Dolar

34,8744

Euro

36,7325

Altın

3.040,44

Bist

10.122,52

Başbakan Yardımcısı Arınç: (3)

Başbakan Yardımcısı Arınç: (3)

11 Yıl Önce Güncellendi

2015-02-07 00:14:30

Başbakan Yardımcısı Arınç: (3)
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, muhalefetin başkanlık sistemi eleştirilerine ilişkin, "Allah saklasın, şöyle bir ihtimal olsa, Recep Tayyip Erdoğan siyasette olmasıydı ve bugünkü şartlar içerisinde biz bunu konuşmaya başlasaydık, inanın böyle bir tepki alınması mümkün değildi" dedi.

Arınç, CNN Türk'teki "Baştan Sona" programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Başkanlık sistemi ve yeni anayasaya ilişkin görüşleri sorulan Arınç, "Her şey konuşulmalı, önemli olan Türkiye'nin geleceği. Buna parlamentoda karar vereceğiz. Biz kendi modelimizi hükümet ve parti olarak hazırlarız. Ama nihayet bunu parlamentoya sunacağız. Bunun teklif edilme, karar verilme usulü belli. Sonunda bunu vatandaşın referandumuna sunalım ki yeni bir anayasa yapmış olalım" ifadelerini kullandı.

Arınç, anayasa uzlaşma komisyonunda yaşanan aksamaları hatırlatarak, "Orada engellemeleri yapanlardan bir tanesi Süheyl Batum, partisiyle de ilişkisi kesildi. Keşke Rıza Türmen gibi arkadaşlar olsaydı, orada ilerleme sağlanacaktı. Diğer partilerden de tıkayanlar oldu ama genelde CHP'nin engellemesiyle orada hiç mesafe alamadık. MHP'nin de delegasyonları vardı. HDP bir 'large' çalışıyordu. İttifak önemli olduğu için maalesef netice alamadık" diye konuştu.

- "İktidarla çatışan cumhurbaşkanları gördük"

Parti liderliğinden cumhurbaşkanlığına gelenlerin hatırlatılması üzerine Arınç, şu değerlendirmeleri yaptı:

"Demokrat Parti'nin genel başkanı olmakla aynı zamanda cumhurbaşkanı olmak çok gerilerde kaldı. 1950 devriminden sonra böyle bir süreç geçmiş olabilir ama daha sonra darbe sonucu cumhurbaşkanı olanlar var, genelkurmay başkanlığından ayrıldıktan sonra cumhurbaşkanı olanlar var. Ara dönemde seçilemeyince 'Bu biraz da ehven' denilerek seçilenler var. Mesele Anayasa Mahkemesi başkanıyken seçilmiş ama güzel bir muhalefet partisi gibi iktidarla çatışan cumhurbaşkanları da gördük."

Arınç, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde mevcut sistemdeki sıkıntıları gördüğünü belirterek, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in 7 yıllık görev süresinin Türkiye için zor geçtiğini söyledi. Cumhurbaşkanlarına mevcut anayasada mutlak tarafsızlık ilkesi getirildiğini anımsatan Arınç, bu durumun meclis başkanları için geçerli olmadığını dile getirdi. Arınç, kendi meclis başkanlığı döneminde partisine aidat ödediğini dile getirerek, buna rağmen partinin hiçbir çalışmasına katılamadığını kaydetti.

Partilerden cumhurbaşkanlığına geçenler konusunda değerlendirmelerini sürdüren Arınç, şunları söyledi:

"Zihniyet ve düşünceleri silmek, yok etmek mümkün değil. Bu partiyi kuran, partinin 12 yıl başbakanlığını yapan, Türkiye'nin bütün icraatlarında imzası olan değerli bir siyaset adamının bugün cumhurbaşkanı oldu diye soyutlanması, başka bir kimlikle halkın karşısına çıkması mümkün değil. Bugün, Cumhurbaşkanımızın yaptığını fiili olarak, meydanlarda halkın içerisinde Demirel, Özal, Sezer yapmış mıdır, bunlara ayrıca bakmak gerekir. Sayın Cumhurbaşkanımız diyor ki 'Bu tarafsızlık başka bir şeydir. Ben milletin tarafındayım. Milletle beraber oldum, olmaya devam edeceğim. Ben siyasi mesaj vermiyorum, millete istikbalini gösteriyorum. İstikbalinde güzel şeyler olsun diye de tavsiyede bulunuyorum' diyor. Cumhurbaşkanımızın mutlak tarafsızlığı yanında mutlak sorumsuzluğu var. Sorumsuzluk sadece vatana ihanetle sınırlı."

