Kurtulmuş'tan 7 Şubat yorumu
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, '2012'deki 7 Şubat meselesi, yakın demokrasi tarihi bakımından önemli bir dönüm noktasıydı. Hakan Bey'in de 7 Şubat'ta istifa etmiş olması, bu anlamda bir anlamlı cevap olarak da algılandı' dedi.
11 Yıl Önce Güncellendi
2015-02-08 15:45:05
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Kusura bakmayın Merkez Bankası, Türkiye Cumhuriyeti'nin Merkez Bankasıdır, dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin genel hedefleriyle uyumlu bir şekilde hareket etmek durumundadır" dedi.
Kurtulmuş, Kanal 7'de yayınlanan Başkent Kulisi programında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun (TMSF) Bank Asya'nın yönetimine el koymasıyla ilgili soruları yanıtlayan Kurtulmuş, Türkiye'de daha önce de TMSF'nin bir çok bankanın yönetimine geldiğini belirterek, "Bu bir el koyma operasyonu değildir. Siyasi bir operasyon hiç değildir" dedi.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun (BDDK), ortaklık yapısıyla ilgili bilgiler istediğini söyleyen Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Bu bilgiler ya verilememiş ya verilmemiş onu bilmiyoruz ama sonuçta bildiğimiz kadarıyla bankalar için şart olan, bankaların o şeffaflığını sağlayacak bilgilerin verilmemesi durumuyla karşı karşıya. BDDK üç gerekçeyle bu meselenin üzerine gidiyor. Bunlardan bir tanesi eğer buraya müdahil olunmamış olsaydı Banka Asya'nın ortaklarından ciddi bir zarar söz konusu olabilirdi. İkincisi buradaki mevduat sahiplerinin geçmiş dönemde hatırlayın bir sürü bankalara mevduat yatırmış insanların uzun yıllar paralarını geri alamadıklarını, perişan olduklarını biliyoruz. Böyle bir durumla karşı karşıya kalınabilirdi. Üçüncüsü, eğer bu durumlarla karşı karşıya kalınırsa Türkiye ekonomisi, hele hele 2015 şartlarında, dünya ekonomisinin bir tarafı topal, Türkiye çok şükür bu ekonomik durum içerisinde değil ama Türkiye ekonomisinin de bir orta gelir tuzağı riskiyle karşı karşıya olduğu bir dönemde, bir banka bile olsa, bir bankanın bu anlamda batması, bunun ekonomide oluşturacak olduğu tsunami etkisini düşünebiliyor musunuz. Bütün bunların önüne geçmek için BDDK, TMSF'ye diyor ki bu bankanın yönetiminin değiştirilmesi gerekir. Olan budur. Normal teknik bir süreç işlemiştir, hatta siyasetin bu adımların bir çoğundan haberi olmadığını da rahatlıkla söyleyebilirim. Sonrasında adımlardan haberi olmuştur."
"Dövizdeki hareketliliğin Bank Asya ile ilgisi yok"
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, bir soru üzerine, dövizdeki hareketliliğin Bank Asya'nın durumuyla hiçbir alakası olmadığını söyledi.
Kurtulmuş, dövizdeki hareketliliğin Bank Asya olayından çok önce başladığını belirterek, bunun çeşitli nedenleri olduğunu kaydetti.
Gülen'in yazdığı makale
Fethullah Gülen'in New York Times'a yazdığı makaleyle ilgili değerlendirmesi sorulan Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Fethullah Hoca seçim kampanyasını başlattı diye değerlendirdim ben. Biliyorsunuz 30 Mart seçim kampanyasında da bire bir yaşadık. Anadolu'nun her tarafını dolaşmış birisi olarak söylüyorum, zaten nerede kim güçlüyse, HDP güçlüyse HDP'yi, CHP güçlüyse CHP'yi, MHP güçlüyse MHP'yi AK Parti adayları karşısında desteklediler. Zaten 10 Ağustos seçimlerinde Sayın Cumhurbaşkanımızın karşısına açık şekilde çatı adayı desteklediler. Dolayısıyla ben 7 Haziran seçimlerinin Fethullah Hoca tarafından kampanyasının başlatılması olarak görüyorum bu yazıyı. Bu anlamda aktif bir şekilde, daha önceki alışkanlıklarının benzeri şekilde, siyasi seçim kampanyasına müdahil olacak."
