Dolar

34,8957

Euro

36,7227

Altın

3.013,33

Bist

10.058,63

'Polis memleketin polisi olmadı'

Polis Akademesi'nden Doç. Dr. Erkan Koca'ya göre, 'Cemaat'in iç işleyişi ile polis iç kültürü çok örtüşüyor. Siyasetin gerisinde kalan polis teşkilatı yeniden düzenlenmeli, memlekeketin polisi yapılmalı. İç güvenlik paketini 'devrim' olarak nitelendiren Koca, polis teşkilatı için düşünülen yenilikleri anlattı.

11 Yıl Önce Güncellendi

2015-01-12 15:04:24

'Polis memleketin polisi olmadı'

Polis Akademisi Öğretim üyelerinden Doç. Dr. Ahmet Koca Al Jazeera’ye, polisin özeleştiriye kapalı, hiyerarşik ve askeri yapısının cemaatleşmeye, ekipleşmeye uygun bir ortam doğurduğunu anlattı.

Polis teşkilatını ‘toplumda ve siyasette yaşanan sivilleşme sürecinin gerisinde kalmış bir kurum’ olarak tanımladı ve “Cemaatin iç işleyişiyle ve hayata bakışıyla polis teşkilatının hayata bakışı çok örtüşüyor. İkisi de hiyerarşik, ikisi de itaatkâr ve ikisi de toplumla ilgili kategorileştirmeleri aynı,” dedi.

“Polisliğin kitabını yazmak: Antropolojik Açıdan Polis Bürokrasisi ve Görünümleri” başlıklı bir kitabın yazarı olan Koca, askerin toplum ve siyaset üzerindeki vesayetini göstere göstere yaparken, güvenlik bürokrasisinin bunu gündelik hayatın içinde daha sofistike ve yasaları kullanarak yaptığı için daha tehlikeli olduğunu söyledi.

Yargı sisteminin polisleşmesi sürecini de anlatan Koca, polisin “memleketin polisi olabilmesi için”, eğitiminin mutlaka değişmesi gerektiğini, sivilleşmesi, teşkilata daha fazla kadın polis alınması gerektiğini vurguladı.

Yasalaşması beklenen iç güvenlik reform paketinin içinde yer alan şikâyet mekanizmasında sivil toplumun devreye girecek olmasını devrim olarak nitelendiren Koca, pakette öngörülenleri anlattı.

Türkiye’de polislerin genellikle muhafazakâr ve milliyetçi ailelerden geldiği düşünülür. Bu doğru bir algı mı?

Bu yaygın algı bence doğru değil. Sadece muhafazakâr, tırnak içinde sağcı ailelerin çocukları da değil. Solcu ailelerin çocukları da var. Fakat ailenin siyasal görüşünden bağımsız olarak, ortak özellikleri güçsüz ailelerinden, alt orta sınıftan, köyden kente geçmeye çalışan, kendisini merkezde hissedemeyen, kendini gerçekleştirme potansiyelini düşük gören aileler. Polisliği seçme nedenleri de merkeze ulaşma, iktidarla bağ kurma arayışı.

Solcu ailelerden gelenler gerçekten var mı?

Babası emniyet müdürü olan, devlet bürokrasisinden gelen ailelerin çocukları çok fazla gelir akademiye. Benim tanıdığım sol, sosyalist çocuklar var. İşçi Partisi’ne yakın Emniyet Müdürleri biliyorum mesela

Ama toplumun bütün kesimleri de temsil edilmiyor polis teşkilatında…

Belli kesimlerin emniyet teşkilatına girmesi engellendi. Mesela Aleviler. Kolaylıkla dâhil edilmediler teşkilata. Az sayıdaki Alevi de kendisini gizler. Kürtlerini önemli bir kesimi de benzer şekilde. Ermeniler askerlik yaptılar ama polis olmadılar. 50 bin Ermeni vatandaş var ama bir tane Ermeni polis müdürü hatırlamıyoruz. Bunların dışında ana akım kesimlerin hepsinden var ama bu kesimlerin toplumdaki oranına denk gelmeyebilir teşkilat içindeki oranları. Fakat bunların hiç biri cemaat benzeri bir örgütlenmeye sahip değiller ve olmadılar. Olan şey kendiliğinden, doğal yakınlık içinde birlikte hareket etmenin ötesine geçip, teşkilatı kontrol etmeye çalışıyor bir havada olmadı. İktidar partilerine göre, iktidar partilerinin kendisine göre oluşturduğu yöneticilerden başlayarak aşağı doğru sirayet eten bir ekipleşmeden söz edilebilir.

