Aklımı kaçıracaktım!
“Geminin ikinci katındaki medya odasına yerleşmiştim. Uluslararası medyadan sorumluydum. Diğer pek çok arkadaşım gibi bütün yolculuğu buradan takip edecektim.
11 Yıl Önce Güncellendi
2015-03-12 16:40:48
Bütün gece kameramda bulunan ışığı etrafımızda dolanan gemilere doğru gezdirdim. Ne olduğunun anlamaya çalışıyordum. Botlarda silahlı askerler vardı ve gemimize çıkmayı planladıkları çok açıktı. Dikkatimi yoğunlaştırmış askerlerin gemimize çıkmalarını engellemek için hazır vaziyette bekliyordum.
Bir ara tepemizde uçup duran helikopter dikkatimi çekti. Ne olduğunu anlayamaya çalışırken üzerime ağır bir şey düştü. Önce tavan çöktü veya bir cisim düştü sandım İlk şaşkınlığımı atıp baktığımda bir askerle göz göze geldim. Her şey saniyelerle sınırlı bir zaman diliminde olmuş ve ben panikle elindeki kocaman “uzi” silahına davranan askeri kollarından kavrayarak silahını almayı başarmıştım. Arkadaşlardan birinin yardımıyla Kollarını arkaya büktüğümde ceketinin içinde ve ayak bileğinde iki silahın daha varlığını fark ettim. Evet, bu bir İsrail askeriydi.
Askeri kavrayıp geminin alt katına indirirken o korkuyla ağlıyordu. Alt kata indiğimde gördüklerim karşısında şok yaşadım. Her yer kan gölüydü. Yüzlerce yaralı yerde yatıyordu. Herkes telaşla koşturuyor yaralılara müdahale etmek için doktorlara sesleniyordu.
Durumun vahametini kavramıştım. Üst güverteye helikopterden açılan ateş gemiyi kan gölüne çevirmişti. Askerlerin gemiye inmesini önlemek için hızlıca yukarı çıktığımda kendisi de medya odasında görevli olan arkadaşım Cevdet’i gördüm. Geminin üzerinde sürekli ateş ederek dönen helikopteri görüntülemeye çalışıyordu. Onun ateş hattına doğru çekim yapmaya çalıştığını anladığımda olanca gücümle “gel buraya gel buraya çabuk” diye seslendim.
Benim seslenişim devam ederken Cevdet’in yere yığıldığını gördüm. Yukardan açılan bir ateş sonucu vurulmuş olduğunu anladım ve koşarak yanına gittim. Omuzlarından tutup geri çekerek ateş hattından çıkardım. Alnının tam ortasından vurulmuştu. Gözleri yukarı doğru bakıyordu. Onun başını kucaklayıp kendime doğru çekmek istediğimde beyni avuçlarıma aktı.
Aklımı kaçıracağımı sandım!
Korkunç bir durumla karşı karşıyaydım ama kendimi toplamam gerekiyordu.
Cevdet’i geminin alt katına taşıdım. Ve askerlere müdahale edebilmek için tekrar yukarı çıktım. Bu kargaşa ne kadar sürdü hatırlamıyorum ama sonunda geminin üzerinde dönüp duran helikopterden sürekli açılan ateş ve sayısız askeri botun müdahalesi sonucu İsrail askerleri gemiyi ele geçirmişlerdi.
Beni de kafama vurdukları ağır bir silah darbesi ile bayılttılar. Kısa süreli olduğunu tahmin ettiğim baygınlıktan sonra kendime geldiğimde esir alınmıştım. Beni bir odaya tıktılar. Lazer silahları altında sorgulamaya başladılar. Gemideki silahların ve mühimmatların yerini soruyorlardı ısrarla. Oysa gemide tek bir silah bile yoktu. Çakılarımız bile alınmamıştı gemiye. Ben basın odasında görevli olduğumdan geminin her bir köşesine girme imkânınım vardı ve tek bir silah ya da kesici alet bile görmemiştim. İsrail askerleri inanmıyor sürekli silah kabzaları ile başıma vurmaya devam ediyordu.
Telefonum, görüntü kayıt cihazlarım her şeyimi aldırlar. O esnada elimde olan 4 görüntü çipini yutuverdim ve bu şekilde görüntüleri muhafaza edebildim.
