Kurtulmuş, Kanal 7'de konuk olduğu Başkent Kulisi Programı'nda, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın milletvekilliği için istifasını değerlendiren Kurtulmuş, bunun hayırlı uğurlu olması temennisinde bulundu. "2012'deki 7 Şubat meselesi, yakın demokrasi tarihi bakımından önemli bir dönüm noktasıydı" diye konuşan Kurtulmuş, "Orada hedef alınan sadece Hakan Bey'in kendisi ya da MİT'in kurumsal kimliği değil onun ötesinde Türkiye'nin siyasi iktidarını, Türkiye'de o zaman hükümetin başında olan Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ve O'nun şahsında da Türkiye'nin ileriye doğru hamle yapma iradesini, Türkiye'nin daha bağımsız karar alma, yeni dış etkilerden mümkün olduğunca azalmış şekilde kendi ayakları üzerinde duran Türkiye'ye karşı yapılmış bir operasyondur" ifadesini kullandı.
Kurtulmuş, o süreçte de böylesi bir değerlendirmede bulunduklarını ifade ederek, sonraki gelişmelerin de bunu ortaya koyduğunu kaydetti. "Gelişmeler, meselinin zaten tamamen böyle olduğu, 7 Şubat hadisesinin bu sürecin önemli kilit taşlarından birisi olduğunu ispat etmiş oldu. Dolayısıyla, Hakan Bey'in de 7 Şubat'ta istifa etmiş olması, bu anlamda bir anlamlı cevap olarak da algılandı. Ben, hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum" değerlendirmesinde bulunan Kurtulmuş, bunun yeni Türkiye'nin inşası sürecine katkısı olacağını düşündüğünü ifade etti.
Kurtulmuş, Fidan'ın MİT Müsteşarlığı döneminde ve daha önceki görevlerinde başarılara imza attığını belirterek, fikrinin, çizgisinin düzgün olduğunu söyledi. Kurtulmuş, "Sayın Fidan, inşallah bürokrasideki başarısını, siyasette de sürdürür" dedi. Hakan Fidan'ı kendisinin de bu süreçte daha yakından tanıma imkanı bulduğunu anlatan Kurtulmuş, "Fikri, zikri, demokrasiye olan inancı, yeni Türkiye'yi algılaması, bir dava şuuru içinde hareket ediyor olmasını yakinen tanıdığımız bir arkadaşımız. Dolayısıyla bu özellikleriyle de AK Parti siyasi hareketine katkı sunacağına inananlardanım" diye konuştu.
"Hakan Fidan'ın çözüm sürecine çok önemli katkıları oldu. İmralı ile görüşmelere bizzat nezaret ettiğini biliyoruz. Burada bir boşluk doğar mı" şeklindeki soru üzerine Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Çözüm sürecinin iki tarafı var. Bir, irade kısmı. Zaten irade de boşluk ortaya çıkarsa, ondan sonra ne yaparsanız yapın bu süreç yürümezdi. Şimdiye kadar çok çalkantılı dönemlerden, Kobani hadiseleri dolayısıyla sokağa dökülen ve maalesef provokasyon içerisinde hareket edenlerin, o provokasyonlarına rağmen bu süreç herhangi bir şekilde sekteye uğramadı. Daha evvel başka provokasyonlar yapıldı, yine sekteye uğramadı. Burada, siyasi irade çok açık bir şekilde, Türkiye'nin en kanlı, en problemli sorunu olan bu sorunu çözmek için iradesine sonuna kadar sahip çıkıyor. Milletin çok ciddi bir şekilde destek verdiğini biliyoruz. Her şeye rağmen millet, 'bu işi bir an evvel bitirin' talimatını veriyor. Siyasete de bu talimatını veriyor. Dolayısıyla ne kadar provokasyon yapılırsa yapılsın, süreç bu irade devam ettiği sürece mutlaka sonlandırılacak. Ümit ediyorum ki, en kısa zamanda da sonuç alınacaktır."