"Vatanseverlik, vatana bağlı olmak budur"
Bu ülkeye karşı en ufak bir sempati hissedenlerin bunu ülkesinde söylemesi gerektiğini belirten Kurtulmuş, "Osmanoğulları bu ülkeden sürgün edildi, tüm mallarına el konuldu. Yurtdışında sefil bir şekilde yaşayan bir tane Osmanoğulları mensubunun Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine bir kelime söylediğini kim duydu. Vatanseverlik, vatana bağlı olmak budur" diye konuştu.
Kurtulmuş, mal bildirimi ve imar düzenlemelerini içeren "Şeffaflık Paketi"nin ertelendiği yönündeki haberlerin hatırlatılması üzerine de şunları söyledi:
"Bakanlar Kurulunda bu konu ilk olarak, ham şekliyle gündeme geldi. Bir takım tartışmalar yapıldı, herkes görüşünü ifade etti. Olgunlaşmak üzere bu konunun çalışılması yönünde bir kanaat ortaya çıktı. Eğer olgunlaşma sürece biterse, seçimden önce yetişirse, bir de seçimin kendi yasama takvimi var, çok az bir süre kaldı. Yetişir, yetişmez ayrı konu ama sonuçta karar verilmiş ve ondan sonra askıya alınmış bir süreç yok. Açıklanmış, üzerinde çalışılmaya başlanmış ham bir teklif var. Üzerinde çalışmalar devam edecek. Olgunlaştıktan sonra gerekli karar alınacak."
"Mesele sadece Merkez Bankası meselesi değil"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, faizle ilgili açıklamalarının Merkez Bankasına müdahale şeklinde yorumlandığının hatırlatılması ve " Merkez Bankası bağımsızsa eğer bu açıklamalar neden yapılıyor veMerkez Bankası ne yapmalı?" sorusu üzerine Kurtulmuş, "Mesele sadece Merkez Bankası meselesi ve sadece faiz meselesi de değildir" dedi.
Kurtulmuş, uluslararası sistemin, 2001 krizinden sonra Kemal Derviş aracılığıyla Türkiye'ye bir program telkin ettiğini ve bir hükümet oluşturulduğunu anlattı.
"Artık küresel finans kapitalizmi bitti" diyen Kurtulmuş, artık sadece para piyasaları ve Merkez Bankalarının koordinatörü üzerinden bir ekonomik modelin bundan sonra yürümeyeceğine işaret etti.
Kurtulmuş, bundan sonra daha çok üreten, dünya çağında markalarıyla yatırım yapabilen ekonomilerin ayakta duracağını dile getirdi.
Bu süreçte kullanılan araçlardan birisinin Merkez Bankalarının ve birçok üst kurulun bağımsızlığı olduğunu belirten Kurtulmuş, paralel bir ekonomik yapılanmanın bu finans kapitalizmin kurumlarınca ülkelere dikta edildiğini söyledi.
Türkiye'de çok sayıda kuruluş olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, EPDK'nın yetkilerinin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı yetkilerinden daha fazla olduğunu belirtti.
Kurtulmuş, "Kusura bakmayın Merkez Bankası, Türkiye Cumhuriyeti'nin Merkez Bankasıdır, dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin genel hedefleriyle uyumlu bir şekilde hareket etmek durumundadır" ifadesini kullandı.
"Hiç kimse bize ders vermeye kalkmasın"
Sağlam bir Türkiye ekonomisi için reel ekonominin güçlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Kurtulmuş, bunun temel şartlarından birisinin de faizlerin düşürülmesi olduğunu kaydetti.