Nedir o ekipçilik, nasıl oluşur ve tavır takınır?

Polisin çalışma biçimi aslında ekipçilik. Tipik bürokrasisiyle uymayan ekipçilik vardır. Mehmet Ağar ekibi, Cevdet Saral ekibi gibi.. Ekipler, ideolojilerden hareket etseler bile, asıl olan usta çırak ilişkisi içinden kendi hiyerarşisi içinden kurulan bir ilişki. Bazen bu ekipçilik ideolojik saiklerin önüne geçer bazen polisler kendi ideolojik görüşünden olmayan kişilerin ekibinde yer almayı tercih edebilir.

Herhangi bir ekipten olmayan bir polis yükselme şansı var mı?


Vardır ama daha zordur, şansa ihtiyaç duyar. Sahip çıkılmaz ona. Başına bir iş geldiğinde ortada kalır. Kendisini çok korunaklı hissetmez. Bu meslek çok kaygan bir zeminde geçer. Her an işinizi kaybedebilirsiniz, her an başınıza bir şey gelebilir. Ölüm oranına bakarsak, dünyanın en tehlikeli mesleği polislik değil, madenciliktir ama polislik dünyanın ölme ihtimali en yüksek olan mesleğidir. Çaldığınız zilin arkasından, durdurduğunuz arabanın içinden kimin çıkacağı bilmezsiniz. Somut tehlikeden daha zor bir durum. Soyut bir tehlike var. Birincisi bu. İkincisi polislikte yasaların dışına çıkılması çok kolaydır ve yasaların dışına çıkınca ceza alırsınız. Atılmanın en kolay olduğu bir iştir bu. Çoğu basına yansımaz ama gündelik hayatın içinde birçok polis işini kaybeder, ceza alır.

Tersi düşünülür hep, cezasız kaldıkları?

Polislerin yaptığı ve yanlarına kaldığı olaylar siyasal karakterli olaylar. Siyasal karakterli olmayan pek çok şeyde çok kolay ceza alır polisler. Amirlerin sicillerinin bozulmaması için sarf ettikleri gayret, işini yapmak için sarf ettikleri gayretten daha fazladır. Sicilim bozulur kaygısı her şeyin önüne geçer.

Türk halkının polis algısının oluşmasında, cezasızlığın etkisi yok mu? Siyasal karakterli davalarda polisler korunmuyor mu?

Halkın polis algısıyla ilgili çalışma yok ama bir kere çok devletçi görülüyor. Halk polis ve devleti özdeş tutuyor. Kesinlikle halkın polisi olarak görmüyor. Çünkü polis de kendisini öyle görmüyor. Polis, halk ile devlet arasında tercih yapması gerektiğinde devletten yana. Yanına yaklaşılması kolay olmayan iktidar sembolü polis. Türk halkının polisle kurduğu ilişki de mesafeli, dikkat edilmesi gereken bir ilişki. Onun ötesine geçilirse, tek bir algıdan söz etmek söz konusu değil. Muhafazakârlar bu ülkeyi ve değerleri koruyan bir figür olarak görürken, soldan bakanlar iktidarı kollayan olarak görüyor.

Aranan polislere tebligat yapılmaması, ‘o sırada kayıt aletleri bozukmuş’ gibi bahanelerin de katkısı yok mu bu algıda?

Bunların elbette etkisi var ama asıl olan özeleştiri kabiliyetin çok düşük olduğu ya da hiç olmadığı bir kurum bu. Eleştiriyi, kurum içindeki dayanışma kültürüne zarar vermek, birbirini gammazlamak, sırları ifşa etmek olarak algılayan bir kurum bu. Kendi kendisine eleştiremediği için de toplumun gerisinde kalıyor. Kesinlikle söyleyebilirim ki polis teşkilatı toplumda ve siyasette yaşanan sivilleşme sürecinin gerisinde kalmış bir kurum. Bunu çeşitli biçimlerde kapatmaya çalışıyor.

Nasıl?

