Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Nusret Cephesi Emiri Şeyh Cevlani’nin son olaylara dair röportajı

Nusret Cephesi Emiri Şeyh Cevlani verdiği röportajda, Şam beldesindeki son gelişmeler ve son süreçte Nusret Cephesi hakkında ortaya atılan şüphe ve suçlamalarla ilgili konuştu.

11 Yıl Önce Güncellendi

2015-01-14 15:16:08

Nusret Cephesi Emiri Şeyh Cevlani’nin son olaylara dair röportajı


İşte Nusret Cephesi Emiri Şeyh Cevlani'nin son olaylara dair verdiği röportajın tam metni ;
 

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla:

Allah’a hamd olsun. Salat ve selam Rasulü’ne, onun ailesine, arkadaşlarına ve onları dost edinenlere olsun. Bu girişten sonra şunu belirtmek istiyoruz.

El Menaratu’l Beyda (Beyaz Minare) Medya kuruluşu olarak sizlere Nusret Cephesi genel emiri Şeyh el Fatih Ebu Muhammed el-Cevlani (Allah onu korusun) ile özel bir röportaj sunmaktan mutluluk duyuyoruz. Röportaj, Şam beldesindeki son gelişmeler ve son süreçte Nusret Cephesi hakkında ortaya atılan şüphe ve suçlamalar etrafında dönecektir.

Allah-u Teâlâ’dan bu röportajı mübarek kılmasını ve onunla biz ve diğer Müslümanlara faydalar sağlamasını diliyoruz. Röportaja başlarken Şeyh Fatih’i selamlamak bizi mutlu edecektir. Allah’ın selamı, rahmet ve bereketi üzerine olsun.

Beyaz Minare: Beyaz Minare’ye bir misafir olarak hoş geldiniz.

Şeyh Ebu Muhammed el Cevlani: Allah’ın selamı, rahmet ve bereketi sizlerin de üzerine olsun. Hoş bulduk.

Beyaz Minare: Ey El Fatih şeyhimiz! Şam (piyasası) sahası sizce nereye gitmektedir?

Şeyh Ebu Muhammed el Cevlani: Bismillahirrahmanirrahim. Allah’a hamd olsun. Salat ve selam; Rasulü’ne, onun ailesine, arkadaşlarına ve onları dost edinenlere olsun.

Bugün Şam (piyasası) sahası birkaç tehdit ve zorlukla yüz yüze gelmektedir. Bu tehdit ve zorlukların ilki uluslararası koalisyon, onun bölgede ve Şam sahası içindeki müttefikleridir.

Uluslararası koalisyon yaklaşık 60 devleti yanına alıp 500 milyar dolar toplamıştır. Toplanan bu sayıda mal ve müttefik devlet, 1991 yılında Körfez Savaşı’nda toplanan uluslararası koalisyonu aştı. O zaman da yaklaşık 32 devlet bir araya getirilip 100 milyar dolar toplanmıştı. Bu durum bizlere, söz konusu koalisyonun Devle Cemaati veya Nusret Cephesi meselesi veya aşırı gruplar hakkında söylenenlerden çok daha ileri boyutları olan bir şey için toplandığını göstermektedir.

Çünkü küresel sisteminin bölgede büyük gözlemleri ve geniş hedefleri bulunmaktadır. Bölgenin çok hassas ve geniş olması, “İsrail”e olan yakınlığı, bölgedeki çok sayıda Avrupalı muhacir mücahidlerin Şam sahasında toplanmaları nedeniyle Şam sahası üzerinden Avrupa bölgelerine oluşturduğu tehdittir.

Esed rejimi, bölgede uluslararası sistemin dayanaklarından biri olduğu için rejimin kalması, genel olarak da Nusayrilerin kalması, muhafaza edilmesidir. Şam sahasındaki durumun cihattan önceki duruma getirilmesidir. Tabi bütün bunların gerçekleştirilmesi Şam sahası gibi girift bir yerde gerçekten büyük gayretler gerektirmektedir. Çok sayıda mala ihtiyaç vardır.

Uluslararası sistemle işbirliği yapan silahlı gruplar destekleneceklerdir. Koalisyon liderlerinin söyledikleri ve şuan uygulamaya koydukları gibi. Bazı silahlı gruplar belirli eğitim ve silahlandırma için askerlerinden belirli miktarlar göndermeye başlamıştır. Silah ve mühimmat taşıyan TIR’lar aynı şekilde her gün bu gruplara destek olarak Suriye’ye girmekte ve tüm bunlar, söz konusu grupların Amerika’nın ve Batı’nın Suriye’deki maşası olması için yapılmaktadır. Bize ileride bu destek sebebiyle sahanın kurtarılmış bölgelerinde baskı yapılacaktır. Uluslararası sistem, mücahitlerin kurtarılmış bölgelerden tasfiyesini ve şuan kendisiyle ittifak oluşturarak destek alan grupları onların yerine geçirmeyi üstlenecektir.

ABD’nin bu koalisyonun yönetimi ile görevli sorumlusu John Allen, geçen günlerde ılımlı olarak nitelendirdikleri gerçekte ise uşakları veya müttefikleri olan grupların eğitimi ve silahlandırması ile ilgileneceklerini açıkladı. Daha doğru bir şekilde söylersek bu grupların Nusret Cephesi ve Devle Cemaati’ni bitirmeye yönelik eğitileceklerini açıkladı. Bu göz önünde olan hedefleridir. Tüm İslami cemaatler ve Batı’nın bölgede dayatacağı siyasete uyum sağlamayacak tüm gruplar Nusret Cephesi’nin durumunu takip edecektir.

