Arınç, İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliği (AY-BİR) tarafından Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi'nde (AKKM) bu yıl 3'üncüsü düzenlenen "Yeni Türkiye Konferansları" kapsamındaki "Yeni Türkiye'nin Tarihi Kökleri" konulu konferansta yaptığı konuşmada, Türkiye'nin 2023, 2053 ve 2071 hedeflerinin bulunduğunu, bunların önemli hedefler olduğunu söyledi.
"Yeni Türkiye" kavramının yeni olmadığını ancak şimdi daha çok konuşulduğunu ifade eden Arınç, şöyle konuştu:
"Birkaç yıldan bu yana siyasi söylem olarak hem hükümetimiz hem dünün Başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın konuşmalarında bir hedef olarak yeni Türkiye'yi daha çok konuşmaya başladık. O artık literatürümüze yerleşti ancak 'Acaba bu, yeni Türkiye olarak birkaç yıldan beri mi konuşuluyor?' derseniz, hayır. Bunun patenti bana ait. Kayıtlara baktım, ben ilk defa 2004 yılında, TBMM'de yaptığım bir konuşmada her paragrafta yeni Türkiye'yi anlatmışım. O konuşma da yanımda var, çoğaltıp bazı arkadaşlarımıza verebiliriz. O zaman bana kuşkuyla bakmışlar. Bazı siyasetçiler de laf atmış. Yani ne demek istiyorsun? 'Eski Türkiye kötü, yenisini mi kuracaksınız? Cumhuriyeti red mi ediyorsunuz?' gibi abuk sabuk sorular da sorulmuş. Bir kısım insanlar da yeni Türkiye'yi dikkatle takip etmeye başlamışlar. Yani ilk defa TBMM'de yeni Türkiye lafzının, cümlesinin konuşmasının şahsen tarafımdan yapıldığını, ben biliyordum ama arkadaşlarım bana bunun 1 Kasım 2004 tarihinde mecliste yaptığım bir konuşmada olduğunu söylediler. Ben de bunu yanıma aldım getirdim. Tek tek okuyacak değilim."
- "Devlet anlayışını yeniden ihya etmek mecburiyetindeyiz"
Arınç, Türkiye'de geçmişte "devlet" kavramının "Çatık kaşlı zat, jandarma veya despot bir yönetim" olarak anlaşıldığını ifade ederek, şunları dile getirdi:
"Oysa devletin bizim inancımızda babalık vasfından ziyade, annelik vasfı vardır. Devlet vatandaşına baba gibi eli ağır sopalı yaklaşmaz, anne gibi yaklaşır, bazen kızar, kulağını büker, bazen kabalarına tokadı basar ama sonra da çocuğunu alır, kucaklar, yumuşatır 'Senin ne derdin var, anlat bakalım' der ve onun gözyaşları içerisinde dövdüğü halde bile anacığım' diye sarıldığı hale gelir. Biz bugün böyle bir devlet anlayışını yeniden ihya etmek mecburiyetindeyiz. Özellikle bugünlerde buna biraz daha fazla ihtiyacımız var. Devleti ceberut olmaktan, böyle tanınmaktan uzaklaştırmamız lazım."
- "Türkiye'nin ayıpları olarak sayılabilecek şeyler"
Türkiye'de geçmişten bu yana zor günlerin yaşandığını çok iyi bildiklerini, "yeni Türkiye"nin nasıl gündeme geldiğine bakılması gerektiğini ifade eden Arınç, şunları kaydetti:
"Ben olaya siyasi açıdan bakmak zorundayım. Çünkü Anayasa Mahkememiz var, 1961'den beri var, 1980'de de var. Anayasa Mahkemesi, hiçbir darbede kapatılmamıştır. Meclis, siyasi partiler kapatılmıştır, hükümetler sona ermiş, Erbakan'lar, Ecevit'ler, Demirel'ler, rahmetli Türkeş'ler Uzunada'da veya bir başka yerde sigaya çekilmiştir... Şimdi böyle günlerde hepimizin geçmişe dönüp bakması lazım. Hiçbirisi yeni Türkiye'den bahsetmedi, bahsedemedi... 1921 Anayasası'nı meclis yaptı, 1924 Anayasası'nı da meclis yaptı, ta 1960 darbesine kadar, 1960 darbesinden sonra askerler, karşılarına gelen Anayasa Mahkemesi üyeleri onlara şunu söylüyordu; 'Efendim sizi kutlarız, iyi ki bu darbeyi yaptınız, bizden nasıl bir anayasa istersiniz. Sipariş üzerine anayasa. Bunu 1980'de de yaptılar. Dünyanın hiçbir yerinde yargı, darbe yapanların huzurunda başını eğmez, onları tebrik etmez, onlara sipariş üzerine anayasa hazırlamaz. Bu Türkiye'de oldu. Hatta garabet şudur ki TSK'nın komuta kademesi, bunların hepsini benzetmek olmasın, sizin gibi oturttu, onlara her söylediğini de ayakta alkışlattı. Bunlar 28 Şubat'ta da onun öncesinde Türkiye'nin ayıpları olarak sayılabilecek şeylerdir."