2000’ den sonra polisin aslında çok ilerlediği en son teknoloji ile donatıldığı gibi bir imaj yaratıldı. Fakat asıl olan sivil zihniyet daha demokratik çoğulcu polis anlayışı hayata geçirilemedi. İşin aslı isteyerek istemeyerek örtüldü.

Polisliğin nasıl bir iç kültürü var?

Türkiye’de polis, askerin içinden çıkmış bir kurum. Bütün iç kültürü militer oluşmuş zamanla. Bunun yansımalarını oluşturduğu bir kültür bu. Örneğin toplumla ilgili kategorileştirmelere giden, iyi- kötü; biz-onlar; sivil-resmi gibi ikili karşıtlıklar üzerinden düşünen bir bakış açışı var. Kendisiyle, kendi içinde yaşadığı dünya ile sivil dünya arasında büyük bir ayrım varmış gibi hareket eden bir dünyaya bakış açısı var. Ve karamsar. “Toplum ahlaki olarak sürekli olarak yozlaşıyor, kötüye gidiyor giderek suça karışıyor” diye bakan. Çünkü sıradan insanların görmediği bir dünyayı görüyor polisler. Bunun üzerinden topluma güvenmeyen bir bakış var. Bunun ötesinde de dayanışmacı bir kültür. Bir tür silah arkadaşlığı, birbirini satmamaya, kötülememeye yönelik. Bunun sonucunda öz eleştirinin olmadığı ve milliyetçi vurguları çok yüksek olan. Vatan gibi söylemler üzerinden kendisini inşa eden bir kültür.

Polis teşkilatı içinde, sizin tezinizden de anladığım, İstihbarat, kaçakçılık terörle mücadele gibi birimler, kendilerini diğerlerinden de ayrı tutan birimler. Sizin deyiminizle bir çeşit, “çekilin federaller geldi” havasında. Bu birimler diğer meslektaşlarına nasıl bakarlar? Polis teşkilatını el geçirmek isteyenler için bu birimler kilit önemde mi?

Bu birimler, bütün teşkilatı ve Türkiye’deki bütün sistemi kontrol edebileceğiniz yerler. 250 bin polis var. Kritik önemdeki çalışan insanların sayısı yüzde ise bunun yüzde 10’dur. Bu yüzde 10 teşkilatın en nitelikli olduğu varsayılan, teşkilatın imkânlarını en çok kullanan birimler. Bunun içinde yurtdışı eğitimden örtülü ödenekten istediğiniz zaman alabilme kabiliyetini sayabiliriz. En fazla yatırım yapılan insanlar. El üstünde tutulan, yüceltilen. Öteki yerlerde çalışanlar kolayca ceza alırken, buradaki insanların cezalandırılma marjının daha esnek tutulduğu ve kendisini teşkilatın öteki kesimlerinin üzerinde gördüğü, kendisini başka bir yerde gören insanlar bunlar. Merkezde de güçlü olan. Emniyet Genel Müdürlüğü merkez ve taşra teşkilatı olarak ayrılır, bu birimler merkezde de güçlü ve bu dairelerde yapılan operasyonlarda teşkilatı kontrol altında tutmak mümkün.

Bu birimlerdeki polisler ideolojik olarak nerede dururlar, çoğu Cemaat’ten mi?

Önce şunu söyleyelim, yakın zamana kadar son bir iki yıla kadar 17 Aralık operasyonu oluncaya kadar teşkilatın içinde şu inanç kalmamıştı; daha çok çalışırsanız, daha yetenekliyseniz hak ettiğiniz yerde değerlendirilirsiniz. Kaçakçılık, terörle mücadele, personel gibi kritik önemdeki imkânların daha çok kullanıldığı yerlere gelebilmek için bazı ilişkilere girmeniz gerekir, inancı vardı ve bu yer cemaat idi. Birçok insan karamsar bir noktaya gelmişti. Cemaat ile ilişkiniz yoksa bu teşkilatta size yer olmadığı fikrine kapılmıştı. Burada şöyle bir şey var. Cemaatin iç işleyişiyle ve hayata bakışıyla polis teşkilatının hayata bakışı çok örtüşüyor. İkisi de hiyerarşik, ikisi de itaatkâr ve ikisi de toplumla ilgili kategorileştirmeleri aynı. Cemaat militer bir yer. Teşkilat da öyle. İnanılmaz bir örtüşme var. Cemaatlerin a ya da b cemati için değil bütün cemaatler için söylüyorum bu tip yerlerde hayat bulmaları çok kolay. Çünkü çok hazır bir kitleden söz ediyoruz. Bu birimlere seçilen insanlar da en önemli unsur yetenekli olmalarından önce güvendir. Kritik operasyonlar yapılacağı için güvenilebilir insanlar, her şeyin önünde gelir. Bu güven dönem dönem oradaki hâkim kesiminin bakış açısına göre değişir. Bir dönem ülkücü olmaktan başka bir dönem cemaatle ilişkisi üzerinden refere edilir.

