Çelik, İkinci Dünya Savaşı sırasında İstanbul açıklarında batırılan "Struma" gemisinde hayatını kaybeden 768 kişi için Sepetçiler Kasrı'nda düzenlenen anma törenine katıldı.
Törendeki konuşmasına, hükümeti adına Türk Musevi Cemaati'ne taziyelerini sunarak başlayan Çelik, "Bu cümlede bile bir eksiklik var. Biz Türk Musevi Cemaati'ne taziyelerimizi sunmuş oluyoruz. Sanki bizden ayrı bir parçaymışlar gibi. Aslında bu acı hepimizin acısıdır. Dolayısıyla bütün bir milletimize taziyelerimizi sunuyoruz" değerlendirmesinde bulundu.
Bakan Çelik, 12 Aralık 1942'de, içerisinde 108'i çocuk 768 yolcunun olduğu bir geminin Köstence Limanı'ndan kendi kaderine doğru yola çıktığını anımsatarak, geminin uzun bir yol katettikten sonra Sarayburnu açıklarına geldiğini aktardı.
Geminin, İngiltere'nin mandası altında olan Filistin'den vize alamaması nedeniyle 70 gün boyunca beklemek zorunda kaldığını ifade eden Çelik, o zamanki Türk Kızılayı'nın, 70 gün boyunca bu gemideki insanlara yardım götürdüğünü söyledi.
Bakan Çelik, şöyle konuştu:
"Netice itibariyle karmaşık bir süreç, trajik olayların neticesinde Karadeniz'de bu gemi kendi kaderine gitti. Bu çok büyük bir acı. Bugün ilk defa böyle bir anma töreni yaparak ve buna hükümet düzeyinde katılarak, aslında bu acının unutulmamasını temin etmeye çalışıyoruz. Genelde bu tip acıların üstü örtülmeye çalışılır. Unutulmaya terk edilir ama biz bu acının unutulmasını istemiyoruz. Bu tarihimizin bir parçası. Bir daha asla tekerrür etmemesi için her sene ahitleşmek üzere bu törenleri yapmaya başlıyoruz. Bunu asla unutmayacağız ve unutturmayacağız."
- "Ebediyete uğurladığımız 768 insanın anıları önünde saygıyla eğiliyoruz"
Bakan Çelik, buradaki hatalar ve ihmallerin hiçbir zaman unutulmaması gerektiğini vurgulayarak, şunları aktardı:
"Unutulmamalı ki yarın aynı şey tekrar bazı Yahudilerin, bazı Hristiyanların, bazı Müslümanların başına gelmesin. Dün güzel şeye şahitlik ettik. Norveç'te sinagoga saldırı olduğu için Norveç'teki genç Müslümanlar sinagogların etrafında nöbet tuttular. Aslolan şudur. Sinagogların etrafında, Allah'ın isminin anıldığı o kutsal mekanlarda, Müslümanlarla Hristiyanlar nöbet tutmalıdır. Camilerin etrafında, Yahudiler ve Hristiyanlar nöbet tutmalıdır. Kiliselerin etrafında Müslümanlar ve Yahudiler nöbet tutmalıdır. Çünkü hepsi aynı Allah'a yakarmaktadır. 23 Şubat 1942'de buradan ayrılan ve maalesef 24 Şubat 1942'de ebediyete uğurladığımız o 768 insanın anıları önünde büyük bir saygıyla eğiliyoruz."
O insanların tarihin bir parçası ve Türklerle Museviler arasındaki tarihi ilişkinin belki de en dramatik sayfası olduğunu dile getiren Çelik, şunları kaydetti:
"Tarihimizin güzel günlerini andığımız gibi bu acılarını da unutmamak zorundayız. Çünkü bunlar bizim gelecekte daha iyi haberler duymamızı sağlayacaklar. İstiyoruz ki bundan sonra hep iyi haberlerle bir araya gelelim. Ama iyi haberler için bir araya gelmemiz ancak bu acı olayları unutmamamızla mümkün. İslamofobi, antisemitizm, yabancı düşmanlığı, ırkçılık, bugün tarihte unuttuğumuzu zannettiğimiz birtakım tehditler, eskisinden daha büyük bir tehdit olarak insanlığı tehdit ediyor. İnsan aklı gelişmiştir, vicdanı gelişmiştir, düşünmeye başladığımız, insan haklarının evrensel bir değer olduğunu düşündüğümüz, hümanizmin evrensel bir değer olduğunu düşündüğümüz zamanlar maalesef hemen arkasından tarihin en ilkel sayfalarından, en korkunç tehditler yine fışkırıyor. Antisemitizm tehlikesi yükseliyor, İslam karşıtlığı tehlikesi yükseliyor, ırkçılıkla, yabancı düşmanlığı yükseliyor. Özellikle de Avrupa için son derece geçerli bir tehdit olarak bunlar önümüzdedir."
- "Son derece dramatik bir olay"
Struma'yı anmanın, sadece bir gemiyi tarihteki herhangi bir parçayı anmak olmadığını belirten Çelik, bunun, karşı karşıya kalınan tehditler karşısında aklın ve vicdanın her zaman diri tutulması için bir vesile olduğunu söyledi.
