Dindar kesimin çözüm süreci için önerdiği yol haritası
Çözüm sürecinin tekrar rayına girmesi ile birlikte sürece kimin nasıl katkı vereceği tartışılırken, dindar kesimler son dönemlerde hazırladıkları rapor ve düzenledikleri çalıştaylarla sürecin nasıl yürümesi gerektiğini ortaya koyuyorlar
11 Yıl Önce Güncellendi
2015-03-10 12:35:08
TIMETURK | NEVZAT ÇİÇEK
Dolmabahçe'de yakın zamanda silahların susması noktasında yapılan açıklama ve ortaya çıkan 10 maddelik taslaktan sonra sürecin nasıl yürüyeceği ve sürece nasıl katkı verileceği tartışılıyor. Dindar kesimin son aylarda özellikle açıkladığı rapor ve düzenledikleri çalıştaylarda dile getirdikleri yaklaşımlar süreç için olumlu bir adım...
Kasım ayında İHH İnsani Yardım Vakfı'nın açıkladığı “Kürt meselesi ve Çözüm Süreci” başlıklı rapor ve bildiri bugüne kadar dindar kesim içerisinde hazırlanmış en cesur rapor olma özelliğini taşıyor. "İHH olarak nasıl “Doğu Türkistanlıların hak ve özgürlüklerini savunuyor ve bununla ilgili olarak Çin yönetimine Doğu Türkistanlıların dilini resmî olarak kabul etmek zorundasınız ve okullarında eğitim yapabilmelerine müsaade etmek zorundasınız” diye taleplerimizi bildiriyor ve bu konuda sivil baskı oluşturmaya çalışıyorsak aynı şekilde bu tavrı Kürtçe için de savunuyoruz." Yaklaşımı özetle Doğu Türkistan için ne istiyorsak Kürtler için de aynı şeyi istiyoruz diyerek İslam kardeşlik hukukunu atıfg yapıyor ve ezberleri bozuyordu. Daha sonra yapılan bir çok açıklama bu raporun ortaya koyduğu prensiplerden öteye gidemedi. (Söz konusu İHH Raporunu okumak için tıklayınız)
İHH'nın hazırladığı bu rapordan sonra hafta sonu Ankara'da Doğu Güneydoğu Kalkınma Vakfı DAKAV tarafından bir çalıştay düzenlendi ve özellikle ümmet olma bilinci içeirisnde sorunun çözümü için neler yapılabileceği ifade edildi ve bu konuda hazırlanmış olan sonuç metni kamuoyu ile paylaşıldı. Ankara'daki çalıştayla aynı tarihe denk gelen ve Diyarbakır'da yapılan "Kürt Meselesine İslami Çözüm Çalıştayı" da dindarların sürece bakışını ortaya koyuyordu.
Gerek bu çalıştay ve gerekse de raporlar sonrasında dindarların sürece bakışı, sorunun nedeni ve çözüme ilişkin önerilerine bir göz atalım;
DİNDAR KESİMLER AÇISINDAN SORUNUN NEDENİ
Çözüm süreci; ulusçu resmi ideolojinin inkâr ve asimilasyon politikalarının terk edilmesini, temel hak ve hürriyetlerin genişletilmesini, eşit vatandaşlık yoluyla ayrımcılığın sonlandırılmasını, 30 yıldır bu ülkeyi çok yönlü sıkıntılarla baş başa bırakan ve askeri vesayetin güçlenmesini sağlayan çatışmaların sonlandırılmasını, silahlı yapıların silahsızlandırılıp sivil siyasete katılımının sağlanmasını ve son tahlilde akan kanın durdurulmasını kapsamalıdır. Kemalist resmi ideolojinin dayatmaları neticesinde ortaya çıkan ve bugüne kadar binlerce insanın ölümüne ve büyük acıların yaşanmasına yol açan Kürt meselesinin çözümü bağlamında, silahın ve şiddetin bir çözüm enstrümanı olmaması gerektiği ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet tarihi boyunca başlangıçtan bugüne halka yönelik işlenmiş hukuksuz ve zalimane tüm uygulamaların telafisi amacıyla çalışmalar başlatılmalı, lütuf mantığı ile değil zedelenen onurun onarılması amacıyla sistemin etnik temele dayalı kurucu paradigması, hak ve adalet ekseninde yeniden düzenlenmelidir. Sorun, ülkedeki tüm kesimler için travmaya dönüşmüştür. Psikolojik ayrışmayı derinleştiren bu durumun ortadan kaldırılması adına devlet, kısıtlanan, engellenen ve gasp edilen bütün hakları iade etmelidir. Hakların verilmesi, silahların bırakılması sürecine bağlanmamalıdır. Haklar ve özgürlüklere dair düzenlemeler derhal gerçekleştirilmelidir. Silahların bırakılması süreci PKK ile devlet arasındaki bir süreçtir. Haklar ve özgürlükler konusu ise devletin vatandaşına karşı yükümlülüğüdür.
