Uzmanlar, yabancı sermayenin son günlerde bankacılığın da aralarında bulunduğu bazı sektörlerden "Bank Asya'ya yapılan operasyonun oluşturduğu kaygı ve ülkede gördükleri ekonomik belirsizlik nedeniyle çıkma kararı aldığı" şeklindeki iddiaları AA muhabirine değerlendirdi.
Türk Hava Kurumu (THK) Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Ünsal Ban, "Bir deli kuyuya bir taş atmış kırk akıllı çıkaramamış misali, bir 'Türkiye'de kriz var' furyasıdır sürüp gidiyor" dedi.
Bu kapsamda, Bank Asya ile başlayan süreçte çok farklı banka isimlerinin, çok farklı şekillerde gündeme geldiğini anımsatan Ban, Bank Asya konusundaki gelişmelerin "uluslararası kuruluşların ve yatırımcıların Türkiye'den çıkma kararı almalarında etkili olduğu" iddialarının gerçeği yansıtmadığını, ismi geçen bankaların da bu iddiayı yalanladığını aktardı.
Bank Asya ile ilgili süreçte Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun (TMSF) gerçekleştirdiği operasyonun yabancı yatırımcıları ürkütmekten çok teşvik edici nitelikte olduğunu belirten Ban, şunları kaydetti:
"Örneğin, Bank Asya'nın Haziran dönemi sonundaki 1,5 milyar liralık takipteki kredilerinin, aradan geçen 3 aylık süre zarfında 2,1 milyar liraya yükseldiği karşımıza çıkıyor. Aynı şekilde, batık kredilerin tutarında son bir yıl içerisinde yüzde 161, bir önceki çeyreğe göre ise yüzde 83 oranlarında artış yaşandığı görülüyor. Tüm bu gelişmeler kapsamında, bankacılık sektöründe ortalama yüzde 2,9 olan takipteki kredi oranının, Bank Asya açısından yüzde 17,7 seviyesine ulaştığı gözleniyor. Aynı şekilde, Bank Asya'nın 2014 3. çeyrek bilançosu kapsamında 2,1 milyar lira olan batık kredilerine karşılık özkaynaklarının 2,2 milyar lira büyüklüğünde olduğunu görüyoruz. Yani, bankanın batık kredilerinin özkaynaklardan karşılanması halinde geriye sadece 158 milyon lira kalıyor. Bankacılık sektöründe ise özkaynakların takipteki kredilerin 6-7 katı büyüklüğünde olduğunu görüyoruz."
- "Bankacılık sektörümüze yönelik asılsız iddialar"
Prof. Dr. Ban, son dönemde bankacılık sektörü başta olmak üzere yabancı sermayenin Türkiye'den çıktığına yönelik iyice artan spekülasyonların "ekonomik suikast" niteliği taşıdığını vurgulayarak, bu yolla siyasi ve ekonomik istikrarı bozarak Türkiye'yi zora sokmanın amaçlandığını söyledi.
Artık ülkelerin içinde bulunulan çağa uygun araçlarla kontrol altına alınmaya çalışıldığına dikkati çeken Ban, şöyle devam etti:
"Bank Asya örneğinde tablo açık ve net bir şekilde görülüyor. Öyle ki, BDDK müdahale konusunda biraz daha geç kalsa Bank Asya iflasını verecek ve uluslararası piyasalarda 'Türk bankacılık sektöründe kriz var' algısı oluşturularak ekonomik istikrar hedef alınacaktı. Fakat işler umduklarını gibi gitmedi. Bank Asya operasyonu suya düşünce devreye B planı, yani İş Bankası alındı. Bu süreçte 'Fuat Avni' operasyona dahil olurken, ortaya atılan 'BDDK'nın İş Bankası'na el koyacağı' iddialarına bir takım medya kuruluşlarınca haber vasfı kazandırıldı.