Ne zamandan beri bu böyle idi?

Gerçekten tarihçesi epey geriye gider 80 sonrasına kadar. 12 Eylül darbesinden sonra oluşan ortama kadar geri gidilebilir. Ama etki etmeye başladığı dönem 90’lı yıllar. Asıl kilit yerlerde belirleyici olduğu 2000’lerden sonra. Kendisini hissettirmeye başlayan bir şeyken 2000 den sonra “evet belirleyiciyiz” demeye başladıkları bir durum.

Polislerin Cemaat’ten değillerse yükselme umudu yoktu dediniz, şimdi var mı?

Şu anda tabii ki var yükselme umudu. Umutsuz kesim ana yapıyı oluşturuyordu. Teşkilatın yüzde 60- 70 i. Bu insanlar yaşananlardan çok memnun. Artık yükselebileceğine, çalışınca, yetenekliyse yükselebileceğine dair bir umut taşıyorlar.

Yargı sisteminin polisleşmesi gibi bir ifade kullandınız bir makalenizde. Bununla ne demek istiyorsunuz?


İnsanlar iki nedenle uyum davranışı gösterir ya zor gücünden korktukları için ya da kurallara bağlı oldukları için. Bazı insanlar ortada hiç polis olmasa da harfiyen yasalara uyar. Bazı insanlar da var ki bunların kurallara uyması için zor gücüne ihtiyaç var. Eğer uyum sağlanması için polisin varlığına ihtiyaç yüksekse, polis burada çok güçlü hale gelir. Kanunların önüne geçme hadisesi de burada başlıyor. Zora dayalı bir uyum sağlamaya ihtiyaç varsa, bu tip yerlerde polis yasaların önüne geçer ve bundan da hoşlanır. Yasalara değil de polisin kendisine itaat ediliyorsa… Zaten tam da bunun için polis olmuştur. Ona iyi gelen bir yan vardır bunda. Polis bürokrasisi bunu çok sever. Fakat bunun olduğu yerde, insanların hukukla ve adalet sistemiyle kurdukları ilişki sorunlu hale geliyor. Polisin yasalaşması olarak ifade ediyorum bunu. Polisin yasanın önüne geçmesi. Bir de yargı ve yargılama sürecinde polis çok kritik bir iş yapar. Delillerle ilk karşılaşan kişidir. Kimsenin olmadığı, vicdanı ile baş başa iş yaptığı pek çok durum vardır. Cinayet işlenmiş, cinayetin işlendiği yere ilk gidendir. Orada hangi saiklerle iş yaptığı sonucu çok etki eder. Burada eğer hukukla adaletle bağlantısız biçimde harekete derse korkunç sonuçlar olur elinizde polis yargısı olur. Memleketteki durum biraz bu yönde. Ne kadar savcılık kontrolünde olursa olsun, ne kadar adli süreçlere tabii olursa olsun kontrol edilmesi çok zor bir gruptur polisler.

Devlet içinde devlet mi yani?

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki siyasal süreçlerin güvenlik bürokrasisine etki etmesi kolay olmuyor. Siyasi düzeyde bir takım işler belirliyorsunuz ama bunun hayata geçmesi için bürokrasiye ihtiyaç var ama bürokrasi aynı frekansta değil. Şu anda olan militer bir kültürün üzerine inşa edilmiş bir iç güvenlik bürokrasinin, siyaseten Türkiye’nin geçirdiği dönüşümlere ayak uyduramaması. Ve bunun kendi iktidarını zayıflatıcı bir şey olarak görmesi. Bir bürokratik teşkilat siyasal süreçleri kendi iktidarına tehdit olarak algılıyorsa ve militer bir polisiniz varsa bu çok sorunlu bir şeydir. Siyasete ve sivil hayata bir engel çıkarıyorsanız vesayetçi bir zihniyete sahipsinizdir. Asker bunu göstere göstere yaparken, daha açıktan yaparken güvenlik bürokrasisi bunu gündelik hayatın içinde daha sofistiktike, yasaları kullanarak yaptığı için daha tehlikeli. Birinde vesayetin kaynağı görülürken bunda görünmez bir durum var.