İkinci kısmın ise teknik olduğuna işaret eden Kurtulmuş, "Ben, başından itibaren bir siyasetçi olarak İmralı'ya kim gitti, ne konuştu, nasıl konuştu gibi tüm bunların önemli olmadığını, bunun teknik bir mesele olduğunu, bunun da MİT'in kurumsal kimliği üzerinden yürütüldüğünü biliyorum. Doğrusunun da bu olduğunu biliyorum" görüşünü paylaştı.
İngiltere ve Filipinler'de de benzer mekanizmaların oluştuğunu örneklendiren Kurtulmuş, "MİT'in bütün kadrosu değişse bile, oradaki MİT'in bu süreçle ilgili hafızasının, tavrının, kurumsal yapısının devam edeceğini biliyoruz. Dolayısıyla, bu anlamda sürece en ufak bir zarar vereceğini düşünmüyorum" ifadesini kullandı.
- "Türkiye Çözüm sürecine bir günde gelmedi"
Çözüm sürecine ilişkin de değerlendirme yapan Kutulmuş, "Eğer ümit var olan bir süreci yürütmüyor olsaydık; çoktan bu süreç rafa kaldırılırdı. Bu kadar provokasyona rağmen. Dolayısıyla, Türkiye Çözüm sürecine bir günde gelmedi" dedi.
Kurtulmuş, iktidarda olan siyasi partinin oy almak için de böyle bir süreci başlatmadığının altını çizerek, "Türkiye'nin, Cumhuriyet tarihi boyunca, hatta belki son 100-150 yılın en önemli sorunu olan Kürt meselesinin halledilebilmesi; Türkiye'de herkesin birinci sınıf vatandaş olarak kendisini hissedebileceği, demokrasinin ileri standartları içerisinde yaşayacağı bir sürecin oluşabilmesi için Türkiye siyasi iradesiyle düğmeye bastı" şeklinde konuştu.
Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı zamanında "Bedeli ne olursa olsun, bu sorunu çözmek iradesindeyiz" ifadesinin önemli bir kararlılık olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Çünkü, 30 küsur yıl sürmüş, 35 bin insan ölmüş. Türkiye'de yaklaşık 7 bin insanımız şehit olmuş. Türkiye'nin 1,2 trilyon maddi kaybına vesile olmuş en az ihtimalle. Bunun hesaplamalarını yaptık. Karar şuydu. Bu devam etsin, ocaklar sönmeye devam etsin, analar ağlamaya devam etsin mi yoksa Türkiye gerçekten devletle millet arasında barışmanın bir parçası olarak bu sorunu halletme sürecinde ilerlesin mi? İkincisi de Türkiye, çevresi bu kadar çok bir ateş çemberine dönmüşken, kendi içerisinde dirliğini ve birliğini sağlayan bir ülke mi olsun, yoksa Suriye, Irak ve diğer ülkeler gibi Türkiye de bir bölünme sürecinin içerisine giren ülke mi olsun?"
Kurtulmuş, bu anlamda çözüm sürecinin, kanlı sürecin sona erdirilmesi iradesi olduğunu vurgulayarak, aynı zamanda da milli birlik ve bütünlüğünün sağlanması, aynı topraklarda yaşayan Kürtlerin, Türklerin ve diğerlerinin hep birlikte barış içinde kıyamete kadar yaşamasının projesi olduğunu söyledi. Bu nedenle, bu iradeden bir dakika bile geri durmadıklarını ifade eden Kurtulmuş, çok azgın akan bir suda karşıya geçmeye çalıştıklarını belirtti. Kurtulmuş, neredeyse suyun yüzde 90'nı geçtiklerini, geriye ise çok az ama riskli bir bölüm kaldığını dile getirdi.
Kurtulmuş, örgütün içinde de farklı kanaatleri olanların, farklı provokasyonların etkisinde kalanların olabildiğine işaret ederek, "Genele baktığımızda elinde silah olan da 'artık ben silahlı mücadele vermeyeceğim. Çünkü, silahlı mücadelenin sonu yoktur. Artık, bu anlamda 30 yıl daha dağa gidelim, silahlı bir şekilde dağda mücadele verelim' diyecek bir siyasi irade karşımızda kalmadı. Bunun doğru olmadığını, yaşanan bu süreç içinde bu mücadelenin içinde olan önemli bir kitle de görmüş oldu" diye konuştu.