Ortadoğu’daki genel çatışma ve huzursuzluğun farklı aktörlerden kaynaklandığı düşünülse de sorun aslında tek orijinlidir. Dolayısıyla Kürt meselesi, Mescid-i Aksa olayları, Suriye meselesi, Irak’ın istikrarsızlığı ve Kobani olayları tamamıyla birbiriyle ilintilidir. Emperyalizm ve Siyonizm’in aktörlerinin bu meselenin çıkışı ve çözümsüzlüğüne yönelik rolü bilinen bir gerçektir. Küresel güçlerin bölgesel hegemonyasına, bölge halkının kanı üzerinden kurulan oyunlara dikkat çekmek gerekir. Ancak mazlum Kürt halkının; ABD, İsrail ve işbirlikçilerinin oyunlarına karşı kendi kardeşlerinin, bölge halkının ve adaletin yanında yer alacağı, tarihî bir sürecin içinde olacağı görülecektir.
Çözüm süreci son dönemde Türkiye dışında yaşanan bölgesel gelişmelerden bağımsız değerlendirilmeyecek şekilde uluslararası bir boyut kazanmıştır. Bölge ülkelerinin yanı sıra uluslararası güçlerin de sürece (çözümden veya çözümsüzlükten yana politika ve eylemlerle) dahil olduğu gözlemlenmektedir. Kobani’deki çatışmaların/savaşın küresel boyut kazanması bunun bir göstergesidir. Kobani olaylarının, Türkiye’nin çözüme yönelik sürecini baltalamaya yönelik politika ve söylemlere vesile edildiği gözlemlenmektedir. Bölgesel gelişme ve olayların çözüm sürecini etkilemesine müsaade edilmemeli ve adımlar buna göre atılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, Türkiye’nin Kürt meselesinde çözüme ulaşması bölgede barışı ve Kürt-Türk-Arap etnik çatışma üzerine oynanan tüm oyunları bozacaktır.
ÇÖZÜM SÜRECİ İRADESİ
Statükonun devamından yana olan ve vesayet sistemini ayakta tutmak isteyenler için Kürt sorunu bugüne dek hep kullanışlı bir araç işlevi görmüştür. Bu yönüyle gerek militarist vesayetten yana olanlar, gerekse de Kürt sorunundan nemalanan tüm kesimler sorunun devamını istemiş, çözüme yönelik çabaları sonuçsuz bırakmaya çalışmışlardır.Kürt meselesinin siyasi yollarla çözümü savunulmalı ve bu yönüyle başlatılan çözüm süreci desteklenmelidir. Süreç mutlak olarak devam etmelidir. Taraflar, kamuoyu önünde/hakemliğinde çözüm sürecini sürdürmelidir. Ayrıca çözüm süreci takvimi taraflarca belirlenmeli ve halka duyurulmalıdır. Adım adım ne yapılacağı, nasıl yapılacağı, ne istendiği belirtilmeli, üçüncü göz olarak halkın süreci takibi sağlanmalıdır. Böylelikle tarafların hem birbirlerini hem de halkı yanlış yönlendirmelerinin önüne geçilmiş olunacaktır. Hükümet, çözüm sürecine dair atacağı bütün adımları, planlarını net bir şekilde ortaya koymalıdır. Bölge halkının, temel sorunları ve talepleri ile ilgili her türlü gelişmeyi ve planı açıkça öğrenmesi en doğal hakkıdır. Öte yandan çözüm sürecinde bölge halkının talepleri ve sürecin detayları ile ilgili tüm aktörlerin düşünce ve önerilerini halka açık ve net olarak ifade etmesi gerekmektedir.