Ortam hazır ve polis teşkilatını ele geçirmek isteyenlerin işi mi kolaylaşıyor yani?

Çok doğru. Bir kere cemaatin bakış açısı ve yapmak istediğine çok uygun bir zemin var. Fakat Gülen cemaati özelinde ortada şöyle bir durum da var; Gülen cemaatine mensup teşkilat içindeki insanların aslında mesleğine inanmadığını bu mesleği, mesleği için sevmediğini ancak başka bir yüce amaç için yaptığında anlamlı hale geldiğini görüyoruz. Polisliği, insanlara hizmet etmek, halkın güvenliğini sağlamak, adaletle ilişkili bir yerde olmaktan hareketle değil, ancak “yüce” bir amaç için, nedir o, bu ülkede tırnak içinde dinin düştüğü yerden kaldırılması, ahlaki yozlaşmanın önüne geçilmesi gibi kağıt üzerinde tanımlanmış amaçlar içinde yer almayan manevi unsurları devreye sokarak sevebiliyor mesleğini. Teşkilata inanmayan ama teşkilatı çok yücelten bir grup. İnanmıyor, sevmiyor bir yandan ama bir yandan da yüceltiyor. Bu da sorunlu bir yapı bir yapı ortaya çıkartıyor. Bu yapıyı kolaylıkla göremiyorduk. Bunun nedeni de buranın buna çok uygun ve hazır oluşu ve çok üst üste gelmesi.

Polis istihbaratın bu kadar güçlü olduğu yerler var mı?

Dünya örneklerinde polis istihbaratın bu kadar güçlü olduğu yerler fazla yok. Batılı demokrasilerde hiç yok. Polis istihbarat suçun ortaya çıkarılması için istihbarat yapar. Siyasal istihbarat yapmaz. Türkiye de ise MİT’in neredeyse önüne geçen polis istihbarat var. İstihbarata dayalı polislik sivil ve demokratik ülke olmakla çatışır. Polis militer bir polis olmaktan çıkarıldığında polis istihbaratı da kendisini yeniler ve bu denli siyasal istihbarat yapan bir yer olmaktan çıkar…

Nasıl değişir bu yapı?

Polis aslında devletin polisi olarak kaldı ve memleketin polisi olamamıştı. Tıpkı siyaset gibi. Siyaset de toplumun iktidar alanı değildi. Siyaset giderek toplumun siyaseti haline geliyor. Toplum siyasete etki edebileceğini hissediyor. Güvenlik bürokrasinin de buna uygun biçimde değişmesi ve memleketin kurumu haline getirilmesi gerek. Bir kere aradaki engelleri ortadan kaldırmak gerek. Bunun için de başta polis eğitiminin değişmesi gerek. Polis Akademisi, Harp okullarına bakılarak kurulmuştur. Düzenlemelerde hep Harp Okulu örnek alınır. Harp okuluyla rekabet eder, siyasal bilgiler fakülteleriyle değil. Şimdi yeni iç güvenlik paketiyle polis eğitimin yeniden yapılandırılması söz konusu. Bu türden bir harp okulu ya da askeri lise eğitimine benzer bir eğitim verilmeyecek.

Nasıl bir eğitim öngörülüyor güvenlik paketinde?