Tabi söylediklerimiz cihad cemaatlerinin hâkim olduğu, nüfuz ve çokluk sahibi olduğu yerler ile ilgilidir. Rejime bağlı kuvvetlerin bulunduğu ve çok olduğu başkent Şam, Humus, Hama, Lazkiye, Tartus ve Kalemun bölgelerinin durumu ise şöyle olacaktır; bu bölgelerde kontrol ve nüfuzun yayılması işinin Esed rejimine iadesi üstlenilecektir. Doğal olarak da Esed rejimi kendi nüfuzunda olan bu bölgelerde kontrolü tekrar ele geçirmeye koyulacak ve cihad cemaatlerinin çoklukla bulunduğu bölgelerde var olarak zayıflıktan ellerinden geldiğince faydalanmaya çalışacak, umduklarını bulmaya çabalayacaktır.

Eğer durum bu şekilde devam ederse Bosna’da gerçekleşen savaşın bittiğini ilan eden Dayton Antlaşması gibi bir antlaşma ile savaşın bittiğini ve durdurulduğunu ilan edeceklerdir. Belki de aynı antlaşmayı Şam sahasında yapmayı ve savaş halini böyle sonlandırarak geçici hükümetle rejim hükümetini, rejimi asıl hâkim olacak şekilde birleştirmeyi düşünüyorlardır. Çünkü rejim onların gözünde, 40 yıllık ülke yönetiminde sahip olduğu tecrübe sebebiyle ülkeyi denetlemek için daha uygun ve daha yeterlidir. Özellikle de geçici hükümetin kurulması ve bölgede bazı görevleri yerine getirmesi sırasında gösterdiği zayıflık ve sürekli yaşadığı başarısızlık karşısında rejim Batılılar için daha güvenilir olmuştur.

Şam sahasında böylesi tehdit ve zorluklarla karşı karşıya iken bunların yanında bir de iç çatışma bulunmaktadır. Bazı Sünni cemaatler ile aşırılığa yönelen cemaatler ve tavize ve düşüklüğe yönelen cemaatler arasında menheci farklılıkları sebebiyle vücuda gelen tehdit ve zorluk ve sorun bulunmaktadır. Şam sahası genel olarak bu tehlikeli tehditlerle yüzleşmektedir. Bu tehditler artıp gelişebilir. Tabi burada şunu söylemeden geçmem uygun olmaz. Rejimin aynı şekilde bu savaşa katılan dostları ve müttefikleri var.

Bu müttefiklerden savaşa doğrudan katılanlar olduğu gibi lojistik destek, silah, mühimmat ve cephane yardımı sunan, uzman yardımı sunan, böylece fiili yardım sunanlar var. Esed rejiminin Şam’daki Ehl-i Sünnet’e karşı verdiği savaşta ona katılanlar da yukarıda ifade ettiklerimize ilaveten Şam ehlinin yüzleşmesi gereken tehditlerden birisidir.

Rejimin arkasında İran bulunmaktadır. Onu Rusya silahlandırmaktadır. Çin ise lojistik destek sunmaktadır.

Şii olarak adlandırılan rejimin etrafında toplanan Rafızi militanlar vardır. Bu militanlar, son dönemde Irak’ta gerçekleşen olaylar ve orada elde edilen zaferler sonrası biraz azalmıştır.  Rejim bu militanları toplamaktadır. Çünkü bölgede bulunan bu militanlar, rejim kuvvetleri ve müttefikleri arasındaki en vahşi yapı, Hizbullah değil onlardır. Zaten gerçekleştirilmiş katliamların çoğu onlar tarafından yapılmıştır, Hizbullah çirkinlik ve düşüklük bakımından onlardan aşağı kalmasa da bu militanlara göre ikinci sayılabilmektedir. Ancak Hizbullah da onların müttefiklerinin başını çekmektedir ve yüzleşilmesi gereken bir tehlikedir. Şam ehlinin bahsettiğimiz söz konusu bu tehditlere karşı hazırlık yapması gerekmektedir. Kısaca özetlersek dünya ikiye ayrılmış vaziyette ancak herkes, dünya devletlerinin aralarındaki anlaşmazlıklar ne kadar olursa olsun Şam sahasında meydana gelen cihadın son bulması gerektiğinde hem fikir. Ve belirli bir eksen etrafında ittifak edeceklerdir. Tabi şunu da belirtmeyi unutmayalım: Mücahitlerin İsrail ile sınır hatlarına varışlarından sonra bölgede zirveye ulaşan bir hassasiyet var. Bu da hiç şüphesiz İsrail’in korkularını harekete geçiriyor. İsrail ise çatışmanın bütün taraflarının korumaya çalıştığı devlet.

Şam sahasında hâkimiyet kurmak için çeşitli ittifaklara veya çatışmalara dâhil olan tarafların, Amerika ve Rusya’nın her ikisi de İsrail’in korunmasına çalışıyor. Öyleyse şunu diyebiliriz; Şam sahasındaki cihada karşı beyazlar, siyahlar, çeşitli küfür milletleri toplanmıştır

Beyaz Minare: Nusret Cephesi’nin kurulmasının üzerinden 3 yıldan fazla zaman geçti. Bu 3 sene zarfında bahsettiğiniz bunca tehdit ve zorluk karşısında Nusret Cephesi’nin temsil ettiği nedir?  Askeri düzeyde ve kurtarılmış bölgelerin yönetimi ile ilgili Nusret Cephesi’nin temsil ettiği nedir?