Kurtulmuş, Merkez Bankasının bağımsızlığına çok önem verdiklerini dile getirerek, "Ama Merkez Bankasının bağımsızlığı araçsal bağımsızlıktır. Yani hükümet, düşük faiz politikasını öngörürken, siyasi irade bu anlamda düşük faizler üzerinden bir istihdam dalgası öngörürken mesela Merkez Bankası yüksek faiz politikası uygulamamalıdır. Sanki başka ülkenin Merkez Bankası değil bu, Türkiye Cumhuriyeti'nin Merkez Bankası bu. Şunu söylüyoruz; Merkez Bankası, siyasi iradenin ekonomi hedefleriyle uyumlu olsun" değerlendirmesinde bulundu.
Bunun ekonomik krize yol açıp açmayacağının sorulması üzerine Kurtulmuş, "Dünyada küresel ekonomik sistem değişiyor, hiç kimse bize eski küresel sistemin verileri üzerinden ders vermeye kalkmasın" yanıtını verdi.
"Yeni hamleler önümüzdeki dönemde doğacak"
Kurtulmuş, bir soru üzerinde çeyrek asırdır Ortadoğu ve Arap dünyasının yeni bir arayışın içinde olduğunu belirtti.
AK Parti'nin birçok ülke bakımından halklar nezdinde ilham kaynağı olduğuna dikkati çeken Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"İsrail'in karşısında süt dökmüş kedi gibi, kendi halkına karşı da demir yumruk gibi duran, etrafındaki çetelerle ülkelerini iktisadi ve siyasi olarak sömüren diktatörlere karşı Arap halkları isyan etti. Maalesef süreç birtakım dış faktörlerin de içeriye girmesiyle halkların temennisi kursağında kaldı. Demokrasiyle ülkelerin yeni yönetimlere kavuşması talebi hala devam ediyor. Ayrıca mezhep üzerinden ayrılık fitnesi de yaşanıyor.
Yemen bugün bunu yaşıyor, IŞİD geldi elini, kolunu sallayarak Irak'ın büyük şehirlerini Şii şehirleri olmadığı için rahatlıkla işgal edebildi. Yemen hem Sünnilerin hem Şiilerindir, Suriye hem Sünnilerin hem de Nusayrilerindir... Bütün bu bölge halklarının arasında mezhep fitnelerini ortadan çıkaracak yeni hamlelerin önümüzdeki dönemde doğacağına inanıyorum."
MİT Müsteşarı Fidan'ın istifası
MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın milletvekilliği için istifasını da değerlendiren Kurtulmuş, bunun hayırlı uğurlu olması temennisinde bulundu. "2012'deki 7 Şubat meselesi, yakın demokrasi tarihi bakımından önemli bir dönüm noktasıydı" diye konuşan Kurtulmuş, "Orada hedef alınan sadece Hakan Bey'in kendisi ya da MİT'in kurumsal kimliği değil onun ötesinde Türkiye'nin siyasi iktidarını, Türkiye'de o zaman hükümetin başında olan Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ve O'nun şahsında da Türkiye'nin ileriye doğru hamle yapma iradesini, Türkiye'nin daha bağımsız karar alma, yeni dış etkilerden mümkün olduğunca azalmış şekilde kendi ayakları üzerinde duran Türkiye'ye karşı yapılmış bir operasyondur" ifadesini kullandı.
Kurtulmuş, o süreçte de böylesi bir değerlendirmede bulunduklarını ifade ederek, sonraki gelişmelerin de bunu ortaya koyduğunu kaydetti. "Gelişmeler, meselinin zaten tamamen böyle olduğu, 7 Şubat hadisesinin bu sürecin önemli kilit taşlarından birisi olduğunu ispat etmiş oldu. Dolayısıyla, Hakan Bey'in de 7 Şubat'ta istifa etmiş olması, bu anlamda bir anlamlı cevap olarak da algılandı. Ben, hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum" değerlendirmesinde bulunan Kurtulmuş, bunun yeni Türkiye'nin inşası sürecine katkısı olacağını düşündüğünü ifade etti.