- Başkanlık sistemi

Başkanlık sisteminin yakın zamanda konuşulmaya başlandığını dile getiren Arınç, şöyle devam etti:

"Muhalefetin tavrı, başkanlık sisteminin iyiliği ve kötülüğü üzerinde değil. 'Başkan olacak kişi Recep Tayyip Erdoğan'dır. Aman, olmasın. O olursa biz biteriz. Dolayısıyla ne parti kalır, ne bizim şansımız kalır. Bu kişi cumhurbaşkanı da seçilir başkan da seçilir' mantığı üzerinden yürüdü. Böyle olunca da eleştiriler hep şahsa yöneldi. Allah saklasın, şöyle bir ihtimal olsa, Recep Tayyip Erdoğan siyasette olmasıydı ve bugünkü şartlar içerisinde biz bunu konuşmaya başlasaydık, inanın böyle bir tepki alınması mümkün değildi. 'Sadece bu kişi başkan olur. Olmaması lazım. Bu tehlikeli bir insan, bu zor insan, bu karizmatik bir insan, bu güçlü bir insan. Milleti arkasından sürüklüyor, götürüyor. Biz de parti olarak, barajı aşmakla meşgulüz, işimiz daha da zorlaşır' böyle bakmamak lazım."

Başkanlık sistemine karşı muhalefet açısından ahlaki ve siyasi dayanağın olmadığını belirten Arınç, AK Parti'nin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın görüşlerini dikkate alacağını söyledi.

- "Şahsımın değil, partimin alacağı karar önemli"

Arınç, gönlünde yatan bir model olup olmadığının sorulması üzerine, "Ben tarttım. İlk çıktığı zaman bu sözler, herkes başkanlığa karşıydı. Ben tartışılabilir olduğunu söyledim. 'Bunu tartışmak ayıp değil, günah değil. Bu bir sistemdir, bu sistem de demokratiktir, bunu tartışalım' dedim. Ama Meclis Başkanlığı yapmış bir insana bunu sorduğunuz zaman benim gibi bütün meclis başkanlığı yapanlar, parlamenter demokratik sistemi tercih ederler. Biz gözümüzü mecliste açtık. Meclisin güçlü olmasını, bu sistemin devam etmesini arzu ederiz. O zamanlar bana sorulduğunda bunu da söylemiş olabilirim. Yani parlamenter sistemin Türkiye için daha yararlı olabileceğini söylemiş olabilirim. Ama sonra anayasa çalışmaları sırasında, biz bu sistem üzerine biraz daha derinleştik. Olabilirliği noktasına geldik. Şimdi benim şahsi düşüncemden ziyade partinin alacağı karar önemli. Mesela Bakanlar Kurulu'nda bu konu görüşülse, ben fikrimi, kanaatimi söylerim. Arkadaşlarım da söyler. Ondan sonra Sayın Başbakanımız 'kararımız şudur' der; ben ona uyarım. Düşüncemden farklı olsa dahi. Grup içerisinde bunu tartışırız, orada komisyonlar kurarız. Bilimsel olarak bunun üzerinde dururuz. Durmadık henüz. Anayasa Komisyonu olarak çalıştık ama parti grubu içerisinde bunu enine boyuna tartışmadık. Partim ne derse ben de ona uyarım. Eminim ki bu birliği seçime giderken veya seçime giderken hazırlayıp seçimden sonra hemen konuşabilecek duruma getireceğiz" diye konuştu.

- "Kapatma davası, yeni anayasa çalışmalarına denk getirildi"

Yeni anayasa çalışmasına 2007'de başlandığını hatırlatan Arınç, o dönem yaşanan süreci şöyle anlattı:

"Başbakanımız talimat verdi. 'Bilimsel olarak yeni anayasayı hazırlayın' dedi. Sonra biz onu siyasi olarak gözden geçirelim. Sonra parlamentoya getirelim. O zaman çoğunluğumuz vardı. En azından 330'un üzerindeydik. Biz, bu çalışmaları yaparken tam bilimsel grup çalışmasını bitirdi, meclise getireceğimiz gün, Anayasa Mahkemesi'ne kapatma davası açıldı. Bence kapatma davasının görünmeyen sebeplerinden birisi yeni bir anayasa yapma çalışmamızdır."

Arınç, bugüne kadarki anayasaların tepki anayasası olduğunu anlatarak, genelde darbelerden sonra yapıldıklarını kaydetti. Darbecilerin isteklerine uygun olarak anayasalar yapıldığını dile getiren Arınç, mevcut anayasadaki bazı aksaklıklara örnekler verdi. Arınç, darbe anayasasının mantığının kalmadığına işaret ederek, yeni bir anayasanın gerekliliğine vurgu yaptı.

