Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yükseköğretim Kurulunu (YÖK) ziyaret ederek, Başkan Yekta Saraç ile görüştü. Erdoğan, görüşmenin ardından YÖK üyeleriyle ülke genelindeki devlet ve vakıf üniversitelerinin rektörlerine hitap etti.
YÖK'e yaptığı ziyaretin bir ilk olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "12 yıllık başbakanlık döneminde maalesef böyle bir ziyaret olmadı. Şu anda böyle bir ziyaret ilk defa gerçekleşiyor, bundan dolayı ayrıca bir heyecanım, duygusallığım da var" diye konuştu.
Türkiye'nin, dünyanın bilinen en eski üniversitelerine ev sahipliği yapan topraklarda bulunduğunu, bu toprakların daima ilmin, bilginin, araştırmanın, eğitimin merkezi olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bizim medeniyetimizde, kültürümüzde, tarihimizde her düzeydeki eğitim kurumlarına büyük önem verilmiştir. Buhara'dan, Horasan'dan Semerkant'a, Endülüs'ten Kurtuba'ya kadar dönemlerinin dünyadaki en önemli bilim, sanat, eğitim merkezi olan nice şehirlerimiz vardır. Selçuklular'da Konya, Osmanlılar'da İstanbul dönemlerinin parlayan yıldızları olmuştur. Kayseri'den Bursa'ya, Erzurum'dan Manisa'ya kadar pek çok şehrimizi önemli eğitim ve bilim merkezleri olarak ön plana çıkmışlardır" ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, son 200 yılda yaşanılan bunalım döneminin etkilerinin, yüksek öğretim alanında tüm ağırlığıyla hissedildiğini, geleneksel eğitim sistemi çökerken yerine bu ülkenin ve milletin şartlarına uygun, modern kurumlar ikame edilemediğini, Batı'dan örnek alınarak açılan kurumlardan ise sınırlı faydalar sağlandığını söyledi.
Türkiye'de bugünkü sisteme göre ilk üniversitenin 1933'te kurulduğunu, 1981'e geldiğinde sadece 19 üniversite ile yüksekokul, akademi ve enstitülerle Türkiye'deki yüksek öğrenim kurumlarının sayısının ancak 107'yi bulduğunu anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, o dönem bu kurumlarda eğitim gören öğrenci sayısının ise 237 bin olduğunu belirtti.
Erdoğan, Türkiye'deki üniversite sayısının 1992'de 53'e, 2002'de ise 76'ya çıktığını ifade etti. Erdoğan, YÖK Başkanı Yekta Saraç'ın 2002'deki üniversite sayısını 77, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın da 75 olarak söylediğine işaret ederek, "Bendeki kayıtlarda da 76 görünüyor. Herhalde benimki doğru, ortalaması 76" dedi.
-"Üniversite eğitimi konusunda hiçbir engel bırakmamaya çalışıyoruz"
Bugün Türkiye'deki 176 üniversitede 1,5 milyon öğrencinin eğitim-öğretim gördüğünü dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Açtığımız yurtlarla, verdiğimiz burs ve kredilerle, akademisyenlere sağladığımız destekle üniversite eğitimi konusunda hiçbir engel bırakmamaya çalışıyoruz" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Peki biz bu kadar kısa süre içinde niçin bu kadar üniversite kurduk, öğrenci sayısını artırdık? Hatırlarsanız, göreve gelmeden önce talep eden öğrencilerle üniversiteye yerleştirilen öğrenci oranı yüzde 9'du, ama şimdi hamdolsun yüzde 46. Şu anda yüzde 46, böyle bir konuma gelmiş bulunuyoruz. Bu üniversitelerin sayısının 176'ya ulaşması sebebiyle yapılan eleştirilerin hepsini biliyorum. Bizim politikamızın gerisinde çok önemli bir sebep var. Bilindiği gibi Türkiye'de uzun yıllar eğitim-öğretim sisteminin en önemli problemi ortaöğretimden, yükseköğretime geçişteki tıkanıklık olmuştur. Dershaneler başta olmak üzere eğitim sistemimizin sancılı pek çok uygulaması bu tıkanıklığın ürünü olarak ortaya çıkmış ve kök salmıştır."
Üniversite sayısını artırarak, taleple arz arasındaki dengeyi kurarak bu tıkanıklığı büyük ölçüde ortadan kaldırdıklarını dile getiren Erdoğan, "Aaşağıdan yukarıya doğru artarak devam eden yükseköğretime geçiş baskısı sürdüğü müddetçe üniversitelerdeki diğer sorunların üzerine kararlılıkla gitme imkanı bulamayacağımızı biliyorduk. Bugün artık yüzde 81'i aşan okullaşma oranıyla üniversite eğitimi ülkenin en büyük şehirlerinden en ücra köşesindeki köylerinde yaşayanlara kadar hiçbir gencimiz için ulaşılmaz bir imkan değildir" diye konuştu.