Şeyh Ebu Muhammed el Cevlani: Öncelikle Nusret Cephesi’nin askeri yönünü ve sahada oynadığı rolü ele alırsak hiç şüphesiz cephenin, rejime karşı mücadelede belirgin bir rolü olduğunu söyleyebiliriz. Suriye’deki savaşın esası Ehl-i Sünnet ile Beşar Esed yönetimiyle ifadesini bulan hâkim rejim arasında olmuştur. Nusret Cephesi’nin 3 sene boyunca rejimin kuvvetinin kırılıp zayıflatılması ve rejimin daha önce kontrol ettiği birçok bölge ve şehrin kurtarılması noktasında büyük etkisi olmuştur. Sırayla gidersek son aylardaki gelişmeleri ele alacağım. Eğer geçmişi ele alırsak Allah’a hamdolsun geçmiş zaferler ve güzellikler ile doludur ancak Nusret Cephesi’nin tüm yaptıklarını anlatmaya programın zamanı yetmeyecektir.

Son aylarda Allah’a hamdolsun güneyle ilgili olarak şunu söyleyebiliriz. Nusret Cephesi’nin geçen aylarda diğer gruplar ile birlikte Dera’daki operasyonlarda, Kuneytıra’nın kızıl tepelerden, Harra tepesine kadar büyük ölçüde kurtarılması ve Neva ve diğer bazı kentlerden kuşatmanın kaldırılmasının sağlanması gibi operasyonlarda belirgin bir etkisi vardır. Bu tepelerin ele geçirilmesiyle tepeleri kullanarak hareket edip yol kesen, füze yollayan ve şehirleri kuşatan rejimin varlığına son verilmiştir. Başkent Şam ve çevresi ile ilgili şunları söyleyebiliriz:  Allah’a hamdolsun; Nusret Cephesi’nin kuşatma altındaki Doğu Guta ve Güney Şam’da varlığı bulunmaktadır. Allah’a hamdolsun Doğu Guta’da son zamanlarda meydana gelen operasyonlarda, Meliha bölgesinde kuşatma altında bulunan mücahitlerin üzerinden kuşatmanın kaldırılmasında, Haresta’daki Hava Kuvvetleri İstihbarat çevresinde yapılan operasyonlarda belirgin etkisi olmuştur. Kalemun’da ise şöyle gelişmeler yaşandı: Hizbullah’ın Şam’daki halkımıza saldırısından sonra savaşı Lübnan içine, güneye, güney banliyösüne taşımamız ve onlar için Hizbullah’ın merkezleri olan, hassas olan bölgeleri vurmamız kaçınılmazdı. Savaşı onların olduğu yere taşımalıydık ki Lübnan belki Suriye meselesine karışmasının ve Şam halkının karşısında Esed rejiminin yanında yer almanın kendisi açısından ne denli tehlikeli olabileceğini anlar. Savaşın taşınmasının oldukça olumlu sonuçları oldu. Nusret Cephesi, Kalemun üzerinden Lübnan’da ve Kalemun’un kendisinde Ehl-i Sünnet’i müdafaa görevini üslendi. Kalemun’da kimseye gizli kalmayacak bu görevi Şeyh Ebu Malik (Allah onu hayırla mükâfatlandırsın) ve diğer yönetici kardeşler üstlendi. Bu durum gerçekten olumlu sonuçlar meydana getirdi. Kardeşlerin yaptıkları sebebiyle, Lübnan içinde Lübnan askerlerinin esir edilmesi olayı üzerinden Hizbullah’a baskı yapılması gibi daha büyük olumlu sonuçlar elde edildi. Kardeşlerimizin yaptığı bazı basit hareketler Lübnan ordusunun sahtekârlığını, Hizbullah’ın maşası olarak kullanıldığını ve Hizbullah’ın Lübnan’daki Ehl-i Sünnet’e karşı nasıl gizli bir kini olduğunu ortaya koydu. Özellikle Trablus’ta ve Lübnan’a sığınanların çadır kentlerinde yaptıkları saldırılar bu gerçeği ortaya çıkardı. Sonrasında onların (Suriyelilerin – çevirmen) ülkesini bırakıp Lübnan’a sığınmak zorunda kalmalarına neden olan Hizbullah’ın bu çirkin saldırıları, yaşlılar, zavallılar, çocuklar ve hastalara kadar uzandı ve bu sığınmacıların kamplarını yakmaya başladı. Son dönemde mübarek Brital operasyonunda kamplara yaptıklarının acısını tattılar. Kalemun’daki kardeşlerimizin daha çok sürprizi var. Lübnan’daki savaş daha henüz başlamadı. İleride Allah’ın izni ile yapılacaklar Hizbullah için çok daha sert ve acılı olacaktır. Allah’ın izni ile büyük ihtimalle Hasan Nasrallah, Suriye’deki Ehl-i Sünnet’e yaptıklarından pişman olarak parmaklarını ısıracaktır. Şehitler şehri,  rejimle mücadelede inanılmaz fedakârlıklar gösteren sevgili Humus için şunları söyleyebiliriz:

Orada yaşanan son askeri geri çekilme kimseye gizli değildir. Esed rejiminin Va’ir semtindeki halkımıza kuşatma ile yaptığı katliamlar herkesçe bilinmektedir. Nusret Cephesi bu olanlara karşılık öfkelenme ve intikam operasyonu olarak değerlendirilebilecek birçok operasyonlar yapmış ve şebbihayı tam merkezlerinde, Zehra (Nusayri bir bölge, Humus içerisinde – Çevirmen) semtinde ve diğer semtlerde hedef almıştır. Allah-u Teala’dan gelecek aylarda onun izni ile Humus ve Guta, Güney Dimeşk (Şam- Çevirmen) kuşatmasını ve tüm kuşatılmış bölgelerden kuşatmayı kaldırmamız için bize yardım etmesini diliyoruz. Hama’da Allah’a hamdolsun bazı gruplarla birlikte Nusret Cephesi’nin Han Şeyhun ve Hıznat’ın kurtarılmasındaki etkisinin en büyüğüdür. Hıznat kontrol noktası birçok kontrol noktasının olduğu, rejimin büyük alana sahip olduğu bir yerdi.

