TİMETÜRK | HABER MERKEZİ
Hakan Fidan'ın istifası sonrası kulislerde MİT Müsteşarlığı için adı geçen ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın da adını zikrettiği Dervişoğlu'nun da geçmişte ilginç bir davanın muhatabı olduğu ortaya çıktı.
Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Muhammed Dervişoğlu'nun adı daha önce ilginç bir davayla gündeme gelmişti. Muhammed Dervişoğlu'nun hakkında 16 Kasım 2011 tarihinde "Ali Can" adıyla gönderilen bir ihbar maili, Dervişoğlu'nun kızı Nazlı'nın 751 bin liralık harcama yaptığını öne sürüyordu. Ayrıca Dervişoğlu'nun da 2006 - 2012 arasında toplam 1milyon 432 bin lira harcadığı iddia edilirken o dönem basına yansıyan haberlere göre Dervişoğlu bu paraların "kaynağını" açıklayamıyordu. 7 Şubat 2012 tarihine giden süreçte ismi sık sık duyulan Dervişoğlu, Oslo görüşmelerinde adı sık sık geçen bir isimdi. Öte yandan MİT Müsteşar Yardımcısı olarak Dervişoğlu'nun ismi ilk 22 Aralık 2010'da Anadolu Ajansı tarafından servis edilmişti ve kamuoyu bu ismi ilk kez o tarihte öğrenmişti. Oslo kayıtlarının sızdırılmasının ardından Hakan Fidan'ı "KCK" üzerinden hedef alan çevrelerin Dervişoğlu'nu da haksız kazanç iddialarıyla safdışı etmek istediği öne sürülürken 7 Şubat 2012'ye kadar geçen süreçte başka kimlerin benzeri şekilde hedef alındığı bilinmiyor.
Bütün bunlar yaşandı, haberleştirildi ve Muhammed Dervişoğlu'nun adı isimsiz bir ihbarla Ankara Cumhuriyet Savcısı Abdullah Bulgen tarafından hazırlanan iddianameye konuldu. Savcı, Dervişoğlu'nun 8 yıla kadar ağır hapsini ve memurluktan atılmasını talep ediyordu.
"İMZASIZ İHBAR"LA "MEMURLUKTAN ATILMA"
Ankara 24.Asliye Ceza Mahkemesi tarafından görülen dava basına ve izleyicilere kapalıydı ancak tutanaklardan edinilen bilgiye göre Dervişoğlu, MİT Teftiş Kurulu'nun soruşturmasında aklandığını, isimsiz ve adressiz bir ihbarla yıpratılmak istendiğini savunuyordu. Mektubun kim tarafından gönderildiği dahi bilinmeden böylesi bir dava açılmasını normal karşılamadığını söyleyen Dervişoğlu'na göre bu ihbarlar belli odaklar tarafından organize ediliyordu ve mailler yurtdışından gönderiliyordu.
Timetürk'ün geçtiğimiz hafta gündeme getirdiği haberde adı geçen eski MİT mensubu Önder Sığırcıkoğlu, Türkiye'nin resmi olarak misafiri olan Hüseyin Harmuş'u kaçırarak Suriye makamlarına teslim etmiş ancak mahkemede sadece hapis cezası almış ve memuriyeti devam ettirilmişti. Hatta Sığırcıkoğlu, resmi olarak Cilvegözü Sınır Kapısı'na bağlı çalışmak üzere Gümrük Müdürlüğü'nde görevlendirilmişti. Suçunu itiraf eden eski bir MİT mensubunun dahi memurluğu devam ettirilirken üst düzey bir bürokrat olan Muhammed Dervişoğlu'nun isimsiz bir ihbar sonucu memurluktan atılmak istenmesi akıllara "kumpas" ihtimalini getirdi. İsimsiz ihbarların özellikle Ergenekon, Balyoz, Selam Örgütü, Çeçen cinayetleri dosyası gibi "paralel yapı"nın müdahil olduğu öne sürülen dosyalarda kullanılan yöntemlerden olması geçtiğimiz dönemde sıkça gündeme gelmişti.
2012 yılında başlayan dava geçtiğimiz Eylül ayında tamamlandı ve yapılan yargılama sonucunda Dervişoğlu'nun beraatine karar verildi. Kararın gerekçesinde, Dervişoğlu hakkındaki davanın imzasız ihbar e-posta ile açıldığına dikkat çekilerek, “Sanık MİT Müsteşarlığı’nda üst düzey yöneticidir. Anayasal güvence altında bulunan hürriyetlerinin birtakım isnatlarla yıpratılması kişilere ve çalıştıkları kurumlara olan saygınlığı zedeleyebilir. İsimsiz ve adressiz bir ihbar mektubunun dayanaklarından öte bir delil söz konusu değildir.” denildi. Hakime göre herhangi bir ek delil olmaksızın sadece isimsiz bir ihbal mailiyle işlem yapılmıştı ve bu işlemin hukuki bir anlamı bulunmuyordu. Davayla ilgili daha fazla detay basında yer almadı ancak dava bittikten sonra Dervişoğlu hakkında belli odaklar tarafından "1 milyonun kaynağını açıklayamadı ama Kamu Güvenliği Müsteşarı oldu" propagandası yapıldı.
Ankara kulislerinde Muhammed Dervişoğlu'nun MİT müsteşarlığı için adı geçen isimlerden olması sebebiyle organize bir şekilde yıpratılmak istendiği iddia ediliyordu. Dervişoğlu'na isimsiz ihbarla dava açan savcı Abdullah Bulgen de Ankara'da memur suçlarıyla ilgili çalışırken 17 Aralık sürecinden sonra HSYK tarafından Kocaeli'ye gönderilmişti.