Eceli gelen Avrupa
11 Yıl Önce Güncellendi
2015-01-23 13:07:49
TİMETURK BLOG | Bülent SÖNMEZ
Avrupaya ilk gittiğimde “Avrupa uzatmaları oynuyor” demiştim. Avrupanın artık insanlığa sunacak bir değere sahip olmadığı açıkça görülüyordu.
Aydınlanma ile üretilen bir çok değerin Avrupanın ve dünyanın şekillenmesinde önemli rol oynadığını biliyoruz. Ama artık Avrupa tamamen bir fikirler çöplüğüne dönmüş durumda. Varlıklarını koruyacak yeni değerlerden ve sağlam bakışaçısından yoksunlar.
Avrupanın bu duraklamasının sebeplerinden en önemlisi elde ettikleri dış dünyayı kontrol noktasındaki başarılarının sarhoşluğu ile kendi dışındaki herkesi aşağı görme saplantısıdır..
Bu saplantı insana bakıştaki bir parçalanmayı beraberinde getirmektedir. İlk dalga Hitler faşizminin güçlenmesi ile, ikinci dalga Hegelyen diyalektikten yola çıkan diyalektik materyalizmin mevzi kazanması ile gelmiştir. Bu iki yaklaşım Avrupanın dünyaya hediye ettiği çatışmacı ötekileştirici anlayışlardır. Bu anlayışların dünyaya ve insanlığa ne büyük bedeller ödettiği çok iyi bilinmektedir.
Avrupa bir çok başarısını din ve kutsalla savaşmasına borçlu olduğunu düşünmektedir. Haksız da sayılmazlar. Tahrif edilmiş ve kokuşmuş dinsel algı ve kurumlardan kurtulmak kolay olmamıştır. Ancak din ve kutsaldan kurtulayım derken bir başka uca savrulmuşlardır. Kurmak istedikleri dünya Dinin ve Kutsalın olmadığı bir dünyadır. Bu durumu Francis Bacon " kabızlık çeken bir insanın müshil alıp daha sonra ishalden ölmesine" benzetir.
Batı için din ve kutsal sadece Hristiyanlıktır. Bu yüzden egemen paradigma dine vekutsala kapalı bir paradigmadır. Batı egemenlerinin ürettikleri kapitalizm de ahlaki ve manevi değerlerden yoksundur.
Batıda bunun farkına varanlar olmuştur elbette. Ancak egemen paradigma onların sesleri kısmış ve tek yönlü bir algıyı bütün dünyaya dayatmıştır.
Bu kısır döngüyü farkedenlerin en önemlisi Aguste Comte dur.. O "İslamiyet ve Pozitivizm" adlı eserinde İslamdan özür dilemekte ve aslında kendi amaçladığı pozitivist algının İslamın söyledikleri ile örtüştüğünü vurgulamaktadır. Nietzsche de İslam'ın insana verdiği değere vurgu yapmış İslamın üstünlüğünü teslim etmiş ama İslam dairesi içinde meseleleri çözme ataklığı gösterememiş belki de ömrü vefa etmemiştir.
12 kişinin ölümü ile ayağa kalkan reflex neden Ortadoğudaki kan ve gözyaşına seyirci kalmaktadır sorusunun cevabı Avrupalının kendileri dışındakileri aşağı gören; onları insanlık aşamasına gelememiş vahşiler olarak tanımlayan algısına dayanmaktadır.
İslamifobya yaratmalarının sebebi bir insansal değerin savunusundan ziyade elden giden saltanatlarını korumaya dönük telaşlı bir adımdır. Ama tam da bu, onların sonunun iyice yaklaştığını göstermektedir. İslamifobya Batının sonunu hızlandırmaktadır.
Batı Aydınlanması hep kendi sorunlarına çareler arayarak gelişen bir süreçtir. Oysa şu an Batı sorunlarının kaynağını kendinde aramayı bırakmış ve kah “medeniyetler çatışmasından” kah “tarihin sonunun geldiğinden” dem vurarak kendi yetersizliklerini bir biçimde gizleme yoluna girmiştir.
Şu an Batı ayrımcılığı, ötekileştirmeyi, insanın insanı yoketmesini bilimsel kılıflarla insanlığa sunmalarının sonucu üzerinde düşüneceklerine sorunu dışarıda göstermeye çalışmaktadırlar. Bu durum, Batının artık düşünmediğinin, insanlğın sorunları ile ilgilenmediğinin ve değerlere sarılma iradesinden uzak bulunduğunun göstergesidir. Kısacası bu, bitişin resmidir. Oyunun bittiğini onlar da farkındadırlar. Ama sadece ömürlerini biraz daha uzatmak için korkular üretmekte; düşman yaratmaktadırlar. İslamın aydınlık çehresini karatarak güya kendi zaaflarını ve çirkinliklerini gizleyeceklerini zannetmektedirler.
Yükselen toplumların dostları; çöken toplumların ise korkuları vardır çünkü.
Ama korkunun ecele faydası yoktur...
İslam insanlığın tek ve son kalesidir oysa..Onların dünyasından fışkıran modern faşizm, diyalektik materyalizm ve vicdansız kapitalizmin kısır döngüsünden çıkaracak tek çıkış yoludur. Çünkü İslam mahza insaniyettir. Bütün insani değerleri dinamik bir şekilde temsil etmektedir.
İslamın çehresini karartma çabası Batının Faşizmi, ayrımcılığı ve iç çatışmaları yeniden üretmesini getirecektir. Bu durum öncelikle kendilerini bir bilinmez geleceğe sürükleyecektir. Kehanet değil, Batının hikayesi bu.
(Peki bizim durumumuz ne? Müslüman dünya insanlığa umut olabilecek donanıma sahip mi? Bunu sonra tartışalım inşallah)
Haber Ara