AA muhabirine gündemdeki konuları değerlendiren Ünal, hem CHP hem de HDP'nin Meclis gündemindeki "İç Güvenlik Paketi"ne karşı çıktığını kaydetti.
"HDP seçimlere PKK'nın silahın gölgesinin güvencesinde gitmek istiyor. Yüzü kapalı insanların elinde molotof kokteyliyle sokakları şiddet sarmalına sokan milislerin oluşturduğu yüksek gerilimde seçimlere itmek istiyor" diyen Ünal, İç Güvenlik Yasası'nın çıkmaması için her şeyi yapacağını ifade ettiğini hatırlattı.
CHP'nin de seçimlere giderken yeniden Gezi'yi canlandırmak, sokakları hareketlendirmek istediğini savunan Ünal, "O yüzden Kemal Kılıçdaroğlu insanları sokağa davet ediyor. CHP; Gezi'de olduğu gibi yüzü kapalı vandalların sokakları ateşe vermesini, kamu malına zarar vermesini, insanların araçları ve ulaşım araçlarının yakıp yıkılmasını, dolayısıyla da seçimlere giderken sokakların hareketlenmesini istiyor. CHP de bu yüzden İç Güvenlik Paketi'ne karşı çıkıyor" dedi.
Ünal, hem HDP hem de CHP'nin "yüzü kapalı, elinde molotof ve demir bilyeler olan çevreye, insanlara, kamu düzenine zarar veren vandalların şiddetinden medet umar durumda" olduğunu ifade eden Ünal, AK Parti'nin her zaman söylediği "gönüllere girmeden sandıktan çıkamazsınız" anlayışına karşı "sokaklara inelim, sandığı bertaraf edelim, sokaktan iktidar çıkaralım" görüşünü savunduklarını söyledi.
-"Kemal Kılıçdaroğlu, CHP'nin başına da yakışmamaktadır"
"Bunlardan siyasetçi olmaz. Bunlar anti siyaset yapıyorlar" diyen Ünal sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu konuda HDP'yi anlarım. Çünkü HDP, PKK'nın vesayetinde, komiserlerin vesayetinde siyaset yapıyor. Peki CHP kimin vesayetinde siyaset yapıp sokakları hareketlendirmek istiyor? Maalesef CHP de paralel yapının vesayetinde siyaset yapıyor. Bunu ben söylemiyorum, kendi milletvekilleri söylüyor. Dolayısıyla fotoğraf son derece net. İnsanları sokağa çağıran siyaset, siyaset değildir, anti siyasettir. CHP'nin yaptığı da zaten anti siyasettir. Deniz Baykal bir devlet adamıydı. Baykal, siyaseti ve siyasi sorumluluğu bilen bir genel başkandı ve liderdi ama Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkan olduğu günden beri her zaman anti siyaset yapmayı tercih etti. Kemal Kılıçdaroğlu hiçbir zaman siyasal çözümlerden ve önerilerden yana olmadı. 24. Dönem'in başında yemin kriziyle başlayan süreçte TBMM'nin mehabetine, Meclis'te tecelli eden millet iradesine aykırı ne varsa hepsini sistematik olarak yaptı. Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaptığı anti siyasettir, muhalefet değildir, nefret söylemine dayalı karşıtlıktır. Dolayısıyla Kemal Kılıçdaroğlu'nun insanları sokağa çağırması siyasetin değil, şiddetin ve terörün bir parçası olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Çünkü hiçbir siyasetçi, çözüm olarak sokağı göstermez. Ancak şiddet yanlısı, anti siyaset yapan, demokrasiye, Parlamento'ya, sandığa inanmayan ve kaos yanlısı bir genel başkan bunu yapar. Siyasetçi diyemiyorum çünkü Kemal Kılıçdaroğlu siyasetçi değildir. Anti siyaset yapan bir adam, siyasetçi olamaz. Kemal Kılıçdaroğlu, CHP'nin başına da yakışmamaktadır. Sen Gezi'ye destek vereceksin, DHKP-C'ye dolaylı yönden destek vereceksin, ondan sonra sokağı, şiddeti destekleyeceksin, senin desteklediğin yayın organları insanları sokağa çağıracak, nefret söylemini bir siyasal söylem haline getireceksin, siyasetin bütün kurumlarını ve kurallarını ihlal edip anti siyaset yapacaksın. Böyle bir genel başkanlık olmaz."
