Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

'Ellerimin içi o hücrede kaldı'

1992'deki Hocalı katliamında esir düşen müzisyen Valeh Hüseynov o günü, esir alınışını, bir daha gitar çalmaması için yapılan işkenceleri ve nasıl kurtulduğunu anlattı.

11 Yıl Önce Güncellendi

2015-02-23 14:33:55

'Ellerimin içi o hücrede kaldı'

"Hocalı’ya Adalet Kampanyası" çerçevesinde Avrupa Azerbaycan Topluluğu, Avrupa’nın 12 şehrinde etkinlikler düzenliyor. Hocalı katliamı kurbanlarını anmak için yapılan etkinliklerden biri, Sonsuz Koridor filminin gösterimi.

Filmde, 26 Şubat 1992’de yaşanan Hocalı katliamı tanıklarının hayatlarından bazı kesitler veriliyor. Bu tanıklardan biri, Valeh Hüseynov, o günü, eşini kurtarmaya çalışırken esir alınışını, müzisyen olduğu için ellerine yapılan işkenceleri ve nasıl kurtulduğunu Al Jazeera’ye anlattı:

“Mingaşevir şehrinde müzisyenlik yaparken, Hocalı’da çatışmalar başladı. Doğduğum ve büyüdüğüm kenti korumak için Hocalı’ya döndüm. 23 yaşındaydım. Gündüzleri bankada çalışıp geceleri siperde nöbet tutuyor, bulduğum her fırsatta da gitarımı çalmaya devam ediyordum. Sonra Saadet’le evlendim.”

Şehrini ve ailesini korumak için gittiği Hocalı’da yuva kurmasının üzerinden beş ay geçmeden Ermeni milisler şehre girdi. Nöbet sırası Hüseynov’da değildi, evde eşiyle oturuyorlardı. “Silahımız yok denecek kadar azdı, onların tankları vardı, o sebeple şehri terk etmeye karar verdik” diye anlatıyor o geceyi:


“Her bir taraftan tanklarla hücuma geçtiler. Ahali ormana doğru kaçtı. Bizler bütün kadınları,
çocukları, yaşlıları Gargar Çayı’na taşıdık. Herkesi oraya topladıktan sonra hep birlikte çayı geçtik, 10 kilometrelik dağlık ve ormanlık alanda yürüdük. Yerde kar, soğuk hava, don… İnsanlar soğuktan öldü. Yaşlılar yıkıldı kaldı. Gücü kalmayan geride kaldı. Ağdam şehrine 3-4 kilometre kala ormanlık alan bitti. Tertemiz dağlar, düzlük yollar kaldı. Orada da Ermeniler her tarafta başladılar ateş açmaya. İnsanları o düzlükte kırdılar.”
‘Eşimin cenazesi için iki saat ateş altında bekledim’

Duraklayarak anlatıyor Hüseynov o gece yaşananları… Geride kalanları ve yardım ettiği kişileri tek tek hatırlıyor. Düzlük arazide Ağdam’a varmanın mümkün olmadığını görünce, eli silah tutan erkeklerin diğer insanlara siper olduğunu ve Ermenilerle çatışmaya girdiğini, bu sayede birçok kadın ve çocuğun kaçabildiğini söylüyor.

Ancak o karmaşada, karısı geride kaldı:

“Eşime dedim ki 'sen kalabalıkla git, ben çatışıyorum ki herkes güvenle gitsin, Ağdam’da buluşuruz.' Çatışmalar bittiğinde yara almadan kurtuldum, Ağdam’a ulaştık birkaç arkadaş. Bir baktım ki eşim yok, o ulaşamamış. Nerede koyduysam orada kalmış. Ağdam’daki arkadaşlar söyledi, ‘Gelemedi kurşunlardan korktu, kaldı orada’ diye. Ben eşim için o yolu geri döndüm ve eşimi buldum. Yanında başka kadınlar ve çocuklar da vardı. Sürüne sürüne Ağdam’a gitmeye başladık. Şehre 500-600 metre kala, Ermeniler pusu kurmuş. Dört bir taraftan ateş açtılar. Eşim karnından vuruldu, orada şehit oldu.

“Eşimin cenazesini götürebilmek için kaldım ben orada, tahmini iki saat ateş altında bekledim. Ateş durdu, ama Ermeniler bize her taraftan yakınlaştı. Kurşunum bitmişti. Bir Ermeni genci iyice yanımıza yanaştı. Belimdeki bıçağı çıkarıp ona savurdum. Kaçtı, öfkeyle peşinden gittim. Onun peşinden giderken başka bir Ermeni gelip silahının namlusuyla kafama vurdu, bayılmışım. Gözümü açtığımda yerdeydim, dövüyorlardı. Sonra alıp götürdüler bütün esirleri.”

‘Ellerimin içi orada kaldı’


Hüseynov, eşinin cenazesini alamadan, Ermeni milislerin esiri olarak yakınlardaki bir karakola götürüldü. Orada onunla birlikte 11 kişi daha esir alındı, neredeyse tamamı kadınlar ve çocuklardı. Esirliği 27 gün sürdü. İşkencelerin en büyüğünü ise, bir daha gitar çalamaması için ellerine yaptılar:

“Hücrede her gün dövüyorlardı, günde dört, beş defa, 15-20 Ermeni askeri gelip dövüyordu. Nereden öğrenmişler bilmiyorum, bir gün gitar çaldığımı öğrenmişler. Hücrede gaz sobası vardı, ona doğru ittirdiler. İki elimle gaz sobasına tutununca soba devrildi. Ellerim yerde kalmışken üzerlerine basıp parmaklarımı kırdılar. Tırnaklarımı da çıkardılar.

