Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Evlatlar üzerinden güç gösterisi

11 Yıl Önce Güncellendi

2015-02-12 09:58:13

Evlatlar üzerinden güç gösterisi
Mesleğinde başarılı bir gazeteci.

Dış siyaset ve uluslararası ilişkiler uzmanı.

Bir bayan gazeteci olarak pek çok başarıda imzası var. Ancak hayat onu en zayıf noktası ile, en kıymetlisi olan evladı ile imtihan ediyor.

11 Yaşında bir kız çocuğu annesi ve evladını göremiyor.

Evladın velayeti ayrıldığı eşine verilmiş ve eş husumetini minicik bir kız çocuğu üzerinden yürütüyor. Ayrıldığı eşe çocuğunu göstermediği gibi çeşitli iftiralarla mahkemeye sunduğu delilerle de anneye mahkeme tarafından büyük bir darbe indirmiş ve evladına yaklaşması yasaklanmış.

Yurt dışında yaşayan baba, yanına aldığı kızını anneden uzak tutabilmek için çocuğu anneye karşı kullanmak gibi bir basitliğe bile tevessül etmiş.

Anne uzun zamandır hasret kaldığı kızını görebilmek için yurt dışında yaşadığı eve gitmiş, kapı kendisine açılmamış. Okuluna gitmiş cam ardından birkaç saniye gösterilmiş.

Gazeteci anne tüm bunlardan bahsederken gözlerinden yansıyan acı burnumun direğini sızlatıyor.

Ki, anne istese mesleğinin gücünü kullanarak ortalığı ayağa kaldırabilecekken “çocuğunun zarar görmemesi ve psikolojisini” düşünerek derin bir sessizliğe gömülmüş.

Bir anneye yapılabilecek en büyük kötülük, en feci işkence evladından uzak bırakılmak değil midir? İnsanlar evlenebildikleri gibi –mecbur olunduğunda-boşanabilirlerde. Bu durumda evlatlarından da boşanıyor değiller ve ebeveynlik haklarını kaybetmiyor olmamaları gerektir.

Ayrılmış eşe karşı evladın kullanılması bir zayıflık ifadesi ve zavallılıktır!

Taraflardan biri veya her ikisi evladın tercih yapmasını isteme hakkına sahip değillerdir. Ne ahlaken ne de kanunen bu mümkün olmamalıdır.

Fakat bakıyorsunuz böyle durumlarda hangi taraf güçlü veya baskınsa, diğerini saf dışı bırakarak evladından ayırabiliyor.

Bu zinhar büyük bir zulümdür!

Hiç kimse hiçbir gerekçeye sığınarak bir anneyi veya bir babayı evladından ayırma hakkına sahip değildir ve bunun vebalini ödeyemez.

Kaldı ki, çocuk hem babanın hem annenin genlerini taşır ve bu gerçeği kimse değiştiremez. İki insan arasında son bulan nikâh akdi, sahip olunan evlat ile olan kan bağını ortadan kaldırmaz.

Bizim hukuk kaidelerimizin, toplumsal ahlakımızın bu konuda yaptırım uygulayamıyor olması tam anlamıyla bir faciadır!

Mağdur edilen anne veya babaya karşı hukuk, toplum ve akrabalık bağı olanların vebalinin büyük olduğu kanaatindeyim.

Bir insan eğer inanıyor ve Allahtan korkuyorsa kulların hakkına tecavüz etmemelidir. Bizim inancımıza göre “cennet annelerin ayağı altındadır*” ve hiçbir evlat annesini memnun edemedikçe cenneti kazanma imkânına sahip olamayacaktır.

Keza Baba hakkı da aynı şekilde önemlidir.

“Bu ümmetlerin üzerinde, yaratanın hakkı ile Peygamberlerin hakları vardır. Ana hakkı benim hakkıma, baba hakkı ise Peygamberlerin hakkına benzer.*” diye buyurmuştur Allah Resulü (s.a.v) bir kudsi hadisinde.

Sahip olduğumuz her şey gibi evlatlarda bize birer emanettirler. Üzerlerinde haklarımız, üzerimizde hakları vardır. Onların birer “emanet” olduğunu unutarak, yaratıcısı -haşa- gibi davrandığımız sürece rızaya dokunur ve bedelini ağır öderiz.

Başa dönecek olursak; bir annenin göz yaşı, bir babanın ahı mutlaka semada karşılığını bulur. Bundan şüphemiz olmaz asla.
Ancak bu tür mağduriyetler konusunda toplumsal olarak biraz daha duyarlı olmamız gerekir ki aynı vebali paylaşmamış olalım. İnananların bu konuda Allahtan korkmaları, inanmayanların ise kendilerinden utanmaları gerek!.

En önemlisi de yargının ve toplumun, evlatları ile mağdur edilen anne veya babalara karşı adil ve merhametli olmalarının gereğidir..

Unutmayalım ki adalet bir gün hepimize lazım olacaktır..

------ İbni Hambel

Ahmediye şerhi

YAZAN: AYŞE MÜZEYYEN TAŞÇI

Haber Ara