Davutoğlu, Kanal 7 ve Ülke TV kanallarının ortak canlı yayınında gündeme dair soruları yanıtladı.
"Başkanlık sistemiyle ilgili ne düşündüğü ve bu konuda nerede durduğu" sorusu üzerine Davutoğlu, başkanlık sisteminin, Türkiye'de iki aydır değil, yıllardır gündemde bulunduğunu, yeni bir olgu olmadığını belirtti.
Bu konuda da meselenin öncelikle sistem ve ilke bazında ele alınması gerektiğini kaydeden Davutoğlu, "O anlamda son başkanlık sistemi tartışması etrafındaki tartışma ortamını, psikolojisini doğru görmüyorum. Yani hepimizin öncelikle Türkiye'nin geleceğiyle ilgili bir konuyu tartışırken soğukkanlı bir şekilde ve rasyonel argümanlarla tartışmamız lazım. Olayı kişiselleştirmeden ve kesinlikle bir karşılık içine girmeden tartışmamız lazım" diye konuştu.
Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Nihayet sistem parlamenter sistem de olsa başkanlık sistemi de olsa bu ülkenin sistemi olacak. Şöyle bir argüman, 'başkanlık sistemiyle otoriter yapılara geçilir'. Delilin ne? Yani politika, siyaset bilimi okuyan en iptidai düzeyde olan kişiler de bilir ki demokrasi, başkanlık sistemiyle de yürür, geçerli hale gelir, uygulanır, parlamenter sistemle de. Mukayeseli siyasi çalışmaların hepsinde bunlar demokratik sistemlerdir. Otoriter bir eğilim varsa parlamenter sistemden de çıkabilir. Weimar Cumhuriyeti, Almanya'da, parlamenter sistemin ilk tecrübeleri, 1. Dünya Savaşı öncesi Hitler'i çıkardı. Başkanlık sisteminden de çıkabilir, parlamenter sistemden de. Önemli olan şu siyasi zihniyet ve olaya nasıl baktığınız. Bir defa insan haklarına inanan, evrensel temel ilkelerden hareket eden bir siyasi kültürün ve zihniyetin olduğu yerde başkanlık sistemi de hürriyetçi, özgürlükçü olur, parlamenter sistemi de olur. Eğer böyle bir zihniyet, böyle bir kültür gelişmemişse her ikisinde de otoriter yapılara gidiş olur. Yani normatif olarak 'Başkanlık sistemi otoriterdir, parlamenter sistem demokratiktir' diye bir ayrım yapmak siyaset bilimi açısından cehalettir. Ben öncelikle hani başbakan olarak değil, kavramları netleştirmek bakımından buna önem veriyorum."
Davutoğlu, "İkincisi Türkiye'de pür parlamenter sistem oldu mu? Bu da ayrı bir soru. Sanki öyle bir kanaat var ki pür parlamenter bir sistem gayet iyi işliyordu da bir gün Sayın Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak, AK Parti veya belli bir siyasi yaklaşım içinde olanlar, Türkiye'de çok iyi işleyen bir parlamenter sistemden aldılar, başkanlık sistemine geçmek istiyorlar. Böyle bir şey de yok" ifadesini kullandı.
-"Bu, vesayetçi bir yapı"-
Başbakan Davutoğlu, şunları söyledi:
"Türkiye'de cumhurbaşkanlığı makamı niçin bu şekilde tartışmalı hale geldi. Bunun sorumlusu AK Parti değil ki. Bunun sorumlusu Türkiye'deki cumhurbaşkanlığı sistemini, devlet başkanlığı diyeyim hatta, çünkü bunun içinde Evren de var, yani darbe lideri olarak, cumhur seçmediği halde iş başına gelmiş, getirenler bu makama bir rol biçtiler. AK Parti'nin, bana sorarsanız, yaptığı en büyük devrim, yani çok yol yapmamız, dış politikada şu faaliyeti yapmamız, çok büyükelçilik açmamız falan değil. Bir özgüven, iki daha önemlisi Türkiye'de AK Parti iş başına gelene kadar başbakanlara ve millet iradesiyle parlamenter olduğu varsayılan sistemde iş başına gelenlere şu deniyordu; 'Sen şunlarla ilgilen. Yani yol yap', Menderes'e denen. Karayolları, yollar hep o dönemde yapıldı. 'Baraj yap', Demirel baraj kralıydı. Özal'a da 'dünyaya Türkiye'yi aç'. 'Ama zinhar devletin yüksek stratejilerine karışma'. Kıbrıs politikası ne olacak? 'Onu Milli Güvenlik Kurulu'nda bir daire bilir'. Türkiye'de Kürt sorununa nasıl yaklaşılacak? 'Ona sen karışamazsın, bu 100 yıllık meseledir, bir karışırsan ortalık dağılır'. Efendim Alevi sorunu ne olacak? 'Milli güvenlik meselesidir, Milli Güvenlik Kurulu bilir'. Başbakanların alanları sadece lojistiğe ayrılmıştır tabiri caizse. AK Parti'nin, yaptığı devrim nedir? Türkiye'nin dış politikasında da ekonomisinde de stratejisinde de temel demokratik alanlarda da kararın ancak ve ancak seçilmişler tarafından verilmesi gerektiğidir, fikridir."