“Sonra gaz sobasını gösterip ‘Düzelt bunu’ dediler. Yanıyordu, kızarmıştı. Gaz sobasını orada duran bir bezle düzelttim, ellerim biraz yandı. Baktılar ki ellerim yeterince yanmadı, tutup ellerimi sobaya bastırdılar. Bayıldım. Gözlerimi açtığımda ellerim korkunç ağrıyordu. Başım, gözüm hepsi kan. Kaburgalarımı ve dişlerimi de kırmışlar.”

Hüseynov kendine geldikten sonra vücudunun soğuktan titrediğini ama ellerinin yandığını hissetti. Elleri için soğuk bir yer aradı:

“Hücreden su boruları geçiyordu, donmuştu. İki elimle boruları tuttum, soğuk çok iyi geldi, o şekilde uyumuşum. Bir uyandım ki ellerim yapışmış, borudan ayıramıyorum. Ermeniler gelip bunu görünce, borulardan koparmak için beni ayaklarımdan tutup çektiler. Ellerimin içi orada kaldı…”

Bir gecelik özgürlük

Birkaç gün daha devam eden işkencenin ardından Hüseynov uzun süre ayılmayınca, öldü sandılar ve bir dağın eteklerinden aşağıya attılar. O, dağdan aşağıya atıldığını hatırlıyor. Ancak gözlerini açmaya mecali olmadığını söylüyor. Yere düştüğünde kurtulduğunu sanan Hüseynov, ayaklanmaya çalışırken yine fark edildi ve ‘özgürlüğü’ kısa sürdü:

“Dağdan aşağıya yuvarlandıktan bir süre sonra, derin olmayan bir suyun içinde olduğumu fark ettim. Sudan çıkamadım, gözümü bile açamıyordum. Bir gece orada öylece kaldım, sarsılarak titriyordum, çok soğuktu. Sabah olduğunda çıkmak için debelendim. O sırada Ermeni askerleri yine dağın başına gelmiş, kalkmaya çalıştığımı görünce gelip beni aldılar, yine hücreye götürdüler…”

İkinci seferle birlikte 27 gün süren esaretin ardından, Azerbaycan’da yaşayan ve Azeri milisler tarafından esir alınan üç Ermeni kadın karşılığında serbest bırakıldı. 18 yaşındaki eşi Saadet’in cenazesini babası o esirken almış ve Ağdam’da defnetmişti.

‘Ellerim dört yıl açılmadı’

Çıktıktan sonra Gence’de hastaneye yatırıldı. Dört yıl elleri için tedavi gördü. İyileşmek için çabaladığı o günleri anlatırken ellerini dua edercesine kaldırıp gösteriyor: “Dört yıl böyle kaldı, ellerim parmaklarım açılmadı, elime gitar alamadım…”

En sonunda parmaklarını yeniden kırıp öyle düzelttiler. Ancak ondan sonra da parası olmadığı için gitar alamadı:

“Gitar çalmak, elime alabilmek istiyordum ama iyileştikten sonra da gitar bulamadım. Televizyonda gitar gördüğümde ağlıyordum. Sonra bir tanıdığın eski gitarını aldım. Düğünlerde çalmaya başladım. Yine öyle para kazandım. O zamanlar Azerbaycan’da devlet yok derecesindeydi. Kimse bilmiyordu ne olacağını. Bugünkü gibi olsaydı devlet yardım yapardı ama o zaman farklıydı.”

‘Gidip orada yaşamak istiyorum’

Hüseynov, ailesi sayesinde bütün güçlükleri aştığını, “Annem, babam, kardeşlerim mutlu olsunlar diye güçlü durdum, manevi olarak güçlü olunca ağrıların, acıların bir önemi kalmıyor” sözleriyle anlatıyor.

1996 yılında yeniden evlenen Hüseynov’un üç kızı oldu. Şimdi her şeyin normale döndüğünü, tek bir arzularının kaldığını söylüyor:

“Topraklarımızı bir an önce geri almayı bekliyoruz. Gidip orada yaşamak istiyoruz. Ermeniler bir gün geri verecek topraklarımızı.”
Hocalı katliamı

Özerk Dağlık Karabağ Meclisi, Azerilerin boykot ettiği referandumun ardından 6 Ocak 1992’de önce bağımsızlığını ilan etti, ardından Ermenistan’a bağlanma talebini dile getirdi. Buna karşı çıkan Azerilerle Ermeni milisler arasında, yıllardır süren çatışmalar yoğunlaştı. Ermeni milisler, Sovyetler Birliği dağılırken bölgeden çekilen Rus askerlerinin bıraktığı tankları kullanıyordu. Azeri milisler ise, bağımsızlığın getirdiği karmaşada Bakü’den beklediği ilgi ve desteği göremiyordu.

Azeri kenti Hocalı ve yakınlarındaki Ağdam’ı kuşatan Ermeni milisler, bölgedeki tek havaalanına giden yolda kritik önemdeki Hocalı’yı ele geçirmek için 25 Şubat gecesi kente girdi. Çatışmalardan önce 10 bin kişinin yaşadığı kentte nüfus 3 bin kişiye düşmüştü. Kentten kaçmaya çalışan Azerilerin tek yolu Ağdam’a gitmekti.

Hocalı katliamında 613 kişi öldü, bunların 83’ü çocuk, 106’sı kadındı. 487 kişi ağır yaralandı. 1275 kişi rehin alındı.

ECE GÖKSEDEF /  Al Jazeera

Haber Ara