Arınç, Büyük Edirne Sinagogu'nun açılışında, Edirne'nin önemli bir kent olduğunu söyledi.
Edirne'nin bir medeniyeti tarih serüveni şeklinde anlatan bir şehir olduğunu ifade eden Arınç, şöyle konuştu:
"Bu şehrin geçmişi, şerefi, çektiği acılar sadece Edirne'yi ve Edirneliyi anlatmaz. Bu şehri kuran, bu şehri medeniyetin merkezi yapan insanların onurunu, tarihini, şanını ve acılarını da anlatır. Edirne'yi anlatmak gerekir. Edirne bir başşehirdir. Sadece bir başşehir değil bu topraklarda yaşayan medeniyetin, iradeden ruhunu, estetiğini, kudretini simgeleştirmiş, topraklarında ölümsüzleştirmiş, abideleştirmiş bir şehirdir. Edirne tarihin büyük imtihanlarını başarıyla vermiştir. Şairin dediği gibi 'Üç nehri zülfüne bağlayan güzel, boynu bükük lalesi ağlayan güzel.' İşte bugün bu mukaddes şehirde Edirneli kardeşlerimizin Türk Musevi cemaatinin uzun süredir özlemle beklediği şehrin simge eserlerinden Büyük Sinagog'u tekrar Edirnemize kazandırmak, açmak için bir araya geldik."
Arınç, sinagogun, 1909 yılında Avrupa'nın en büyük ikinci sinagogu olarak açıldığını ancak ilerleyen yıllarda bakımsızlık sebebiyle harabe haline geldiğini dile getirdi. Sinagogun, 2010 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğünün, takriben 4 milyon lira bütçe ayırarak başlattığı büyük restorasyon sonucunda eski azametine kavuştuğunu görmekten memnuniyet duyduğunu aktaran Arınç, şöyle devam etti:
"Türkler ve Yahudiler, bu topraklarda tarih boyunca barış ve karşılıklı hoşgörü içerisinde yaşadı. Edirne şehrimiz bunun sayısız örneklerinden birisidir. Osmanlı Sultanı 1. Murad, 1361 yılında Edirne'yi fethetmesinin ardından Anadolu'daki Romanyot Yahudilerini şehre yerleşmek üzere davet etmiş, takip eden on yıllarda Macaristan'dan ve Fransa'dan ayrılmak zorunda kalan Yahudiler de Edirne'de güvenli bir yer bulmuştur. 1492 yılından sonra ise İber Yarımadası'nı terk ederek Osmanlı'ya sığınan Sefarad Yahudileri şehre yerleşmişlerdir. Yeni göçmenler geldikleri bu kenti kısa sürede benimsemiş ve Edirne'nin önemli bir ticaret ve kültür merkezi olarak gelişmesine katkı sunmuşlardır. Böylece 100 yıllardır yaşadıkları bu Osmanlı şehri neredeyse Yahudiler için bir anavatan haline gelmiştir."
- "Edirne için göğüslerini siper ettiler"
Arınç, 1900'lü yılların başında Edirne'de sayıları 20 bini aşan Yahudi'nin, Balkan Savaşları'nda Edirne müdafaasında Müslüman komşularıyla Edirne için göğüslerini siper ettiğini ve kayıplar verdiğini anımsattı.
Edirne'nin, ortak kaderin vücut bulduğu bir şehir olduğunu, tüm Edirnelilerin bugün Selimiye Camisi duvarlarında top mermileriyle simgeleşmiş bir yağma ve acıyı yaşadığını dile getiren Arınç, şunları anlattı:
"Balkan Şehitleri'ni andığımız bugün, bir yanda hüznü yaşarken kadim Edirne'nin geçmişindeki acıları ve sevinçleri de aynı gün yaşama imkanı buluyoruz. Başta Edirne'yi kahramanca savunan Şükrü Paşa olmak üzere, Edirne savunmasında toprağa düşen tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Bu savaşta Müslüman dostları, komşularıyla birlikte hayatını kaybeden Yahudileri şükranla yad ediyorum. İbadet özgürlüğü ve birlikte yaşamanın bir gelenek olduğu Osmanlı'da bizzat 2. Abdülhamit'in talimatıyla inşa edilen Büyük Edirne Sinagog'u, söz konusu geleneğin günümüze yansıyan en somut örneklerindendir. Bu sebeple ecdadımızdan kalan bu eseri ayağa kaldırmak bizim için bir görev olmuştur."
Arınç, Türkiye'de son yıllarda hız verilen demokratikleşme çalışmaları çerçevesinde farklı inanç ve kültürlere ait grupların özgürce yaşaması için çalışmalar sürdürüldüğünü belirtti. İbadet yerlerinin ihyasına devam edilirken vakıf mallarının iadesinin de devam ettiğini belirten Arınç, "Bu kapsamda vakıflar mevzuatında yapılan mevzuat düzenlemesiyle 2003 - 2014 yılları arasında bin 29 taşınmaz malın cemaat vakıfları adına tesciline, 21 taşınmaz malın da bedelini cemaat vakıflarına ödenmesine karar verilmiştir" diye konuştu.
