“Biz burada Yunanistan’da hapsedilmiş durumdayız,” diyor Atina’daki Fas toplumunun temsilcilerinden Zuhri Abdulrahim. Ekliyor sonra, “Burada bizim için iş yok, çocuklarımız için okul yok, bina bodrumlarında birkaç mescitten başka camii de yok.”
Onun bıraktığı yerden soyadını vermek istemeyen Suriyeli Halef devam ediyor:
“Burada kalmayı biz de istemiyoruz. Yunanistan’ın kendi zorlukları olan bir ülke olduğunu biliyoruz ama başka bir ülkeye gitmemize de izin yok, ülkemize gönüllü geri dönmek için bile aylarca beklemek zorundayız.”
Hep bir ağızdan, Arapça, Yunanca, İngilizce ve arada birkaç kelime de Türkçe hararetli bir konuşma başlıyor.
Onlar, çeşitli tahminlere göre sayıları bir milyona yaklaşan, Arap ve Afrika ülkeleriyle Pakistan ve Afganistan’dan gelen, çoğu yasal olmayan bir biçimde ekonomik kriz içindeki Yunanistan’da yaşamaya çalışan göçmenler. Resmi istatistiklere göre, yalnızca yarım milyona yakını ikamet iznine sahip.
25 Ocak Pazar günü yapılacak olan erken genel seçimde, ekonomik krizden sonra en fazla tartışılan konulardan biri de onların durumu.
Çoğu işsiz ve hatta evsiz. Üstelik polis baskınlarından ve kendilerine yönelik ırkçı saldırılardan endişeliler.
Onlarla bir araya geldiğimiz yer ise Atina’daki Kolonos mahallesinde Yunanlılarla birlikte 2004’de kurdukları Göçmen Okulu. Bu üç katlı binanın bir katında çok az sayıdaki göçmene barınak sağlanıyor. Beş aylık dönemlerde her dönemde 200 kişi olmak üzere Yunanca öğretiliyor.
“Birlikte çalışmak”
Göçmenlerin kendi aralarında yaptıkları uzun görüş alışverişini dinleyen lise öğretmeni Thanasis Kourkoulas amaçlarının ülkedeki göçmenlere yardımcı olmaktan daha çok birlikte bir şeyler yapabilmek olduğunu anlatıyor:
“Biz basit bir yardımlaşmadan daha ötesini amaçlıyoruz. Sonuçta aynı ülkede yaşıyoruz ve birlikte bir şeyler yapmanın, sorunlara çözüm bulmanın arayışı içindeyiz. “
Artan ırkçılık ve artan anti-ırkçılık
Okulda adını ve ismini vermek istemeyen göçmenlerden biri, "Atina’daki her polis karakolunu biliyorum çünkü sık sık evraklarım olmadığı için gözaltına alınıyorum" diye anlatıyor.
Kourkoulas da onun bıraktığı yerden devam ediyor:
“Polis ve Altın Şafak birlikte hareket ediyor. Çoğu zaman polis, Altın Şafak’a göz yumuyor.”
Abdurrahman da ekliyor, “Yalnızca bugün iki Faslı saldırıya uğradı, bunlar artık çok sık olmaya başladı.”
Irkçı Altın Şafak Partisi 2012 seçimlerinde yüzde 7’ye yakın oy almıştı. Göçmen okulunun bulunduğu bölgedeki oy oranıysa yüzde 10.2’ydi. Ancak bu oylarda bir düşüş yaşanıyor, seçim tahmini anketlerine göre, Pazar günü yapılacak olan seçimlerde Altın Şafak’ın yüzde 5 oranında oy alması bekleniyor. Ama bu kadarı bile onları üçüncü parti yapabilir.
Altın Şafak Partisi’nin oylarının düşmesinin arkasında, liderleri Nikos Mihaloliakos’un ‘yasadışı faaliyetleri’ nedeniyle tutuklanması var. Partinin yedi diğer yöneticisi de tutuklu, sekizi de ev hapsinde.