-"Kılıçdaroğlu'nun dünkü konuşması tam anlamıyla bir facia"
Kılıçdaroğlu'nun dün yaptığı grup konuşmasını "tam anlamıyla bir facia" olarak tanımlayan Ünal, sokağa çağrı yaptığını, yeniden Gezi'yi canlandırmak, sokakları hareketlendirmek istediğini söyledi. Siyasetin sokaktaki kargaşanın Parlamento aracılığıyla düzene dönüştürülmesi olduğunu belirten Ünal, şu görüşleri savundu:
"Eğer bir siyasetçi siyasal çözüm dili üretmiyor ve insanları sokağa davet ediyorsa, bu siyasetçi anarşiden, kaostan, sokaktan yanadır; sandıktan, demokrasiden, siyasetten ve çözümden yana değildir. Bunlar Gezi olaylarında olduğu gibi tekrardan insanların sokağa dökülmesini istiyor. Ben Dikmen'de oturuyorum, Gezi olaylarında 6 gün evime gidemedim, yollar kapatıldı. Kılıçdaroğlu bunu istiyor. Sokaklar karışsın, insanlar sokağa dökülsün, ondan sonra yeni Berkin Elvan'lar, Ali İsmail Korkmaz'lar, o canlar hayatını kaybetsin istiyor. Halk TV spikeri 'keşke bir kaç kişi ölseydi' diyebilmiştir. Halk TV günlerce insanları sokağa davet etmiştir. Zaten CHP bunu şimdi yapmıyor. Demokrat Parti döneminde de bunu İsmet İnönü yaptı. Demokrat Parti döneminde de iktidar olamayacağını anlayan CHP; üniversiteleri, gençleri sokağa çağırdı. Askerle, yargıyla darbe yapamayan CHP, tarih boyunca her zaman son çare olarak insanları nefret söylemiyle sokağa dökmeyi tercih etti. Bugün de eski alışkanlığını nüksettiriyor."
-"Kontrollü gerilim üzerinden çatışma çözümü görüşmelerinde avantajlı hale gelmek istiyorlar"
Ünal, Çözüm Süreci'ni seçim sürecine, seçim sürecini kamu düzenine, kamu düzenini Çözüm Süreci'ne endekslemenin yanlış olduğunu belirterek, her birinin kendi mecrasında devam ettiğini vurguladı. HDP'nin; seçim süreci ile Çözüm Süreci'ni bir şekilde birbirinin gerek şartı haline getirmeye çalıştığını savunan Ünal, daha önce de Kobani'yi Çözüm Süreci'nin gerek şartı haline getirdiğini söyledi.
"Şimdi bir de seçim sürecini bunun gerek şartı haline getirmek istiyorlar. Çözüm Süreci, seçimler ve kamu düzeninin üçü birbirini enfekte etmemesi gereken konulardır. HDP örgütün bölgeyi tektipleştirmek için oluşturduğu yüksek gerilimin avantajıyla seçimlere gitmek istiyor" görüşünü ifade eden Ünal, kamu düzeni üzerinden Çözüm Süreci'ni, Çözüm Süreci üzerinden seçim sürecini bir enfeksiyona uğratmadan devam ettirdiklerini kaydetti.
Çözüm Süreci'nin muhatabının HDP ya da PKK olmadığını, milletin tamamı tarafından kabul görmüş, onaylanmış, takdir edilmiş, sahip çıkılmış bir süreç olduğuna işaret eden Ünal, şöyle konuştu:
"Edirne'de çocuğunu askere gönderen anne de çözüm sürecini desteklemektedir, Şırnak'ta iş yerinin kepengini açan esnaf da desteklemektedir. Çözüm Süreci, demokratik siyasetin egemen olana, silahlar susana, silahsızlanma gerçekleşinceye kadardır. Nihai hedefi budur. Çözüm Süreci devam edecektir. Çözüm Süreci'nin içerisinde çatışma çözümü dediğimiz silahların bırakılması, şiddetin sonlandırılması ve demokratik siyasetin egemen kılınması için yürütülen görüşmeler kısmında PKK ve HDP ile devletin yaptığı görüşmeler vardır. Bunlar devam etmektedir. 2013'te İmralı'nın yaptığı demokratik siyaset çağrısının önümüzdeki süreçte yenilenmesi ve silahsızlanmasının bir an önce başlatılmasını bekliyoruz. Kamu düzeni Edirne'de neyse, Cizre, Şırnak, Silopi'de de odur bizim için. Ama maalesef hem müzakere hem mücadele stratejisini takip ederek kontrollü bir gerilim oluşturuyorlar ve kontrollü gerilim üzerinden de çatışma çözümü görüşmelerinde avantajlı hale gelmeyi istiyorlar. Biz tabii ki bunun farkındayız. Burada milletimiz, halkımız rahat olsun. Kamu düzeni sağlanacaktır. Seçim süreciyle ilgili sıkıntı yoktur. Çözüm Süreci inşallah çözümle sonuçlanacaktır. Kimsenin kamu düzenine ilişkin bir kaygısı, endişesi olmasın. Kaybeden; sokağı hareketlendirmek, kamu düzenini bozmak, demokratik siyasete ihanet eden, demokratik siyasetin yanında durmak yerine şiddetin, paralel yapının, kaosun yanında durmak isteyenler olacak."