Davutoğlu, Türkiye Diyanet Vakfının, kuruluşunun 40. yılı etkinlikleri kapsamında bu yıl ilk kez vereceği "Uluslararası İyilik Ödülleri" törenine katıldı.
Başbakan Davutoğlu, burada yaptığı konuşmada, çözüm sürecinin başarıya ulaşmasına ilişkin temennisini dile getirerek, "bunun, inşallah başarılacağını, düşmanlık tohumu ekenlere, iyilik tohumlarıyla cevap verileceğini" söyledi.
Davutoğlu, bunun benimsenmesi halinde, burada konuşurken ülkenin doğusunda ve batısında, kuzeyinde ve güneyinde doğan bebeklerin, 20-30 yıl sonra karşı karşıya gelmeyip, el ele yürüyeceklerini kaydetti.
İhtiyaç sahiplerine gün doğar doğmaz yardıma kalkan Fatma Bilezikci ve eşinin hikayesinin aklına mültecileri getirdiğini bildiren Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Dünyanın unuttuğu ve sığınacakları hiçbir yer olmadığı için kapımıza gelen, 'Anadolu diyarı, merhamet diyarıdır' diyerek ve 'Bu millet, asırlarca hiçbir zaman bizi yalnız bırakmadı' diyerek, kapımıza gelenlerin, ilk geldiği anı hatırlıyorum, 25 Nisan 2011'di zannediyorum. O gece bir karar almamız gerekiyordu, ya kapıyı kapatacaktık ya açacaktık. Sayın Cumhurbaşkanımız, başbakandı. Ben de Konya'dan acilen döndüm. İlk mülteciler geldiğinde istişare ettik. Aklımıza dünyanın en anonim, büyük iyiliği geldi. Bazı iyilikler vardır ki kişiye aittir. Bazı iyilikler vardır ki, bir topluma zamanla isim haline gelir. Ensar... Ensarın isimlerini şimdi tek tek sayalım desek, isimlerin hepsini saymak mümkün değil. Ama, ensar dediğinizde artık, o kişilerden bağımsız, uhrevi, tek başına, anonim bir kişilik olmuştur. Muhaciri bağrına basan, evine açan, her şeyini paylaşan... İşte o an imtihan anıdır, ya kapınızı açarsınız, ya kapınızı kapatırsınız. Ya gönlünüzü açarsınız, ya gönlünüzü karanlıklara açıp, karanlıklara kapatırsınız. İşte, o an karar verdik. Bugün sabah Suriye Ulusal Koalisyonunun temsilcilerinin her biri bize tekrar tekrar teşekkür ediyordu. Biz, vazifemizi yaptık, aynen Fatma Hanım'ın vazifesini yapması gibi. O nasıl sabah kalkıp bu görevi 20 yıldır yapıyor, şimdi Hatay'da, Gaziantep'te, Kilis'te, Şanlıurfa'da ve diğer bütün mücavir illerde kalkan ensar da o mültecilere kucaklarını açtı. Bütün Türkiye açtı. Emin olun her şey unutulur, ama bunu tarih yazacaktır. 100 yıl, 200 yıl, 300 yıl geçse de nasıl Süleyman Şah'ın hatırası unutulmadı, bir destan olarak bu devam edecektir. İşte budur, esas itibarıyla iyiliğin özünde var olup olmaması. Biz eğer tarihimizden bunu tevarüs etmiş olmasaydık, eğer 'Bir gün çok kudretli olduğumuzda açarız' deseydik, işte iyiliğin sınırına gelmişti."
Davutoğlu, babaların sadakaları çocuklarının eliyle verdirmeye çalışmalarını hatırlatarak, küçükken, küçük sadaka verebilenlerin, güç ve kudret sahibi olduğunda büyüğünü de verebileceklerini belirtti.
Balkan ve Kafkas muhacirlerine, Mao döneminden itibaren gelen Uygurlara, Saddam Hüseyin kimyasal silahlarından kaçanlara Anadolu'nun kapılarının açıldığını anlatan Davutoğlu, kapıların, Suriyelilere de kapanmadığını belirtti.
Davutoğlu, "Rabbim'in gücü ve kudreti bize öylesine tecelli etsin ki, bütün mazlumlara kapımızı açabilelim, gönlümüzü açabilelim" dedi.
Türkiye'nin 4 yıldır, mültecilere kapısını, gönlünü açarak, bir iyilik destanı yazdığını ifade eden Davutoğlu, "Ben bir iyilik ödülünü de, eğer Diyanet İşleri Başkanımız ve Türkiye Diyanet Vakfı kabul buyururlarsa, mültecilere kapısını açan, onunla ekmeğini paylaşan bütün meçhul kahramanlara veriyorum" ifadesini kullandı.