Sığınmacılara seçimlerle ilgili tahminleri sorulduğunda ortak yanıt "Syriza kazanacak İnşallah" oluyor. [Fotoğraf: Reuters]
"Yunanistan’ı Yunanistanlılar yönetmeli”
Altın Şafak, hazırladığı seçim propagandası filmlerinde cezaevindeki milletvekillerinin, daha önce Parlamento’da yaptığı konuşmalara da yer veriyor. Bunlardan biri de Panagiotis Ilipoulos’un, Batı Trakya Türk azınlığını casus olmakla itham ettiği ve Türkiye Konsolosluğu'nun kapatılmasını istediği konuşma.
Parti lideri Mihaloliakos, partisinin seçim çalışması için yaptığı toplantılara cezaevinden telefonla bağlanıyor ve hapsin onları durdurmayacağını, onun yerine ülkeyi zor ekonomik şartlara sürükleyen diğer siyasetçilerin cezaevinde olması gerektiğini söylüyor. Parti’nin sloganıysa, “Yunanistan’ı Yunanistanlılar yönetmeli.”
Kourkoulas’a göre, Altın Şafak’ın oy oranının düşmesinde tek etken liderlerinin tutuklanması değil, bir yandan ekonomik krizle baş etmeye çalışan Yunanlılar bir yandan da, ‘Bize ne oluyor’ diye sormaya ve bu konuda daha çok düşünmeye başladılar:
“İnsanların gözü açıldı, çok etkin bir anti-ırkçı kampanya başladı ülkede.”
Yabancılar çalışma kamplarına
Atina Üniversitesi Ekonomi ve Siyaset Bilimi Fakültesinden Profesör Maria Komninos Al Jazeera’ya, Altın Şafak Partisi’nin para-militer ve genellikle alt-orta gelir grubundan insanlardan oluştuğunu anlattı:
“Hükümet uzun süre, Altın Şafak’a göz yumdu. Harekete geçmeye karar verdiklerinde de çok geçti ve çok az şey yaptılar. Bu partiyi destekleyenler, genellikle az eğitimli kişilerden oluşuyor ve kendilerini ekonomik kriz nedeniyle tehdit altında hissediyorlar. Bu tip partiler, normal zamanlarda da vardır ama o kadar da güçlü değildirler fakat kriz zamanlarında güçlerini arttırırlar, Yunanistan’da da böyle oldu.”
Altın Şafak Partisi ülkedeki göçmenlere seçim çalışmaları sırasında en fazla yer veren parti. İnternet sitelerinde ülkedeki yabancıları, ‘Yunanistan’ın ulusal kimliğini hedefleyen bir ordu’ olarak tanımlıyor ve derhal sınır dışı edilmeleri gerektiğini söylüyorlar:
“Ülkelerine geri gönderilinceye kadar yakınlarında yerleşim olmayan özel tutuklanma bölgelerinde toplanmalılar ve yaşam koşulları da beş yıldızlı otellerdeki gibi olmamalı. Yasaları çiğneyenlerin, klimalı yerlerde, Yunanlılara bile olmayan bedava yemek ve rahatlık içinde bekletilmesi kabul edilemez. Suç işlediklerinde hapishanelerde değil, bu gözaltı merkezlerinde, devlet yararına çalışarak tutulmalılar.”
Koşullar zaten farklı değil
Göçmen okulunda konuştuğumuz kişilerse zaten durumlarının Altın Şafak’ın tanımladığından çok da farklı olmadığını anlatıyorlar. Ülkede yabancıların zorunlu ikamete tabii tutulduğu merkezlerde, ısınma olmadığından çok az yiyecek verildiğinden, Uluslararası Af Örgütü’nün raporlarına da geçmiş işkence ve kötü muamelenin sistematik olduğundan söz ediyorlar.