Çözüm süreci Hükümeti, PKK’yı ve diğer herkesi aşmıştır. Süreç halkındır. Halk kendi meselesi olarak gördüğü Kürt meselesi ve etrafında oluşan sorunlar bütününün çözümü konusunda kararlılığını ortaya koymuştur. Bu kararlılığa, barışa, sürece kim nasıl katkı sunarsa halkın ona desteği tamdır. Süreç tüm provokatif saldırılara rağmen toplumsal destek sayesinde devam etmektedir. Defalarca provokasyonlarla sabote edilen çözüm sürecinin şeffaf bir şekilde ve sağlıklı bir zeminde ilerleyebilmesi için “üçüncü göz” gibi devletle silahlı yapılar arasında hakemlik yapabilecek, süreci sekteye uğratanı, sözünü tutmayanı deşifre ederek sürece olumlu müdahalelerde bulunacak, “toplumsal güvene sahip kişilerden ve siyasi parti temsilcilerinden oluşan bir heyet yapısı” tesis edilmeli ve sürece dâhil edilmelidir.
AKTÖRLERİN ÇOĞULCULAŞTIRILMASI
Siyasi aktörler, Kürt meselesine ve çözüm sürecine dair söylemlerini hassasiyetle belirlemeli; toplumda öfke, umutsuzluk, acı hissettirecek ifadelerden kaçınmalıdır. Bu tarz ifadelerin bilinçli olarak manipülasyon ve dezenformasyon konusu olması ise Kürt meselesinin çözümünü istemeyen tüm yapılar için önemli fırsatlar oluşturmaktadır. Çözüm sürecinde devletin muhatap taraf olarak sadece PKK'yı ya da Öcalan’ı muhatap alması, sürecin zaman zaman çok ciddi sıkıntıya girmesine sebep olmaktadır. Hem çözüm için hem kalıcı bir barışın inşası için bölgedeki tüm gruplar/unsurlar sürece dahil edilmelidir.
Bölgedeki tüm grup ve aktörler, STK’lar, sesi yükselmeyen ya da duyulmayan tüm gruplar, ivedilikle güçlü bir monoblok oluşturmalıdır. Bu blok temel hakların ve özgürlüklerin sağlanmasını hukuki çerçevede talep ve takip etmelidir. Hangi taraftan gelirse gelsin, her türlü baskıya güçlü bir sesle karşı durulmalıdır. PKK dışındaki tüm kesimler de bir şekilde kendi seslerini bütün taraflara duyurmayı başarmalıdır. Devlet, tüm yapıları ve kurumları ile, bölgede barışın kalıcılığı adına yapılması ve atılması gereken adımlarla ilgili bölgeden yükselen taleplere mutlaka kulak vermelidir. Bölge halkının değerlendirme ve önerileri göz ardı edilmemelidir.