Davutoğlu, "Neydi biliyor musunuz? Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı, bir kurucu devlet başkanı olarak ve cumhuriyete geçişle birlikte zaten üzerinde bir konumdaydı. İnönü devlet başkanı ve parti başkanlığını neredeyse birleştiren bir otoriter yapıya işte eğer CHP rahatsızsa o dönemi, onu bildiği için belki de rahatsız oluyor. Daha sonra Bayar, Menderes şeyi. Aynı partiden gelmekle cumhuriyetin kurucu kadrolarındandır Bayar, onun bir ağırlığı içinde" görüşünü dile getirdi.
Başbakan Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ama esas 27 Mayıs'tan sonra cumhurbaşkanlığı makamı şöyle görüldü, 'Halkın seçtiği kişiler, yaramaz çocuk gibidir tabiri caizse. Her an yoldan çıkabilirler. Yukarıda birisi otursun ve oraya müdahale etsin. Yoldan çıkıldığı zaman şöyle bir düzene konsun'. Bu, millete olan güvensizliktendi. Bir vesayet rejiminin kurumu gibi görüldü, cumhurbaşkanlığı ve devlet başkanlığı gibi son derece mübarek ve temsil bakımından önemli bir makam. Bu yüzden de 27 Mayıs ihtilali sonrasında herkes, bir gelenek neredeyse oluştu, genelkurmay başkanlığından sonra gelinen makam. O bakımdan hesaplar yapılırdı eskiden. En çarpıcı hesap 1977, Demirel ile Korutürk'ün ihtilafa düşüp iki ayrı kuvvet komutanı iş başına getirmek için büyük rekabet sürdü. Sebep? Çünkü Genelkurmay hiyerarşisi içinde hangi kuvvet komutanının, nereye geleceği bir sonraki devlet başkanını da belirleyeceği için önemli görülüyordu. Aradan Kenan Evren çıktı biliyorsunuz o ihtilaftan. Bu vesayetçi bir yapı."
-"Bugün tartışılan şey parlamenter sistemin başarısızlığı değildir"-
12 Eylül'den sonra bunun daha da kurumsallaştığını vurgulayan Davutoğlu, 12 Eylül Anayasa'sının, hiçbir hesap verme sorumluluğu olmayan ama çok büyük yetkilerle donatılmış bir cumhurbaşkanlığını öngördüğünü kaydetti.
Davutoğlu, "O anayasayı yazanlar, cumhurbaşkanının hep ya asker ya da yani bürokrasinin onay verdiği bir isim olacağını düşünerek yaptılar. Bir gün Abdullah Gül'ün, hatta Özal'ın, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın geleceğini düşünerek yazmadılar. Yazsalardı başka türlü yazarlardı. Onu engellemek için ne olur diye yazarlardı" görüşünü dile getirdi.
Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Özal'ın o yıllarda ne çileler çektiğini hepimiz biliriz. Şimdi böyle bir süreçten geliyor. Burada parlamenter sistemin seçtiği başbakan, parlamenter sistem işliyor olsaydı, Özal o kadar çile çekmezdi, en ufak kararda Evren'i ikna etmeye çalışmazdı. 28 Şubat'ta rahmetli Necmettin Erbakan'ı, hocamızı, MGK önünde, sınava çıkmış çocuk gibi bir muamele, yani terletmek için o yaşta, o itibarda, o cehdi, gayreti göstermiş bir insanı, orada, Milli Güvenlik Kurulu'nda hesap veren başbakan durumuna, hani savunan adam noktasına gelmezdi."
Parlamenter sistemin işletilmediğini ve buna izin verilmediğini ifade eden Davutoğlu, "Dolayısıyla bugün tartışılan şey parlamenter sistemin başarısızlığı değildir. Parlamenter sistem olup da başarılı olan son derece iyi örnekler var. İngiltere örneğinde, 200-300 yıla giden parlamenter sistemi var" dedi.