Hama’da ayrıca Morik’te rejimin son aylardaki ilerleyişi durdurulmuştur. Halep ise Allah’a hamd olsun, sınır bölgelerinde Nusret Cephesi bulunmaktadır. Son dönemde bazı mücahid grupların katılmasıyla Handerat ve çevresinde rejimin düşmanlığını durdurmak için kahramanca operasyonlar yapılmıştır. Aynı şeklide biz Rasuma ve Han Tuman gibi birçok bölgede ribat ve bekçilik görevimizi yapmaktayız.

Lazkiye’de ise Nusret Cephesi’nin Devrin ve diğer cephelerde ribat noktalarından az olmayan bir miktar tuttuğu kimseye gizli değildir. Rejimin ilerlemesini mümkün kılacak herhangi bir hücumu savunmak için beklemektedir.

Doğu, Şarkiyye bölgesi ile ilgili şunları söyleyebiliriz: Devle Cemaati ile aramızda cereyan eden savaş sonrası Nusret Cephesi’nin birkaç ay önce başka bölgelere kaydığı şüphesiz kimseye gizli değildir.

İdlib’de ise Allah’a hamd olsun, Nusret Cephesi son olarak İdlib şehir merkezi içinde valilik binasına yönelik saldırıda bulunmuş ve genel olarak güvenlik koridoru içerisinde bulunan hava emniyet şubesine, sızma ve dalış yapan kahramanlarımız tarafından hücum yapılmıştır.

İdlib ve Lazkiye’yi birbirine bağlayan yol kesilmiş ve ele geçilmesi güç olan Mestume tepesi kurtarılmıştır. Bazı kardeşler tepeyi kurtarırken bazı kardeşler de o sırada şehir içinde operasyon yapıyorlardı. Ancak diğer yerlerde, mesela Cebel ez-Zaviye’de (Zaviye Dağı, Cemal Maruf’un kalesiydi-çevirmen) olduğu gibi bazı grupların sebep olduğu sorunlar, şehir merkezindeki kardeşleri görevlerini tamamlamaktan alıkoymuştur.

Beyaz Minare: Cebel ez Zaviye’de olan nedir? Cebel ez-Zaviye’de siz ve sizinle birlikte olan birkaç grup ile Cemal Maruf arasında şiddetli bir çatışmanın patlak verdiğini duyduk. Bu meydana gelen savaşın nedeni nedir?

Şeyh Ebu Muhammed el Cevlani: Özetle Cemal Maruf, Burra ve Kunsufara semtlerinde yaptığı gibi oradaki halkımıza saldırıda bulunmuştur. Bu kişi, büyük bir miktarda hırsız ve yol kesiciye sahiptir. Dediğimiz bölgelerde halkımıza ve bazı adamlarımıza saldırıda bulunmuş ve bu adamın taciz ve saldırılılarından payımıza düşeni almıştık.

İdlib’te yaşayan halkımıza, cephemize ve diğer gruplara yapılan saldırıların tekrarlanması sonucunda savaş doğal olarak tutuşmuştur. Ancak söylenildiği gibi bu savaş Nusret Cephesi ve Suriye Devrimcileri Cephesi arasında değildir. Bu savaşta bizimle Ahrar’dan ve Sukuru’ş Şam’dan iki tugay, Cundu’l Aksa’dan ve Cebel ez-Zaviye halkından da bizlere katılanlar olmuş ve bu çete reisine karşı tabiri caizse bir halk ayaklanması meydana gelmiştir. Tabii bu gruplar, çetenin İdlib’deki halkımıza saldırılarını tekrarlanmasını gören bu gruplarla beraber, Suriye Devrimcileri Cephesi’nin özellikle kuzey bölgelerde tasfiye edilmesine ortak bir karar verdik, çünkü saldırıların çoğu bu bölgeden çıktı. Bu çete, rejimle çarpışan ve yüzleşen bir cemaat olmaktan ziyade ona buna saldıran, sataşan bir yapı haline geldiğinden varlığını sonlandırmak önemli oldu.

Biz kuzeyde Suriye Devrimcileri Cephesi içindeki bazı bölük ve tugayların rejimle savaşmaya özen gösterdiklerini ve çatışma bölgelerini terk etmediklerini inkâr etmiyoruz.

Tabii ki Cemal Maruf ve yanındakilerin yaptıkları sebebiyle bu gruplar suçlanamaz ve cezalandırılamaz. Biz onları bu işe dâhil etmiyoruz. Bunlara ilaveten şunları da söyleyebilirim: Kuzeyde bulunan grupların çoğu bizden Cemal Maruf’un ve çetesinin varlığına son vermemizi istiyorlardı. Bu talep sadece Cemal Maruf’a düşman olan gruplardan değil zamanında onunla ittifak yapmış insanlardan da geldi. Bizi Cemal Maruf’la savaştığımız için kınama bildirileri yayınlayan ve medyada bizim durumu eşitleyerek şer’i mahkemenin hükmüne başvurmamızı isteyen gruplar dahi Cemal Maruf’un varlığına son vermemiz için hamlelerimizin (askeri operasyonlarımızın – çevirmen) devam etmesini talep ettiler. Bu gruplardan bazıları bize şöyle dedi: “Amerikan baskısı sebebiyle medyaya böyle bir tutum sergilemek zorundaydık.’’ Subhanallah. Tabii bölgede var olan gruplar arasında batının ılımlı muhalifler olarak adlandırdığı ve Türkiye’de toplantılar yapan gruplar olduğu gizli değildir. Söz konusu grupları batı, bu bölgedeki eli olmaları için silah ve mühimmat yardımı yaparak hazırlamaktadır. Bahsettiğimiz gruplar arasında en belirgin olan Cemal Maruf ve ekibidir. Bu şahıs, Nusret Cephesi’nin kendisi dışındaki herkesi yok edene kadar savaşı sürdüreceğini iddia ederek diğer grupları korkutmaya çalışmaktadır.

