Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) tarafından düzenlenen ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bürokratları ile çok sayıda sivil toplum kuruluşu ve akademisyenin katıldığı 'Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesinde İstanbul Sözleşmesi Çalıştayı'nın sonuç raporu hazırlandı.
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ile ilgili değerlendirme ve önerilerin yer aldığı raporda, kanunda cumhuriyet savcılıklarının talep ve tedbir kararı verecek merciler arasında yer almamasının bir eksiklik olduğu belirtildi. Suç teşkil eden bir fiilde cumhuriyet savcılarının da tedbir kararı verebilmesinin gerekliliğine işaret edildi.
Kanun kapsamında korunan kişinin çocuğuna tanınan kreş imkanının sınırlandırılmasının uygun olmadığı ifade edilerek, sınırlamada tek ölçütün asgari ücret olması gerektiği, asgari ücret ve altında ücret alanlara koşulsuz kreşten yararlanma imkanının tanınması istendi.
Koruyucu tedbir kararının yalnızca kişinin evli olması durumunda verilmesinin yeterli olmadığı, imam nikahlı veya birlikte yaşayanların bu tedbir kararından yararlandırılmamasının kanunun amacı ile örtüşmediği kaydedildi.
-'Mağdurdan belge getirmesi istenmesin'
Kanunda şiddete uğrayan ve uğrama tehlikesi bulunan ve çeşitli kurumlara başvuran kurumlara 'uzlaştırma ve arabuluculuk' önerilemeyeceğinin kanunda açıkça yer almadığı ve bunun eksiklik olduğu ifade edildi.
Raporda, konuyla ilgili kanun ve yönetmeliklerde bazı düzenlemelere gidilmesi gerektiği belirtildi.
'Adli Yardım' konusunda ilgili kanunlarda yapılaÂcak değişiklikle, şiddet mağdurunun ilgili kurumlardan belge getirmesinin istenmesinden vazgeçilmesi gerektiği ifade edilerek, kadın ve çocuklara uygulanan şiddet ile ilgili 'özel bir yasal düzenleme' yapılması önerisinde bulunuldu.
Raporda, 'Cinsel taciz ve cinsel istismar suçlarının faillerinin cezalarının ertelenmesi yahut tutuksuz yargılanarak toplumda infiale sebebiyet verilmesi gibi durumlar dikkate alınarak, failin rehabilite edilmeden tekrar toplum içerisine dönerek tehlike oluşturmaya devam etmesinin engellenmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır' ifadesine yer verildi.
-'Fail ön plana çıkartılmalı'
Şiddetin henüz başlamadan önlenmesi için toplumsal farkındalık çalışmalarına ağırlık verilmesi gerektiğinin altı çizilerek, evlilik öncesi ile anne ve baba eğitim seminerlerinin yaygınlaştırılması ve ücretsiz hale getirilmesi gerektiği belirtildi.
Şiddet haberlerinde, şiddet mağduruna odaklanılması yerine failin ön plana çıkartılmasının sağlanması, aksi duruma cezai müeyyide getirilmesi gerektiği öne sürülerek, şunlar kaydedildi:
'Emniyet Genel Müdürlüğündeki bir birimin, dizileri izlemek suretiyle trafik kurallarına uyulmaması halinde dizi yapımcılarına uyarı göndermesi şeklindeki çalışması, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca da modellenmelidir. Medya, özellikle izlenme oranı yüksek diziler, kadına karşı şiddet ve ayrımcılık konusunda ayrı bir ekip tarafından izlenmelidir.'
Gerçekleşen şiddet değil yargılama sonunda şiddet faillerine ve cinsel saldırı faillerine verilen cezalar konusunda kamuoyunun bilgilendirilmesi gerektiğine dikkat çekilerek, şiddetle mücadele konusunda toplumsal farkındalık oluşturacak dizilere sponsor olunması, olumlu örneklerin ödüllendirilmesi önerileri getirildi.
-'Kadına Yönelik Şiddet birimi kurulmalı'
Şiddet mağduru kadınların, yaşadıkları her şiddet olayının sonunda farklı kurum ve kuruluşlara gitmesi ve her defasında farklı kişilere yaşadıklarını anlatması yerine kişi odaklı çalışmaların yapılmasının önemine işaret edilerek, aile mahkemelerinin iş yükü dikkate alınarak, sadece şiddet vakalarını derinlemesine inceleyecek kadına yönelik şiddete ilişkin 'özel ihtisas mahkemeleri'nin oluşturulması önerildi.
'Şiddet mahkemeleri'nde hakim, savcı, sosyal araştırmacı, psikolog, pedagog gibi uzman kadroların atanması gerektiği ifade edildi.