Bundan sonra demokrasi çerçevesinde, kavganın, silahların, çatışmanın olmadığı ama fikri ve siyasi mücadelenin en ileri düzeyde olduğu bir döneme geçileceğini ümit ettiğini vurgulayan Kurtulmuş, "Bu, Türkiye'nin birlik ve dirliği açısından olduğu gibi Türkiye'deki siyasal Kürt hareketi için de doğru olan yoldur" dedi.
Kurtulmuş, sözlerine şöyle sürdürdü:
"ABD'nin Irak'ı işgali, hatta Rusların Afganistan'ı işgali, arkasından bağımsızlığı kazanmaları, arkasından ABD'nin Afganistan'ı işgali ile birlikte son 25 yıldır devam eden süreçte, bölgemizde tüm ülkeler dağılma, parçalanma süreci yaşadı. Bu dağılmanın iki fay hattı var. Birisi etnik, diğeri mezhep çatışmaları. Bunlar maalesef, Libya ikiye bölünde, Mısır siyasetten bölündü, Yemen iç savaşın içine düştü, Irak fiilen üçe bölündü, Suriye çok parçaya bölündü. Böyle bir ortamda, Türkiye tam da fay hattı üzerinde bölgenin ayrışmaya çalışıldığı bir dönemde 'Yeter artık, biz Türkler ve Kürtler aynı milletin insanlarıyız; aynı ümmetin, aynı coğrafyanın fertleriyiz' diye burada bir barışı sağlayabilirse; bu sadece bizim için değil bütün bölge ve dünya için adım olacaktır."
- "HDP'nin siyaset denklemi dışında kalacağını zannetmiyorum"
Kurtulmuş, "HDP'nin barajı aşamaması halinde, 'siz siyaset yapmayın' mesajı çıkmayacak mı seçimlerden" sorusu üzerine, "Hayır çıkmayacak. Bir kere HDP parti olarak mı, bağımsız olarak mı seçime girer bunun kararını vermek bize düşmez. Bu konu hakkında konuşmak da siyaset bakımından doğru olmaz" ifadesini kullandı.
HDP'nin Kürt siyasi hareketinde önemli bir etkisi olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, "Ben, HDP'nin siyaset denklemi dışında kalacağını zannetmiyorum. Çünkü, toplumsal karşılığı olan, Türkiye'de etkisi olan bir harekettir. Açıkçası gönlüm de HDP'nin parlamentonun içinde olmasını ister" dedi. Kurtulmuş, HDP'nin siyasi nasıl yapması gerektiğinin işaretlerinin, geçen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaya konulduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:
"Sayın Demirtaş'ın bir Türkiye partisi olma istikametindeki gayretleri, kampanyasına oturmuş olduğu bir dil, silahları, çatışmayı öteleyen bir anlayış içerisinde kampanyanın yapılması, HDP'yi klasik oylarının üstünde bir oy almaya getirdi. Demek ki, HDP'ye oy veren seçmen de 'Ey HDP yöneticisi, siz bu silahların bırakılmasını sağlayın, biz şehirlerimizde artık barut, çatışma istemiyoruz. insanlar ölsün istemiyoruz. artık siyaset diliniz, bütün Türkiye'yi kuşatan, barışı esas alan bir dil olsun. Konuşursanız, ben de size destek veririm' diyor.
Bu anlamda, bilinçlenmiş bir seçmen kitlesiyle de karşı karşıya olduğumuz açıktır. Bunu istemeyenler yok mudur? Olabilir. Genel kitlenin kanaatinin bu olduğu, geçtiğimiz Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de ortaya konuldu. Ümit ederim ki, bu seçim kampanyasında bütün Türkiye'ye hitap eden, barışçıl bir dili kullanan kampanya yürütürler. Hem de Türkiye'nin her yerinde seçim, güven ve huzur içerisinde sürdürülmüş olur."
(Sürecek)