Biz sahayı rejimin ve uluslararası koalisyonun faydasına olacak başka bir iç çatışmaya sürüklemek istemiyoruz. Gerçekten bu, Şam sahasına hayır istemeyen tarafların isteğidir. Ancak Şam ehline kötülük isteyen, cephemize ve tabiilerimize saldıran herkesin karşısında durmak hakkımızdır. Bu kendimizi ve halkımızı müdafaa etmemiz gereken isyan durumu olarak nitelendirilebilir.

Beyaz Minare: Peki… Cemal Maruf, cephesinin kurulmasından önce Cebel ez-Zaviye’nin kurtarılmış olduğunu iddia ediyor. Bu noktaya nasıl cevap veririsiniz?

Şeyh Ebu Muhammed el Cevlani: Subhanallah! Herkes Nusret Cephesi’nin rejim oraya hâkimken yaptığı ve rejimin bu bölgeden çekilmesine sebep olan bazı operasyonlar yaptığını bilir.  Sadece bununla sınırlı değil tabii ki ama örnek olarak söylüyorum. Rejimin Bilyon adlı barikat noktasını yaklaşık 100 askerinin bulunduğu bu kontrol noktasını Nusret Cephesi hedef almış ve onu Allah’ın yardımı ile onu yığın haline getirmiştir. Tabii bundan sonra El Barra kontrol noktası operasyonu var. Bu şahsın kalesi sayılan Deyr Sunbule civarında başka bir kontrol noktası olan Babilla’ya yapılan operasyon vardır.

Ben şahsen kontrol noktasının hedef alınması sırasında çıkan seslerin yankısını duymuş olduğunu veya kalesine (Deyr Sunbule) ulaşması için oradan (o kontrol noktasından – çevirmen) geçmeye sakındığını düşünüyorum. Aynı şekilde Levis fabrikası operasyonu vardır. Bunun gibi Hama ve Cebel ez-Zaviye’yi çevreleyen bölgede yapılan onlarca operasyon vardır. Bu operasyonlar rejimi başka bölgelere çekilmeye itmiş, buna mecbur bırakmıştır. Tabii ben Cebel ez-Zaviye’deki halkımızın bu operasyonlarda bariz bir rol oynadığının inkâr etmiyorum. Bu şahsın da katıldığı Kefrenbel operasyonu gibi. Bu şahıs için o zamanlar devrimci bir şahıs diyebilirdik. Sonra çeşitli siyasi çıkmazlara girdi. Onu ”Bender bin Sultan” (Suudi Arabistanlı bir siyasetçi – çevirmen) ayarttı sonrasında Suudi istihbaratına yaklaştırıldı sonra Amerikan ve Batı istihbaratıyla yakınlaştırılarak kendini helake götürücü yollara düşürdü. Ve nihayetinde bu duruma geldi.  Ailesini rejime karşı koruyan devrimci bir adam olarak kalsaydı bu hale düşmezdi. Ancak Cemal Maruf veya başkası ne zaman tevbesini ilan eder; Amerika, Suudi ve diğer ülkelerin istihbaratlarıyla uşaklık ilişkisini keserek halkına ve ailesine dönerse bizim için o zaman kardeş olur.

Müdafaa ettiğimiz ve kendisi tarafından müdafaa edildiğimiz, hak ve hayır konusundan bizim ondan yardım aldığımız kendisinin de bizden yardım aldığı bir kardeş olur.

La ilahe illallah bayrağı altında bu topraklarda Allah’ın şeriatını hâkim kılmaya ve İslam’ın yönetimini kurmaya çalışması şartıyla herkesle kardeş oluruz. Ülkemizde Batı’nın plan ve programlarının tarafımızdan uygulanması şartıyla değil.

Beyaz Minare: Şuan Cemal Maruf’la yaşanan tüm bu olaylardan sonra diğer gruplardan birçok kişi, Cemal Maruf’a olanın kendisine de olmasından korkuyorlar ve Nusret Cephesi’nin kendisi dışındaki tüm gruplara savaş açmasından korkuyorlar. Özellikle de yaşanan son olaylardan sonra bu korkunun mantıklı olduğunu düşünmüyor musunuz?

Şeyh Ebu Muhammed el Cevlani: Tabi sonra belirttiğim gibi bu şahıs söz konusu grupları böylesi bir durumla korkutmaya çalışıyor. Biz belirttiğimiz gibi Şam’daki halkımıza kötülük isteyen veya Nusret Cephesi’ne saldırı ve tacizlerde bulunan herkesin karşısında dururuz.

Bu toprak üzerinde var olan İslam projesiyle mücadele için Batı’nın bölgedeki hizmetkârı ve maşası olan herkesin karşısında dururuz.

Beyaz Minare: Batı’nın hedeflerini gerçekleştirmek amacıyla kullandığı o grup ve bölüklere neler tavsiye ediyorsunuz?