Bülent Arınç, yeni anayasanın öz ve sade, 50-60 maddeyi geçmeyen, temel hakların esas olduğu bir anayasa olması gerektiğini söyledi.

- Bank Asya'nın yönetiminin yüzde 63'üne el konulması

Arınç, "Bank Asya konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine, şu görüşleri iletti:

"Uygulanışı itibarıyla kesinlikle siyasi değil, teknik ve hukuki bir durum olduğu biliniyor. Bank Asya konusu yalnız bugün değil, 1,5 senedir konuşuluyordu. Rasyosu düşük, içindeki kredilerin kullanılma durumu yazılıyor, konuşuluyordu ama AK Parti hükümetleri olarak hiçbir bankaya el konulmasını arzu etmedik. Çünkü bizim gelişimize yol açan siyasi sonuçlardan birisi 2001 krizinde batan bankalar ve bunların halkın sırtına yüklediği 40 katrilyonluk bir yüktü. İktidarlarımız döneminde İmar Bankası dışında, hiçbir bankaya ve katılım bankasına el konulmadı. Bunun için de gerekli kolaylıklar sağlandı. Bank Asya konusunda da 'her türlü kolaylığı sağlıyoruz ancak bizim dediklerimizi yapmıyorlar' diye Sayın Ali Babacan'ın bana dediğini biliyorum. Ben ona güvenirim. Yani biraz da Bank Asya tarafını tutarak bunları sorduğum zaman 'Şunların yapılması isteniyor ancak onlar bunu kabul etmiyorlar. Hatta bir ara Ziraat Bankası'na veya yabancı bir ortağa satışı söz konusuydu. Ancak banka dik tutuyor işi. Biz böyle bir şey düşünmüyoruz diyorlar' dedi. Yani Ziraat Bankası satın almış olsaydı, bugünkü durum ortaya çıkmış olmayacaktı."

Arınç, BDDK tarafından bankanın imtiyazlı ortaklarının payları ve gerçek kişiliklerinin istendiğini ancak bunun mühlet verilmesine rağmen gönderilmediğini kaydetti.

- "Son yaşanan olaylarla bağlantısı yok"

Ardından yönetimin yüzde 63'üne el konulduğunu anımsatan Arınç, şunları aktardı:

"Banka işlemleri devam ediyor. Banka açık. Yani dün ne yaptıysa bugün de yapıyor ama bu gizli ortaklık yapısının belli olmamasından dolayı, yine bankanın menfaatine TMSF böyle bir yönetim getirdi. Bunun siyasetle ya da son yaşanan olaylarla bağlantısı olmadığını düşünüyorum. Bu teknik, hukuki bir konu. Bu zaman içinde daha süratli bir şekilde yapılabilirdi. 'Bu el koyma siyasidir çünkü geçmişte siyasetçiler bu bankayı cemaatin finans organı olarak gördüler. Bu nedenle el koymak istediler. Şimdi böyle yaptılar' gibi o tarafın unsurları bunu sürekli pompalamaya çalışıyorlar. Bank Asya'nın önüne gelenlerin ellerindeki pankartlar, dış basına servis edilenler bunu gösteriyor. Yani bu şartlar çok daha öncesinden bilindiğine göre, tereddüt etmeden bir sene, 5 ay önce bu işlemler yapılabilirdi ve siyasi söylemlerin hedefi haline getirilmez, sadece bunun hukuki bir mesele olduğu ifade edilebilirdi. Şık olanı yapmak lazım yoksa kafalar karışabilir. 'Bunlar bilerek el koydular' noktasına gelirsek, finans sektörü de dışarıdaki itibarımız da Türkiye'deki birtakım kurumlar da bundan etkilenir diye endişe ederim."

Arınç, "Cemaatin değil mi bu banka?" sorusuna karşılık da "Şüphesiz. Yayınlanan videolarda görüyoruz ki açılışta başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere birçok bildiğimiz insan orada vardı. Belki davet edilmiş olsaydım ben de gitmiş olacaktım. Unutmayalım ki biz bunların Kızılcahamam'daki tesislerinde eşlerimizle birlikte kamp yapıyoruz. Hatta birçok milletvekilimizin burada devremülkü var. Bir yıl öncesine kadar bu bankada hesabı olan pek çok arkadaşımız da vardı. Siz Bank Asya'yı şu ya da bu şekilde hedef haline getirirseniz, sonra da 'hukuken buna mecbur kaldık' derseniz, karşı taraf da 'Zaten niyetleri buydu. Bahane arıyorlardı. Buna el koyacaklardı. Biz bunun kurbanı olduk' diyebilirler" ifadelerini kullandı.

