Kazan, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, arzu etmediği tablo içinde olmaktan üzüntü duyduğunu, sanıklar arasında arkadaşları bulunduğunu belirtti.
28 Şubat'ın siyasi bir dönemin adı olduğunu, 26 Aralık 1995'te yapılan seçimlerden Refah Partisi'nin 155 milletvekiliyle birinci parti çıktığını belirten Kazan, medyanın 'Refah Partisi'ne karşıyız' başlıkları atmaya başladığını söyledi.
O dönemde yapılanlar karşısında üzüntü duyduklarını anlatırken ağlayan Kazan, "10 Ekim 1996'da ABD'nin Ortadoğu elçilerini uyardığını görüyoruz. 3 Kasım 1996'da Susurluk diye bir olay meydana geldi. 28 Şubat'a kadar eleştiri konusu olarak, yıpratılmak için özellikle Anavatan Partisi tarafından işletildi. 11 Aralık 1996'da Atina Toplantısı diye bir toplantı yapıldı. 28 Şubat'ın hazırlayıcıları Atina'ya gittiler ve katıldılar. Bu gidenler arasında bazı iddialara göre, Batı Çalışma Grubu'ndan da (BÇG) bir, iki kişi olduğu yönünde dedikodular oldu. Daha sonra gazetelerde tek sayfa ilanlar, 26 Aralık'a kadar devam etti" diye konuştu.
O dönemde Başbakan Necmettin Erbakan'ın, Diyanet İşleri Başkanı ve bazı ilahiyat fakültelerinin öğretim üyelerine Başbakanlık Konutu'nda iftar yemeği verdiğini belirten Kazan, "Her sene yapılırdı. Bu, tarikat şeyhlerine iftar olarak lanse edildi. Bu tekerleğe taş koymak, giden arabaya taş koymak içindi. Birden bire Genelkurmay, Gölcük Toplantısı yaptı. Neler konuşulduğunu bilmiyoruz. Askerin, Refah Partisi'ni göndermek için çalışma yaptığı yansıdı basına. Ardından MGK Toplantısı yapıldı" ifadesini kullandı.
Erbakan'ın MGK kararlarını imzalamamak için direndiğini anlatan Kazan, dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener'in kendisini arayarak eline geçen bir belgeyi gösterdiğini ve bunu daha sonra Erbakan'a ilettiklerini söyledi.
Kazan, şunları anlattı:
"Bunu, Erbakan Hoca'ya götürdüm ve dedim ki: Bu belge işi darbeye doğru götürecek. Erbakan Hoca, bunu Genelkurmay Başkanı ile görüştü. Görüşmede yanlarında değildim. Genelkurmay Başkanı bu konuda ne dedi bilmiyorum. İki yıl sonra hükümetin devam edecek durumu yoktu. Hükümeti güç duruma sokan sadece askerler değildi. Rantiyeci medya vardı. Biz, Refahyol Hükümeti olarak 'İstifa edelim, en hayırlısı budur' dedik. Hayırlısı olanı yaptık. Bir taraftan asker, bir taraftan Yargıtay Başsavcısı, bir taraftan medya bizi istifaya götürdü. Keşke olmasaydı. Bu değerli arkadaşlar içinde arkadaşlarımız var."
-"Ben şikayetçi değilim"
Beyanının ardından Kazan, Mahkeme Başkanı Fevzi Şıngar'ın, "Size yönelik tehdit oldu mu" sorusuna, "Hayır, maruzatım bundan ibaret" yanıtını verdi.
Kazan, Şıngar'ın tekrar "Şikayetçi misiniz" sorusu üzerine, "Hayatımın en zor kararıdır, bu dosya için şikayetçi olmak. Ben şikayetçi değilim" diye cevapladı.
Bu arada söz alan sanıklardan Çevik Bir, Kazan'a şikayetçi olmadığı için teşekkür etti.
Avukatı İsmail Aydos, Kazan'ın duygusal bir ortamda konuştuğunu belirterek, tekrar şikayetçi olup olmadığının sorulmasını talep etti.
Mahkeme başkanının tekrar sorması üzerine Kazan, "Savcılıkta şikayetçiydim. Gelinen noktada her insanda vicdan var. Ben de insanım, şikayetçi değilim" ifadelerini kullandı.
Beyanının ardından bir süre duruşma salonunda oturan Kazan, daha sonra ayrıldı. Bu sırada diğer bazı sanıkların da Kazan'a teşekkür ettiği görüldü.
Mahkeme Başkanı Şıngar, duruşmaya yarına kadar ara verdiğini bildirdi.
-"Herkesin bir vicdanı var"
Kazan, adliye koridorunda gazetecilerin sorularını yanıtladı. Son duruşmaya gelen mağdur ve şikayetçilerin, "28 Şubat'ın bir darbe olduğuna" yönelik beyanlarının hatırlatılarak, bu konudaki düşüncesinin sorulması üzerine Kazan, şunları söyledi:
"Postmodern darbe adı. 28 Şubat'la ilgili Allah'ın her yılı konferanslar veriliyor. 'Postmodern darbe' diyoruz, bunun adını böyle koymuşlar. Ama bir darbedir, bir hükümeti şey yapıyorsun, arkası geliyor. Arkasından da Anayasa Mahkemesi geliyor. Bu Anayasa Mahkemesinin başında Yekta Güngor Özden diye biri var. Kitaplarımda başlıklarını atıyorum, ondan mahkeme başkanı olmaz."
"Duruşmada neden şikayetçi olmadınız" sorusuna Kazan, "Kimi kime şikayet edeyim? Benim vicdanım, kendi muhasebem. Kitaplarımda yazmışım, ortaya koymuşum, mahkemenin önüne gelmiş ve mahkeme de muhatap olmuşlar. Bu bir insan için adeta cezaevine girmek kadar önemli bir şeydir. O kitap olmasa gelecekler miydi" cevabını verdi.
Şevket Kazan, adliye çıkışında bekleyen bir gazetecinin neden şikayetçi olmadığı yönündeki sorusunu da "Herkesin bir vicdanı var" diye yanıtladı.