Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Kutsal Dava-Sadakat-Hakan Fidan ve Okçular Tepesi

11 Yıl Önce Güncellendi

2015-02-11 11:16:16

Kutsal Dava-Sadakat-Hakan Fidan ve Okçular Tepesi

TİMETÜRK | NEVZAT ÇİÇEK | @nevzatcicek

MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın milletvekili olmak için istifası ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da buna rızasının olmadığını ifade etmesi yeni tartışmaları beraberinde getirdi. Tartışmaların bir kısmı AK Parti içerisinde bunun üzerinden bir çatlak oluşturur muyuz, buradan bize bir ekmek çıkar mı? amacına matuf olarak yapılırken, diğer kısmı ise Hakan Fidan’ın neden “Söz dinlemedi” düzeyinde devam ediyor. Bence tartışmanın gözden kaçan kısmı sayın Erdoğan'ın bu hassas dönemde devlet içerisindeki kritik makamlarda görev yapan bürokratların yerini terk etmesini Uhud Savaşı'ndaki Okçular Tepesi örneği üzerinden okuma biçimidir.

Peki bu tartışma nasıl okunmalı sorusuna gelirsek;

1-Öncelikle şunu ifade etmek gerekiyor; Sayın Fidan bu tür görevlerde çok uzun kalınması taraftarı değil ve çok uzun süre kalınması durumunda mevcut gücün etkisiyle bir “Zombileşme” (Ruhu yitirme-heyecanı yitirme vs…) yaşanacağına inananlardan, bu nedenle milletvekili olsa da olmasa da bu görevden ayrılmak istediği yakın çevresi tarafından biliniyor. Dolayısıyla meselenin en önemli tarafı bence burası ve Fidan’ın yöntem olarak bunu kabul etmesi. Erdoğan'ın ifade ettiği gibi Fidan'ın “Yoruldum. Daha fazla devam edemeyeceğim” demesi de bu bağlamda gözden kaçmamalı

2-MİT’in özellikle hedefte olmasının ve Fidan’ın İsrail başta olmak bazı çevreler tarafından istenmemesinin en önemli nedenlerinden biri MİT’in bir şube olmaktan çıkıp “Milli” bir kimliğe doğru hızlı yol almasıdır. Millileşmenin en önemli adımı olarak Genelkurmay Elektronik Sistemleri (GES) Komutanlığı MİT’e devredilmiş ve Elektronik Teknik İstihbarat Daire Başkanlığı’na bağlanmıştı. MİT içerisinde Stratejik Analiz Başkanlığı, İstihbarata Karşı Koyma Başkanlığı, Dış Operasyonlar Başkanlığı, Güvenlik İstihbaratı Başkanlığı, Elektronik ve Teknik İstihbarat Başkanlığı ve Sinyal İstihbaratı Başkanlığı kurulmuş, söz konusu 6 başkanlığın önümüzdeki yıllarda ABD ’deki gibi ayrı teşkilatlara dönüşebilecekleri ve böylece istihbarat sisteminin fonksiyonlarını daha yetkin ve etkin şekilde yerine getirebileceği ifade ediliyordu. MİT’in Gölbaşı’ndaki yeni yerleşkesi de dünya ile rekabet edebilme, dış politikada istihbaratı daha etkin kullanabilme adına faaliyete geçirilmeye çalışılıyor…Böyle bir durumda MİT’İn kurumsal dönüşümü tamamlamadığı için Hakan Fidan’ın yerinde kalması gerektiğini savunanlar bu gerekçelerle Fidan’ın istifasını yanlış buluyor

3-Cumhurbaşkanı Erdoğan, gerek Çözüm süreci gerekse de paralel yapı ile mücadelede sürecin tamamlanmadığını, “Sır Küpüm” dediği Fidan’ın MİT’in başında kalmasını ve süreci tamamlaması gerektiğini düşünüyor, bu nedenle de kendisine teamül gereği gelen Fidan’a bu yönde talebini çok net ifade etti ve Fidan’ın da bu talep doğrultusunda kalacağını düşündü ama Fidan ayrılmayı tercih etti. Dolayısıyla burada Sayın Erdoğan’ın gönül kırgınlığını ifade etmesi normaldir ama bunun üzerinden bir ayrışmaya, bir krize dönüşecek ve bir ayrılmaya yol alacak ekip çatışmasını kuvvetlendirecek tez çatışmaları için olay  henüz tazedir… Bunun gerçekten bir gönül kırma mı yoksa bir yöntem çatışması mı olduğunu bize zaman gösterecek ancak  ben, duygusal bir kırılmanın oluştuğu kanaatindeyim