İlk etaptaki amaç, İş Bankası hisselerinde sert satışlar oluşturmak ve hisse senetleri piyasası aracılığıyla bankacılık sektöründeki stabil yapıyı zayıflatmaktı. Sonrasında ise bankacılık sektörünü doğrudan hedef alan daha kapsamlı planlar devreye sokulacaktı. Bu kapsamda, asılsız iddiaları haberlerde gören yatırımcıların İş Bankası hisselerinde satışa geçmesi beklense de operasyondaki kurgunun zayıf ve kanallar arasındaki iletişimin kopuk olmasından ötürü beklenen büyüklükte bir satış dalgası yaşanmadı. Böylece bir ekonomik suikast girişimi daha başarısızlıkla sonuçlanmış oldu. B planı da tutmayınca, uluslararası kuruluş ve yatırımcıların Türkiye'den çıkma kararı aldıklarına yönelik iddialar ortaya atılmaya başlandı."
Ünsal Ban, duruma bu açıdan bakınca Bank Asya ile birlikte diğer ismi geçen bankalarla ilgili ortaya atılan asılsız iddiaların da "bankacılık sektörüne yönelik ekonomik suikast girişimi" olduğunu sözlerine ekledi.
- "Banka kaçışları diye üretilen dedikodu, tamamen gerçek dışı"
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Toprak ise "Paralel yapı medyasının bu konuyu bu şekilde yansıtması, esasında sadece Bank Asya ile ilgili değil, bankacılık sistemi hakkında dedikodu üretme olarak değerlendirilebilir ve bu Bankacılık Kanunu'na göre yargılanmayı gerektirecek bir suçtur" dedi.
Bu konuda BDDK, TMSF ve Merkez Bankası'nın sorumlu otoriteler olarak eyleme geçmeleri gerektiğini belirten Toprak, şöyle konuştu:
"Banka kaçışları diye üretilen dedikodu, Türkiye'nin ve Ortadoğu'nun ekonomik gerçeklerinin tamamen dışında kalıyor. Çünkü Türkiye şu anda enerji üssü ve hizmetler üssü olarak konuşlanmış durumda. Yabancı bankalar bir ülkeye yatırıma karar verdikleri zaman o ülkedeki arızi konulara bakmazlar. Stratejik düşünürler ve uzun vadeli olarak o ülkenin dünya ekonomik ve jeopolitik sistemindeki yerine bakarlar. Dolayısıyla Türkiye'den çıkmaya niyetlenen bankaların bu kararlarında esas olarak ülkenin şartlarından ziyade kendilerinin uzun vadeli büyüme ve yatırım stratejileri rol oynar."
Prof. Dr. Toprak, Türkiye'ye giren ya da Türkiye'den çıkan bütün kurumların, şirketlerin ya da finansal kuruluşların yatırım kararlarında, ülkedeki kısa vadeli dalgalanmaların ya da tartışmaların etkili olmadığının rahatlıkla söylenebileceğini belirtti.
Dolayısıyla söz konusu dedikoduların inandırıcılığı olmadığı gibi yabancı yatırımcılar için de itibar edilmeyecek hususlar olduğunu dile getiren Toprak, "Türkiye orta ve uzun vadede Ortadoğu'nun, Kafkasya'nın ve Avrupa ile Asya arasındaki bağlantı noktasının ekonomi üssü. Böyle olduğu için de giriş-çıkışları ülkedeki geçici tartışmalarla, dalgalanmalarla yorumlamak asla mümkün değil" dedi.
Metin Toprak, doğrudan yatırımlara ve portföy yatırımlarına bakıldığında Türkiye'ye gelen sermayenin de giden sermayenin de olduğuna işaret ederek, "Bunlar tamamen ekonomik öngörülerle, şirketlerin kendi zayıflıkları, güçlükleri ya da büyüme yollarıyla ilgili kararlardır. Uluslararası bankaların dünyadaki şubeleşme, şubelerini konsolide etme ya da yeni şubeler açma politikaları da bugün alınan bir karar değildir" yorumunu yaptı.