Akdoğan, Yunus Emre Kültür Merkezindeki AK Parti Altındağ İlçe Danışma Meclisi Toplantısı'nda, AK Parti'nin milletvekili seçiminde en fazla rağbet edilen parti olduğunu ve bunun milletin beklentisinin AK Parti'den yana olduğunu ortaya koyduğunu söyledi.
AK Parti'nin mukadderat ile Türkiye'nin mukadderatının örtüştüğünü söyleyen Akdoğan, şunları kaydetti:
"AK Parti'nin geleceği ile Türkiye'nin geleceği örtüşmüştür. Bu yüzden yeni Türkiye ideali için bu kritik eşiği başarıyla aşmamız gerekiyor. Bazen soruyorlar, 'Nedir bu yeni Türkiye?' Yeni Türkiye kalkınmış, gelişmiş, müreffeh Türkiye'nin adıdır. Çocuklarımıza aydınlık bir gelecek bırakma çabasıdır. Biz aslında 2002'de eski Türkiye'den sonra yeni Türkiye'nin temellerini atmıştık."
2002'den bu yana Türkiye'de gerçekleştirdikleri hizmetler, eserler ve yatırımlarla büyük bir değişim ve dönüşümün yaşandığını belirten Akdoğan, eski Türkiye'den yeni Türkiye'ye giderken asıl değişim ve dönüşümün, zihniyet devriminde olduğunu ve ülkenin şaha kalkmasında bu zihniyet devriminin çok büyük etkisi bulunduğunu anlattı.
-"Biz bu oyunu bozduk, paradigmayı değiştirdik"-
Akdoğan, yeni Türkiye'nin yeni bir zihniyetin adı olduğuna işaret ederek, AK Parti kadrolarının bu zihniyeti ortaya koyduğunu dile getirdi.
Ezberleri bozduklarını, tabuları yıktıklarını, çok önemli köklü dönüşümleri hayata geçirdiklerine dikkati çeken Akdoğan, şöyle konuştu:
"Merkeze insanı alan, hizmeti alan, 'insanı yaşat ki devlet yaşasın' diyen bir anlayışı hakim kılmaya çalıştık 13 yıldır. Bu nedenle 2002 yılı Türkiye için bir milat olmuştur. Ama 7 Haziran tarihi dönüm noktası olacaktır. İkisi birbirini tamamlayacaktır. Bu büyük yolculuğun aynı kararlılıkla aynı güçle aynı heyecanla devam etmesi gerekiyor ki yeni Türkiye'yi hep birlikte inşa edebilelim. 2002 yılından önce Türkiye'de vesayetçi anlayış hakimdi. Çözüm üretilemiyordu. Eski Türkiye, yasakçıydı, totaliterdi. Eski Türkiye, özgürlük alanlarının genişlemesinden korkuyordu, korkularla yaşıyordu, yönetiyormuş gibi ülkeyi. Eski Türkiye dünyadan kopuktu, içine dönüktü. Eski Türkiye statükocuydu. Eski Türkiye'de siyaset 27 Mayısların, 12 Martların, 12 Eylüllerin 28 Şubatların etkisiyle yönlendiriliyordu. Eski Türkiye'de hükümetlerden beklenen sadece Türkiye ölçeğinde belediyecilik yapmaktı."
"Parlamentodan Türkiye Cumhuriyeti hükümeti değil Türkiye Cumhuriyeti belediyesi" kurulması istendiğini ifade eden Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Parlamentoya düşen görev de haliyle belediye meclisi gibi çalışmaktı. Ama biz bu oyunu bozduk, paradigmayı değiştirdik. Artık icazet alarak, vesayet kurumlarının gölgesinde siyaset yapılmayacak. Millet bizim rotamızı çizecek dedik ve halkın iradesiyle tecessüm eden meclis. Onlar 'Bu meclis anayasa da yapamaz' dediler. İşte o belediye meclisi gibi çalışması gereken meclis anayasa da yapamaz dediler, kim yapacak anayasayı? Kurucu meclis. Ne demek o? 'Darbelerden sonra kurulan meclisler anayasa yapar ama milletin seçtiği meclis anayasa yapmaz' dediler."