Bankaların rasyo, mevduat ve kullanılabilir kredilerin BDDK tarafından takip edildiğini anlatan Arınç, faizsiz ve inancına daha yakın olduğu için kendisinin de bir zamanlar Bank Asya'nın müşterisi olduğunu ancak söz konusu olayların çıkmasından sonra ilişkisini kestiğini açıkladı.

- "Yönetimi şeffaf değil"

Bankaya daha önce de insanların ev, araba, bileziğini satarak katkıda bulunduğunu dile getiren Arınç, şunları kaydetti:

"Bir baba geldi. 'Kızım dershanede öğretmenlik yapıyor. Bankadan 20 bin lira kredi çektirmişler. Bank Asya'ya yatırtmışlar rasyosu yükselsin diye' dedi. Bu bir dayanışmadır. Bugün bile bir çocuk gidiyor harçlığını, öbürü bileziğini yatırıyor. İnanırsanız böyle şeyler yapılır. Bu insanları kınamamak lazım. Öyle inanıyorlar. Rasyo yükseldi ancak kim bu adamlar? Bu mevduat nereye gitti, nerede kullanıldı? Bu ortaklık paydaları nasıl taksim edildi? Koca banka. Bunun denetleme mekanizması var. İlgili kurumlar 'Ver, seni görmek istiyorum. Kim bu insanlar?' diyor. Şimdi isimleri boy boy sıralanıyor. Ancak bunlar bildirilmeyince sıkıntı oluyor. 'Yönetimine el koyarım' diyor. 100 bin liraya kadar mevduata güvence var. Şimdi para yatıranların da bir zararı olmayacak. Mevduatlarını ve rasyolarını güçlendirdiler ancak yönetim açık ve şeffaf değil. TMSF de sana yönetici tayin ediliyor. Şimdi banka daha da güçlendi diyorlar. Bunlar herhangi bir banka için de yapılabilir. Ancak bir paralel devlet yapılanması ile ciddi bir mücadele içinde olduğumuz bugünlerde bunları hedef göstermeden, 'Seni kapatacağım, senin hesabını göreceğim' anlamına gelecek cümleler söylemeden, madem hukuki konu, 'Gerekçemiz şu, bundan dolayı böyle bir işlem yaptım' demek daha doğru olur. Bu mücadele dün başlamadı, bitmedi, yarın devam edecek."

"Bir cemaatin bankası olur mu?" denildiğini ifade eden Arınç, "Daha önce olmuş ve bunun açılışına gitmişiz. Asya Termal'e gitmişiz. Para çekmişiz, yatırmışız. Geçmişimizi silemeyiz. Bankanın mülkiyet hanesinde, 'cemaatin bankası' yazmıyor. Onlara göre Hocaefendileri var. 'Gidin okul açın' diyor, açıyorlar. Yine talimat veriyor, 'katılım bankası kurun', kuruyorlar. "Şu imamın dediğini yapın' diyorlar, yapıyorlar. Bunların hiçbirin kimliğinde cemaat yazmıyor. Ama biz biliyorduk ki bu cemaate mensup insanlar tarafından kuruldu. Ancak parayı nasıl, nerede kullandıkları konusunda fikrimiz yoktu. Bugün mücadelemizi yaptığımız şey, temiz saf insanlar değil. Bu paralar kullanılarak, devlet aleyhinde bir şey yapıldıysa, yasa dışı kaynaklar kullanılarak birileri zengin olmuşsa, asıl karşı durulması gereken budur. Biz bunların bu yüzünü bilmiyorduk. Müesseselerinde ağırlandık. Ne zaman çağırdılarsa gittik ancak bu konularda bir bilgimiz yoktu" şeklinde konuştu.

Bank Asya'nın Türkçe Olimpiyatları'na sponsor olduğunu dile getiren Arınç, şunları aktardı:

"Başka sponsorlar da olurdu ve bunların büyük çoğunluğu şimdi bu yapıya karşı mücadele ediyor. Farkında olmadığımız şeylerden dolayı sorumlu değiliz. 'Bunlar iyi insanlar, iyi işler yapıyor' diye düşünebiliriz. Başka cemaatlerin de böyle finans kurumları olabilir. Bugün hükümet olarak, üst kurul olarak kendi görevlerimizi yapmak durumundayız. Tamamen el konulmuş olsaydı sebepleri farklı olurdu ancak 'yönetime bunları atadım' diyor ve bu yüzde 63'ünü ancak kapsıyor. 'Listeyi getirin. Bilançonuzu, kar zarar hanenizi, ortaklarınızı görelim, bankanın yönetimi sizin olsun' diyorlar. Daha ne desinler."

(Sürecek)

Haber Ara