Kurtulmuş, Fidan'ın MİT Müsteşarlığı döneminde ve daha önceki görevlerinde başarılara imza attığını belirterek, fikrinin, çizgisinin düzgün olduğunu söyledi. Kurtulmuş, "Sayın Fidan, inşallah bürokrasideki başarısını, siyasette de sürdürür" dedi. Hakan Fidan'ı kendisinin de bu süreçte daha yakından tanıma imkanı bulduğunu anlatan Kurtulmuş, "Fikri, zikri, demokrasiye olan inancı, yeni Türkiye'yi algılaması, bir dava şuuru içinde hareket ediyor olmasını yakinen tanıdığımız bir arkadaşımız. Dolayısıyla bu özellikleriyle de AK Parti siyasi hareketine katkı sunacağına inananlardanım" diye konuştu.
"Hakan Fidan'ın çözüm sürecine çok önemli katkıları oldu. İmralı ile görüşmelere bizzat nezaret ettiğini biliyoruz. Burada bir boşluk doğar mı" şeklindeki soru üzerine Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Çözüm sürecinin iki tarafı var. Bir, irade kısmı. Zaten irade de boşluk ortaya çıkarsa, ondan sonra ne yaparsanız yapın bu süreç yürümezdi. Şimdiye kadar çok çalkantılı dönemlerden, Kobani hadiseleri dolayısıyla sokağa dökülen ve maalesef provokasyon içerisinde hareket edenlerin, o provokasyonlarına rağmen bu süreç herhangi bir şekilde sekteye uğramadı. Daha evvel başka provokasyonlar yapıldı, yine sekteye uğramadı. Burada, siyasi irade çok açık bir şekilde, Türkiye'nin en kanlı, en problemli sorunu olan bu sorunu çözmek için iradesine sonuna kadar sahip çıkıyor. Milletin çok ciddi bir şekilde destek verdiğini biliyoruz. Her şeye rağmen millet, 'bu işi bir an evvel bitirin' talimatını veriyor. Siyasete de bu talimatını veriyor. Dolayısıyla ne kadar provokasyon yapılırsa yapılsın, süreç bu irade devam ettiği sürece mutlaka sonlandırılacak. Ümit ediyorum ki, en kısa zamanda da sonuç alınacaktır."
İkinci kısmın ise teknik olduğuna işaret eden Kurtulmuş, "Ben, başından itibaren bir siyasetçi olarak İmralı'ya kim gitti, ne konuştu, nasıl konuştu gibi tüm bunların önemli olmadığını, bunun teknik bir mesele olduğunu, bunun da MİT'in kurumsal kimliği üzerinden yürütüldüğünü biliyorum. Doğrusunun da bu olduğunu biliyorum" görüşünü paylaştı.
İngiltere ve Filipinler'de de benzer mekanizmaların oluştuğunu örneklendiren Kurtulmuş, "MİT'in bütün kadrosu değişse bile, oradaki MİT'in bu süreçle ilgili hafızasının, tavrının, kurumsal yapısının devam edeceğini biliyoruz. Dolayısıyla, bu anlamda sürece en ufak bir zarar vereceğini düşünmüyorum" ifadesini kullandı.
"Türkiye Çözüm sürecine bir günde gelmedi"
Çözüm sürecine ilişkin de değerlendirme yapan Kutulmuş, "Eğer ümit var olan bir süreci yürütmüyor olsaydık; çoktan bu süreç rafa kaldırılırdı. Bu kadar provokasyona rağmen. Dolayısıyla, Türkiye Çözüm sürecine bir günde gelmedi" dedi.