-"Hasta adam artık ayağa kalktı, koşmaya başladı"-
Daha önce Alevi meselesinden Kürt meselesine kadar her konunu güvenlik meselesi olarak algılandığını bildiren Başbakan Yardımcısı Akdoğan, şunları kaydetti:
"Makbul vatandaş vardı, makbul olmayan vatandaş vardı. Böl yönet politikası vardı. Eski Türkiye'de büyük yaralar alan demokrasinin yaralarını sardık. Hasta adam artık ayağa kalktı, koşmaya başladı. Şimdi daha çok demokratik, daha çok eşitlikçi, çok daha adil, müreffeh bir Türkiye üretmek için, yeni Türkiye için, güçlü Türkiye için mücadele veriyoruz. Ama bu mücadeleden rahatsız olanlar var. Ülke ve hükümet olarak bir medya taarruzu altındayız. Uluslararası güç odaklarının, lobilerin yaptıkları medya manipülasyonları büyük bir algı savaşı olduğunu gösteriyor. Türkiye'ye yönelik tezviratlarda paralel yapının nasıl rol aldığını da görüyoruz. Gazetecilikle siyaset mühendisliği birbirine karıştırılmış durumda."
Bugün birilerinin haber merkezi değil, yalan üretim merkezi gibi çalıştığını ifade eden Akdoğan, "Sürekli kin ve nefret pompalıyorlar. Bugün bir İngiliz gazetesinde 'Erdoğan otoriterleşiyor, Türkiye polis devleti oluyor' diye bir yazı çıkmış. Hadi oradan diyorum, demokrasi kim siz kim? Sizin demokrasi makyajınız çoktan döküldü. Avrupa'nın, Batı'nın liderleri çıkıp darbeye darbe diyemediler, demokrasinin yanında saf tutamadılar" diye konuştu.
Suriye'de 200 binden fazla insanın katledildiğini, kimyasal silah kullanıldığını ama kimsenin sesini çıkaramadığını söyleyen Akdoğan, şöyle devam etti:
"Demokrasiyi savunmak size mi düştü? Siz mi bize diyeceksiniz otoritelerleşiyorsunuz? Bütün bölgede demokrasiyi, halkın iradesini savunan Türkiye'dir, Tayyip Erdoğan'dır. Dik duruşuyla İsrail'in şımarıklığına karşı mazlum hakların gür sesi olan Tayyip Erdoğan'dır. Öncelikle herkes haddini bilecek, nerede durduğunu görecek. Türkiye'de Arap Baharı nasıl tersine çevrildi? Niye korktular? Halkın iradesinden niye korktular? Niye darbeye çanak tuttular? Niye Filistin sorununun çözülmesini istemiyorlar? Niye otoriter rejimlere destek oluyorlar? Niye İsrail'in şımarıklıklarına destek oluyorlar? Siz mi bize demokrasi dersi vereceksiniz? Bu bölgede demokrasiyi hakim kılmaya çalışan biziz. Siz hep otoriter rejimlerle iş tuttunuz. Şimdi utanmadan 'Türkiye otoriterleşiyor' diyorlar."
Birçok kesimde büyük mağduriyetler yaşandığını dile getiren Akdoğan, bu mağduriyetlerin giderilmesini, birilerinin "mahalle baskısı" diye geri çevirmeye çalıştığını belirtti.
Türkiye'de kimin ne mağduriyeti, ne mahrumiyeti varsa teker teker giderecekleri ifade eden Akdoğan, "Eşit, hakça, kardeşçe bir düzen kurmak boynumuzun borcudur. 12 yılda çok büyük reformlar gerçekleştirdik. İnşallah hep birlikte, milletimizin desteğiyle Cenabıhakk'ın izniyle demokratik reformlara devam edeceğiz" dedi.
-"Bizim siyasetimizde öteki yok"-
28 Şubat sürecinde toplumun üzerinden silindir gibi geçildiğini söyleyen Akdoğan, şunları ifade etti:
"Bütün vakıflar, dernekler, cemaatler, toplum kesimleri büyük hak mahrumiyetleri yaşadı, büyük sıkıntılar yaşadı. Ellerinde ne varsa her şeyi kaybettiler, bütün kazanımlarda geriye gidildi. Şimdi bunlar telafi edildikçe, katsayı meselesi, imam hatip meselesi, Kuran kursu meselesi, başörtüsü meselesi çözüldükçe birileri rahatsız oluyor. 'Bizim alanımıza saldırıyorsunuz' diyorlar. Böyle bir şey yok. Bu haklar tekrar sahibine iade ediliyor ve edilecek. Kimse bundan rahatsızlık duymamalı. O dönemde bütün özgürlükler askıya alınırken, vesayet odakları cirit atarken sesini çıkartmayan medya, şimdi sanırsınız ki özgürlüklerin savunucusu. Bu darbeleri işbirliği içinde yapmadınız mı? Alkış tutmadınız mı? Brifinglere katılmadınız mı? Yazarları andıçlamadınız mı? Sonra da utanmadan itiraf etmediniz mi? 'Biz bu oyunlara alet olduk' diye. Bugün hangi yüzle konuşuyorsunuz? Bizim siyasetimizde öteki yok."
(Bitti)