Yusuf Dede Camii İmamı Naci Şengün'ün, örnek bir davranışla camisine akvaryum koyduğunu hatırlatan Davutoğlu, "Camide akvaryumun ne işi var" diye düşünenler olabileceğini söyledi. Bunun, camiyi sadece dört duvar gibi görenler için doğru olabileceğini kaydeden Davutoğlu, "Eğer cami, merhametin tecelli ettiği bir uhrevi mekansa tam da işte orada, o akvaryum, caminin içine mihrap gibi doğruca oturmuştur, yerini almıştır. Neden? Çünkü çocukları oraya çekiyor. Urfa'da o Balıklı Göl'ün uhrevi havasını caminin içine taşıyor. Balıkla, Hz. Yunus'u anlatıyor. Ama en güzeli de çocuklara merhameti öğretiyor" diye konuştu.
-Kadına şiddet uygulayanlar-
Kadına şiddet uygulayanların büyük çoğunluğunun ya alkol ya uyuşturucu bağımlısı olduklarına ya da ailelerinden şiddet gördüklerine işaret eden Davutoğlu, çocukken şiddet görenlerin, büyüyünce şiddet; çocukken merhamet görenlerin de merhamet uygulayacağını söyledi.
Naci Şengün'ün çocuklara merhameti balıkları besleyerek verirken, bütün topluma ders verdiğini kaydeden Davutoğlu, "Bizim merhametimiz sadece insanlara değildir, bu öyle bir merhamet medeniyetidir ki hayvanata da, nebatata da merhamet eder, 'Sordum sarı çiçeğe' diyerek, çiçekle konuşur. Yetimi okşamak gibi. Yetimin başını okşamak için güçlü olmaya gerek yok. Herhangi bir varlığın, bir ağacın yaprağını okşamak, bir kelebeği avucunuzda tutup, uçuşuna şahit olmak... Bütün bunlar hep merhamet yansımasıdır. Hocamıza da çocuklarla ilgili verdiği bu ders dolayısıyla teşekkür ediyoruz" diye konuştu.
-"Gençlerimiz, başkalarına iyilikte yarışsınlar"-
Davutoğlu, Engelsiz Pedal sivil toplum kuruluşunun kendisini çok etkilediğini dile getirerek, onların kendisine, öldürülen Ege Üniversitesi öğrencisi Fırat Çakıroğlu'nu hatırlattığını aktardı.
Davutoğlu, şöyle devam etti:
"O gençler, eğer üniversitelerde ideolojik farklılaşmalar sebebiyle karşı karşıya geleceklerine, her biri böyle bir grup oluştursa, bisikletlerini alıp, meçhul değil ama malum diyarlarda meçhul bazı ihtiyaç sahiplerinin gönlünü almak üzere, çocukları o bisikletlerine alsalar, hiç Fırat'ı kaybetmiş olur muyduk? Kaybetmezdik. Ki biz, bugün bu görevi üstlenen nesil, 70'li yıllarda, sağcı, solcu, şu veya bu ideolojik görüşe sahip diye, en yakın arkadaşlarını kaybetmiş bir nesiliz. Hepsi vatan sevdasıyla yapmışlardı. Ortaokula girdiğimiz dönemde çok yakın arkadaş olduklarımız, karşı kutuplar haline geldiler ve hepsi de yine vatana hizmet için kendince, şu veya bu ideolojik görüş içinde karşılıklı saflaşmalarla maalesef bir nesli neredeyse kaybettik.
İşte şimdi yeni bir neslin kaybolmaması için, hangi etnik ve mezhebi arka plana sahip olursa olsun, hangi ideolojiyi benimsiyor olursa olsun, Engelsiz Pedal örneğini yaygınlaştıralım. Gençlerimiz omuz omuza başkalarına iyilikte yarışsınlar, birbirlerine şiddet uygulamada yarışmasınlar. Bu güzel örnek de bize bu çarpıcı dersi verdi."
-Davutoğlu'nun medyaya ilişkin sözleri-
Davutoğlu, TRT'deki "Sen Olsan Ne Yapardın" programının yapımcılarının topluma ve medya mensuplarına güzel bir ders verdiğini söyledi.
Medyanın büyük bir imkan olduğunu vurgulayan Davutoğlu, "Bir güzel olay üzerinden merhametin, şefkatin, iyiliğin sözcüsü de olabilir, bir olumsuz olay üzerinden nefreti de körükleyebilir, düşmanlığa da zemin hazırlayabilir. Onun için medya mensuplarımıza bir kez daha sesleniyorum, güzelliği yaygınlaştıralım, güzelliklerin bilinmesine, iyiliklerin bilinmesine öncülük edelim. O zaman göreceğiz ki, bunun üzerinden aslında yeni bir toplumun inşa edilmesi imkanı da var" dedi.