Kurtulmuş, iktidarda olan siyasi partinin oy almak için de böyle bir süreci başlatmadığının altını çizerek, "Türkiye'nin, Cumhuriyet tarihi boyunca, hatta belki son 100-150 yılın en önemli sorunu olan Kürt meselesinin halledilebilmesi; Türkiye'de herkesin birinci sınıf vatandaş olarak kendisini hissedebileceği, demokrasinin ileri standartları içerisinde yaşayacağı bir sürecin oluşabilmesi için Türkiye siyasi iradesiyle düğmeye bastı" şeklinde konuştu.
Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı zamanında "Bedeli ne olursa olsun, bu sorunu çözmek iradesindeyiz" ifadesinin önemli bir kararlılık olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Çünkü, 30 küsur yıl sürmüş, 35 bin insan ölmüş. Türkiye'de yaklaşık 7 bin insanımız şehit olmuş. Türkiye'nin 1,2 trilyon maddi kaybına vesile olmuş en az ihtimalle. Bunun hesaplamalarını yaptık. Karar şuydu. Bu devam etsin, ocaklar sönmeye devam etsin, analar ağlamaya devam etsin mi yoksa Türkiye gerçekten devletle millet arasında barışmanın bir parçası olarak bu sorunu halletme sürecinde ilerlesin mi? İkincisi de Türkiye, çevresi bu kadar çok bir ateş çemberine dönmüşken, kendi içerisinde dirliğini ve birliğini sağlayan bir ülke mi olsun, yoksa Suriye, Irak ve diğer ülkeler gibi Türkiye de bir bölünme sürecinin içerisine giren ülke mi olsun?"
Kurtulmuş, bu anlamda çözüm sürecinin, kanlı sürecin sona erdirilmesi iradesi olduğunu vurgulayarak, aynı zamanda da milli birlik ve bütünlüğünün sağlanması, aynı topraklarda yaşayan Kürtlerin, Türklerin ve diğerlerinin hep birlikte barış içinde kıyamete kadar yaşamasının projesi olduğunu söyledi. Bu nedenle, bu iradeden bir dakika bile geri durmadıklarını ifade eden Kurtulmuş, çok azgın akan bir suda karşıya geçmeye çalıştıklarını belirtti. Kurtulmuş, neredeyse suyun yüzde 90'nı geçtiklerini, geriye ise çok az ama riskli bir bölüm kaldığını dile getirdi.
Kurtulmuş, örgütün içinde de farklı kanaatleri olanların, farklı provokasyonların etkisinde kalanların olabildiğine işaret ederek, "Genele baktığımızda elinde silah olan da 'artık ben silahlı mücadele vermeyeceğim. Çünkü, silahlı mücadelenin sonu yoktur. Artık, bu anlamda 30 yıl daha dağa gidelim, silahlı bir şekilde dağda mücadele verelim' diyecek bir siyasi irade karşımızda kalmadı. Bunun doğru olmadığını, yaşanan bu süreç içinde bu mücadelenin içinde olan önemli bir kitle de görmüş oldu" diye konuştu.
Bundan sonra demokrasi çerçevesinde, kavganın, silahların, çatışmanın olmadığı ama fikri ve siyasi mücadelenin en ileri düzeyde olduğu bir döneme geçileceğini ümit ettiğini vurgulayan Kurtulmuş, "Bu, Türkiye'nin birlik ve dirliği açısından olduğu gibi Türkiye'deki siyasal Kürt hareketi için de doğru olan yoldur" dedi.