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, olayın son derece dramatik olduğunu belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu olayın kendisinden daha büyük olaylara işaret eden günümüzün gelişmeleri karşısında bizim aklımızın ve vicdanımızın her zaman diri ve her zaman uyanık olması gerektiğini bize anlatan bir şey. Çünkü bütün bu tehlikeler, antisemitizm, İslam karşıtlığı, yabancı düşmanlığı ve ırkçılık, bunların hepsi aynı kaynaktan besleniyor. Bunlar insanın bir parçası olan kötülük üretme kabiliyetiyle birtakım siyasi ve sosyal akımların birleşmesi neticesinde insanlığa büyük acılar yaşatıyor. Holokost'un 70. yılında, 73 yıl önce olan bu olayı anmamız bu bakımdan önemli. Bu hadisede hayatını kaybedenleri anıyoruz, onların anıları önünde eğiliyoruz. Musevi Cemaati'nin büyük acısını paylaşıyoruz. Bizim bu acıyı unutturmama irademiz aslında bu acının sadece Musevi Cemaati'nin değil, hepimizin ortak acısı olduğunu ifade etmek içindir. Asla unutmayacağız, asla unutturmayacağız. Bunlardan hep beraber ders çıkartacağız ve geleceğe hep beraber güçlü bir biçimde bakacağız. Musevi Cemaati bu ülkede misafir değildir, bu ülkede ev sahibidir. Bu ülkenin her vatandaşı gibi, çeşitli vesilelerle gündeme getirildiği şekilde kendilerinin sorumlu olmadığı birtakım olaylarda, onların taciz edilmeleri ya da birtakım sıkıntılarla karşı karşıya bırakılmaları asla tahammül edemediğimiz şeylerdir. Bunlara karşı da en dik bir biçimde dururuz. "
- Türk Musevi Cemaati Başkanvekili Levi
Türk Musevi Cemaati Başkanvekili Moris Levi de Struma'nın, yalnız, sahipsiz, önemsiz, çaresiz, herkesin kurtulmak istediği bir dert olduğunu ifade ederek, "Ne yazık ki yalnız Türkiye'nin değil İngiltere'nin, Rusya'nın, Romanya'nın ve belki de bütün Avrupa devletlerinin hiç olmamasını diledikleri bir gemiydi. İyi ki anılıyorlar" diye konuştu.
Tarihin, ötekileştirme ve nefret yüzünden yok edilip de anılmayan benzer olaylarla dolu olduğunu dile getiren Levi, şöyle devam etti:
"Geçmişin yanlışlarından tüm insanlar gelecek adına doğruları çıkarabilmelidir. Eğer bu yapılamazsa görünen odur ki böyle devam ederse, dünya daha çok Struma anacak ve bunun sorumluluğunu taşıyacağız. Yaşam hakkı kutsaldır. Bütün semavi dinlerde, 'Bir hayat kurtarmanın tüm insanlığı kurtarmak'la eş değer olduğu vurgulanmıştır. Kurbanlar, fikir ve söylem sahipleri değişmiştir. Ancak ne yazık ki Struma olayından 73 yıl sonra bile nefret dolu söylemler devam etmektedir. Türk Musevi cemaati olarak ne sebepten ve kimler tarafından söylenmiş olursa olsun, her bir antisemitist, İslam karşıtı ve benzeri nefret söyleminin hepimizin yarınlarını karartmasında yarattığı yalnızlığın acısını da vurgulamak isteriz. Bundan dolayı yaşadıkları toplumlarda İslamofobi ve benzer ötekileştirmeyi, itibarsızlaştırmayı yaşayanların duygularını çok iyi anlıyoruz."
Konuşmaların ardından, Rav David Sevi, Struma gemisinde hayatını kaybedenler için dua etti.
Türkiye Musevileri Hahambaşı İsak Haleva da "Kadiş Duası"nı yaptı. Bu sırada ezanın okunması üzerine Haleva, bunun tesadüf olmadığını söyledi.
Bakan Çelik ve Haleva, daha sonra üzerinde "Struma'da ölenlerin anısına" yazılı çelengi denize bıraktı.
Törenin ardından Haleva, gazetecilere yaptığı açıklamada, törenin bütün dünyaya mesaj olması gerektiğini belirterek, böyle bir durumun asla olmaması ve tasvip edilmemesi gerektiğinin bir kez daha dile getirildiğini bildirdi.
Haleva, "Bu muhteşem bir olaydır. İlk defa olabilir ama bir başlangıç noktasıdır. Sayın Bakanımız da bunu dile getirdi. Bundan sonra inşallah böyle bir şeyin tekrarlanmaması için dua edeceğiz" dedi.
Törene, İstanbul Valisi Vasip Şahin, Dışişleri Bakanlığı Araştırma ve Güvenlik İşleri Genel Müdürü Tunç Üğdül, Dışişleri Bakanlığı İstanbul Temsilcisi Büyükelçi Kenan İpek, sanatçı Zülfü Livaneli ve öğrenciler katıldı.