- "AB bizim için iyi bir manivela oldu"
Arınç, AB'ye amansız düşman olarak yetiştirildiğini, "vatana ihanet olarak gördüklerini" ama rahmetli Erbakan'ın 28 Şubat'ta karşılaştığı olayları birebir yaşamış bir insanın AB'ye taraftar olmamasının mümkün olmadığını dile getirerek, "Bana her zaman sormuşlardır; ne zaman AB taraftarı oldun? 28 Şubat'ı gördükten sonra. Türkiye'de ne zaman anayasayı değiştirmek isteseniz ne zaman sivil-asker ilişkisini batı ölçütlerinde yapmaya kalksanız ne zaman özgürlük alanlarını genişletmeye kalksanız karşınıza koskocaman bir duvar çıkar. O duvarı geçmeniz mümkün değil. Halkın talepleriyle de bunu yapmak mümkün değil. Dolayısıyla AB'nin bizden istediği bir görev olarak bunu söylediğimizde, AB adına bunu yaptığımızda mesafe aldık. Bu bir manivelaydı. AB bizim için iyi bir manivela oldu" ifadelerini kullandı.
- "Bugün 8 dilde yayın yapan bir AA var"
Necmettin Erbakan'ın başbakanlığı döneminde yapılan bir projenin bugün dünya çapında bir proje olarak anıldığını, bunun da tamamen yerli "havuz projesi" olduğunu ifade eden Arınç, projenin, bakanlıkların kullanılmayan bütçelerini bir havuzda toplamak suretiyle ihtiyaca göre kullanıp, faiz hortumlarının kesilmesini sağladığını ifade etti.
Arınç, projeyi bugün farklı şekillerde kendilerinin de uyguladığına işaret ederek, şunları kaydetti:
"Yüksek faizle bunu yapmaya kalkarsanız bu felaket demektir. Ben Anadolu Ajansı'nın (AA) başına geldiğimde durum bundan farklı değildi. AA'da binlerce çalışan vardı, bütçesi azdı, abone toplamak suretiyle de ajans, bütçesinin binde birine bile sahip değildi. İkide bir Maliye Bakanından para istiyordu. O zaman ki genel müdüre sordum. Paranız yetmiyor siz ne yapıyorsunuz? 'Bankadan alıyoruz' dedi. 'Bu ay maaş ödeyemiyorum, gidiyorum bankadan alıyorum, sonra Maliye Bakanından para alınca bankaya ödüyorum'. Ya bu iş mi dedim. Bunu herkes yapar. Bunu yapmak için genel müdür olmak şart değil. Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür. Sokaktaki çocuk bile yapar. Paran bitti mi bankaya git, daha sonra maliyeden yalvar al, bankaya olan borcu öde. 'Efendim başka çaremiz yok'. Başka çare olmaz, bu böyle devam etmez. Ya kendi içinizde küçüleceksiniz, bu kadar hantal bir büyüme olmaz ve AA, arkadaşlarım beni bağışlasınlar, bugün öyle değil ama ben geldiğim zaman en yüksek ücret alan en yüksek tazminatla emekli olan bir kurumdu. Bizim çaycımız bile 22 senelik hizmetten sonra 220 bin lira bizden tazminat alıyordu. Bizdeki sendika başkanına 864 bin lira tazminat verdik. Aynı zamanda sandıktan 300 bin lira aldı. 1 milyon liranın üzerinde. Ondan sonra da 'emekçi kardeşlerim' diye sokağa çıkıyor. O sendika da bitti orada. Biz hepsinin tedbirini aldık. Bugün 8 dilde yayın yapan bir AA var. 8 dilden de aboneleri var, para gelmeye başladı."
Katar'a gittiğinde Al Jazeera televizyonu yayın grubunu prens ile ziyaret ettiğini hatırlatan Arınç, şöyle devam etti:
"Anlattılar, anlattılar, 'Bakın bizim AA böyle böyle yapıyor' dedim. Çünkü bana dedi ki; 'Biz artık Balkanlar'da olmak istiyoruz. Yayın ağımızı genişletmek istiyoruz'. Orada varız, size yardımcı olalım, haber satalım' dedim. 'Ne kadar iyi olur' dediler. Biz Balkanlar'da 2,5 sene önce Boşnakça, Hırvatça yayına başladık. Binlerce abonemiz var. O bölgenin bütün haberleri bizden geçiyor. Bu ne kadar müthiş bir şey. 'Kürtçe, Arapça, İngilizce, Fransızca, haber verelim size' dedim, Arnavutça yayın yapıyor AA. Bir kurum böyle çalışır. 8 dilde haber yayını yapıyoruz. Birbirimizden böyle haberimiz oluyor. Yoksa İslam dünyasında ne olup bittiğini biz, AFP'den öğrenmeye kalkarsak yandık. Kendi haberlerimizi güvenilir kanallardan öğrenmemiz lazım."
(Sürecek)