Şeyh Ebu Muhammed el Cevlani: Sorun şurada: Bazı gruplar, Amerikalılarla oynayarak silah, cephane ve mal alacağını sanıyorlar. Sonra Amerikalılar onları kendi haklarıyla baş başa bırakıyorlar. Veya Amerikalıların ve Batı’nın yapacağı ve yapmış olduğu baskılara karşılık vermeyeceğini düşünüyorlar.

Bu bir çeşit hayaldir; çünkü söz konusu cemaatler, yüz yılardır ümmete yapılan her türlü zulüm ve saldırıya karşı duran cihadi ve cihadi olmayan cemaatlerden tamamen ayrı bir yapıya sahip değiller. Ellerini Batı’nın ellerine koyan tüm cemaatler, bu sebeple Batı’nın İslam’ın yönetimini oluşturmama amacına maşalık eder hale gelmişlerdir. Görevleri bittikten sonra bu cemaatler daha öncekilerin bir kenara atıldığı gibi umursanmayacak ve bir kenara atılacaklardır. Zann-ı galibimiz ve kesin inancımız, bu cemaatlerin Batı tarafından Batı’nın kendi projesini uygulamakta kullanıldığıdır.

Batı’nın gelip bu insanlar Suriye halkına veya Şam ehline yahut La ilahe illallah bayrağının kaldırılmasına destek verdiğini kesinlikle düşünmüyoruz. Batı bizim yeni ve eski düşmanımızdır. Onunla hiçbir çıkar konusunda buluşmamız mümkün değildir. Çünkü Batı ve bizim projemiz birbirine zıttır. Onların projesi laiklik esasına dayalıdır. Onlar iddialarına göre laik ve demokratik devletler kurmak istiyorlar. Biz ise Rasulullah(s.a.s.)’ın sünnetine uygun, hikmetli bir İslam devleti kurmak istiyoruz.

Beyaz Minare: Cemal Maruf’un Devle Cemaati ile savaştığı günlerde ona müttefik olduğunuz, onun silah ve konvoylarını geçirdiğinize dair söylentiler var. Bu haberin doğruluğu nedir? Diğer cemaatlerle, Özgür Ordu grupları ve diğer gruplarla ittifak kurmak için ortaya koyduğunuz ölçüler nelerdir?

Şeyh Ebu Muhammed el Cevlani: Subhanallah! Bu düşmanız tarafından bizim aleyhimize piyasaya sürülen bir iftiradır. Nusret Cephesi’nin kendisine uyularak tesis edildiği değişmez esaslardan biri de, durumu belli olmayan şüpheli gruplarla tercihli savaş yapmamaktır. Burada tercihliden kastım, seçeneklerimiz arasında olmasıdır. Saldırı operasyonlarında seçenek bulunmaktadır. Ansızın gelişen durumlarda var olan savunma operasyonlarında ise seçenek bulunmamaktadır. Bizim hâkimiyetimiz altında olan bir bölgeye aniden ilerlemesi ve herkesin çıkarak savaşması mesela böyledir. Bu eş zamanlı savaş yani karşılıklı, tercihi olmaya savaş olarak değerlendirilir.

Atme vakıası ise aleyhimizde çokça dillendirilmiştir. Hâlbuki tüm olup biten şundan ibarettir: Atme herkese açık, Devle Cemaati de dâhil çok sayıda grubun bulunduğu bir bölgeydi. Devle Cemaati’nin orada nüfusu vardı. Bu silah ve cephane konvoyları onların bilgisi dâhilinde Atme’ye giriyordu. Onlar bu silahın kime, neye gittiğini sonuçta kime ulaştığını biliyorlardı. Devle Cemaati ile diğer gruplar arasında kargaşalar yaşanınca Nusret Cephesi, o sırada ıslah edici veya tarafsız bir tutum takınmıştır. Kuşatılan muhacirler ve ailelerinin korunması sağlanmıştır. Muhacir aileleri Atme dışında toplanmıştır. Oradaki kardeşler çalıştılar. Bu muhacir topluluğu bu gruplarla daha yeni çatışma olduğundan Atme’ye sokmak istemediler. Savaş zirvesinde kardeşler bazı grupların nüfusu olan yerlerde zayıf mevziler bulmaya çalıştı. Burada bir çatışmanın olması başka bir yerde bizi zayıflatacak ve başka yerlerde kardeşlerimizden intikam alınmasına yol açacaktı. Kendimle ilgili olarak ben bu konudan ancak olup bittikten sonra haberdar oldum. Söyledikleri gibi bu şey hakkında bir şey emretmiş değilim. Allah şahittir ki ben olayı duyduğum zaman engelleyebilirsek hiç kimse silah geçirmesin. Son olarak başka bir şey daha eklemek istiyorum. Atme bölgesi, her taraftan göç edenlerle kaynıyordu. Göçmenler yollarda, caddelerde, her mekânda ve Atme çevresindeydi. Orada olabilecek bir çatışma çevredeki insanlar için çok büyük ve korkunç bir zarar oluşturdu.

Beyaz Minare: Tamam, bunlar askeri düzeyde gerçekleşen gelişmeler. Peki, kurtarılmış bölgelerin yönetimi ile ilgili ne gibi gelişmeler bulunuyor?  Nusret Cephesi kurtarılmış bölgelerdeki tüm şer’i heyetlerde katılımcı idi ancak son dönemde bu heyetlerden çekilerek bulunduğu çoğu bölgede yargı merkezi kurdu. Bu adım etrafınızdaki görüşler ise destekçiler ve muhalifler olarak değişiyor. Hatta bazıları sizin cephe ve ribat noktalarından başkalarının cihadının meyvelerini toplamak için çekilip geriye döndüğünüzü söyledi. Niçin bu şer’i heyetlerden ayrıldınız?