Kurtulmuş, sözlerine şöyle sürdürdü:
"ABD'nin Irak'ı işgali, hatta Rusların Afganistan'ı işgali, arkasından bağımsızlığı kazanmaları, arkasından ABD'nin Afganistan'ı işgali ile birlikte son 25 yıldır devam eden süreçte, bölgemizde tüm ülkeler dağılma, parçalanma süreci yaşadı. Bu dağılmanın iki fay hattı var. Birisi etnik, diğeri mezhep çatışmaları. Bunlar maalesef, Libya ikiye bölünde, Mısır siyasetten bölündü, Yemen iç savaşın içine düştü, Irak fiilen üçe bölündü, Suriye çok parçaya bölündü. Böyle bir ortamda, Türkiye tam da fay hattı üzerinde bölgenin ayrışmaya çalışıldığı bir dönemde 'Yeter artık, biz Türkler ve Kürtler aynı milletin insanlarıyız; aynı ümmetin, aynı coğrafyanın fertleriyiz' diye burada bir barışı sağlayabilirse; bu sadece bizim için değil bütün bölge ve dünya için adım olacaktır."
"HDP'nin siyaset denklemi dışında kalacağını zannetmiyorum"
Kurtulmuş, "HDP'nin barajı aşamaması halinde, 'siz siyaset yapmayın' mesajı çıkmayacak mı seçimlerden" sorusu üzerine, "Hayır çıkmayacak. Bir kere HDP parti olarak mı, bağımsız olarak mı seçime girer bunun kararını vermek bize düşmez. Bu konu hakkında konuşmak da siyaset bakımından doğru olmaz" ifadesini kullandı.
HDP'nin Kürt siyasi hareketinde önemli bir etkisi olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, "Ben, HDP'nin siyaset denklemi dışında kalacağını zannetmiyorum. Çünkü, toplumsal karşılığı olan, Türkiye'de etkisi olan bir harekettir. Açıkçası gönlüm de HDP'nin parlamentonun içinde olmasını ister" dedi. Kurtulmuş, HDP'nin siyasi nasıl yapması gerektiğinin işaretlerinin, geçen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaya konulduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:
"Sayın Demirtaş'ın bir Türkiye partisi olma istikametindeki gayretleri, kampanyasına oturmuş olduğu bir dil, silahları, çatışmayı öteleyen bir anlayış içerisinde kampanyanın yapılması, HDP'yi klasik oylarının üstünde bir oy almaya getirdi. Demek ki, HDP'ye oy veren seçmen de 'Ey HDP yöneticisi, siz bu silahların bırakılmasını sağlayın, biz şehirlerimizde artık barut, çatışma istemiyoruz. insanlar ölsün istemiyoruz. artık siyaset diliniz, bütün Türkiye'yi kuşatan, barışı esas alan bir dil olsun. Konuşursanız, ben de size destek veririm' diyor.
Bu anlamda, bilinçlenmiş bir seçmen kitlesiyle de karşı karşıya olduğumuz açıktır. Bunu istemeyenler yok mudur? Olabilir. Genel kitlenin kanaatinin bu olduğu, geçtiğimiz Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de ortaya konuldu. Ümit ederim ki, bu seçim kampanyasında bütün Türkiye'ye hitap eden, barışçıl bir dili kullanan kampanya yürütürler. Hem de Türkiye'nin her yerinde seçim, güven ve huzur içerisinde sürdürülmüş olur."
"AK Parti'nin teklifleri ortadadır"
Numan Kurtulmuş, bir soru üzerine, AK Parti'nin anayasayı değiştirme ya da seçimlerden başarıyla çıkma iradesini, siyasi rakibi olan başka bir partinin zaafı ya da gücü üzerine oturtmayacağını belirterek, AK Parti'nin anayasayı değiştirme, anayasal bir reform yapma iradesinin bulunduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:
"Bu anlamda, AK Parti'nin bütün siyasi partilerin düzgün bir şekilde temsil edilmesi, siyasette temsilin güçlendirilmesi için teklifleri de ortadadır. Sayın Cumhurbaşkanımızın 30 Eylül 2013'te (seçim) barajlarla ilgili teklifi hala Türkiye siyasetinde geçerlidir. 'Gelin sıfır baraj yapalım, dar bölge sistemiyle gidelim. Barajı yüzde 3'e yüzde 5'e indirelim, daraltılmış bölge sistemiyle gidelim. Bunu da dil ucuyla bir teklif olarak yapmadık, defaatle bu teklif gündeme geldi ve Türkiye'de maalesef hiçbir siyasi parti buna yanaşmadı. Keşke o zaman barajlar düşürülmüş olsaydı, o yasayı çıkarabilmiş olsaydık bugün HDP ya da başka bir parti barajı aşar mı aşmaz mı tartışması içinde olmazdık diye düşünüyorum. Biz samimi olarak bunu söylüyoruz. Türkiye'nin yeni bir anayasal reforma ihtiyacı var. Bu iradeden asla AK Parti vazgeçmeyecektir. AK Parti, ümit ediyorum seçimden sonra HDP ister barajı geçsin ister geçmesin, anayasayı tek başına değiştirecek çoğunlukla iş başına gelecek ve bu adımları atacaktır."