Almanya örneğinin daha da çarpıcı olduğunu dile getiren Davutoğlu, "Almanya var. O da ayrı bir varsayımdır. 'Başkanlık sistemine geçildiğinde federal yapıya geçilir'. Hayır. Parlamenter sistem olmakla birlikte Almanya federal bir devlettir. Yani bunun illa böyle olması da gerekmiyor. Bu kurallar öylesine yerleştiriliyor ki alternatifler daraltılsın" diye konuştu.
-"Bu kişisel bir mesele değildir"-
Parlamenter sistemde zorluk çeken herkesin bu fikirleri savunduğunu anımsatan Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Özal da savundu, Demirel de savundu, Erbakan hoca da savundu, Türkeş de savundu. Çünkü bir çıkış yolu arıyorlardı. Açık söyleyeyim, reaktif savunuldu. Yani buradaki her yanlışlık şurada kurtulacak, çözülecek gibi. Doğru dürüst, sağlıklı bunu tartışamadık. Şimdi yapmamız gereken, ben şeyde mesela çok ümitlenmiştim, açık söyleyeyim, iki sefer bu konuda. 2007'de 367 fırtınasını yaşadıktan sonra ki bugünkü seçilmiş cumhurbaşkanına da AK Parti kendi iradesiyle gelmedi. Zorladılar bizi. e-muhtıra olmamış olsaydı, 367 yaşanmamış olsaydı, normal süreçte halk seçip, tartışma bile belki olmayacaktı. Ama bugün halkın seçtiği cumhurbaşkanı yetkileri konusunda spekülasyon yapanlar, onlar bu işin müsebbibi olacak şekilde o zaman CHP, 367 safsatasının arkasında durdu. Şimdi buradan zorlanarak sistem, zorlaya zorlaya ve zorlana zorlana bir yere geldi. Düşünün Ecevit'le Sezer'in yaşadığı bir kitap atmakla sistemdeki bir kriz, bir uyum krizi, ekonomik krize dönüştü."
Davutoğlu, "Bu yetki karmaşası, kargaşası içinde ancak kişisel ilişkilerin iyiliği ve bir dava ahlakıyla AK Parti iktidarları bu meseleyi aştı. Gerek, Sayın Abdullah Gül, Sayın Recep Tayyip Erdoğan, hani iki cumhurbaşkanı olarak devir teslim esnasında, bütün o süreçte olanlar, şimdi de bizim hem cumhurbaşkanımızın hem benim sahip olduğumuz dava ahlakı ve kişisel ahlak ki bunları tartışma konusu yapmayız, ne o yapar, ne ben yaparım, Türkiye'nin istikrarı açısından önemli bir unsur haline geldi. Çünkü sistem başka türlü yürümüyor" ifadesini kullandı.
Başbakan Davutoğlu, şunları söyledi:
"Halbuki sistem dediğimiz şey, mesela Belçika'da çok uzun krizler yaşandı, hükümet kurulamadı. Kimse fark etmiyor. Neden? Çünkü sistem işliyor. Şimdi Türkiye'de bu anlamda başkanlık sistemi de dahil olmak üzere bu konular ele alındığı zaman önce birkaç şey sormamız lazım. Bir, bu kişisel bir mesele değildir. Şu kişiyi bu makama getirmek ya da bu kişiyi o makamdan uzaklaştırmak için sistem tartışması yapılmaz. Sistem bir kere kurduğunuzda 50-100 yıl işleyecek şekilde inşa edildiği zaman yürür. Makyavel'in söylediği çok çarpıcı bir misal vardır. 16. yüzyıl, 'Osmanlı Devleti gibi bir devleti kurmak çok zordur, kurduktan sonra idare etmek çok kolaydır. Fransa gibi bir devleti kurmak çok kolaydır ama kurduktan sonra idare etmek mümkün değildir'. Önemli olan öyle bir sistem kuralım ki bu sistem, bu siyasal sistem hem ülkenin ihtiyaçlarına cevap teşkil etsin hem geçmiş bütün olumsuzluklardan gerekli dersler çıkartılarak, rasyonel bir zemine oturtulsun hem de temel siyasal zihniyeti, kültürü yansıtsın. Bu çerçevede olaylara bakmak gerektiği kanaatindeyim."
Davutoğlu, "Türkiye'de şu anda seçilmiş cumhurbaşkanı, seçilmiş başbakan, ikisi de güçlü motif olarak, her ikisi de ülkesi için koşturduğunda büyük bir sinerji doğar. Elhamdülillah bu sinerji doğdu. Bu sinerji ülkede yeni bir heyecan da oluşturdu. Her yerde gördüğümüz" ifadesini kullandı.
(Sürecek)