Şeyh Ebu Muhammed el Cevlani: Şer’i heyetler, bazı bölgeleri kurtarmamızın ardından meydana gelen boşluktan sonra ortaya atılmış eski bir fikirdir. İnsanlar arasında bazı çekişme ve anlaşmazlıklar meydana geliyordu. Bizimle rejim arasında olan savaşta oldukça uzamıştı. Var olan bu boşluğun doldurulması gerekiyordu. Çevremizdeki gruplardan kardeşlerle bu konuda istişare ettik. Bu istişarenin sonucunda çeşitli teklifler yapıldı. Bu tekliflerden biri de, “Darul Harp”te olduğumuzu ve Daru’l Harp’te hükümlerin farklılığını gözeterek kendimiz ve insanlar arasında Allah’ın şeriatını hâkim kılmak için şer’i heyetler kurmaktı. Bu şer’i heyetler bölgelerin kurtulmaya başlanıp rejimin bazı bölgelere meyletmesi ve bizimde başka bölgelere meyletmemiz ile eş zamanlı olarak meydana geldi. Biz başlangıçtan bu yana şeriatı hâkim kılmak, şeriatla yönetilmek ve Allah’ın otoritesini yeryüzünde uygulamak konusuna büyük önem vermekteyiz.

Başlangıçtan beri biz bu prensiplerimizi çekince, utanma veya başka bir hisse kapılmadan açık yüreklilikle ilan ettik.

Nihayetinde şer’i heyetler, çevremizdeki grupların katılımla kuruldu. Ancak şer’i heyetlerin sebep oldukları tepkilerle İslami bir hükümet nasıl kurabiliriz? Yönetim biçimine nasıl ulaşılırız sorusu hakkında görüş farklılıkları çoğalınca bizle katılımcı gruplar arasında görüş ayrılığı meydana geldi. Herkes şer’i heyetlere kendi bakış açısından bakıyordu. Bazıları şer’i heyetler Allah Teala’nın şeriatını hâkim kılmak, onunla yönetilmek için bir yol olduğu düşüncesi ile bakıyordu; ki doğru olan bakış budur. Kimileri de bazı insanları kazanmak için kullandığı siyasi bir vizyon olarak bakıyordu. Bu heyetler vasıtasıyla istediği kimseyi kendine katmaya istediği kimseyi çıkarmayı düşünüyorlar. Bazı gruplar da bu heyetlerde belirli bir zayıflık olduğunu görerek ”Suriye muhalif ve devrimci güçler ulusal koalisyonu” ve benzeri yapılarla işbirliği yapmaya sürüklüyor. Böylece aynı yerde birbiriyle tartışan ve anlaşamayan ortaklar gibi olduk. Bu durum şer’i heyetlere bir tür zarar vermeye başladı. Gerçekten şer’i heyetlere katılan bazı gruplarda İslam projesini benimseme noktasında ciddiyet görmemiştik. Hatta son zamanlarda projelerinin şer’i heyetlerde veya İslam şeriatının hâkim kılmasında olmadığını açıkça beyan ediyorlardı.

Üstelik bunların rejim tarafından askeri baskı, özellikle Halep kentine sürekli yapılan varil bombalamaları vardır. Halep’teki bu durum şehir sakinlerinin çok sayıda kırsallara göç etmesine zorunlu tuttu

Bildiğin gibi şer’i heyetler ve hüküm meclisi insanların var olduğu mekânlarda olmalıdır, insanların olmadığı mekânlarda değildir!

Değerlendirmeler ve standartlara göre şer’i heyetler uğruna kurulmuş olduğu özü kaybetmiş hükmündeydi ve artık projeyi sürdürebilecek halde değildi.

Sürdürmeyi sağlayan ve bizi yolun yarısında bırakmayan bir proje için şer’i heyetlere alternatif bir yapı kurarak şer’i heyetlerdeki mevcut ölçülerden daha sert ve etkili ölçüler koymaya karar verdik.

Yargı merkezlerinde bizimle ortak olan yapıların bizimle hedefler ve hedeflere ulaşma yolları bakımından ittifak edilmesi gerekiyor. Tabii bu sağlanırsa yargı merkezi projesinin başarıya kavuşmasına ve Şam toprağına ya da en az kurtarılan bölgelerde Allah’ın şeriatının uygulanmasının mümkün olduğu bir duruma yol açar. Biz bu boşluğu kimseye bırakamayız. Biz gelip bu boşluğu doldurması için avukat sendikalarından ve diğer örgütlerden insanların gelerek beşeri ceza kanunlarını hâkim kılma çalışmasına seyirci kalamayız. Onların bu arzularının uygulamaya koymaya çalışması, bize sahadaki boşluğu bırakmamaktan başka çıkar yol göstermiyor. Bu boşluğu doldurmamız ve insanların üzerinde beşeri kanunları uygulamayı isteyenleri engellememiz kaçınılmazdır.

Yargı mahkemeleri kurma fikrini bazı gruplara sunmuştuk. Bazıları yargı merkezlerine katıldı. Bazıları da bu bize katılmaktan razı oldu ama büyük oranda katılmadı veya yargı merkezlerinin gerektirdiği şartlara bağlı kalmadı. İşte gerçekten şuan yargı merkezleri projenin en büyük bölümünü Nusret Cephesi taşımaktadır. Bu konuda yanımızda destekçi olan veya zayıf bir şekilde katkı sunan gruplar vardır.