Eğer paket yasalaşırsa, üniversite mezunu, hukuk, siyasal bilimler gibi bölümlerden mezun olmuş ve lisans eğitim almış insanlar alınarak 12-18 ay uzmanlık eğitimi alacaklar. Toplumsal hareketler gibi, olay yeri inceleme ve suç aydınlatma gibi. Mesleki derslerde olacak, silah bilgisi kendini savunma gibi. Polis Akademisi kapatılmıyor, şekil değiştiriyor. Lisansüstü eğitim gibi düşünülüyor. Çok daha uzmanlık gerektiren. Sahada yer almış uzun süre memurluk yapmış insanların da tepeye çıkmasına izin veren bir sistem. Bunu araştırma ile besleyecek. İleri düzey araştırmalar da yapacak. Güvenlik alanında üniversitelerin araştırma yapması kolay değil. Ama çok ihtiyacımız olan bir alan. Türkiye’deki polis algısıyla ilgili yeterince veri yok örneğin. Genel kabullerle konuşuyoruz. İşte bunlar olacak. Eğitimde devrim niteliğinde bir durum söz konusu. Çok heyecan verici.
Başka bir örnek veriyim, mesleğin etik kurallarına ilişkin yerli tercüme olmayan kitap yok Türkiye de. Meslek etiği her meslekte vardır. Poliste de bunların tartışılması gerekmiyor mu? 1800 lü yılarda kurulmuş teşkilat ama kalıcı eserleri nerede? Oluşmuş kültürü nerede? O derinlik nerede? Yapılması lazım bunların. Polis Akademisi bunlara yapmaya dönük bir yer olacak umarız.

Ama aynı paket polisin yetkisini de genişletiyor?

Polisin yetkileri dünyanın hiçbir yerinde yasalar üzerinden kısıtlanamaz ki. Ne yaparsanız yapın insanlar kötü niyetli olduğu takdirde yetkilerini kullanırlar. Ne kadar kısıtlı tutarsanız tutun uygulama ile ilgili bir şey bu. Sanmayın ki toplumsal olaylarla ilgili yasalar kötü de ondan oluyor. Hayır, uygulama meselesini konuşmamız gerek. Euro-sat var. AB’nin istatiktik organı. Avrupa da stop and search denen yani durdurma ve arama yapmayı en az yapan birim Türk polisi.

Kayıtlara geçmemiştir belki? Her olayın istatistiği tutuluyor mu?

Elbette. Her işlem girer çünkü polis bunu sokmak ister ister istatistiklere. Çünkü icratıdır bu. Daha çok çalıştığnı gösterir. Gizlemesi için bir neden yok.

Biz daha kalabalık bir ülkeyiz ama...

Bu istatistikler nüfusu göre, 100 bin ortalama üzerinden yapılıyor. Polisi bunun üzerinden tırnak içinde dövmek doğru değil. Bu eleştirilmesi gereken bir çok şeyi kapatıyor. Ne yaparsınız yapın polise güven duymuyorsanız güven duymadığınız bir polise sahipseniz yasalar ile kontrol altında tutamazsınız. Bu insanların güvenilir nitelikli, iyi yetişmiş vicdanlı insanlar olmasını sağlamak ve iç kültürün de bunu bozucu bir etki yapmamasını sağlamaya yönelik bir tedbir almak gerek.

Nasıl sağlanabilir bu?

Okulların elden geçirilmesi olmazsa olmazı bu işin. İkincisi, teşkilatın çalışma biçiminin şu anda sorunlu olduğu çok açık. Polis bürakrasisi modern bürokratik ilkelerle uyuşmuyor. Modern bürokratik işleyişde hiyerarşi vardır ama uzmanlık katkısını engelleyişi nitelikte değildir. Polis bürokrasisi böyle değil. Asker gibi. Herkes birbirinin yerine ikame edilir askeri yapıda. Poliste de biraz böyle. İyi yetişmiş yönetici gerekiyor, disiplinin yeniden tanımlanması lazım. Disiplin tüzüğü nasıl bir tipolojiyi makbul görüyorsunuz bunu gösterir, şu andaki tüzük tamamen askeri. Bunun değiştirilmesi gerek. Bu disiplinin sivil hayata göre tanımlanması gerek. Emniyet teşkilatının topluma ve siyasete açık olması lazım. Polis politize mi mi oluyor siyasallaşıyor mu vardır ve bu anlamsızdır.

Sendikalaşmayı mı kast ediyorsunuz siyasallaşma derken?

Tam olarak o değil. Bu kast ettiğim bir kere emniyet teşkilatı sivil bir birim olmalı. Askeri bir birim değil. Sivil bürokrasi içinde değerlendirilmesi gerek. Siyaset değiştiğinde pek tabii ki teşkiliat ile ilgili politakalar da belirlenir. Siyasete rağmen bir yer olmaması gerekir teşkilatın. Güvenlik bürokrasisinde bu vardır siyasetçi ile ilişkiler hep sorunludur. Siyasetin bu alanı iyi bilmedikleri bu alanı belirleyemeyecekleri düşünülür, gelip geçici oldukları düşünülür bunların kırılması gerek.