Bölgedeki çözüm sürecinin devamı ve sürdürülebilirliği adına, toplumun inanç noktasındaki etkin önderleri, meleler, çeşitli etkinliklerle halkı aydınlatmalı, inisiyatif almalıdırlar. Sivil bir inisiyatif oluşturarak özellikle gençler bilinçlendirilmelidir. Öfke, şiddet, nefret, ayrıştırıcı dil+söylem ve eylem yerine barış, kardeşlik, adalet, hak, sevgi üzerine bir dil ile toplumun yeni barışçı dinamikleri sağlanmalıdır. Unutulmamalıdır ki, “Çözüm Süreci” adıyla başlayan yeni dönem, “Kürt sorununa çözüm” etiketi ile sunulamayacak kadar derinlikli değişim ve dönüşümleri gerektirmektedir. Bu uzun ve zahmetli sürecin inşası ve kalıcılığı gençlerle sağlanacaktır.
Bölgede ortaya çıkan önemli bir durum da örgütlülüğü güçlü İslami STK’lara ve Müslüman kimliğine yönelik saldırıların artmasıdır. Bu saldırıların bir sonraki aşamasının yaygın sistematik bir sindirme politikasına dönüştüğü ve “ya kendilerine katılım ya da bölgeyi terk etmeleri” konusunda zorlamaya tabi tutuldukları görülmektedir. Nihayetinde bölgeden İslami yapılanmalar uzaklaştırılarak PKK/KCK’nın bölgede alan hâkimiyeti sağlamaya çalıştığı bilinmektedir. Bu bağlamda bölgede mütedeyyin kimliğiyle tanınan kişilerin göçe zorlanması söz konusudur. Bu konuya ilişkin tedbir ve önlemlerinin geliştirilmesi elzemdir. Ayrıca bölgedeki varlıklı ailelerin güvenlik gerekçesiyle aynı şekilde bölgeyi terk ettiği de gözlemlenmektedir. İmam hatip liselerini tercih eden çocuk ve gençlere yönelik PKK unsurlarının planlı aşağılama ve dışlama tavrını örgütlemesi de bir diğer tespittir. Bunlara ilişkin tedbirler de alınmalıdır.
Siyasi sahada, Devlet sadece HDP ile değil, başta HÜDA PAR olmak üzere, HAK PAR ve bölgede etkin olan diğer siyasi partilerle de sorunun çözümü noktasında görüşmeli ve onların da çözüme katkı sunmaları sağlanmalıdır.
Çatışma ortamını derinleştirecek her türlü tavırdan sakınmak her kesimin sorumluluğudur. Nitekim, çatışma ortamının derinleşmesi ve bölgede bir kaos ortamının oluşması, herkesi yakacak bir yangının bölgeyi sarmasıyla sonuçlanacaktır. Bu nedenle bölgede Kürtler arası bir çatışma yaşanmaması için herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir
SÜREÇ İÇİN YAPILMASI GEREKENLER
Kürt meselesinin kaynağını oluşturan Kemalist zihniyetin ürünü olan darbe anayasası değiştirilmeli, etnik vurgulardan arındırılmalı ve eşit yurttaşlık temelinde yeni bir anayasa hazırlanmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğu nitelemesinden vazgeçilmelidir. Başta anayasa olmak üzere yasalardaki etnik vurgular ayıklanmalı, devlet diline hâkim olan ırkçı, dışlayıcı ve inkârcı söylem tüm mevzuattan, literatürden ve eğitim sisteminden çıkarılmalıdır
Çözüm süreci; ulusçu resmi ideolojinin inkâr ve asimilasyon politikalarının terk edilmesini, temel hak ve hürriyetlerin genişletilmesini, eşit vatandaşlık yoluyla ayrımcılığın sonlandırılmasını, 30 yıldır bu ülkeyi çok yönlü sıkıntılarla baş başa bırakan ve askeri vesayetin güçlenmesini sağlayan çatışmaların sonlandırılmasını, silahlı yapıların silahsızlandırılıp sivil siyasete katılımının sağlanmasını ve son tahlilde akan kanın durdurulmasını kapsamalıdır. Kürt meselesi ile PKK sorunu tefrik edilmeli, otuz yıldır devletin güvenlikçi ve ulusçu uygulamaları nedeniyle iç içe geçen iki sorunun ayrıştırılarak çözülebileceği bir siyasal zemin geliştirilmelidir.