Ancak şunu söylemem gerekiyor. Yargı merkezleri ile kalanlardan bazı şer’i heyetler arasında herhangi bir çatışma yaşanmasın diye biz şer’i heyetlerin bulunduğu bölgelerde yargı merkezleri inşa etmedik. Tersine geniş nüfuzumuzun olduğu yerlerde ve neredeyse bize ait olduğu bölgelerde yargı merkezleri inşa ettik.

Beyaz Minare: Peki, yargı evlerinin, merkezlerinin şuan şimdiki yürüttüğü rol nedir?

Şeyh Ebu Muhammed el Cevlani: Yargı merkezleri doğal olarak insanların arasında hüküm verme ve çekişmeleri ayırma görevi yürütüyor. Tabii bütün yaptıkları, Allah Teâlâ’nım şeriatına göre gerçekleşmektedir. İnşallah ilerleyen günlerde el Menaratu’l Beyda (Beyaz Minare) ekibi olarak sizleri bu merkezlerde bir gezi düzenleyerek buralarda yürütülen önemli rolün insanlara taşınması amacıyla yargı merkezlerine davet edeceğiz. Elhamdülillah, insanlar bu merkezlere çokça rağbet ediyor ve ihtiyaç olduğunda buralarda mahkemeleşiyorlar ve haklar sahiplerine iade ediliyor.

Biz insanlara söz verdiğimiz gibi bu merkezlerde mahkemesi görülenlerin ilki Nusret Cephesi üyeleri. İnsanların üzerimizde hakları varsa bu merkezler vasıtasıyla onlara haklarını sunuyoruz.

Beyaz Minare: Sizin bazı cephelerden ve sınır bölgelerden bu evleri, merkezleri inşa etmek ve bulunduğunuz bölgelerde gücünüzü ve hâkimiyetimizi dayatmak için çektiğiniz söylendi?

Şeyh Ebu Muhammed el Cevlani: Geri çekilme asla cephelere zarar verecek şekilde olmamıştır. Bu iş kesinlikle o işin pahasına olamamıştır. Bizler sayı azlığı vb. sebeplerden dolayı hücum eden düşmanın def edilmesine bu işten öncelikle tanıyoruz. Polislik görevini yapan veya yargı merkezinde Hisbe görevini yapan askerler, büyük operasyonlar meydana gelirse, biz ihtiyaç içinde olursak veya sayı eksiklik olursa kardeşlerimizi savaşmak üzere cephelere yönlendiriyoruz. Hatta bazı kadılar dahi cephelerde savaşa katılıyorlar. Dediğim gibi geri çekilme kesinlikle cephelerin veya sınır bölgelerinin tehlikeye atılması pahasına olmamıştır.

Beyaz Minare: Aynı şekilde sürekli olarak size yöneltilen suçlamalardan biri de, muhacirlerin Nusret Cephesi’nde artık ötelendiği, size her yerden hicret eden kadrolardan ve güçlüklerden faydalanmamanızdır. Nusret Cephesi’nde muhacirlerin rolü nedir?

Şeyh Ebu Muhammed el Cevlani: Subhanallah! Bu konu, zalim bir şeklide ortaya atıldı ve bu detay hakkında Nusret Cephesi’ne büyük bir haksızlık yapıldı. Özellikle de bizimle Devle Cemaati arasında çıkan anlaşmazlık sonrası büyük bir haksızlık baş gösterdi. Hâlbuki biz muhacirlerin Suriye’ye girmesine izin veren, onlara mekân ve barınak sağlayan, onları silahlandıran, onların eğitimini denetleyen ve onları cephe ve sınır bölgelerine taşıyarak onların silahlı mücadeleye katılmasına uygun ortam sağlayan ilk yapıyız. Ayrıca biz cihad cemaatleri içinde muhacir unsurun kaçınılmaz olarak var olması gerektiğini ve bu unsurun cihad cemaatinin ümmetçi vasfını artırarak (vurgulayarak – çevirmen) bölge ve yöreye özgü olmaktan uzaklaştırdığını düşünüyoruz. Bizce bu önemli bir prensiptir. Bu sünnete uygun ilkenin korunması gerekmektedir. Devle Cemaati ile aramızda anlaşmazlık meydana gelmeden önce Nusret Cephesi yönetiminin %70’ni muhacirler oluşturuyordu. Sonra anlaşmazlığın ardından bu oran zayıflayarak bu oran %40’a düştü. Şu an cephenin normal askerler arasındaki oranına gelirsek şuan yaklaşık olarak tüm Nusret Cephesi askerlerinin %30 – %35’ini muhacirler teşkil etmektedir.

Bu oran, böylesi şartlar altında bir cihad cemaati için normal bir orandır. Biz muhacirleri sürekli kabul etmeye çalışıyoruz ve onları Şam toprağına cihad yolcuğuna davet ediyoruz. Şunu bilsinler ki; bizler, Allah’ın izniyle onların emanetlerini güvence altında alırız ve onlarla bütün sahip olduklarımızı paylaşırız inşallah.

Beyaz Minare: Son olarak, bize bu röportaj fırsatını verdiği için faziletli Şeyh Fatih’e içten saygı ve teşekkürlerimizi iletiyoruz. Allah Teala sizleri hayırla mükafatlandırsın. Yeni bir röportajda görüşmek üzere. Sizi Allah’a emanet ediyoruz. Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu

 Şeyh Ebu Muhammed el Cevlani: Ben de sizlere hoşnutluğumu bildiriyorum. Allah Teala sizlerde hayırla mükafatlandırsın. Allah’ın selamı rahmeti ve bereketi sizlerin de üzerinde olsun.

 

ummetislam

Haber Ara