Haberlerde iyilik kahramanlarının değil, katiller, soyguncular, "trafik canavarı" denilen sorumsuzca araba kullananlar gibi hep olumsuz imaj ve imgelerin bulunduğuna işaret eden Davutoğlu, normal akan hayatta kötülük arIzi görüldüğü için bunlara dikkat çekildiğini belirtti.
Halbuki kötülükler sırasında nice kahramanların da iyilik işlediklerini söyleyen Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Biri Bizi Gözetliyor diye veya o isimde bir program vardı. Bir o programın muhtevasına bakın. İnsanın mahremiyetini dışarı açan, onu mahcup eden, oradaki nefsani çekişmeleri, sanki doğallık içinde onu izleyenlerde gıybet ve teşhir duygusuyla takip eden programlara bakınız, bir de gerçek bir güzel örnek teşkil eden 'Sen Olsan Ne Yapardın' başlığıyla iyilik örneklerini, güzelliğe teşvik eden programlara bakın. Ben tekrar teşekkür ediyorum, bu programın yapımcılarına ve bu programı düşünüp, tahayyül dünyasından gerçek bir yayına dönüştürenlere. Onlar, sorumlu medyacılığın da öncüsü olacaktır.
Özgecan kızımızın olayı üzerinden medyaya birçok kere teşekkür ettim. Toplumsal bilinçlenmeye büyük katkı oldu. Bu olay etrafında yapılan tartışmalar, konuşmalar bunu aydınlattı. Ama aynı şekilde, bu olayın sürekli görsel anlamda işlenmesiyle önce muhterem ailesine, sonra da bazı istisnai durumlarda, suç işlemeye mütemayil kişilere neredeyse örnek teşkil edecek şekilde sürekli verilmesi ise tam tersine olumsuz bir etki yaptı. Araştırmalar bize gösteriyor ki bu şiddet uygulaması psikolojik bir hastalık. Sürekli bunu televizyonda gördüğü zaman belli bir dürtüyle oraya insanlar teşvik olunuyorlar. Halbuki Mehmet Arslan'ın o güzel mesajını sürekli vermek, insanları hiç bıktırmayacaktır, dostluğa, kardeşliğe teşvik edecektir. Gördüğünüz gibi bütün bu iyilik örneklerinden bize verilecek çok dersler var. Bu dersleri bize veren bu iyilik kahramanlarına ben, sizler adına, milletimiz adına, insanlık adına teşekkür ediyorum."
-Türkiye Diyanet Vakfına teşekkür-
Türkiye Diyanet Vakfına, ödül vermeyi başlattıkları için teşekkür eden Davutoğlu, ancak iyilik ödüllerinin kategorilerinin artırılabileceğini ve sadece Türkiye'den değil, yurt dışından iyilik örneklerinin de ödüllendirilebileceğini ifade etti.
Davutoğlu, bunun yapılması halinde Türkiye ile bu ülkeler arasında iyilik köprüsü kurulacağına inandığını dile getirdi.
Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfının yurt dışındaki hizmetlerine doğrudan şahit olduğunu belirten Davutoğlu, bunların muazzam hizmetler olduğunu vurguladı.
Törende dinlenen korodaki gençlerin, 15'e yakın ülkeden geldiğine dikkati çeken Davutoğlu, bu gençlerin burada toplanmasının bile iyilik olduğunu söyledi.
Davutoğlu, "Eğer o gençler burada olmasalardı, Orta Afrika Cumhuriyetinde bir çatışmada ölmüş olabilirlerdi. Somali'de bir terör örgütünün eline düşmüş olabilirlerdi. Ama buradalar ve ana kucağındalar. Ana kucağını bize emanet eden ecdadı da rahmetle anıyorum. Bu ana kucağı, bundan sonra da ana kucağı olmaya devam edecek" diye konuştu.
Türkiye'nin iyilik timsali olan birçok sivil toplum kuruluşu bulunduğuna işaret eden Davutoğlu, onlara da teşekkür etti.
Davutoğlu, "Bu ana kucağı, dünyanın bütün mazlumlarına, yetimlerine sahip çıkacak köklü bir tarihi gelenekten geliyor. Allah bize bu geleneği sürdürmeyi nasip etsin ve bu geleneği sürdürerek, kapımıza gelenleri ağırlamak, kapımıza gelemeyen mazlumlara ulaşabilmek, yetimlerin başlarını okşayabilmek, zulüm gören kim olursa olsun, onun karşısında hakkı söyleyecek kadar onurlu ve vakur bir iyilik timsali olmak konusunda bize yardım etsin. Bu gücümüzü daim, iyiliklerimizi kaim eylesin" dedi.
(Son)