Devlet yetkilileri Kürt meselesini silah bıraktırma veya çatışmasızlığa indirgememelidir. Çözümün asli konusu olan Kürtlerin Kemalist sistem tarafından gasp edilmiş İslami ve insani hakları, asla hiçbir pazarlık konusu yapılmadan ve geciktirilmeden iade edilmelidir.
Bu sorun tek başına hükümetin değil, yasama, yargı ve devletin tüm mekanizmalarının olduğu gibi bütün siyasi partilerin, STK’ların, üniversite, medrese, medya, cemaat, aydın ve tüm kanaat önderlerinin meselesidir. Diğer siyasi partilerin milliyetçi ve mezhebî bir bakış açısıyla değil tüm Türkiye halkının kazanımı hesabıyla hareket etmesi gerekir. Unutulmamalıdır ki, Türkiye’nin diğer bölgelerinde nasıl çok ciddi oranda Kürt nüfus yaşıyorsa Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde de Türk, Çerkes, Arap vd. farklı etnik gruplar yaşamaktadır. Öte yandan Türkiye’nin mezhebî yapısı da süreci etkileyecek önemli bir husustur. Bölgedeki Alevi nüfus ve PKK içerisindeki Alevi yapı ve etkinliği göz önünde bulundurulduğunda çözüm süreci, Alevilerle ilgili mezhep kaynaklı ayrıştırma ve ötekileştirme sorunlarının çözümüne de katkı sağlayacaktır.
Çözüm süreci ve bölgesel olaylarla alakalı olarak sadece ulusal basın ve ulusal kamuoyu değil, uluslararası kamuoyu da bilgilendirilmeli, bölgeye gerçekçi bir perspektifle bakışları sağlanmalıdır. Böylelikle uluslararası kamuoyunun yanlış, eksik ve tek yönlü/taraflı bilgilendirilmesinin önüne geçilmiş olunacak ve bu konudaki sakıncalar giderilerek eksik ve yanlış algı da engellenmiş olacaktır.
Ana dilde eğitim imkânı mevzuat olarak düzenlenmeli ve uygulamaya konulmalıdır. İHH olarak nasıl “Doğu Türkistanlıların hak ve özgürlüklerini savunuyor ve bununla ilgili olarak Çin yönetimine Doğu Türkistanlıların dilini resmî olarak kabul etmek zorundasınız ve okullarında eğitim yapabilmelerine müsaade etmek zorundasınız” diye taleplerimizi bildiriyor ve bu konuda sivil baskı oluşturmaya çalışıyorsak aynı şekilde bu tavrı Kürtçe için de savunuyoruz.
Süreci çözecek politika, adalet ve kardeşlik hukuku üzerine inşa edilmelidir. Sürecin olumlu bir şekilde yürütülmesi için tüm imkân ve olanaklar kullanılmalıdır. Manevi bir ruha sahip olmak ve gençleri bu ruh ile yetiştirmek gerekir. Bu saatten sonra çatışmalarda ölen her insan için herkes kendisini sorumlu hissetmelidir. Bu nedenle bütün siyasilerin politik beklenti ve hesaplardan öte insan hayatını önceleyen bir sorumlukla hareket etmesi gerekmektedir.
Siyasi partiler yasası, askeri vesayet dönemi yaklaşımlarından arındırılarak, istikrarı koruyucu önlemlerle beraber, toplumsal temsiliyeti en yaygın olarak gerçekleştirecek şekilde değiştirilmeli, seçim barajı kaldırılmalıdır
Siyasi nedenlerle cezaevinde bulunanların toplumsal hayata, yurt dışına çıkmak zorunda kalanların ise ülkelerine dönebilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Kürtçe ikinci resmi dil olarak kabul edilmeli, anadilde eğitimin önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır.
SON VİDEO HABER
Haber Ara