"Millet tam manasıyla her alanda egemen olmuş değildir"
"Başbakan Ahmet Davutoğlu, Başkanlık Sistemi'yle ilgili görüşlerini açıkladı. Cumhurbaşkanı'nın yaklaşımına ters düşen bir beyanat görmedik orada. Yani Başkanlık Sistemi'ni Sayın Davutoğlu'nun da benimsediği görüldü o açıklamalarından. Fakat kampanya döneminde sanki Başkanlık Sistemi'nden ziyade, yeni Anayasa vurgusu öne çıkacak gibi gözüküyor Başbakan'ın açıklamalarından. Bu başlıklar, bu kavramlar, kampanya döneminde meydanlarda, mitinglerde ne şekilde, hangi dille kullanılacak" sorusu yöneltilen Kurtulmuş, seçim kampanyasının tam manasıyla tamamlanmadığını ancak bütün bunların seçimde vadedilen konular olduğunu ifade etti.
Kurtulmuş, 13 yıl iktidar olmuş bir partinin, yeni bir seçime girerken vaatlerinin "laf olsun seçim beyannamesinde bulunsun" diye söylenecek sözlerden olmayacağını belirterek, bunların Türkiye'nin ve özellikle yönetimde bulunmuş olan bir partinin gördüğü ihtiyaçlar çerçevesinde şekilleneceğine işaret etti.
Türkiye'de AK Parti'nin 12-13 yıldır çok ciddi başarılar sağladığını vurgulayan Kurtulmuş, vesayetlerle ve bir takım güç odaklarıyla mücadele edildiğini belirterek, "Son paralel olaylarında, HSYK meselesinde, Anayasa Mahkemesiyle ilgili krizde de gördük ki Türkiye'de aslında sistem, tam manasıyla vesayet odaklarından temizlenmiş, yani millet tam manasıyla her alanda egemen olmuş değildir" dedi.
"Ben şöyle bir metafor kullanıyorum. 12-13 yılda egemenlerin elinde olan milleti yönetme anahtarını onlardan aldık ama henüz millete devredemedik" ifadesini kullanan Kurtulmuş, bunun millete devrinin yapılması gerektiğini belirterek, şöyle devam etti:
"Bunun için de üç alanda AK Parti'nin mutlaka çok güçlü bir seçim beyannamesiyle ortaya çıkması lazım. Bunlardan birisi demokratik reformların sağlanması. Bunun için de 4 alanda güçlenmeye ihtiyaç var. Birincisi parlamentonun güçlendirilmesi, ikincisi milletvekilinin ve siyasetçinin güçlendirilmesi, üçüncüsü yürütmenin güçlendirilmesi, işte bize Başkanlık Sistemi burada lazım. Başkanlık Sistemi merkezli yeni bir yürütme anlayışı, gerçekten birebir halka hesap veren bir sistem.
