Neden demokrasiyi Esed’e alternatif olarak görmüyorlar?
Bugünkü köşe yazısında Suriye Devrimi'nin 4. yılını ele alan Yeni Şafak gazetesi yazarı Yasin Aktay, 15 Mart 2011 tarihinde önce barışçıl gösterilerle başlayan ancak rejimin silahlı müdahalesi sonucu kanlı bir iç savaşa dönüşen olaylarda Esed'in işin bu aşamada,biraz basiretli davransa, bu gösterilerin sonuçlarını kolaylıkla daha büyük bir soruna dönüştürmeden atlatabilirlerdi yorumunu yaptı.
11 Yıl Önce Güncellendi
2015-03-16 11:18:23
Neden demokrasiyi Esad’a alternatif olarak görmüyorlar?
Suriye’de devrim sürecinin başlamasının üzerinden tam 4 yıl geçti. Aslında bu sürecin baştaki hedefi devrim değil sadece biraz özgürlüklerin genişletilmesi ve daha insanca bir yönetimden başkası değildi. O yüzden gösterilerin ilk sloganları diğer Arap Baharı ülkelerinde olduğu gibi “düzenin düşmesi” değil, “düzenin ıslahı” nı talep ediyordu.
Esad ve rejimi için aslında işin bu aşamasında, sadece biraz basiretli davransa, bu gösterilerin sonuçlarını kolaylıkla daha büyük bir soruna dönüştürmeden atlatabilirlerdi. Nihayetinde Arap Baharı'nda yaşanan devrim süreçlerine rağmen halkta Suriye’deki rejimi değiştirmeye dönük ısrarlı bir talep bile yoktu.
Ancak rejim bir anda Arap Baharı'nda yaşananların kendi ülkesinde de yaşanabileceğine dair bir korkuya kapıldı. Bu tehlikeyi gidermek için de aklına gelen en kolay yola saptı. Daha önce de gittiği ve belli bir sonuca ulaştığı yola bir daha saptı. Göstericilerin gözünü yıldırmak için ibreti alem olsun diye epeycesini katletti.
Daha önce, yani 1982 yılında, Hama’da gerçekleşen halk isyanını acımasız bir katliam yaparak, 30 binin üstünde insanı katlederek bastırmıştı. Ufak çaplı bir katliamla nihayetinde aynı şeyi yapmış olacak ve rejimini kurtarmış olacaktı. Oysa bu sefer durum seksenli yıllardaki gibi değildi. Halktaki hoşnutsuzluk yapılan her katliamdan sonra biraz daha geniş bir taban buldu. Esad ve Baas rejimi tehdidi karşılama biçimiyle, muhtemelen istemeden, muhalefeti alabildiğine genişletti, iyice radikalleştirdi.
Bugün geldiğimiz noktada kendi halkına karşı savaşarak ayakta kalmaya direnen bir diktatör ve arkasında bıraktığı 400 bin ölü, on milyonun üstünde yerinden yurdundan edilmiş vatandaşları ve harap olmuş ve büyük çoğunluğu kontrolünün dışına çıkmış bir ülke var.
Esad’ın bu sürecin içinde fazla tutunamayacağı hesaplanıyordu. Başta İran ve Rusya dışında bütün dünyanın yaptığı katliamlar dolayısıyla onun gidişini dört gözle istediği ve beklediği zannediliyordu. Bütün beyanlar da bu istikametteydi. Ancak gidişi neredeyse mukadder hale geldiği andan itibaren Esad’ın etrafında Rusya ve İran’ınkinden ibaret kalmayan ilginç bir koruma kalkanı oluşmaya başladı. Bu kalkanın bir tarafını Avrupa ülkeleri, bir tarafını ABD ve İsrail tutuyordu başka bir tarafını tuhaf tercih ve uygulamalarıyla bazı Körfez ülkeleri tutuyordu. Başta Esad’ın mutlaka gitmesi gerektiğini düşünen ve bu istikamette hareket eden ABD bir anda Esad’a daha iyi bir alternatifin yokluğundan dem vurmaya başladı.
YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
SON VİDEO HABER
Haber Ara