4-Hakan Fidan’ın istifası sonrası çözüm sürecinin artık yasal adımlarla birlikte sahada olacağını ve bu nedenle de artık meselenin sahada sürmesi gerektiğini ifade edenler Sayın Fidan’ın sahada bu deneyimi konuşturacağını ve MİT’teki deneyimi sahaya yansıtacağını ifade ediyorlar. Sayın Fidan’ın çözüm sürecinde siyasetin yavaş hareket etmesinden şikayet ettiği ile ilgili çok fazla yorum yapan bulunuyor ve sanırım Fidan’ın siyasette bu işi daha hızlı sürdüreceğini düşünenler bu istifayı bu nedenle sadece makam değiştirme olarak görüyor ve yolun aynı yol olduğu noktasında ısrar ediyor.Nitekim Sayın Davutoğlu'nun ifade ettiği “Hakan bana siyasette lazım” sözü de buna referans olarak gösteriliyor

5- Gerek MİT'in gerekse de farklı istihbarat merkezlerinin tek bir çatı altına alınmasıyla kurulacak olan  "Kamu Güvenliği Bakanlığı'nda" istihbarat yetkisinin toplanacağını ve Hakan Fidan'ın da oranın başına getireleceğini ifade edenler böylece Fidan'ın hem MİT'ii kontrol edeceğine hem de sivil siyasette meseleyi sahada yürüteceği olasılığının da atlanmaması gerektiğini Ankara kulislerinde oldukça dillendiriliyor.

 6-Fidan istifası sadece bir çok gazeteciyi ters köşeye düşürmedi, aynı zamanda AK Parti içerisinde siyaset yapan veya AK Parti’nin kurucusu olup devletin en zirve noktasına gelmiş insanların da beklemediği bir hamleydi. Onlara göre sayın Fidan’ın istifasına Erdoğan müsaade etmezdi ancak bu istifa yaşandıktan sonra herkes “Bekleyip görelim” tavrına büründü. 

7-Sayın Fidan’ın istifası sonrası Sayın Erdoğan’ın yaptığı açıklamaları, belli kesimler bürokrasiye verilmiş bir mesaj olarak gördü ve Erdoğan’ın Hakan Fidan üzerinden bürokrasiye bir çağrı yaptığını ve bürokratların istifalarına sıcak bakmadığını anlatmaya çalıştığını ve böylece bürokraside çok fazla istifanın önüne geçtiğine işaret ediyorlar

8-Erdoğan “MİT sıradan bir kurum değildir” diye altını çizdikten sonra bu durumu şöyle yorumlamış: “Bu makama gelmiş olan bir kardeşimizin (Fidan) milletvekili adayı olmak ya da onun ötesinde (bakanlık) bazı görevleri planlamak gibi bir durumu olabilir. Ya da ona belki bu tür bazı vaatlerde bulunulmuş olabilir, orasını bilemem.” sözü çok yoruma açık olduğu için herkes buradan farklı bir değerlendirme yapma ihtiyacı duyuyor. Özellikle "Kutsal Dava"nın üç önemli ayağı olduğu (Erdoğan-Davutoğlu ve Fidan) bu tür açıklamalardan sonra bu  ayakların sendelemeye başladığı ifade ediliyor.

9-Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakın çevresine siyasette her şeyin olabileceğini ancak durumun hassasiyetinden dolayı sahabelerin okçular tepesindeki davranışlarına benzeri davranışların şimdi sırası olmadığını özellikle belirtiyor ve kendisinin de böyle bir imtihana tabi tutulmasına müsaade etmeyeceğinin özellikle altını çiziyor. Kısaca Erdoğan diyor ki, sahabe nasıl Uhud Savaşı’nda Hz.Muhammed’in bütün ikazlarına rağmen tutmakla görevli olduğu tepeyi terk edip savaşın gidişatını değiştirdiyse AK Parti açısından kritik öneme sahip kurumlardaki kişilerin kurumları terk etmemesi gerekiyor. Öyle ki “Tek kişi dahi kalsam ben bu mücadeleyi sonuna kadar sürdürürüm” sözleri, yalnız bıraksanız bile ben vazgeçmem mesajı içeriyor.  (Burada bazı aklı evveller Erdoğan kendisini peygamber gibi mi görüyor saçmalığına düşmesin, durum tespiti için bir örnekten bahsediliyor)

