Muhafazakar kesimin bu konudaki sessizliğinden şikayetçiler
Nebiye ve Zişan, Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi’nin iki üyesi. Muhafazakâr kesimin bu konudaki sessizliğinden şikâyetçiler. Nebiye ve Zişan, “Bizim mahalleye seslenen ve kendi sesimizle seslenen birilerinin olması gerekiyor. Biz bu sesi getireceğiz.' diyorlar.
11 Yıl Önce Güncellendi
2015-03-10 10:53:41
Henüz yolun başındalar. Kurulalı yaklaşık bir yıl oldu. Onlar, Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi kurucu üyeleri…
Daha önce görünür eylemlerini duymamıştık. Mersin’de öldürülen üniversite öğrencisi Özgecan Aslan için onlar da sokağa indi ve kendi usullerince tepkilerini koydular; gıyabi cenaze namazı kıldılar.
İstanbul’daki Fatih Camii’nde kılınan namaza sadece kendi üyeleri değil; yaşları kendilerinden büyük muhafazakâr kesimden başka kadınlar da katıldı.
Bir de açıklama yaptılar. Aslında bir çağrıydı. Hem ‘Özgecan Arslan için adalet istiyoruz’ dediler ve Kur’an-ı Kerim’de yer alan Al-i İmran Sûresi’nin 195. ayetini okudular.
“Allah’ın ‘İster erkek ister kadın olsun, (benim yolumda) çaba gösterenlerden hiç kimsenin çabasını boşa çıkarmayacağım.’ hitabının muhatapları olan bizler, ister erkek ister kadın olsun herkesi bu adaletsizliğe ve zulme karşı birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.”
Onların yükselen sesine kulak verdik, inisiyatifi temsilen Nebiye Arı ve Zişan Tokaç ile buluştuk.
Kadına Şiddete Karşı Müslüman İnisiyatifi üyeleri, öldürülen üniversite öğrencisi Özgecan Aslan için Fatih Camii'nde gıyabi cenaze namazı kıldı.
Özgecan cinayeti
Her ikisi de çok üzgün. Onlara göre, Özgecan Aslan cinayetine sessiz kalmak imkânsızdı. Gıyabi cenaze namazı kılınmasına karar verilmesi de Nebiye Arı’dan geldi.
“Bizi ilgilendiren ve büyük bir şiddetin olduğu bir vak'aydı. Kendi kendimize üzüleceğimize 'Mahalleden bir ses çıksın' dedik. Bu olaylara karşı bir ses çıkması lazımdı. 'Tavrımız net olsun' dedik. Bu acının üzerinden farklı plan yapmadan hem o acıyı anmış olalım hem de kadın cinayetlerine karşı tavır koymuş olalım diye gıyabi cenaze namazı kıldık. Bizim mahallede Filistin’de, Arakan’da birileri öldüğünde gıyabi cenaze namazı kılınır. Bu bir eylem biçimidir. Biz de bu mahallenin çocuğuyuz. Bildiğimiz şeylerden biri. Mütevazı bir şekilde anmaktı.”
İslami referans
İnisiyatif, daha çok 20’li yaşlardaki genç kızlardan oluşuyor. Üniversite öğrencisi ya da mezunu. Kalabalık bir kadrosu yok. Kendilerine ait bir internet siteleri var. Sadece e-posta üzerinden iletişim kurulabiliyor. Seçiciler. Röportaj verme konusunda çok da istekli değiller. Konuşarak değil; eyleme dökerek, düşünerek varlıklarını gösterme eğilimindeler.
Onları buluşturan, kadınlara yönelik şiddetin artması ve gün geçtikçe bunun daha da acımasız bir hal alması. Bu açıdan bakıldığında kadın hakları savunucularından farkları yok, onları farklı kılan referansları.
Hâlihazırda bu alanda mücadele eden gruplar arasında Müslümanca bir söylem ve duruşun eksikliğinin hissedildiği görüşündeler. Amaçları: Kadına karşı şiddetin önlenmesine yönelik İslami bir söylem ve perspektif geliştirmek. Duvarlara, metrobüs koltuklarının arkasına yapıştırdıkları etiketler de kulladıkları dil de farklı.