Beni esir aldıktan sonra diğer noktalara ulaşmak için insan kalkanı olarak kullandılar. Sonra ellerimi ve gözlerimi bağladılar. Kafama bir torba geçirdiler.36 saat bu şekilde işkence ettiler. Yemeden, içmeden, tuvalete gidemeden tam 36 saat ellerinde dövülerek ve çeşitli şekillerde işkence gördüm. Kafama aldığım darbelerden dolayı hala tramvatik tedavi görmekteyim.
Elbette bunu sadece bana değil gemide bulunan diğer bütün yardım gönüllülerine de yaptılar. İnsanların üzerine ateş açtılar. Yaşlı insanların üzerlerine hacetlerini yaptılar.
Sorguya aldıkları her yardım gönüllüsüne sanki yardımcı olacakmış gibi bir tarz takınarak götürüp sonra olabildiğince işkence ediyorlardı.
Sürekli olarak askeri mühimmat ve silahların yerini soruyorlardı. Oysa gemideki herkes sivildi ve sadece yardım gönüllüsüydü. Tek bir kesici alet bile yoktu. Ve askerler gemiye saldırırken "gemide siviller var" diye anons edildiği halde ateş açmaktan kaçınılmamıştı.
Benim cep telefonumda cps vardı ve saldırı olduğunda uluslararası sularda olduğumuzu görebiliyordum. Buna rağmen bize aksi beyanların yer aldığı bir kâğıt imzalattılar.
Sonra bizi havaalanına götürdüler. İşkenceler havaalanında beklerken de devam etti. Nihayet Türkiye’den gelen bir uçakla oradan alındık Türkiye’ye getirildik. Davacıyım maddi manevi zarara uğratıldım,Onurum kırıldı işkence gördüm.Suçluların cezalandırılmasını talep ediyorum” diyordu İngiltere vatandaşı bir Mavi Marmara katılımcısı mahkemeye sunduğu beyanında.
O, yüzlerce mağdurdan sadece birisiydi. Ve duruşma esnasında yaşadıklarını anlatırken, acı, hüzün ve öfkesi salonda bulunan herkese yansıyor, tüylerimiz ürpererek hadiseyi dinliyorduk.
İnsanlığın öldüğü yerdi Mavi Marmara..
Uluslararası sularda Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara’ya saldırarak yüzlerce insanı ağır yaralayan, on canımızı şehit eden İsrailli katiller ellerini kollarını sallayarak geziyorlar.
Yardım gönüllülerinin adalet arayışları ise devam hala büyük bir kararlılıkla devam ediyor.
11-12 Mart tarihlerinde İstanbul adliyesinde 8. duruşması gerçekleşen Mavi Marmara davasında pek çok milletten çok sayıda mağdurun ifadesi dinlendi. İki gün süren duruşmanın neticesinde “gemide keşif yapılması” kararı alındı. Ve bir sonraki duruşma 2 Haziran 2015 tarihine ertelendi.
Amacı abluka altında ölüme terk edilen mazlum Gazze halkına yardım götürmekten başka bir şey olmayan filo katılımcıları, İsrail askerlerinin güçlü silahlarla uluslararası denizlerde kendilerine saldırmasını, katletmesini, yaralamasını, işkence etmesini ve sahip oldukları tüm maddi varlıklarının ellerinde alınmasını dava ediyorlar.
Tüm vicdan sahipleri, adalete inanan herkes bu davanın yanında yer almalı ve adaletin tecellisi için gayret etmelidir.
Mavi Marmara davası sürerken geçen duruşmada faillerin kırmızı bülten çıkarılarak yakalanması talep edildiği halde hala bir gelişme olmaması ise son derece dikkat çekici bir durumdur.
Tüm Mavi Marmara mağdur ve yakınlarının duruşma salonundan çıkarken kararlılıkla verdikleri beyanat ise oldukça düşündürücüydü.
“Durmak yok mahkemelere devam. Ömrümüzün sonuna kadar sürse de bu davanın ve Filistin meselesinin peşindeyiz”
AYŞE MÜZEYYEN TAŞÇI | TİMETURK
Haber Ara