Kısaca hatırlarsak Uhud Savaşında neler olmuştu…

“Bedir Gazvesi’nin ardından Hicretin 3. yılında cereyan eden Uhud Savaşı, İslam Tarihi’nin çok önemli hadiselerinden biridir. Efendimiz (sas) üç bin kişilik Mekke ordusunun Medine’ye doğru geldiğini haber alınca, Sahâbe ile istişare etmiş, kendi görüşü şehrin içinde kalıp savunma savaşı yapmak iken, özellikle Bedir’e katılamamış genç Sahabîlerin görüşünü kabul ederek Medine’nin dışında düşmanı karşılamak üzere harekete geçmişti. Uhud Dağı’nın eteklerine gelince, düşmanın gelip dağın ön tarafına doğru konuşlandıklarını görünce, Efendimiz (sas) de en uygun bir şekilde askerlerini yerleştirmiş, stratejik bir konumu olan Ayneyn geçidine ise Abdullah b. Cübeyr komutasında elli okçu görevlendirmiş ve onlara şöyle talimat vermişti: “Ne şart ve durum olursa olsun asla burayı terk etmeyeceksiniz. Bizlerin cesetlerinin yaban kuşlar(akbabalar) tarafından parçalandığını görseniz bile yerinizi bırakmayacaksınız.” (İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 47; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, c. 4, s. 293)

Çok açık bir talimat ile Efendimiz (sas) onları uyarmış, bir yönü ile savaşın neticesinin o tepenin korunmasından geçtiğini onlara beyan etmişti. Bir müddet sonra savaş başlamış ve işin bidayetinde Müslümanlar, Mekke ordusunu darmadağın etmişlerdi. Mekkeliler neleri varsa hepsini o meydana bırakıp kaçmaya başlamış, Müslümanlar da onların arkasından geriye bıraktıkları ganimetleri toplama işine girişmişlerdi. İşte tam o esnada, Ayneyn tepesinden savaş meydanındaki bu gelişmeleri seyreden okçu Sahâbîlerden bazıları: “Bu iş tamam, savaş bizim lehimize bitti!” diyerek, (İbn Kesir, el-Bidaye, c. 4, s. 25) Hz. Peygamber’in talimatını unutarak meydana inip, ganimet toplamaya karar vermişlerdi. Abdullah b. Cübeyr, askerlerin bazılarında bu kararı görünce onları uyarmış, ama çok fazla etkili olamamıştı. Orada bulunan elli okçudan, kırk tanesi tepeden aşağıya inmiş, ganimetleri toplamaya başlamışlardı. O ana kadar, tepeyi gözleyen ve orası korunduğu müddetçe İslam ordusuna arkadan saldırılamayacağını bilen Mekkelilerin süvari birliğinin komutanları Halid b. Velid ve İkrime b. Ebî Cehil, Dırâr b. Hattab isimli askerin sesi ile sarsılmışlardı. Dırâr onlara okçuların tepeyi terk ettiklerinin müjdesini veriyordu. Bu haber üzerine hemen Mekkeli süvariler tepeye doğru hücuma geçiyor, geriye kalan on okçu şehit ediliyor ve Müslümanlar arkadan kuşatılıyordu. Beklenmeyen bu saldırı üzerine Müslümanlar derin bir sarsıntı geçiriyor, o anlarda kaçmaya başlayan Mekkeliler toparlanıyor, onlar da geri dönerek saldırıya geçiyor, böylelikle İslam askerleri iki ateş arasında kalarak ciddi sıkıntılar çekiyorlardı. Netice de içlerinde Hz. Hamza, Hz. Mus’ab, Abdullah b. Cahş, Sa’d b. Rebî ve nice Sahâbe’nin büyüklerinden yetmiş kişi şehit oluyor, başta Efendimiz (sas) olmak üzere yaralanmayan kalmıyordu. Böylelikle Uhud Gazvesi, okçuların yerlerini terk etmeleri sonucunda ağır bir bedel ödenerek nihayete eriyordu”

Erdoğan çözüm sürecini ve paralel yapı ile mücadeleyi bu kadar hayati görüyor ve dolayısıyla terleyen ve yorulduğunu ifade eden herkese bir duygusal kırılma ile  yorulursanız, giderseniz "olmaz" diyor.

Haber Ara