"Peygamber hiçbir kadını dövmemişti" ; "Elhamdülillah kadına yönelik şiddete karşıyım" ; "Taciz, tecavüz ve şiddet karşısında sessiz kalmaktansa Allah'a sığınırım" sadece birkaçı...
Daha önce de kadına yönelik şiddete karşı hem yazılı hem de görsel “Cuma Hutbesi” hazırladılar. İstanbul’daki camiilerin kapısında bu hutbeleri erkeklere dağıttılar.
"Kadınların güçlenmesi önemli ama erkekler ayağı da var bu işin, onlara nasıl ulaşacaksınız. Erkeklere nasıl hitap edebiliriz diye düşünürken bu mahallenin erkekleri en çok nereye gidiyor ve en çok nerede eğitiliyorlar diye düşündük. Beş vakit namazını kılmayan, dinle diyanetle alakası olmayan bile cumaya geliyor ve vaaz dinliyor. Orası bir tür eğitim yeri. Burayı kullanabilirsek çok daha fazla insana ulaşabileceğimizi düşündük ve ‘Dönüşüme sebebiyet olabiliriz’ dedik. Hutbeleri, Üsküdar ve Fatih’teki camilerde dağıttık. Erkekler çok şaşırıyordu; ‘Neyle uğraşıyorsunuz’ diyen bile oldu. ‘Ben de eşimi dövdüm’ diyen de."
İnisiyatifi kurma fikri, Nebiye Arı’dan... Daha küçük bir çocukken en büyük hayalinin avukat olup kadınlara sığınma evi açıp onların hakkını savunmak olduğunu anlatıyor.
“Iğdır’dayken “1 milyon kadın şiddete karşı dans ediyor” kampanyasını gördüm. Bunu son derece anlamsız ve komik buldum. ‘Kadınlar öldürülüyor sen dans ediyorsun’ diye kendi kendime sorguladım. Daha sonra da ‘Ben ne yapıyorum? Kadınlar öldürülüyor sen de yerinde oturuyorsun, onlar en azından bir şey yapmaya çalışıyor. Komik veya saçma her neyse… Ama sen hiçbir şey yapmıyorsun.’ diye sorguladım. En sonunda da bu konuda duyarlı olduğunu bildiğim arkadaşlarıma mail attım. ‘Bizim mahallede birilerinin bir şey yapması gerekiyor, bizim mahalleye seslenen ve kendi sesimizle seslenen bir şey olması gerekiyor.’ dedim. Çünkü şiddette dini referans bir şekilde kullanılıyor. Ve biz bu dini referansları geçerli kabul etmiyoruz en azından bununla mücadele etmek gerekiyor. İlk olarak söylemle mücadele etmemiz gerekiyordu daha sonra da sokağa inip mahallede mücadele etmek gerekiyordu.”
“İslam’ın içinde kadına şiddeti meşrulaştıran argümanlar…”
Savaştıkları cephe, tam da burası… Bunun için ciddi mesai harcıyorlar, camilere gidip Kur’an-ı Kerim okuması yapıyorlar. Asıl hedef: Müslüman erkekler. Onlara bunun böyle olmadığını ispat etmeye çalışıyorlar. Nebiye Arı, kendi mahallesinde çokça duyduğu referansları sıralıyor hemen:
“Şiddeti teşvik eden bir söylem yok gibi görünüyor, ama daha sonra birtakım belli referanslara gönderme yapan söylemler var. Örneğin ‘Kadın, erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmıştır onun için eğridir, eksiktir, yanlıştır, fitnedir. Bunların hepsi şiddete kapı açan şeyler… Niye çünkü, kadın erkeğe itaat etmek zorunda, erkek, kadın ona itaat etmediği takdirde ona şiddet uygulamayı normal olarak görüyor. Bu söylemle mücadele etmek gerekiyor. Biz, geleneksel kaynaklardan Kur’an-ı Kerim’den yararlanıyoruz. Peygamberin hadislerinden, hayatından yararlanıyoruz. Sizin referanslarınız yanlış, olması gerekenler daha çok bunlar diyoruz."