Mağdurun korunması ile birlikte bu tedbiri destekleyici surette şiddet failinin etkin ve hızlı bir şekilde cezalandırılmasının önemine dikkat çekilerek, kadına yönelik şiddete ilşkin özel ceza infaz sistemi getirilmesi gerektiğine, koruyucu tedbir kararları verilmesi aşamasında işlenen suçlarda şiddete başvuran kişiler için denetimli serbestlik, erteleme, paraya çevirme gibi yöntemlere başvurulmamasının engellenmesine vurgu yapıldı.
Tedbir talebi ile başvuru yapan veya boşanma davası devam eden tarafların, psikolojik destek almasının zorunlu hale getirilmesi ve devlet tarafından bu konuda gerekli yasal düzenlemelerin yapılması önerildi.
Kolluk kuvvetlerinde 'kadına yönelik şiddet' olayları ile ilgili ayrı birimin kurulması ve kurulacak birime uzman personel yerleştirilmesi isteğine de yer verilen raporda, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun uygulanması için yeterli bütçe tahsisi yapılması gerektiği belirtildi.
-'Kanunun bir çok uygulaması eksik kalmaktadır'
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının 'ALO 183' hattının sadece şiddet mağdurları için değil bakanlığın hizmet alanı olan tüm konularda bilgilendirme yapan bir hat olduğu ifade edilerek, iş yükünün fazla olması nedeniyle çok acil durumlarda şiddet mağdurunun ihtiyaç duyduğunda yardım hattına ulaşamama riskinin bulunduğuna dikkat çekildi.
Bu riskin hayati öneminin bulunduğunun altı çizilerek, 'Şiddet mağdurları için ayrı bir yardım hattı kurulmalıdır. Bu hat için Türkçe, Kürtçe, Arapça gibi dil seçenekleri getirilmelidir' ifadesi kullanıldı.
Hastane, belediye gibi kamu kurumlarında 'aile terapisi'nden faydalanılacak birimlerin kurulması, eğitimlerin şiddeti uygulayan, şiddet uygulama ihtimali olan faillere yönelik olması gerektiği belirtildi.
Raporda, şunlar kaydedildi:
'Şiddet mağdurlarına yönelik psiko-sosyal destek, sağlık yönlendirmeleri, hukuk danışmanlığı, eğitim öğretime devam etme, iş ve meslek edindirmeye yönelik çalışmaların halen düzenleme aşamasında olması ve uygulamaya tam olarak geçilmemiş olması sebebiyle, şiddetle mücadelede kanunun bir çok uygulaması eksik kalmaktadır. Bu sorunların çözümünde ilgili bakanlıklar ile işbirliği kaçınılmaz olup, işbirliğinin sadece iyi niyet dileklerini içeren ve hiçbir yaptırımı olmayan 'eylem planları' şeklinde olmaması, bağlayıcı ve denetlenebilir olması zorunludur.'
-'Evlere mektup gönderilmeli'
Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri'nin (ŞÖNİM) kurulmasıyla hedeflenen şiddet mağdurları için 'tek kapı sistemi'nin derhal hayata geçirilmesi; psikolog, pedagog ve uzmanların 'kadın' personellerden seçilmesine özen gösterilmesi gerektiğine dikkat çekildi.
Merkez tarafından verilen destek hizmetlerinde, mağdur kadının istihdamının öncelikle olmasının sağlanması, şiddetin önlenmesi ile ilgili tespit amaçlı ev ziyaretleri, anket çalışmaları, eğitim çalışmaları, evlere mekÂtup, broşür gönderimi gibi çalışmaların organize edilmesi gerektiği belirtildi.
ŞÖNİM'lerin İstanbul Sözleşmesi gereği önemli bir görevi ifa ettiğine dikkat çekilen raporda, ŞÖNİM'lerin yerlerinin kadınların rahatlıkla ulaşabilecekleri bir şekilde düzenlenmediği, merkezlerin kadınların rahatlıkla ulaşabilecekleri ve verim alınabilecek yerlerde kurulması gerektiği kaydedildi.
Kadın konukevi ve ilk kabul birimi gibi merkezlerin sayılarının artırılmasının önerildiği raporda, 'ŞÖNİM'lerin görev alanında olan ve iş yükünü arttıran, ayrıca fail ve mağdurun aynı binada olması ile sonuçlanan 'şiddet failinin rehabilitasyonu' görevi farklı kurumlara verilmelidir' ifadesi kullanıldı.
Cinsel şiddet mağdurları için ayrı bir kurum olarak 'tecavüz/cinsel şiddet kriz merkezleri'nin kurulması önerilerek, ŞÖNİM mekanlarının, engelli, yaşlı, hamile, yeni bebekli, mülteci/geçici koruma altında olanlar, okur-yazar olmayan, Türkçe konuşamayan, çatışma ortamından gelen kadınlar gibi, özel ihtiyaç sahibi ve şiddete açık hassas grup kadınlara hizmet üretecek biçimde düzenlenmesi gerektiği kaydedildi.