Milattan önce 8. yüzyılda Doğu Anadolu Bölgesi'nde hüküm süren Urartu Krallığı, tarım, hayvancılık ve mimarideki ilerlemenin yanı sıra madenleri işlemede kullandığı yöntemlerle de günümüz mücevherat sektörüne ilham kaynağı oluyor.
Urartu medeniyetine ait kalıntılarda yaptığı kazı çalışmalarıyla gün yüzüne çıkarılan sayısız eseri Kültür ve Turizm Bakanlığı envanterine kazandıran YYÜ Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Doç. Dr. Çavuşoğlu, AA muhabirine, kazılarda ortaya çıkan yaklaşık 3 bin yıllık küpe, kolye, boyunluk, yüzük, broş, kemer gibi takılarda, "kaplama, kabartma, çökertme, kazıma, telkari ve granülasyon" gibi süsleme tekniklerinin kullanıldığını anlattı.
Urartulara ait mücevher süsleme tekniklerinin, gelişen teknolojiye rağmen günümüzde de en çok tercih edilen yöntem olduğunu vurgulayan Çavuşoğlu, gözle seçilemeyen küçüklükteki süslemelerin de dağ kristallerinden yararlanılarak takılara özenle işlendiğini söyledi.
Çavuşoğlu, gerek sarayda yaşayan aileler gerekse halk tarafından kullanılan takıların, üzerindeki süslemelerle insanları kendine hayran bıraktığını belirterek, şöyle konuştu:
"Urartular, altın, gümüş, bakır, kurşun, demir gibi madenleri takıların çeşitli türlerinde kullanmışlar. Bunun yanında şu ana kadar kazı çalışmalarında tespit edilen 20 çeşit yarı değerli taş da takılardaki yerini almış. Urartu takılarını, kullanıldığı yere göre baş, boyun, kol, el ve ayak takıları gibi bölümlere ayırıyoruz. Bunların döküm ve dövme olarak adlandırdığımız iki temel tekniği var. Bu yöntemler kullanılarak hayat bulan takıların, kabartma, kazıma, kaplama, delgi, telkari ve granülasyon teknikleriyle bütünleştiğini görüyoruz ki bu teknikler günümüzde de kullanılmaktadır."
Günümüzde, kadınların büyük ilgi gösterdiği "Mardin işi" ve "Trabzon hasırı" olarak bilinen takıların yapımında telkari tekniği kullanıldığına değinen Çavuşoğlu, altın ya da gümüşün ince tel haline getirilerek işlendiği bu yöntemin, Urartular döneminde de tercih edildiğini dile getirdi.
-"Büyüteç yerine dağ kristalleri kullanılmış"
Çavuşoğlu, bütün süsleme tekniklerinin bir arada kullanıldığı Urartulara ait nadide bir bileziğin Van müzesinde sergilendiğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Takılar üzerindeki çok ince işçilik, Urartuların kullandığı aletlerin neler olduğu sorusunu akıllara getiriyor. Hepsi göz nuruyla yapılan eserler. Çok küçük bir küpeyi incelediğimizde bile üzerinde çok ince işlemelerin olduğunu görüyoruz. Urartular dağ kristallerini büyüteç olarak kullanarak işlemeleri yapmış. Normal bir insanın en küçük geometrik desenleri takıların üzerine işlemesi çok zor. Biz bu desenleri büyüteçle baktığımızda ancak görebiliyoruz. Dağ kristalleri bu nedenle Urartular döneminde çok önemli bir yere sahip."
-"Altın, manda derileri arasında tabaka haline getiriliyordu"
Çavuşoğlu, geleneklerin nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar ulaştığını ve o dönemde kullanılan tüm tekniklerin, bugün de mücevherat sektörünün vazgeçilmezi olduğunu bildirerek, şöyle devam etti:
"Teknoloji, günümüzde daha fazla gelişti ama kullanılan teknikler çok fazla değişmedi. Eski çağda altın, derinin arasına bırakılıp, vurularak levha haline getiriliyordu. Bugün bu işlem makineler aracılığıyla yapılıyor. Urartular altını manda derileri arasında tabaka haline getiriyordu. Urartuların kullandığı tekniklerin günümüzde birebir uygulamaları var. Bugün sadece teknoloji değişti ama kaplama, süsleme tekniği aynı şekilde devam ediyor. Urartulara ait olan ve şu anda müzelerde sergilenen bir kemerin birebir çizimini bir ayda ancak tamamlayabildim. Bu da Urartuların takı sektöründe ne kadar ileride olduğunun bir göstergesi."