması bölgede bir boşluk yaratıyor mu yoksa radikal İslamcı örgüt arayışı tamamen yok oldu mu?
Hizbullah’ın içinden çıkan ve okumak için bazı Arap ülkelerine gidenler oldu. Bu kişiler o ülkelerdeki Selefi akımların etkisi altında kaldı. Geri dönenler arasında Hizbullah’ın legalleşmesini küçümseyenler oldu ve oradan ayrılıp Selefi bir zeminde örgütlendiler.

- Bu grubun ismi var mı?
İsmi var ama güvenlik sebebiyle söylemeyeceğim. Yalnız şunu söylemek lazım, bu kitle içinde Hizbullah’tan kopup gelenler çoğunluğu oluşturmuyor.

- Bu grubun hacmi ne?
Hizbullah kadar geniş bir kitleye sahip değiller ama şiddet için buna ihtiyacınız da yok.

- Peki büyüyen bir örgütten mi bahsediyoruz?
Bölgedeki gelişmelere paralel olarak büyüyen yapılardan bahsedebiliriz. Gelecekte ne olur bilmiyorum.

- Bu yeni örgütün katılımcıları, Kürt gençler mi?
Büyük çoğunlukla.

Hizbullah’a ‘Kutlu Doğum’a bomba koyarız’ tehdidi!

- Bu grubun şiddetle nasıl bir bağı var?
Görüşmecilerimden biri, bu grubun “Hizbullah’ı çok eleştiriyorsunuz, kulağınızı çekerler” diyenleri “Kutlu Doğum’a bomba koyarız” sözleriyle tehdit ettiğini söyledi.


RÖPORTAJIN DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!

Haber Ara