Erdoğan, Türkiye'de üniversite eğitiminde nicelik, kapasite sorununun tamamıyla geride kaldığını belirterek, "Tüm üniversitelerimizin fiziki ihtiyaçlarını karşılama, bina, araç gerek, öğretim elemanı, idari personel sorunlarını çözme konusundaki çalışmalarımızı hep birlikte devam ettirmek zorundayız. Bu konudaki kritik eşiği aştığımıza, esas meseleyi çözdüğümüze inanıyorum, artık bir taban, zemin oluştu" ifadesini kullandı.
-"O kötü günler hala acı bir hatıra olarak hafızalarımızdaki yerini koruyor"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, rektörlerle buluşmasını bir aile toplantısı olarak gördüğünü ve özeleştiride bulunmak istediğini belirterek, Türkiye'deki üniversitelerin adının uzun yıllar bilimle, araştırmayla, eğitimle değil kavgayla, kamplaşmayla, yasaklarla anıldığını söyledi.
Bu dönemleri öğrencilik yıllarında kendisinin de yaşadığına işaret eden Erdoğan, "Türkiye 27 Mayıs'ta, 12 Eylül'de, 28 Şubat'ta, darbecileri teşvik eden, darbecilere yol gösteren, onlara meşruiyet sağlama çabası içine giren üniversite hocaları gördü. 27 Mayıs'ta kamyonla taşınan öğrenci cesetlerinden bahsederek, kamuoyunu galeyana getiren üniversite rektörleri olduğunu biliyoruz, bunlar belgelerde kayıtlı. 28 Şubat'ta brifinglerde boy göstererek, gösterilerde pankart taşıyarak, unvanlarına adeta ihanet eden hocaları ibretle izledik, bunlar da var. Düşünebiliyor musunuz? Bu ülkede başörtülü öğrencileri okula sokmamak için üniversite, fakülte kapılarında nöbet bekleyen hocaların varlığına şahit olduk. Çünkü benim çocuklarım aynı akıbete uğradı. Öğrecilerin bu yüzden yaka, paça dışarı atıldığı, ikna odalarında, psikolojik baskıya maruz bırakıldığı dönemleri yaşadık" değerlendirmesinde bulundu.
"Milletimizin üniversitelerden beklentileriyle üniversitelerin işleyişi arasındaki makasın çok açıldığı o kötü günler hala acı bir hatıra olarak hafızalarımızdaki yerini koruyor" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Biz, demokrasi, insan hakları ve özgürlük temelindeki reformlarımızla üniversiteleri bu tür tartışmaların dışına çıkarmanın çabası içinde olduk. Üniversitelerdeki hocalarımızı kimlikleriyle, şahsiyetleriyle, birikimleriyle, milletimizin gözündeki yerleriyle çelişecek işlerin içinde olmaktan kurtardığımıza inanıyorum. Bu konuda üzerimize ne düşüyorsa bundan sonra da onu yapmanın gayreti içinde olacağımızı özellikle ifade etmek isterim. Biz, kendi yanımızda olacak değil hakkın, hakikatin, ilmin safında, hikmetin safında yer alacak profesörler, doçentler, araştırma görevlileri istiyoruz, bunun için çalışıyoruz.
Türkiye'nin kargaşanın, kavganın, terörün hakim olduğu üniversite kampüslerine değil, araştırmanın, öğrenmenin, hikmetin hakim olduğu eğitim ocaklarına çok ama çok ihtiyacı var. Üniversitelerde elinde taş olan, molotof olan, sopa olan değil kitap olan, bilgisayar olan, T cetveli olan öğrenciler görmek istiyoruz. Bunu yakalamamız lazım."
Yol, baraj ve tünel yaptırmamak için değil bunları kendisi tasarlamak, inşaasına katkıda bulunmak için yöneticilerin karşısına dikilen öğrenciler görmek istediğini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"İstiyorum ki bizim öğrencilerimiz icabında bir eserin mimari, estetik anlayışına katkı versin. Bunun için kafa yorsun. O kendi ruh dünyasındaki, gönül dünyasındaki estetik anlayışını oraya yansıtsın. Bu ülkenin Başbakanlığına, bakanlıklarına orayı tahrip etmek için değil orada Türkiye'nin geleceğini müzakere etmek, görüşlerini, tekliflerini ifade etmek için yürüyen öğrenciler görmek istiyoruz. Bu konuda geçmişe göre çok önemli mesafe katettiğimiz kanaatindeyim. İnşallah zaman zaman şahit olduğumuz birtakım ufak tefek meseleler de kısa sürede ortadan kalkacak, arzu ettiğimiz üniversite ortamına kavuşacağız."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının ardından, toplantının basına kapalı bölümünde rektörlerle bir süre görüştü.
(Sürecek)