Zişan Tokaç’a göre de, yaptıkları iş aslında Müslüman olarak sorumluluğunu yerine getirmek.
“Şu anda en fazla kadın cinayeti nedeni boşanma. Hâlbuki boşanmanın da İslami şeriatta bir zemini var. İslami olarak da kadının boşanmasının bir zemini var. Ne yasak ne de günah. Oradaki şeyin başka bir şey olduğunu fark ediyorsunuz, oradaki ilişki iktidar ilişkisi esasında. Dini değil. Kadının giyinmesi, tahrik ve taciz mevzuunda da o var: birebir Kur’an-ı Kerim’in içinde Yusuf Sûresi var. Erkeğin yapması gereken Kur’an-ı Kerim’de öğütlenen gözünü aşağı indirmek. O öyle giyindi o yüzden taciz ettim, o yüzden tecavüz ettim diyemezsin, böyle bir dine inanıyorken. Kur'an-ı Kerim'de tam tersi bir argüman var. Davet bile etmiş olsa ona açık açık saldırmak zorunda değilsin.”
“Müslüman erkekler çok fazla hesaplaşmıyor”
Tokaç’a göre, kadına yönelik şiddetle mücadele ederken kadının aydınlanması önemli ama asıl karşı tarafa ulaşmak gerek. Ona göre, Müslüman erkekler de hesaplaşma içine girmeli.
“Genel bir tabir var ya, İslam kadına haklarını vermiştir. Onun arkasındalar. Bugün ne oluyor, bugün ne yaşanıyor bunu sorgulamıyorlar. Ne tür sıkıntılar var, biz bundan ne kadar faydalanıyoruz, ne çıkar elde ediyoruz. Bu haklı bir çıkar mı, iyi bir çıkar mı sorgulamaların pek peşinde değiller. Erkekler de bu konu üzerine düşünmeye başladı ama bu Müslüman kesime sirayet etmedi. Müslümanlar da bir çeper var ya Batı diye bir şey var, oradan gelen her şeye karşı bir savunma duvarı var. Olumlu mu olumsuz mu gibi, tartmıyor. Batılı mı değil mi diye tartıyor. Seküler mi değil mi diye tartıyor.”
"Devlet söylemi kadınları hedef yapıyor"
Türkiye’de kadınların haklarının korunmadığını düşünüyorlar. Kötü bir karnesi var Türkiye’nin. Kadına yönelik şiddet artış hızı ile boşanma arasındaki bağa dikkat çekiyorlar. Onlara göre, kadınlar güçleniyor, boşanabilecek güce geliyor. Bu da iktidardan mahrum kalmış erkekleri çok öfkelendiriyor. Nebiye Arı, kadın cinayetlerinin artık sistematik bir şekilde gerçekleştiğini söylüyor.
“Devlet, kadını kollamıyor. Devletin polisi, ‘Sen bir şey yapmışsındır’ diyor. Yasal düzeyde de onun zemini hazırlamıyor.
Türkiye’nin politik atmosferi de bunu arkasında. Mahkemelerde de erkeklere indirim yapmayı bekleyen hâkimler var. Küçücük kıza tecavüz davasında ‘Rızası vardı’ diye hükümler verebiliyor. Yasalarda ne olursa olsun, hâkimler de o toplumun bir parçası sonuçta. Yasadan çok onun o algısı yönlendiriyor. O algısından dolayı aldığı karar da kadını korumuyor. Devlet söylemi, kadınları hedef haline getiriyor. Ak Parti dönemi de kendinden olmayan kadınları hedefe koyuyor. Zaten kadının belli kalıplar ve şekiller içinde yürümesini isteyen bir devlet algısı var. Cumhuriyet kurulduğu dönemden beri böyle. O zaman da modern kadın algısı çizilmişti; şimdi de ahlâklı kadın mı denir ne denir artık, yeni Türkiye kadını çiziliyor.”
BAŞAK ÇUBUKÇU / AL JAZEERA
SON VİDEO HABER
Haber Ara