Dördüncüsü ise toplumun güçlendirilmesi yani sivil toplumun güçlü hale getirilmesi. Türkiye, bu alanda anayasal reformunu yapmak zorunda, Başkanlık Sistemi esaslı yeni bir anayasayı mutlaka gerçekleştirmek mecburiyetinde. Seçim sistemini değiştirerek baraj sistemlerini mutlaka ortadan kaldırmak durumunda. Ayrıca güçlü milletvekilinin olabilmesi için dar ya da daraltılmış bölge sistemine geçmek durumunda. Meclis İç Tüzüğü'nü değiştirmek mecburiyetinde. Siyasi Partiler Yasası'nı değiştirerek siyasi partilerin merkezden değil, yerelden yönetimini sağlamak durumunda. Ayrıca Yerel Yönetim Reformu'nu gerçekten ciddi şekilde yaparak Türkiye bu anlamda kararları merkezden çevreye dağıtmak mecburiyetinde."
"Ganayim Sistemi getirilmeli"
Numan Kurtulmuş, yapılması gereken en önemli konularından birisinin Amerikalıların Osmanlı'dan alıp bugün kullandığı bir sistem olan Ganayim Sistemi'nin getirilmesi gerektiğini belirterek, şöyle konuştu:
"İş başına gelenler, kendi üst ekibiyle beraber gelsin, ayrıldığı zaman da istiyorsa ayrılsın. Yani öyle bir şey olabilir mi? Bir çok bakan arkadaşımız, kendi yöneticilik kadrolarını dahi tespit ve tayin etmekte zorlandılar. Çünkü mahkemeler, eski görevden alınanları göreve getiriyor. Türkiye'nin bu alanda demokratik reformlarını sürdürebilmesi, Başkanlık Sistemi esaslı bir Anayasa ve bütün bu söylediklerimizin hepsini yapmak mecburiyeti vardır. Bu Türkiye için bir lüks değil, zarurettir. Bu anahtarı millete devretmektir.
Bugün bu siyasi kadro var, bugün bu siyasi parti var, yarın hepimiz ölüp gideceğiz, belki AK Parti kurumsal kimliği başka bir şey olacak, bunları bilmiyoruz ama Türkiye bu sistem değişikliğini sağlamak mecburiyetindedir. İşte biz bunu özellikle Başkanlık Sistemi'ni bunun için istiyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı istiyor diye değil, Tayyip Erdoğan'ın şahsı için Başkanlık Sistemi'ni Türkiye tartışıyor değil. Hele hele kimilerinin söylediği gibi bir diktatörlük hevesiyle bu söyleniliyor değil. Eğer diktatörlük hevesiyle idare edilse zaten mevcut 82 Anayasası askeri bir rejim. Şöyle dizayn edilmiş, yasama, yürütme ve yargıyı aslında birbirinden bağımsız ve ayrıştırmamış; parçalamış 82 Anayasası, parçalanmış iradelerin üzerinde. Bu siviller bu işi zaten yapamaz, başına da bir asker getirelim diye cumhurbaşkanını belirlemişler ve cumhurbaşkanına da öyle yetkiler vermişler ki... Mesela Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yurtdışına göndermek için Meclis'ten tezkere geçirmeniz lazım ama cumhurbaşkanı, isterse tek başına gönderebilir. Cumhurbaşkanı isterse parlamentoyu feshedebilir. Cumhurbaşkanı isterse Bakanlar Kurulu'nu, başbakanı görevden alabilir. Olağanüstü yetkilerle donatılmış bir cumhurbaşkanlığı var. Dolayısıyla, eğer Tayyip Erdoğan, herhangi bir şekilde gücü daha fazla elinde bulundurmak istiyorsa aslında en uygun sistem mevcut bu yapıdır ama bu millete açık bir sistem değildir. Millete rağmen devleti millete karşı korumak için dizayn edilmiş bir cumhurbaşkanlığı mekanizmasıdır. Bu mekanizmanın değiştirilmesi için mutlaka Türkiye'nin seçilmiş Başkanlık Sistemi'ne gitmesi zarurettir."
SON VİDEO HABER
Haber Ara