Dolar

34,8761

Euro

36,7523

Altın

3.038,06

Bist

10.140,82

Babacan, AA Editör Masası'na konuk oldu: (1)

Babacan, AA Editör Masası'na konuk oldu: (1)

11 Yıl Önce Güncellendi

2015-01-16 09:18:37

Babacan, AA Editör Masası'na konuk oldu: (1)
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ifade özgürlüğünün en doğal insan hakkı, bu özgürlüğü hakaret amacıyla kullanmanın ise kabul edilmez olduğunu belirterek, "Hele hele bu hakaret bir kutsala hakaretse, İslam dinimizin en kutsal şahsiyeti olan Hz. Muhammed'e olan bir hakaretse bunun kabul edilmesi kesinlikle mümkün değildir ve buna karşı da biz dimdik dururuz, gerekli her türlü tedbiri alırız" dedi.

Babacan, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'na konuk oldu. AA Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Şenol Kazancı tarafından karşılanan Babacan, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Paris'teki silahlı saldırılar ve bunun üzerine gelişen olayların sorulması üzerine Babacan, terörün dininin, milletinin ve ırkının olmadığını söyledi. "Terör terördür, terörist teröristtir" diyen Babacan, "benim teröristim, senin teröristin" diye bir kavramın da olmadığını ifade etti.

Türkiye Cumhuriyeti ve AK Parti olarak terörün her türlüsüne karşı olduklarını vurgulayan Babacan, şunları kaydetti:

"Teröre karşı duruşumuz bizim sadece ilkesel bir duruş değil, aynı zamanda terörün hedefi olmuş ve terör sebebiyle 10 binlerce can kaybetmiş bir ülke olarak biz bu duruşumuzu sergiliyoruz. Dolayısıyla buradaki duruşumuz çok açıktır. Sayın Başbakanımızın Paris'e gitmesi ve teröre karşı uluslararası dayanışma fotoğrafının içinde yer alması da bu açıdan çok önemlidir. Öte yandan, ifade özgürlüğü de bizim 2002 yılından bu yana Türkiye'de gelişmesini arzu ettiğimiz konudur. İfade özgürlüğü en doğal insan hakkıdır. İfade özgürlüğünü hakaret amacıyla kullanmak ise kabul edilmez bir durumdur. Özgürlüğü, hakarete vardıracak noktaya getirdiğiniz zaman, birilerinin ona 'dur' demesi gerekir. Hele hele bu hakaret bir kutsala hakaretse, İslam dinimizin en kutsal şahsiyeti olan Hz. Muhammed'e olan bir hakaretse bunun kabul edilmesi kesinlikle mümkün değildir ve buna karşı da biz dimdik dururuz, gerekli her türlü tedbiri alırız. Dolayısıyla bu iki konuyu birbirine karıştırmamak lazım."

Babacan, evrensel hukuk normlarına bakıldığında, özgürlüklerle başkalarının değerlerine tecavüz arasında bir sınırın bulunduğuna işaret etti.

Son olaylarda, özellikle dikkatlerini çeken konunun provokasyon olduğunu dile getiren Babacan, "Bir senaryoyla, adeta bir tiyatroyla kim ne yapmak istiyor, kim nerede hangi olaylara sebep olmak istiyor? Bunu da iyi okumak lazım" dedi.

Türkiye'de de bu işten üzerine vazife çıkaranların, belli hassasiyetleri kaşıyanların olduğunu belirten Babacan, bunların farkında olduklarını kaydetti. Hükümet olarak gereken tedbirleri aldıklarını anlatan Babacan, bugüne kadar böyle konularda nasıl açık bir tutum ortaya koydularsa bundan sonra da aynı duruşu sergileyeceklerini ifade etti.

- "17-25 Aralık olayları bir darbe teşebbüsüdür"

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 17-25 Aralık olaylarının Türkiye ekonomisine zararının sorulması üzerine de, "17-25 Aralık olayları hangi cepheden bakarsanız bakın, hangi açıdan ele alırsanız alın bir darbe teşebbüsüdür. Hükümetimizi, iktidar partimizi, sayın Cumhurbaşkanımızı ve ailesini hedef alan bir darbe teşebbüsüdür" dedi.