Yunanistan’daki göçmenlerin başka bir sorunu da, Avrupa Birliği içinde yapılan anlaşmalar gereği üçüncü bir ülkeye gitmelerinin engelleniyor olması. Dublin Anlaşması onların başka ülkelere geçişlerine izin vermiyor.
Bu konuya dikkat çekmek için Yunan Parlamentosu önünde 19 Kasım 2014’de başlattıkları açlık greviyse 14 Ocak 2015’de bir polis baskınıyla dağıtıldı.
Bu açlık grevine, 25 Ocak 2015’de yapılacak olan seçimlerin anketlere göre birinci çıkması beklenen radikal-sol Syriza milletvekili Yiannis Michelogiannakis de katılmış, katılma gerekçesini de, “Bir milletvekilinin yeri, sokakta ezilenlerle birlikte olmalı, lüks apartman dairelerinde değil,” diye açıklamıştı.
“AB’nin Yunanistan’daki göçmen politikası da değişmeli”
Syriza göçmenler konusunda net tavır belirliyor ve seçim propagandasında bu konuya yer veriyor. İktidarın büyük ortağı Yeni Demokrasi Partisi Lideri ve Başbakan Samaras ile, Ocak ayı başında Türkiye-Yunanistan sınırında inşaa edilen ve göçmenlerin Yunanistan'a gelmesini amaçlayan yaklaşık 10 kilometrelik tel örgüleri ziyaret etti ve "Syriza'nın bütün yasa dışı göçmenleri Yunanistan'a toplamak gibi bir niyeti mi var?" diye konuştu.
Kourkoulas gibi Syriza yandaşlarıysa, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşullar için nasıl Avrupa Birliği’ni suçluyor ve AB’nin dayattığı ekonomik programın ülkeyi borç ödemekten nefes alamaz hale getirdiğini ve AB’den gelen kaynakların ekonomiyi canlandırmak yerine ülkedeki bankalara gittiğini iddia ediyorlarsa, göçmen politikası konusunda da AB’nin tutumunu eleştiriyorlar.
Uluslararası Af Örgütü de Yunanistan’daki göçmenlerin durumuyla ilgili hazırladığı bir raporda aynı konuya dikkat çekiyor ve 2011-2013 yılları arasında AB’nin Yunanistan’a göçmenlerin insani ihtiyaçları için yalnızca 12 milyon Euro verirken, sınır güvenliğinin sağlanması, yasal olmayan geçişlerin durdurulması, göçmenlerin ülkelerine geri gönderilmesi gibi konularda 227 milyon euroluk bir fon verdiğini söylüyor.
Syriza, seçim propagandasında ülkedeki göçmenler için AB Kurallarının tıpkı ekonomik konularda olduğu gibi yeniden müzakere edilmesini, gözaltı kamplarının kapatılmasını, Yunanistan’da doğan göçmen çocuklarına vatandaşlık verilmesini ve göçmenlerin yaptığı mülteci olarak kabul edilme başvurularının hızla sonuçlandırılmasını vaat ediyor.
Kourkoulas’a, “Syriza iktidara gelirse bunları yapabilir mi?” diye sorduğumuzda, dudak büküyor ve Syriza’ya oy verecek herkesin bu politikayı benimsemediğini, bu vaatlerin hemen yerine getirilmesinin zor olabileceğini itiraf ediyor:
“Ama yine de en azından göçmenlere karşı polisin izlediği sert tavır son bulacaktır.”
Soyadını vermek istemeyen ve adının Ahmet olduğunu söyleyen Pakistanlı göçmense Syriza’nın seçimleri alması durumunda kendileri için bir şeylerin değişeceğine inandığını vurguluyor.
Syriza konusu açılınca, göçmen okulundaki göçmenlerin yüzüne geniş bir gülümseme yayılıyor ve ortak bir dileği söylüyorlar:
"Syriza kazanacak İnşallah."
*Al Jazeera