Denetleme şu anda nasıl ve pakette nasıl öngürülüyor?

İki tür denetleme var. Polis müfettişleri tarafından yapılan. Bir de mülkiye müfettişleri var. Fakat Türkiye’deki teftiş tırnak içinde söylemek gerekirse problemli. Teftiş aslında olaylara devletçi bir yerden yaklaşıyor. Polisin yaptığı yanlışları hata olarak kabul ediyor. Bu görevin zorluğu nedeniyle mecbur kalınan, kim olsa aslında benzer tepki verirdi düşüncesinden yola çıkarak yapılan, aslında altan alta onama da olan. Olaylar çok büyükse, kamuoyuna yansımışsa, artık büyük tepkiler söz konusuysa zorunlu olarak teftiş ve cezalar gündeme geliyor ama bütün bunlar yoksa binlerce karakol varsa, burada küçük hadiseler yaşanıyor bazıları haklarını ifade edemiyor, belki kötü muameleye maruz kalıyor ama bunların yeterli denetime tabii tutulduğunu söylemek söz konusu değil. Ama pakette kolluk şikâyet mekanizması geliyor. Şikâyetleri araştıranlar sivil toplumdan, siyasilerden de oluşacak. Bu bir devrim. Bundan daha ileri bir durum olabilir mi? Polisle ilgili çok önemli değişimler yaşanacağını düşünüyorum ben. Bir paradigma değişikliği...

Nedir o değişiklik?

Türkiye de özgürlükler güvenliğe dönük olarak tanımlandı. Asıl amaç güvenlik diğer şeyler güvenliğe ulaşmak için varmış gibi. Başbakan Davutoğlu dedi ki ‘özgürlük güvenlik dengesinden söz etmiyoruz, özgürlük güvenlik uyumundan söz ediyoruz.’ Bunun anlamı şu, özgürlükleri kurban etmeme ve güvenliğin ancak özgürlük söz konusu olduğunda anlamlı olduğu tek başına anlamlı olmadığı. Bu paradigma değişikliği bence.

Diyelim ki bunlar yapıldı, eğitim düzeltildi, Polisin memleketin polisi olması ne kadar zaman alır?

Uzun zamana ihtiyacımız yok aslında. Genelde çok uzun söylenir birkaç kuşak gerekir diye ama dahna çabuk değişebilir çünkü mevcut yapı katı hiyererşik olduğu için yönetici üzerindeki değişiklik anında aşağı sirayet eder. Birkaç yıl içinde yeni mezunları gördükçe, çok hızlı değişebilir. Dört beş yılda değişebilir.

Başka neler yapılması gerek, polis teşkilatının iyileştirilmesi için?

Başka önemli bir şey kadın polisler meselesi. Türkiye de kadınların polis teşkilatındaki temsilleri. Batılı demokrasiler, siyasetteki parlamentodaki kadın oranının altına düşmemeli diye yaklaşır. Kadın oranının arttırılması gerekir. Çünkü kadınlar bir sorunla karşılaştıklarında ilk akla gelen güç kullanmak değil, ikna etmek, iletişim kurmak gibi yöntemlere başvuruyorlar önce. Son ihtimal güç. Erkeklerde güce başvurma hızı ise daha fazla.

Polis Akademesi Öğrencileri nasıl bakıyor bütün bunlara?

Akademinin lisans eğitimi vermesini sonlanması konusunda bir tartışma yok. Cemaat’ten öğrenciler de dahil buna. Okulun zaten verimsizleşmiş olduğunu düşünmeyen kimse yok. Onların tek eleştirisi kendilerinin mağdur olduğu üzerinden çünkü üniversitelere aktarılmaları söz konusu. Bunun bir mağduriyet oluşturduğu üzerinden bir tartışma yapıyorlar ama reform süreciyle ilgili bu durumun böyle olması gerektiğine ilişkin bir inanç taşıyorlar.

AYŞE KARABAT / AL JAZEERA
SON VİDEO HABER

İHH'dan Suriye'deki fırınlar için un desteği çağrısı

Haber Ara