Olayların ilk günlerde farklı yönlere çekilmeye çalışıldığını dile getiren Babacan, ortalık yatışınca bunun bir komplo, bir oyun, bir tuzak, bir kumpas olduğunun çok iyi anlaşıldığını bildirdi.

Bu teşebbüsün dünyada eşine az rastlanır bir darbe girişimi olduğunu anlatan Babacan, şöyle devam etti:

"Buradaki problem, bizim hem yargı sistemimizin hem polis teşkilatımızın ama genelde devletin içine nüfuz etmiş bir yapının kendi amaçları, kendi emelleri doğrultusunda kamu görevlilerini yönlendirebilme imkanıdır. Dolayısıyla bir hakimimiz, bir savcımız tamamen tarafsızlık, bağımsızlık içinde hareket etmesi gerekirken, bir yerlerden gelen sinyalle, bir yönlendirmeyle hareket ediyorsa, böylesine kararlar alıyorsa bunun da kabul edilmesi mümkün değildir. Sistemimiz yargının bağımsızlığı üzerine inşa edilmiş bir sistem olduğu için, yargıya müdahale de son derece zor olduğu için doğrusu da odur. Yani ideal şartlarda yargının tam bağımsız çalışması gerekir, ama bu tam bağımsızlık alanını da tarafsız ve uluslararası hukuk normlarına, kanunlarımıza ve kendi vicdanına uygun hareket ederek kullanması gerekir. Bu olmayınca tabi, o ülkede bir hukuk devletinin olduğu sorgulanır hale gelir."

- "Yargı kendi kendine yasa çıkaramaz"

Türkiye'nin hukuk devleti olmasının, ekonomi için de olmazsa olmaz bir şart olduğunu vurgulayan Babacan, bu olayların maliyetinin parayla ölçülemeyeceğini söyledi.

O günkü borsa, döviz, faiz değerlerine ve piyasa hareketlerine bakıldığında farklı maliyetlerin çıkarılabileceğini dile getiren Babacan, "Ancak itibar kaybettiğinizde, yargıya olan güven azaldığında bunun ileriye doğru maliyeti parayla ölçülmez" dedi.

Uluslararası yatırımcıların, bu ülkeye güvendiği için yatırım yaptığına dikkati çeken Babacan, bunun da iyi bir hukuk sistemiyle sağlandığını ifade etti. Babacan, en çok üzüldükleri konunun da tam da bu nokta olduğunu vurgulayarak, şunları söyledi:

"Bizim yargı konusunda yapacağımız işler, atacağımız adımlar son derece önemli olacak. Yargıya güvenin tekrar inşası, yargının itibarının tekrar yükseltilmesi için insan kaynakları yapısından tutun da iç işleyişine kadar çok önemli değişik yapmak gerekiyor. Fakat bunları yaparken de şöyle bir açmazımız var; bunları yapma adına attığımız her adım yargının bağımsızlığına müdahale olarak değerlendiriliyor. Yargıdaki problemleri çözmek için yaptığımız yasal düzenlemeler, bazı adımlar, içeriden dışarıdan farklı bakmak isteyenler kişiler tarafından 'yargıya müdahale ediliyor, yargının bağımsızlığına zarar veriyor' deniyor. Reform yapılacaksa, böylesine sıkıntılı bir alanda daha düzgün bir yapıya gitmek istiyorsak, bunu, yine siyasi iktidar yapar, başkası yapamaz, yargı kendi kendine yasa çıkaramaz. Yasa TBMM tarafından çıkarılır. Dolayısıyla bu konuda duruşumuz çok açık. Tartışılmaz bir şekilde tam sağlam bir hukuk devletini oluşturmak ve öyle bir yargı sistemine ulaşmak ki, 'Ben Türkiye Cumhuriyeti yargısına kendimi teslim ettiğim anda oradan hızlı ve adil kararlar çıkar' dedirtelim. Nihai hedefimiz bu ama bu kolay değil. Adım adım mücadele ede ede, tuğla tuğla kredibilite inşa ederek olacak. Çok açık tutumumuz var. İnşallah kararlılık olduktan sonra bu hedefler gerçekleşir diye ümit ediyorum."

(Sürecek)

Haber Ara