Arınç, devletler arası ilişkilerle toplumlar arası ilişkilerin farklı olduğunu vurguladı. Son yıllarda İsrail hükümetiyle ilişkilerdeki sorunlar nedeniyle bazı çevrelerin Türkiye'ye yönelik suçlamalar getirdiğini, aynı şekilde bazı grupların da Türk Musevi cemaatini suçladığını üzüntüyle gözlemlediklerini aktaran Arınç, şöyle konuştu:
"Devletler arası ilişkilerle toplumlar arası ilişkiler birbirinden ayrı olarak değerlendirilmelidir. Yahudilerle aramızdaki bağ İsrail'in varlığıyla başlamış bir bağ değildir. Ülkemiz dünyanın farklı yerlerinde zulüm görmüş Yahudilerin ihtiyaç duyduklarında sığınacakları huzur limanı olmuştur. Gerek 500 yıl önce İspanya'da, 1930'lu yıllarda Nazi Almanya'sından kaçarak gelen Yahudiler bu toprakları vatanları olarak kabul etmiş, kültürümüzün ayrılmaz bir parçası olmuş ve ülkemize her alanda çok değerli katkıları olmuştur. Bu çerçevede Sayın Başbakanımızın ve bendenizin de katıldığı 15 Şubat 2015 tarihinde farklı inanç gruplarının temsilcileri ve kanaat önderlerinin katıldığı yemekte dile getirdikleri hususu bir kez daha ifade etmek isterim. Bu ülkede var olan her inanç ve kültürel grup aynı bahçenin gülleridir. Her biri bu toprakların asli unsurudur. Herhangi bir grubun bir başka gruba üstünlüğü de bulunmamaktadır. "
- "Ülkemizin ayrılmaz bir parçası"
Sözleri zaman zaman alkışlarla ve "Bravo" tezahüratlarıyla kesilen Arınç, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethettiğinde, yeni kuracağı şehre yalnızca Türklerin değil yakın coğrafyadaki farklı grupların da iskan edilmesini arzuladığını söyledi.
Bu bağlamda dönemin Edirne başhahamından Avrupa Yahudilerine gelip İstanbul'a yerleşmeleri daveti yapıldığını belirten Arınç, şunları anlattı:
"Bu davete icabet ederek İstanbul'a gelen Yahudiler, bu benzersiz şehrin kurulması ve yaşatılmasında ter dökmüşler, emek vermişlerdir. Bu vatanda bir Müslüman'ın ne kadar hakkı varsa, bir Yahudi'nin, bir Hristiyan'ın ve bir başka inanç gruba mensup kişinin de o kadar hakkı vardır. Bu bağlamda Türk Musevi cemaati, ülkemizin ayrılmaz bir parçası ve paydaşımızdır."
Arınç, dünya genelinde antisemitizmin, islamofobinin, yabancı düşmanlığı ve ırkçılığın arttığına değindi.
Toplumların gelişmesiyle tarihin karanlığına gömüldüğünü düşündükleri hastalıklarla mücadelede, gerek devletlere gerekse sivil toplum kuruluşlarına büyük görev düştüğüne dikkati çeken Arınç, şunları kaydetti:
"Bu bağlamda Türkiye 2008 yılından bu yana antisemitizimle mücadeleye odaklanan uluslararası hükümetler arası örgüt olan Holokost Anma İttifakı toplantılarına gözlemci olarak geniş bir heyetle katılmaktadır. Heyetimiz içerisinde Dışişleri Bakanlığımızın, Türk Musevi cemaatinin temsilcilerinin yanı sıra YÖK ve Mili Eğitim Bakanlığı temsilcilerimiz de yer almaktadır. Örgüte tam üye olma yönünde samimi bir istek ve gayret içerisinde olduğumuzu belirtirim. Ayrıca ülkemiz, Uluslararası Holokost Anma İttifakı çerçevesindeki projelerde yer alan antisemitizmle mücadele için seminerler, sergiler, konferanslar düzenleme faaliyetlerine katılmaktadır. Bu çerçevede bu yıl 70. yıl dönümü düzenlenen Holokost Anma Günü'ne devletimiz büyük katılımla iştirak etmiştir. Bu arada Polonya'daki Auschwitz-Birkenau Müzesi'ne de bu yıl da mütevazı bir bağışta bulunduğumuzu katkımızı 3 katına çıkardığımızı belirtmek isterim."
Arınç, Türkler ve Yahudiler arasındaki tarihteki en dramatik sayfa olan Struma faciasının bu yıl ilk kez 24 Şubat'ta devlet töreniyle anıldığını hatırlattı. Dünyada yaşayan Yahudilere çağrıda bulunan Arınç, "Eğer burada yaşamak isterseniz sizi kucaklayacak 78 milyon burada" diye konuştu.
Arınç ayrıca Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun, kayınpederinin rahatsızlığı nedeniyle törende bulunamadığını ifade ederek, yine rahatsızlığı nedeniyle törene katılmayan Türkiye Musevileri Hahambaşısı İsak Haleva ile Müezzinoğlu'nun kayınpederine acil şifalar diledi.
(sürecek)